DEVRİMİ, ÖNCE KAFANDA YAP BEBEĞİM!...16...

Özgür DENİZ - 01.03.2016

Gözümüz bakıyorsa, kalbimiz ve kafamız görmelidir. Çünkü göz bakandır ama gören şey göz değildir. Tıpkı anlama olayında ki gibi, akıl bilir ama tek başına anlayamaz ya da anlayan değildir, kalp ve vicdanla ortaklaşa anlama faaliyetini gerçekleştirmektedir. Allah, sadece hayatı kollektif halk etmemiştir, insanı tek başına da kollektif halk etmiştir. Herhangi bir durumda tüm organlar işbirliği ederler. Derin düşünmeliyiz. Her anımızda tefekkür modunda olmalıyız. Zihnimizin tüm pencereleri, kalbimizin tüm kapıları açık olmalıdır. Muhakkak anlamalı ve kavramalıyız. Kendi küçük dünyamıza sıkışıp kalmamalıyız. Kendi dışımızda ki devasa dünyayla iletişim ve ilişki halinde olmalıyız. Bilakis, masum kurbanlar oluruz. Kendimizi okumalıyız. İnsanı okumalıyız. İnsanlığı okumalıyız. Hayatı okumalıyız. Dünyayı okumalıyız. Terörizm, okumayanları ağına düşürür ve onlarla beslenir. Okumayanlar, tağutun askeri olmaya hazır tiplerdir. Çağı okumalıyız. Olguları ve olayları okumalıyız. Tarihimizi okumalıyız. Tüm okumalarımızı derinden yapmalıyız. İlk evvelinde Kur’an’ı okumalıyız. Çünkü diğer okumalarımızı nasıl yapacağımız buna bağlıdır. Kur’an’ı okumasını bilmiyorsan, tüm okumaların zincirleme halinde birbirinden kopuk ve yanlış olacaktır. Kur’an’ı anlayamazsan, anlayabileceğin hiçbir şey yoktur. Kur’an’ı okuduktan, anladıktan ve zihnimizi açtıktan sonra tüm okumalarımızı kendimiz yapmalıyız. Çünkü bize okuma yaptıranlar, bugüne kadar bize hep başka şeyler okuttular ve yaptırdıkları okumalarla bizi güttüler. Buna son vermeliyiz. Eğer sadece bakmaz görürsek, her şeyin perde gerisindekileri de fark ederiz. Söylemek var. Konuşmak var. Dinlemek var. Anlatmak var. Ama eylem yok. İşte bizim kusurumuz bu. Eylem ille silahını alıp sokağa çıkmak, yolları bozmak, camları kırmak, arabaları yakmak değildir. Ki, bu eylem değildir. Bir de kutsal eylem vardır. Hak sözü haksızların suratlarına haykırmaktır o da. İşte biz bunu yapacağız. Birinci eylem tükenmeyi, ikinci eylem çoğalmayı tevlit eder. Ki, çoğalınca zaten egemen olan sen olursun. Yani hak olur, hakikat olur, hukuk olur, halk olur. Hülasa; Allah’ın buyurduğu olur. Gerisi yalandır, palavradır, angaryadır, hikâyedir. Kutsal eylemler, temiz zihinlerin çocuğudur!

 

Hep söylüyoruz, bizde laf çok ama hareket yok. Bu da riyakârlığa dalalettir. Fakat bilmiyoruz ki, Önderimiz; bu tıynetin kâfirlikten daha tehlikeli olduğuna işaret etmiştir. Yapılan hareketlerin de anlamı yok. Kur’an’sız hayat boştur, kuru gürültüdür. Kur’an yapılan şeyleri kutsallaştırır. Kur’an’ı, büyüklerinde söyledikleri gibi ölülere okumaya alışmışız, sanki Kur’an ölülere gelmiş gibi. İşte bu algılayış, hayatımızı sıkıntıya sokmaktadır, Kur’an’dan uzak kalmamızı tevlit etmektedir. Kur’an ile canlı bir merbutiyetimiz yok, bu yüzden de rotamızı belirleyen şey, dünya menfaatleri oluyor. Yapılan ahlaksızlıklar muvacehesinde Kur’an’a müracaat ettiğinizde, karşınızda ki kişiyi hemen sıkıntı basıyor, çünkü rahatsız oluyor, zira alışmamış böyle bir şeye. Yaşadığı hayatı çok doğal görüyor. Kur’an ile dinamik bir ilişkimiz ve iletişimimiz olsaydı, her şeye bir anlam yükler, her şeyi bir ders gibi görürdük. Misal; ölümü es geçmez ve anlardık, daha dikkatli yaşamaya gayret ederdik. Kul hakkını, namuslu olmanın önemini, çalışmanın yüceliğini, okumanın kıymetini es geçmezdik. Bu konularda sonsuz hassasiyet gösterirdik. Zulme sessiz kalmaz, zalimin karşısında hakkı haykırmayı şeref bilirdik. Üstünlüğü, gücü, şerefi, izzeti şeytanların yanında aramazdık. İslam’ı tahrif ve tahrip gayreti içinde olmazdık. Şeytanla uzlaşmaya çalışmazdık. Hak ile batılı karıştırmazdık, her şey apaçık ortada iken. Dinci değil dindar olurduk. Şeyhlerimize tapınç içinde olmazdık. Şeyhlerimizi layüsel görmezdik. Allah’ı otorite bilir, şeytanı önemsemezdik. Gençlere İslam’ı doğru düzgün anlatırdık. Gençleri liberalizmin, kapitalizmin, deomokrasizmin müritleri haline getirmedik.  Ama maalesef, Kur’an’ı hakkıyla anlamış, kavramış değiliz. Kur’an’ı yaşamak için değil, menfaatlerimiz uğruna gerektiği zaman kullanmak için öğrenmişiz. İşte bizim hayatımızda ki en büyük sıkıntı budur. Dürüst ve samimi değiliz. Sürü gibi yaşıyoruz, güdülüyoruz. Robot gibi tek düğmeyle kontrol ediliyoruz. Sormuyor, sorgulamıyor, sigaya çekmiyoruz. Herkesi kendi haline bırakıyoruz. Bizim varlığımızla var olanları otokontrole tabi tutamıyoruz, tenkit edemiyoruz ve uyaramıyoruz. Oysa bu büyük yanlıştır. Onlarda bizim acziyetimizi bildikleri için, keyiflerince yaşıyorlar.

 

Bizler mütemadiyen zevahire takılıyoruz ve aldanıyoruz. Mücadele varmış gibi algılıyoruz, anlıyoruz. Ama sonuca bakıyoruz hiçbir şey yok. Sanki her şey aynıymış gibi oluyor. Çünkü bizden sadır olacak tepki yontuluyormuş gibi geliyor bir nevi, verilen görüntüyle. Oysa bizim mücadelemiz nettir. Hak ile batılın, tevhid ile şirkin, ezen ile ezilenin, yalan ile hakikatin, iman ile küfrün mücadelesidir. Çizgileri bellidir. Karıştırılmaları muhaldir. Birileri doğru, birileri yanlış yapıyormuş ve birbirleriyle mücadele ediyorlarmış gibi görüntü veriyorlar ve bizim haklı tepkimizin önüne geçiyorlar. Hayat bazen o kadar boş, saçma geliyor ki, insan çakılıp kalıyor. Çünkü ahlaki çöküntü var, adil paylaşım yok, ruy-i zeminde ki tüm vatanlarımız ve vatanlarımızda yaşayan kardeşlerimiz kederli, medeniyet bilinci ve dava heyecanı yok insanlarda. Şeytaniler, devletimizi ve milletimizi kıskaca alma peşinde, kumpas üstüne kumpas kurmaya çalışıyorlar. Bir sorun üretiyoruz ve o sorun üzerinden çarkımızı döndürmeye çalışıyoruz, enerjimizi harcıyoruz. Bugüne kadar da hep böyle oldu. Artık bu tür yapay sorunlarla da zamanımızı harcamaktan vazgeçmeliyiz. Bu ülkenin yıllarını, başörtüsü diyerek, PKK illetini tetikleyerek, kat sayı diyerek vs. resmen ve alenen çaldılar. Ki, biri haricinde diğerlerinden eser yok artık ama o harcanan zamanın telafi edilmesi ve tabi bu meyanda malum illetinde kökünün tümden kazınıp yok edilerek tarihe gömülmesi lazımdır. İrade, sabır, cesaret her şeyi halledecektir. Ve bir daha yapay sorunlar üretilmesine fırsat tanınmamalıdır. Ya çalışacaksın, proje üreteceksin, hizmet edeceksin ya da çekip gideceksin kardeşim. Bu toprakların ruhu bellidir. Bu toprakların bedeni bellidir. Öyleyse bu toprakların şekillenmesi de bedeni ve ruhu temelinde olacaktır. Ev, bedene ve ruha göre dizayn edilecektir. Sorun üretenler mutlaka her alandan diskalifiye edilmelidirler. Hele bu toprakların ruhunu ve bedenini sorun olarak görenler etkisiz bırakılmalı ve sorun üretmelerine fırsat tanınmamalıdır. Bu toprağın çocukların eften püften meselelerle iştigal edecek zamanı yoktur. Bizim bir medeniyet davamız vardır ve o minvalde yürümemiz iktiza etmektedir. Öyleyse asıl meselelere odaklanmalı ve işimizi yapmalıyız. Bu ülkede taammüden üretilmiş yapay sorunlar mütemadiyen bu devletin, milletin, ülkenin ve dinin düşmanlarına kazandırmıştır. Bu millet artık köhnemiş fikirlerle ve maziye takılıp kalarak yol haritasını belirleyemez. Maziyi okumalı, çağı anlamalı, atiye odaklanmalıyız.

 

Bu toprakların ruhu çalınıp, bedeni kirletilmeye başlandığından beridir, bu topraklar gülmeyi unuttu, keder bu toprakların kaderi oldu. Bu toprağın çocukları da acılardan acılara sürgün oldular. Pusula kayboldu mu, yol da, yön de kaybolur ve hayat kaybolur. Bu topraklarda hep şöyle bir gariplik oldu. Acayip bir paradoks yaşandı. Bir zaman geliyor, bu milleti dinsizliğe meylettiriyorlar, toplum tümden dinsizliğe yöneleceğinde hemen bir değişim yaşanıyor ve dine açık alan bırakılıyormuş gibi oluyor ama yine toplum iyice dine yönelmeye başlayınca tekrar eskiye dönülüyor ve yeniden dinden uzaklaşma teşvik ediliyor. Böylece hem bu toprağın çocuklarının iktidar duyguları tatmin edilmiş oluyor hem de bu milletin, devletin, vatanın düşmanları çarklarını kolayca döndürüyorlar. Artık bu dönme dolap işine bir nihayet verilmelidir. Sanki bir düzen kurulmuş ve bu düzenin idamesi için herkes zımnen kullanılıyor ve kullanılanlarda bunun farkında değiller. Bu şekilde de düzenin idamesi sağlanıyor. Olan bu toprakların çocuklarına oluyor. Milleti birbirine düşman ederek kazanıyorlar sanki bu düzenin çarkını döndürenler. Artık bu kirli ve karanlık oyun bitmeli ve bu ülkede, bu ülkenin bedeninin ve ruhunun baz alındığı yeni bir sistem tesis edilmelidir. Kimse bu toprağın çocuklarıyla oyun oynayamamalı ve bu toprağın çocuklarının kanları, terleri, yaşları üzerinden kendilerine servet üretememelidirler. Bu ülkede kime iktidar verilirse, bitevi yerleşik düzeni yani statükoyu muhafaza etme derdine düştü ve bu durumda mütemadiyen bu toprağın çocuklarının aleyhlerine oldu. Artık köhnemiş, tefessüh etmiş, miadı dolmuş her şey ref dilip, yerine sürekli değiştirilip durmayacak, gülmeyi unutmuş bu toprakların çocuklarını güldürecek, bu toprağın bedenine ve ruhuna mütenasip bir düzen ikame edilmelidir. Bu milletin mazisi ile rabıtaları yeniden tahkim edilmelidir. Bu milletin kapalı zihni açılmalı, mankurtlaştırma seansları son bulmalıdır.

 

Emperyalizm seküler bir ideolojidir. Mutlak maddeci, mutlak profan bir ideolojidir. Bin bir çeşit tezgâhı, tuzağı vardır. Bin bir çeşit silahı vardır. Bin bir çeşit oyunu, taktiği vardır. Bin bir çeşit renge bürünür. Nereden yok edilecekse, orayla ilgili hemen devreye bir şey sokar ve kendisini yok edecek yönü etkisiz hale getirir. Binaenaleyh, emperyalizmle, seküler düzlemde mücadele edemezsiniz. Onun kumpaslarını bozup, tezgâhlarını parçalayıp, oyunlarına nihayet veremezsiniz, onun yöntemlerini kullanarak. Onu ancak ve ancak Kur’an’i bir düzlemde paramparça edip, tarihin çöplüğüne atabilirsiniz. Ama biz ne yapıyoruz, bir taraftan, hortumu tüm insanlığı saran fili yok etmek için mücadele verirken, diğer taraftan onu besliyoruz. Beslemek illa maddi anlamda anlaşılmamalıdır, manevi olarakta besliyoruz. Şu bir hakikattir ki, emperyalizm, tüm ülkelerde kendine mugayir hareket etmeyecek düzenleri ikame etmek ister. Ve o ülkelerin insanlarını da ikame ettiği düzene gönüllü bağlanacakları şekilde mankurtlaştırır. Önce zihinleri kirletir, kirlenen zihinler kalbin kirlenmesine tepkisiz kalırlar. Zihin ve kalp kirlendiği zaman neler olacağını kimse kestiremez. İnsanları önce değerlerinden tecerrüt ettirir. Kimliklerinden ve dinlerinden uzaklaştırır zımnen. Zihinleri ve kalpleri kirlenen insanlar ne yaptıklarını fark etmezler. Dostlarını telin edip, düşmanlarını takdis etmeye başlarlar. Emperyalizm bir taraftan mücadele vermez. Kendine muhalif olanların saflarına bile dâhil olarak mücadelesini sürüdür. Yani sinsidir, şeytanidir o. Dini bile kendi istediği şekle dönüştürmek ister. Dinin afyonlaşmasını sağlayarak, kitleleri, ürettiği dinle yönlendirir ve kendi hedeflerine hizmet ettirir. Misal; Ilımlı İslam ya da Sol İslam denilen ucubeleri kim üretmiştir? Hiç kuşkusuz ki, emperyalizmin icadıdır bunlar, perde arkasında. Çünkü bugün, ruy-i zeminde, emperyalizme direnişin gerçek adı İslam’dan başka hiçbir şey değildir. Öyleyse İslam, tahrif ve tahrip edilip, tagayyürata uğratılmalı ve dost kılınmalıdır. Yok etmek için değil, var kılmak, yaşatmak için olmalıdır. Ve maalesef, İslam, emperyalizme payanda kılınmak istenmiştir, istenmektedir. Buna müsaade edilmemelidir. İnsanlık uyanmalıdır ve kirli, kanlı, karanlık oyunu bozmalıdır. İnsançocukları, İslam kullanılarak mankurtlaştırılmamalıdırlar. İslam’ı, şeytanla uzlaşma adına tahrif ve tahrip etmeye yeltenenelere fırsat verilmemelidir.

 

Emperyalizmi bir ideoloji olarak tavsif ettik ama aynı zamanda bir dindir de. Kur’an’ı, tertil ve tedebbür ile okuyalım. Emperyalizmin oyunlarının şiflerini çözelim, her şey spontane silsile halinde çözülüp gelecektir. İslam, rahmettir. Zihinleri ve kalpleri kirlerinden temizleyecek olan saf, karışımsız, doğal bir su gibidir. Kulluk toprağına indiği zaman tüm yabani otları kurutacaktır. İnsanın özgürleşmesinin yegâne yolu İslam suyuyla yıkanmaktır. Tevhid, tüm zincirleri kıracak olan balyozdur. Tüm tabuları, putları, kalıpları, klişeleri, dogmaları yok edecek iksirdir. Tevhid ile aydınlandığınız zaman, sizi sarıp sarmalayan karanlığın tüm perdeleri spontane çekilecek ve sizi terk edecektir. Böyle olunca güneşle baş başa kalacaksınız. Tüm dünyanız aydınlanacak ve her şeyi berrak şekilde göreceksiniz. Emperyalizm, etki ajanlarıyla her alanda mevcuttur. Politika, sanat, sinema, müzik, sivil toplum örgütleri, dini alanlar, mezhepler, tarikatlar, ideolojiler, tarih, psikoloji, sosyoloji, ekoloji, bilim, edebiyat, felsefe vs. ya bileceğiz ve oyunu bozacağız ya da yönlendirilen zavallı birer figüran pozisyonunda modern köleler olarak yaşamaya devam edeceğiz her şeyden bihaber olarak. Doğru yolda olduğumuz algısıyla şeytanın izini takip etmeye devam edeceğiz. Emperyalizmin etki ettiği ve asla terk etmeyeceği iki önemli alan; para ve politikadır. Çünkü güç bu iki olgunun etrafında dönüp durmaktadır ve bu iki alanı elinde bulunduranın, elinde bulunduramayacağı alan handiyse yok gibidir. Sağ ya da sol politika hiçbiri fark etmez, iki tarafta emperyalizmin güdümündedir. Ki, bunları icat edende emperyalizmin ta kendisidir. Dünya da ki sağ fraksiyonlar da, sol fraksiyonlar da Siyonist emperyalizmin himayesindedirler. Emperyalizm düzenleri inşa ediyor ve artık serbest bırakıveriyor herkesi. Herkes at koşturuyor ama meydan aynı meydan. Ya meydan değişmeli ya da atlar koşacak, yorulacak ve yerini başka birisine bırakarak meydanı terk edecektir, hiçbir şey yapmadan. Meydanı değiştirmek içinde, ilk evvelde zihinler değişmelidir. Geçelim!

 

DEVLET, DEVLET GİBİ OLMALI…

 

Eğer ki bir devlet, milletini diriltmek için değil; milletini, köpeklerin huzurunda, köpeklerin yaşaması adına uyuz birer it gibi dizmek için varsa ve bir devlet ki, varolması, köpeklerin yaşamasına bağlıysa, böyle bir devlet olmaz olsun, yerle yeksan olsun gitsin. Böyle bir devletin çatısı altında yaşamak zillettir, alçakça yaşamaktır.

 

İnsan çözülseydi, her şey çözülürdü.

Tarih: 01.03.2016 Okunma: 748

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Özgür Deniz

08.07.2015 - 23:34

http://www.internethaber.com/cemaatt...ma-798850h.htm


müntesiplerini İSLAM AHLAKIYLA değilde kendi kurguladığı batıl ahlakla besleyenler, birgün çamura batmaya mahkumdurlar. maalesef bir nesil dinle makyajlanmış sekülerizmin karanlığında kaybedildi. bitevi tenkit ettik, böyle olmaz dedik, yanlış yol dedik, ahlaki istikamet yok dedik ve hep haklı çıktık, keşke haksız çıkaydık ama çıkmamız imkansızdı, zira gidişat belliydi. Allah ıslah etsin. amin. üzüldüğüm sadece kaybolmuş nesillerdir, bilakis bu yola bilinçli girmiş olanlara ve bu yolu şahsı menfaatlerine tahvil edenlere asla üzülmem, ancak Allah'a havale ederim.

Özgür Deniz

08.07.2015 - 23:34

http://www.internethaber.com/cemaatt...ma-798850h.htm


müntesiplerini İSLAM AHLAKIYLA değilde kendi kurguladığı batıl ahlakla besleyenler, birgün çamura batmaya mahkumdurlar. maalesef bir nesil dinle makyajlanmış sekülerizmin karanlığında kaybedildi. bitevi tenkit ettik, böyle olmaz dedik, yanlış yol dedik, ahlaki istikamet yok dedik ve hep haklı çıktık, keşke haksız çıkaydık ama çıkmamız imkansızdı, zira gidişat belliydi. Allah ıslah etsin. amin. üzüldüğüm sadece kaybolmuş nesillerdir, bilakis bu yola bilinçli girmiş olanlara ve bu yolu şahsı menfaatlerine tahvil edenlere asla üzülmem, ancak Allah'a havale ederim.