MÜSLÜMANLAR--DEĞERLER--DÖNÜŞÜM

Özgür DENİZ - 13.10.2008

Bismillahirrahmanirrahim. Ulvi ve ekmel kitap aziz Kur’an; ezeli, ebedi ve keskin nidasıyla der ki:

 

‘’ÜSTÜN AKILLILARDAN BAŞKASI DA DERİN DÜŞÜNEMEZ.’’

 

 

Sizleri sarsılmaz bir muhabbet, bitimsiz bir sevgi, emsalsiz bir uhuvvet ve büyük bir dostlukla selamlıyorum derin düşünme cehdi içinde olan büyük insanlığın mümeyyiz vasıflarla teçhiz olmuş muazzez şahsiyetleri, ulvi mesuliyet davasının şerefli neferleri. Sevgili dostlarım, hayatımda her dem üstat Akif’in ((işte onurlu Müslüman, işte en harbi vatansever, işte soylu adaletçi—hani verilen 500 lirayı reddetmişti—şimdikiler olsa ne yapardı acaba???)) şahsında ifadesini bulmuş şu koca hakikati düstur edindim. Ama melekte değiliz tabiatıyla. ‘’Şudur kâinatta en beğendiğim meslek, sözüm hakikat olsun odun gibi olsun tek.’’ Evet, zamanın ve mekânın iflah olmaz tutsakları olan bizler her ahval ve şeraitte odun gibi hakikatleri izhardan imtina etmemeliyiz. Zira davamız akamete uğramaktan kurtulamayacak ve bizlerde büyük dönüşümü tahakkuk ettiremeyeceğiz.

        

 

Müslümanlar 21. yüzyıla girerken devrimci bir karakterle mücehhez olarak kendilerini bu asrın felaketlerine ve saadetlerine hazır hale getirmelidirler. Bunu toplumsal dönüşümün gerçekleşmesi için mübrem bir görev addetmelidirler. Bunu sağlayabilmek ve insanlığa aktarımını gerçekleştirebilmek içinde hürriyet ateşini alevlendirerek zincirleri kırmalı, çoraklaşmış beyinleri yeşertmeli, adaleti tesis yolunda gayret etmeli, kesrette vahdeti mümkün kılabilecek retorikler üretmeli, iğrenç ve barbarca olan tefrikaları Kura’n-ı hakem kılıp izale ederek tevhidi realize etmeli, muhabbeti ve kardeşlik sevgisini yarınların aydınlık ve temiz dünyasını tesis etmeye namzet genç dimağlara nakşetmelidir.

          

 

Kardeşlerim, Müslümanlar! Ümmet-i Muhammed devasa sorunlar altında inim inim inlerken, bir yandan da tedvir edildiği peyk şeflerin meşum ve menfur emelleri uğruna kobay olarak kullanılmaktadır ve bu elim durum bizleri derinden yaralamaktadır. Tez elden ümmetin üzerine karabulut gibi çöken ve âlemimizi karanlığa boğan Siyonist, emperyalist ve faşist hegomanyayı izale etmeliyiz. İnsanlığa fikriyat olarak siyonizmi, din olarak ta tahrifata uğramış ve beşer nevince üretilmiş olan ve filhakika İslam naslarını münderiç olan ama Hıristiyanlık adıyla sistemleştirilmiş olan dini ittihaza zorlayan haçlı sürülerini imanın keskin mukavemetiyle durdurmalıyız. Ümmetin bilincine zımnen dikte ettirilmeye çalışılan ‘’oksidantalist’’ mantalitenin tazyikinden ümmeti kurtarmalı ve kendi emsalsiz ve ölümsüz değerlerine kanalize etmeliyiz. Binaenaleyh, her şeyden önce de, her sahada tüketici konumdan üretici konuma doğru keskin bir atak yaparak mirasyedilikten, asalaklıktan ve lakaytlıktan kurtulmalıyız. Hakikatin ta kendisiyle muvacehe etmekten asla imtina etmemeliyiz. Bizi tüm ayrıntılarıyla deşifre eden gölgeden ve karanlıktan kurtaran büyük resme bakma cesaretini göstermeliyiz.

 

 

Bugün küçük mikyasta milletimiz büyük mikyasta ümmetimiz tahkir ve tezyif edildiği değerlerine ve mukaddeslerine şerefsizce küfredildiği ve esir ve dertli topraklarında köleleştirilmeye çalışıldığı halde hala büyük insanlığın düşmanlarına ram etmeye çalışmaktadır. Binaenaleyh, firavunlar, Karunlar ve hamanlar da iktidarlarını daha bir tahkim ederek varlıklarını idame ettirmektedirler. Hiç vakit kaybetmeden ümmetin birer cüzü olarak bizler zihnimizi muhasaradan kurtarmalı ve isticalen dipdiri zihinsel devrim sürecine start vermeliyiz. Bu sürece toplumumuzu da dâhil ederek mutantan ve görkemli bir istikbalin inşasına başlamalıyız. Yitirilen değerlerimize, kaybedilen rüyalarımıza, savrulan ümitlerimize yeniden sahiplik duygusuyla sarılmalı, düşüncemizi kısırlaştıran beşeri düşüncelerin ablukasını yarmalı, bileklerimize vurulan prangaları kırmalı, ayağımıza dolanan bukağıları paramparça etmeli, yüreklerimizi işgalden azade kılmalı, beynimizi başkalarının cebine saklamaktan kurtulmalı, teknolojinin cezp edici sahtelikleri ve yalanlarıyla narkozlanan âlemimizi kadim devrine mülaki kılmalıyız.

 

 

Bitevi muhakeme, muhasebe, murakabe içinde olmalı, otokontrolü elden bırakmamalı ve bunu da Kur’an ve Sünnet’in parlak ziyasının nezaretinde yapmalıyız. Künhümüze sahip çıkmalı, lakin olumlu ve olumsuz yönleriyle ele alıp değerlendirme cesaretini gösterebilmeliyiz. Zira mazimizi ancak irdeleyerek, yapılanları tekrar değerlendirerek, yapıcı, yaratıcı ve kuşatıcı konuma geçirebilir ve böylece mazi ile olan kopmaz merbutiyetimizi tahkim edebiliriz. Değişim dergisinin 1996 Aralık sayısının 49. sayfasında Dücane Cündioğlu diyor ki: ‘’geçmişini bilmeyen nesillerin kendilerine sağlıklı bir gelecek inşa edebilmeleri kabil değildir.’’

 

 

Evet kardeşlerim! Geçmişsiz bir gelecek düşünmek muhaldir. Çünkü ati mazinin çocuğudur. Zira insanda biraz tarihin ürünü değil midir? Bizi biz yapan anılar yığınından başka nedir ki? Keza üstat Akif’in de milletine tevcih ettiği şu asırlık hitapla da mazinin önemini fehmedebiliriz. ‘’mazisi olmayanın atisi olur mu?’’ Elbetteki kabil-i mümkün değildir. Her topluluk mazinin terakümünden müteşekkil bir bütündür. Mazisi olmayanların kudretli bir devlet tesis etmeleri, yekpare bir toplum ihdas etmeleri ve istikbalden yana ümitvar olmaları hayalden öteye gidemez. Kadim ve iflah olmaz bir Türk düşmanı olan Churchill denilen zevatında, manaca derin ve sureten mücmel olan şu sözü de mazinin önemini işaret eder. ‘’ne kadar geriye bakarsanız o kadar ileriyi görebilirsiniz.’’

 

 

Kardeşlerim! Müslümanlar! Mazisinden bihaber, halinden şikâyetçi, istikbalinden umutsuz, çağını idrakten yoksun, tefekkürden uzak bir milletin ileriye matuf güçlü ve etkin hamleler yapması, büyük atılımlara start vermesi, kuşatıcı ve kucaklayıcı bir söylem üretmesi, bilinçli ve dirayetli bir irade oluşturması muhal ender muhaldir. Japon toplumunun şu atasözlerini lütfen iyi tahlil edelim kardeşlerim. ‘’mazi hayatımızın lambasıdır. Karanlıkta bize yol gösterir, önümüzü tenvir eder.’’ Günümüz dünyasında rotasını şaşırmış, karanlığa mahkûm edilmiş ümmet için bir pusula mahiyetinde ittihaz edilecek bir söz değil mi Allah aşkına? Cerbezeye ne hacet. Önce de mevzu bahis ettiğimiz gibi mazisiyle rabıtalarını imha eden, geleceğini şekillendirirken mazisini nazar-ı dikkate almayan milletlerin ve devletlerin ilelebet payidar olması ham bir hayaldir. Yaşadığımız çağda global bir köy olmaya son sürat ilerleyen devasa bir yapıyla karşı karşıyayız. Teknoloji hat safhaya ulaşmış, ahlak ilkeleri handiyse sıfırlanmış. Müthiş bir kültür emperyalizminin cenderesinde naçar kalmışız. Siyasi, sosyal, ekonomik ve psikolojik yönlerden muhasara altına alınmışız. Ufuksuz, gayesiz, çapsız ve bilgisiz dördüncü tür yaratıkların güdümünde tazyikata uğramışız. Gençlik hadım edilmiş, iktidarsız bırakılmış, bilinci çalınmış, hedonizmin ve mukallitliğin esiri olmuş, ölümcül tuzaklar muvacehesinde korumasız ve savunmasız bırakılmış.

 

 

Üstat Akif’in deyimiyle toplumumuz ‘’bukalemun’’ karakterli şahsiyetsiz, kılıksız, çapsız züppelerle, soytarı ve şaklabanlarla lebalep. Kendilerine ‘’aydın’’ sıfatını seza gören karanlık saçan yarasalar batı gibi düşünmeyi, yaşamayı marifet addedip medenilik olarak telakki eder olmuş ve bu minvalde batılın boy verdiği topraklarda sindirdiği herzeleri gelip hakikatin boy verdiği bu mukaddes topraklarda kusmuş. Masum Anadolu’nun saf ve temiz yürekli çocukları özbenliğinden koparılmış, ortak aklı var kılan ve namus telakki edilen öz dili katledilmiş, künhü ile merbutiyeti kesilmiş, medeniyet projeleri akamete uğratılmış, bir nevi Kemal Tahir’in deyimi ile ‘’tarihi ve hafızası çalınmış’’ öz vatanında parya olarak yaşamaya mahkûm edilmiştir. Son tahlilde, dehşetli bir dejenerasyon, acayip bir alinasyon ve keskin bir transformasyonla kendi kendisinden tecerrüt ettirilmiştir. Haddizatında otonomisini kaybederek başkalarının peyki derekesine düşürülmüştür. Ve bugün bizlerin gerçek sancımızın ve derin acımızın yegâne kaynağı bu bedihi vakıadır.

 

 

Kardeşlerim! Ümmetin soylu cüzleri! Hiç vakit kaybetmeden sefaleti intaç edecek ve netameli felaketleri tevlit edecek bu vahim inhirafa, bu bilinçsiz mukallitliğe ve bu rotasız hedonistliğe bir münteha vermeliyiz. Öz kaynaklarımızdan neşet eden muhkem değerlerimize, medeniyetimizin belirleyici dinamiklerine, kadim tarihimize, ki bu ceddimiz Hz. Âdem (asm) babamıza değin uzanır; sahip çıkmalı ve bu minvalde kuşatıcı, kucaklayıcı, keskin ve güçlü kaynaktan fışkıran ve evrensel bir retorik üzerine bina edilmiş bir paradigma üretmeliyiz. Batı’nın ‘’oksidantalist’’ zihniyetine mukabil ‘’tradisyonalist’’ bir zihniyeti işlevsel hale sokmalıyız. Günümüz dünyasında Japonların durumu malumdur ve malumu ilama lüzum yoktur. Gören göze resim aşikârdır. İşte bu ‘’tradisyonalist’’ bir zihniyetin netayicidir. Japonlar değerlerinden inhiraf etmeden, batıya ram olmadan, hedonizmi ve mukallitliği terk ederek ve süratle palazlanan teknolojiden behresini alarak muazzam bir inkişaf ve terakki kaydetmiştir. Öyleyse, üstat Said Nursi’nin de bedihi olarak ifade ettiği gibi ‘’herkes için terakki dünyası olan bu dünya bizim için niye tedenni dünyası olsun ki?’’

 

 

Filvaki, üstat İsmet Özel batıyı bir yönüyle değil her yönüyle terk edip her şeyiyle kâmilen kendimize ait bir medeniyet ürettiğimiz zaman daha da güçlü olacağımız söylese de bu çok uzun bir süreci iktiza eder. Şahsen tamamen iştirak ettiğim mülahazasını da şu şekilde izhar etmektedir üstat. ‘’Bu kuvvet batınınkine mümasil bir teknik gelişim sonucunda elde edilmeyecektir. Ama hiç şüphesiz ki, batının silahlarını tesirsiz kılacak özelliklere malik olacaktır. Daha açıkçası Müslüman’ca bir hayat tarzının uzantısı olan bir teçhizat sahibi olunacaktır. Dolayısıyla, İslami mücadele –peşin uzlaşmanın- bir uzantısı olarak yürütülmemelidir. Batı’nın bilimsel kapasitesinin üstünlüğünü ittihaz ederek girişilecek bir savaş bizi nereye kadar götürebilir ki? Hem sonra senin tekniğin üstün ve iyi benimse inancım üstün ve iyi diyebilecek kadar saçmalamamız mümkün mü? ESAS MESELEMİZ, her yönüyle Müslüman’ca bir hayatı göze alıp sonuna kadar götürebilecek inanç kuvvetini elde bulundurmamızdır.‘’ Oh ne aliyyülâlâ! Hayır diyebilecek, tenkite tevessül edebilecek bir babayiğit varsa ellerinden öpmek vazifemizdir. İşte Japonlar batılın mümesilliğini yapmalarına rağmen tamı tamına böyle bir zihniyet sonucu Batı’yla boy ölçüşebilecek duruma gelmiştir.

 

 

Binnetice, bizlere düşen görev; imanımız istikametinde bilincimizi yapılandırmak, şuurumuzu alevlendirmek, mukavemetimizi keskinleştirmek, zihin pencerelerimizi açmak, idrakimizi kuşatan duvarları yıkmak, insanımızı irşad ederek çoraklaşmış dimağları mümbit hale getirmek, insanlığı idlale sürükleyen ve hakikati örten ‘’izm’’ lerin bataklığını kurutmak, inkişafımıza ve terakkiyatımıza sekte vuran tüm handikapları izale etmek, tüketici halden üretici hale doğru keskin hamle yapmak, kesrette vahdeti realize edip ihtilafları tesirsiz bırakmak, insanımıza kitaplı bir medeniyetin çocuğu olduğunun farkına vardırıp tekrar kitapla kucaklaşmasını sağlayarak cehalete amansız ve ağır bir darbe vurarak aydınlık ufuklara giden nurlu yolu açmak, mütemadiyen tefekkür içerisinde olmak ve ‘’OKU’’ kesin emrinin muhatabı olduğumuzu asla ve kata unutmamak, dayanışmayı, paylaşmayı, uhuvveti, müsavatı ve muhabbeti çiçeklendirmek ve hayatı yaşanılır kılmak, kolektif hafızamızı işlevsel konumuna getirmek, önce kendimizden başlayarak bireysel ve toplumsal hayatımızın otokritiğini yaparak yanlışlarımızı teşhis edip tedavi aşamasına geçmek, değerler ekseninde kuşatıcı ve kapsayıcı retorikler üreterek insanlığa sunmak, değerleri üzerinden hareket ederek diriltici bir Rönesans hareketi ihdas etmek, zihinlerimizi işgal ve sömürüden kurtararak hür düşünceye yelken açmak, en önemlisi de; imanın sarsılmaz ve keskin gücünü kuşanmak iktiza ediyor. İşte o zaman, bu dünya kadim zamanlarda olduğu gibi yaratılacak yeni zamanlarda da bize tabi olur kardeşlerim. Ruy-i zeminde bir güneş tulu eder mustazafların kadim acılarını dindiren, gülmeye hasret ayalarını tebessüme gark eden, acı dolu yüreklerine umut tohumlarını zerk eden. Ve işte o gün sömürülen emeğin görkemli geleceğinin temelleri atılmış olur. Karanlıklar çatırdar ve ışır dünya ve gülümser fecrin alaca karanlığında çocuk yüzleri. Ümmete karşı yekpare bir bütün olan Batı’nın karşısında dimdik dururuz o zaman.

 

 

Evet, aziz, asil, mümtaz ve soylu kardeşlerim! Bizler insanlığın batmayan güneşleriyiz ve artık doğmalıyız. Müntakim ve Adil olan yüce Allah bizimledir asla unutmayın. İnandığınız sürece asla yalnız kalmayacaksınız biliniz. Ya hak ya batıl. Ya peyklik ya otonomi. Ya istiklal ya ölüm. Şarktan tulu edecek güneşe bakınız aydınlık şafakların ardından âlem yeni doğumlara gebedir. Doğacak çocuğun sancısıdır zulümlerin dehşetli azameti. Bitmeyen umut, tükenmeyen sevgi, ölümsüz aşk, diriltici bilgi ve insanlaştırıcı özgürlükle kalınız aziz milletimin ve yüce ümmetimin nadide ve mümtaz bireyleri.

 

 

Tarih: 13.10.2008 Okunma: 627

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

İ.Hakkı Cengiz

15.09.2008 - 12:53

Gayet aydınlatıcı ve muhteşlem bir son cümleyle biten bir makale... Emeğinize sağlık. Rakamlara gelince; geçen yıl basında en sık geçen rakamlar: 1. Ermenistan'ın nüfusu 2 milyonun altına inmiş. 2. Türkiye'de kaçak çalışan ve dolayısıyla biz Türkleri seviyoruz, sakın bize dokunmayın diyen "ERMENİSTAN VATANDAŞI" sayısı en az 75 bin. Türk vatandaşı Ermeniler zaten kardeşimiz. Onlar ayrı.

özgür deniz

15.09.2008 - 17:20

valla ermeni istekte bulunuyor diye hemen yerine getirilecek diye bir şey yok, ki buna yeltenilmiş olsa bile ciddi bir kitle adamı fena yapar bu ülkede. bu yüzden iletişimden korkmamalı. konuşulur. düşünceler ifade edilir. tepkiye tepki verilir. haddi bilmezse bildirilir. laftan anlamazlarsa ret çekilir. yani bu çok kötü lanetli bir şey değil kanaatimce. hatta milliyetçilik böyle yapılmaz. milliyetçilik onurlu duruş gerektirir. ahlakçılığı devletçiliği değerciliği gerektirir. bizim ülkemizde gerçek milliyetçi olamayanlar sahteciliğinden rant elde etmeye çalışıyorlar. evet ermeni kahpe olabilir ama oradada mgerçeklerden bihaber halk olabilir. bizde çoğu zaman yöneticilerin kurbanı olmuyor muyuz?yani alem içinde insan yapayalnız yaşayabilirse ülkelerde binler ülke içinde yalnız kalsın. bence iletişim suçluyu ortaya çıkarır. namussuz olan iletişim sonucunda gerçek ortaya çıkacağı için bundan imtina eder kanımca. gerçekten azılı türk düşmanı olan ermenilerin ciddi bir kısmına bu millet feda edilecek değil ve bunu kimse göze alamaz. yeterki biz bizi harcamayalım. nasıl insana en büyük kötülüğü kendi yaparsa ülkelerede kendileri yapar.SAYGI SELAM DUA UMUT MUHABBET

İsmail SÖNMEZ

15.09.2008 - 19:11

İsmail Hakkı Bey çok haklısınız!!! Bazı Ermenistan vatandaşlarından ters yönde eleştiri almamak için, yani ağızlarını dahi açamasınlar diye bu rakamlarla biraz oynadım. 2 milyon civarındak Ermenistan nüfusunu 3-4 milyon dedim, çünkü 5 milyon olsalar ne olacak, ne yapabilecekler. Türkiyede Kaçak olarak çalışan 70-75 bin Ermenistan vataşlarını, ben 20-40 bin arasında gösterdim. Kimseler itiraz edemesin diye. Ama soruyorum 10 bin Ermenistanlı bile Türkiyede Türklerin hakkını yiyerek kaçak olarak çalışması demek en az 40 bin Ermenistanlıya bakabileceği anlamını taşır. Aslına bakarsak 40 bin rakamı bile çok, hemde çok fazla iken; 75 bin Ermenistanlının burada kaçak olarak çalışmasını düşünemiyorum, Çünkü; ortaya çıkan rakam 300 bin Ermenistanlıya bakılabilecekleri gerçeğidir.Yani, Atalarımıza; İşkenceci, Adi, Şerefsiz, Haysiyetsiz, Kan emiciler diyen Ermenistanlıların bir çoğu Türkiyeden besleniyor demektir. Aslında, buda çok kolay kabul edilebilecek bir şey değildir, yalan mı? Rakamların doğrularını söylediğiniz için Teşekkür ederim...

Osman Yıldız

15.09.2008 - 21:49

İsmail beyler 1 - 10 veya 1000 ... Ne fark ederki. İnsan olan her yerde insan. ....... olan her yerde ...... Yerine göre insan olan ermeniyi ...... olan Türk'e hangimiz değişmeyiz ki; Lütfen kucaklamaya çalışınız. a veya veya c diyerek insanları zaten her yerde ayrıştırıyorlar. Mümkünse % 100 başarısız olacağımızı bile bile biz birleştirmeye çalışalım. Saygılarımla

Necmi Uçar

16.09.2008 - 01:16

Yazınızla biz okuyuculara vermiş olduğunuz bilgilerden dolayı teşekkür eder fikirlerinizden dolayı da sizi kutlarım. Vermiş olduğunuz bilgiler Ermeniler konusunda bizi aydınlattı sağ olun okuyan kişiler tarafından konunun değerlendirileceğine inanıyorum, inşallah çok kişi tarafından okunur ve değerlendirilir, saygılar

İ.Hakkı Cengiz

15.09.2008 - 12:53

Gayet aydınlatıcı ve muhteşlem bir son cümleyle biten bir makale... Emeğinize sağlık. Rakamlara gelince; geçen yıl basında en sık geçen rakamlar: 1. Ermenistan'ın nüfusu 2 milyonun altına inmiş. 2. Türkiye'de kaçak çalışan ve dolayısıyla biz Türkleri seviyoruz, sakın bize dokunmayın diyen "ERMENİSTAN VATANDAŞI" sayısı en az 75 bin. Türk vatandaşı Ermeniler zaten kardeşimiz. Onlar ayrı.

özgür deniz

15.09.2008 - 17:20

valla ermeni istekte bulunuyor diye hemen yerine getirilecek diye bir şey yok, ki buna yeltenilmiş olsa bile ciddi bir kitle adamı fena yapar bu ülkede. bu yüzden iletişimden korkmamalı. konuşulur. düşünceler ifade edilir. tepkiye tepki verilir. haddi bilmezse bildirilir. laftan anlamazlarsa ret çekilir. yani bu çok kötü lanetli bir şey değil kanaatimce. hatta milliyetçilik böyle yapılmaz. milliyetçilik onurlu duruş gerektirir. ahlakçılığı devletçiliği değerciliği gerektirir. bizim ülkemizde gerçek milliyetçi olamayanlar sahteciliğinden rant elde etmeye çalışıyorlar. evet ermeni kahpe olabilir ama oradada mgerçeklerden bihaber halk olabilir. bizde çoğu zaman yöneticilerin kurbanı olmuyor muyuz?yani alem içinde insan yapayalnız yaşayabilirse ülkelerde binler ülke içinde yalnız kalsın. bence iletişim suçluyu ortaya çıkarır. namussuz olan iletişim sonucunda gerçek ortaya çıkacağı için bundan imtina eder kanımca. gerçekten azılı türk düşmanı olan ermenilerin ciddi bir kısmına bu millet feda edilecek değil ve bunu kimse göze alamaz. yeterki biz bizi harcamayalım. nasıl insana en büyük kötülüğü kendi yaparsa ülkelerede kendileri yapar.SAYGI SELAM DUA UMUT MUHABBET

İsmail SÖNMEZ

15.09.2008 - 19:11

İsmail Hakkı Bey çok haklısınız!!! Bazı Ermenistan vatandaşlarından ters yönde eleştiri almamak için, yani ağızlarını dahi açamasınlar diye bu rakamlarla biraz oynadım. 2 milyon civarındak Ermenistan nüfusunu 3-4 milyon dedim, çünkü 5 milyon olsalar ne olacak, ne yapabilecekler. Türkiyede Kaçak olarak çalışan 70-75 bin Ermenistan vataşlarını, ben 20-40 bin arasında gösterdim. Kimseler itiraz edemesin diye. Ama soruyorum 10 bin Ermenistanlı bile Türkiyede Türklerin hakkını yiyerek kaçak olarak çalışması demek en az 40 bin Ermenistanlıya bakabileceği anlamını taşır. Aslına bakarsak 40 bin rakamı bile çok, hemde çok fazla iken; 75 bin Ermenistanlının burada kaçak olarak çalışmasını düşünemiyorum, Çünkü; ortaya çıkan rakam 300 bin Ermenistanlıya bakılabilecekleri gerçeğidir.Yani, Atalarımıza; İşkenceci, Adi, Şerefsiz, Haysiyetsiz, Kan emiciler diyen Ermenistanlıların bir çoğu Türkiyeden besleniyor demektir. Aslında, buda çok kolay kabul edilebilecek bir şey değildir, yalan mı? Rakamların doğrularını söylediğiniz için Teşekkür ederim...

Osman Yıldız

15.09.2008 - 21:49

İsmail beyler 1 - 10 veya 1000 ... Ne fark ederki. İnsan olan her yerde insan. ....... olan her yerde ...... Yerine göre insan olan ermeniyi ...... olan Türk'e hangimiz değişmeyiz ki; Lütfen kucaklamaya çalışınız. a veya veya c diyerek insanları zaten her yerde ayrıştırıyorlar. Mümkünse % 100 başarısız olacağımızı bile bile biz birleştirmeye çalışalım. Saygılarımla

Necmi Uçar

16.09.2008 - 01:16

Yazınızla biz okuyuculara vermiş olduğunuz bilgilerden dolayı teşekkür eder fikirlerinizden dolayı da sizi kutlarım. Vermiş olduğunuz bilgiler Ermeniler konusunda bizi aydınlattı sağ olun okuyan kişiler tarafından konunun değerlendirileceğine inanıyorum, inşallah çok kişi tarafından okunur ve değerlendirilir, saygılar