DEVRİMİ, ÖNCE KAFANDA YAP BEBEĞİM!...5...

Özgür DENİZ - 06.02.2016

Diyelim ki, bu mevhum, etin, kemiğin, derin olmuş ve sana ait olmuş ve sen onunla var olmuşsun. Bu durumda, bu mevhumla ilgili serdettiklerim, çözümlemelerim yanlışsa şayet, yanlış dersin, cerh edersin ve bendenizi ıskat edersin. Küfretmene, hakarete yeltenmene lüzum yok. Ki, böyle bir şey yapman senin acizliğini, korkaklığını ve kendine güvenemediğini gösterir. Doğruysa da eyvallah çeker gidersin ve kendini sorgularsın. Velakin böyle olmuyor. İşte bunun sebebi; zihnimizin kirlenmiş, körleşmiş ve donmuş olmasıdır. Kalıplarla, esnekliğinin kaybedilmiş olmasıdır. Maalesef, zihnimiz işgal ve iğdiş edilmiş durumdadır. Laiklik mevhumunu öyle benimsemişiz ki, sanki biz onunla var olmuşuz ve var olmaya devam edecekmişiz gibi düşünüyoruz. Eğer kabul etmesek, dinden çıkacakmışız gibi algılıyoruz, adeta kıvranıyoruz. Çünkü zihnimize bu şekilde yüklenmiş. Fakat garip olan şurası; kabul etmediğimiz zaman, dinden çıktığımızın müşahhas hücceti olacak kavramları ise çok kolay terk edebiliyoruz hatta o kavramlara karşı çok ağır sözler sarf edebiliyoruz. Yani birinin bizimle ilgisi olmadığı halde etkisiz kalmasını hazmedemiyoruz, birisinin bizimle ilgisini bırakın, bizim varoluş garantimiz olduğu halde etkili kalmasını istemiyoruz. Ki, böyle bir şeyi marifet addediyoruz. Medeniyetimizin dirilmesi, milletimizin varolması, devletimizin terakkisi için vermediğimiz mücadeleyi veriyoruz, göstermediğimiz gayreti gösteriyoruz, bu kavramı sahiplenirken, korurken. Peki, bu kavramla zarar mı ediyoruz kar mı? Bu kavram bize ne vermiş, bizden aldığı var mıdır? Bu kavram olmadığı zaman yaşayamaz mıyız? Bu kavramı sahiplendiğimiz zaman, milletimiz yüceliyor, devletimiz yükseliyor, insanlık açlıktan kurtuluyor mu? Ya da biz daha çalışkan, daha mücadeleci, daha namuslu insanlar mı olduk, bu kavramla? Oysa hepsi hikâyedir. Bu mevhumla zımnen kimliğimiz, bilincimiz, dinimiz, zihnimiz çalınmış, tahrif ve tahrip edilip tagayyürata uğratılmış ama farkında değiliz. İşin hakikatinde, ne töremizde ne de dinimizde böyle bir mevhum yoktur. Senin ceddin de laik değildi, şöyle tarihe bir göz attığımızda, hiçbir zamanda laik olmadığını müşahede ederiz. Çünkü böyle bir şeye ihtiyaç duymadı. Çünkü ihtiyaç değildi, ihtiyaç olmadı. Ki, o halde hali malumdu ve bu halde, bizim halimizde malum.

 

Soruyor ve sorguluyorum insan olarak, ki insan olmak tam da budur. Laik olunca çağ mı atladık? Dünyanın süper gücü mü olduk? Sözümüz ruy-i zeminin her köşesinde geçer mi oldu? İnsan olarak yüceldik, yükseldik mi? Ahlaken ve adalet babında kademe mi kaydettik? Uzayı mı keşfettik? Yeni bir gezegen mi bulduk? Yoksa tam tersi mi oldu yahut yerimizde mi saydık? Hayır, muhakkak bir şey göstermelisin bana. Zira bu kadar sahiplendiğine göre tabir caizse seni yeniden yaratmış olması lazım, senin çok büyük hamleler yapmanı sağlamış, sana büyük buluşlar keşfettirmiş olması lazım. Yanlış mı söylüyorum yoksa anlaşılmadım mı bebeğim?! Tamam, ceddimiz laik değildi ve ne gariptir ki, dünyaya her alanda mührünü kazımıştı. Bilimin tüm alanlarında handiyse öncü sayılır. Peki, sen ceddinin yolunu terk edip, arzuladığın yola girince ne değişti? Sen hangi bilimsel buluşa imza attın? Hangi ilerlemeyi sağladın? Kimliğini koruyabildin mi? Baş mı eğdin yoksa baş mı eğdirdin? Bir şey olması lazım öyle ya! Sakın bana kızma. Çünkü küfretmiyorum, hakaret etmiyorum, münhasıran soruyor, sorguluyor, sigaya çekiyorum. Çünkü bu tavır yani sorgulamamdan dolayı bana kızman ve küfretmen, senin zavallılığının, acizliğinin ve çaresizliğinin göstergesi olur. Dilersen cevap vermeyebilirsin. Ama sence de arada bir fark olması lazım değil mi? Yani laiklik diyorsun başka bir şey demiyorsun, şimdi yan çizmemelisin ve cevap vermelisin. Misal; ceddinin olduğu dönemde ilmin, bilimin seviyesi belliydi, şimdi laik üniversitelerin acziyetleri, rezillikleri, süfliyatları, sefillikleri âlemin malumu. Bir gariplik yok mu sence de? Ha burada ille kavramları da itham etmemek lazım, çünkü kavramlar bir yerde masumdurlar. Sorun insanın ta kendisindedir ama yine de kavramlara da dikkat etmek iktiza eder elbette.

 

Soracak ve sorgulayacaksın bebeğim! Eğer ki, bir şey zihnine girecek, oradan kalbine sirayet edecek, oradan da tüm mevcudiyetine sirayet edecek ve hayatını adeta baştan sona etkileyecek, öyleyse soracak ve sorgulayacaksın. Sonra da ben nerede yanlış yaptım da böyle oldu diye nedamet gözyaşları dökmeyeceksin. Ömür bu bebeğim! Ondan değerli ne var ki? Hayır, zor değil ki bunu yapmak. Çünkü sen çıplak bir insan olarak doğdun dünyaya. Neyin vardı ki doğduğunda? Kalbin tertemizdi, zihnin tertemizdi, gövden tertemizdi. Zerre kir yoktu. Her şey sonradan eklendi ve kirlendin. Seni kirleten hiçbir şey sana ait değil yani. Sonradan dünyana eklenenlere bu kadar bağlanmana, tapınç içinde olmana ne gerek var ne de sebep bulunabilir. Öyleyse ömrünü bu kadar ucuza satma bebeğim! Geçelim! Şimdi dönelim meselemize. Laikliğin tanımlaması nasıl yapılıyor? Din ayrıdır devletten, devlet bağımsızdır dinden. Bireyler dini yaşantılarını toplumsal boyuta taşıyamazlar. Bendenizin hayatım boyunca işittiğim tanımlama budur, faklı tanımı varsa bilmiyorum, öğrenmek isterim naçizane. Şimdi bu laiklik bizden değil. Bizden olduğunu iddia ediyorsanız ispat etmelisiniz, ispat ederseniz ellerinizden öpmek ulvi vazifemdir. Ha, Türk Milletinden, Töreden ve dinden bana ne derseniz eyvallah çekerim. O zaman kendini ait hissettiğin yere ait olan bir mevhumu kabullenmende sorun yoktur, sakınca yoktur, kimse de bir şey diyemez. Ama ben Türk Milletinin bir ferdiyim, töremi bilirim, dinime taparım diyorsan, o zaman bu mevhumun kendine ait olduğunu iddiada, ispatta edemezsin. Etmeye yeltenirsen komik duruma düşersin. Çünkü bu milletin ne töresinde ne de dininde bu mevhum yer almaz. Geçelim! Böyle diye diye, dini devletten, devleti de dinden kopardılar. Ferdi dinden, dini fertten uzak kıldılar. Bu bir kumpastı, fark etmedik, anlamadık, kavramadık. İnandık, yedik, yiyoruz da. Dini benden, beni dinden kopardılar, soydular, çırılçıplak koydular, uyuttular, uyku modunda dondurdular. Zihnimizi her türlü veriyle yüklediler, kirlettiler. Tefrik edemedik, tefrik edilmeden doldurulduk. Şu an zihnimiz meflûç durumda. Kirli, kör, bulanık, kaotik haldedir. Ve işin garibi, zihnimiz bize ait değil, kendi kafamızla ama başkalarının zihin kodlarıyla yaşıyoruz. Zihnimiz, kalbimiz, mevcudiyetimiz, başkalarının olguları, verileri, kavramları ve yol işaretlerinin muhasarası altındadır. 

Tarih: 06.02.2016 Okunma: 720

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?