SİYONİST YAHUDİ...2...

Özgür DENİZ - 27.11.2015

Yanlış anlamaya gerek yok insan kardeşlerim. Münhasıran düşüncelerimi serdediyorum. Bilgiçlik taslayacak kadar adi, basit, sığ, zavallı ve sefil bir insan değilim elhamdülillahirabbülalemin. Ne her dediğim doğrudur diyorum ne de farklı fikirlere kapalıyım. Her fikri okurum, üzerinde düşünürüm, anlamaya çalışırım ve şahsi kanaatim oluşu böylece. Her fikir sahibini dinlerim. Fikir teatisine sonuna kadar açığım. Ama Allah’a, Önder’e, Kur’an’a yemin olsun ki, bunlar inkârı imkânsız olan hakikatlerdir diye düşünüyorum naçizane fikrimce. Hayır, kuru bir mübalağa da yapmıyorum. Söylediklerimiz, tarihe de, kitaba da, realiteye de mugayir değildir. Bunu tüm mevcudiyetimle duyumsuyorum. Yüreğimin dip derinliklerine dokunarak ince vuruşlar yapan tınılar, aklımla, ruhumla, kalbimle bu şekilde okunuyor. Asra yemin olsun ki, insanlık aldanıştadır ve ziyandadır! Doğan güne yemin olsun ki, insanlık hakikatlerden korkuyor ya da kaçıyor! Hiç akletmiyor musunuz diyor Rabbimiz! Tefekkür etmeliyiz diyorum dostlarım. Varlığı, evreni, insanı, yaratılışı, kâinatı düşünmeliyiz. Sırlara vakıf olmak için derin bir cehd içinde olmalıyız. Sırlara vakıf olamazsak, sığ yaşarız ve bilmediğimiz hedeflere bilinçsizce koşarız. Sona varınca da şaşar kalırız. Şöyle düşünelim; sol tandanslı yapılanmaların, İslami-Milli tandanslı olanlara vurdukları ve muhalif oldukları kadar, vahşi kompradorlara vurduklarını, muhalif pozisyon aldıklarını müşahede ettiniz mi hiç? Ya kapitalist kompradorlar, komünist önderlerle teşrik-i mesai içindedirler ya da komünist önderler kapitalist kompradorlarla aynı hedefe yönelmişlerdir. Bilakis, derin ve keskin bir paradoks vardır manzaraya göre. Çünkü hakikaten garip şeylerdir olanlar. Ya sütkardeşler oldukları iddiamız yalan değildir. Ya da bir tiyatro oynanmaktadır. Zira bu topraklarda, kapitalist burjuvazi ile komünist örgütlerin hiçbir zaman birbirlerine dokunduklarını müşahede etmedim. Bilakis, mütemadiyen birbirlerine müzaherette bulunduklarına şahit oldum. Vicdanınızın tınılarını dinleyin, size hakikati fısıldamaktadır! Bir zamanlar, sol fraksiyondan bir yapının üst düzey yöneticisi, İstiklal Şairimiz merhum Mehmet Akif Ersoy için hayâsızca, haysiyetsizce, çöl bedevisi ifadesini kullanmıştı. Ki, bunlar ne ki, Önderimize (sav) bile ne galiz, müptezel, pespaye ifadelerle saldırılar her zaman yapılmaktadır. Şimdi soruyorum; var olduğu müddetçe, bir defalığına da olsa yalana tevessül etmeyen, mevcudiyetini bu millete ve vatana armağan eden, istiklal ve istikbal için canını dişine takarak koşturan Mehmet Akif Ersoy, Sol’a ne kötülük etmişti de, böylesine namussuzca muameleye tabi olmuştu? Hayır, namusluca soruyorum, vahşi ve kahpe kapitalist kompradorlara zevahirde yalaklık yapanlar, niçin Mehmet Akif’e kin kusuyorlardı? Sorsanız, bir de, güya kapitalizme ve kapitalistlere düşman olduklarını iddia ederler. Tabi yersek! Demek ki burada bir garabet var hatta daha ötesi insanların fark edemedikleri bir tezgâh dönüyor. Gayemizde bu tezgâhı deşifre etmek ve dişlilerini de paramparça etmektir. Hayır, daha garip olanını söyleyeyim size, miting meydanlarında vahşi kapitalist kompradorlara nutuk bile çektirmektedir komünist tandanslı yapılanmalar maatteessüf. Ondan sonrada, bana, kapitalizmle mücadele içinde olduklarını anlatsınlar! Koyun sürüsü olmayacaksınız cancağızım. Maalesef bizim ülkemizde, Sol örgütler ile klasik cemaat yapılanmalarında sürü mantığı egemendir. Tevhidi muhtevaya haiz yapılanmaları bunlardan saymıyorum. Çünkü onlarda akıl, ruh, kalp, tefekkür, sorgulama çok önemlidir. Belki tabi olmak vardır ama sorgulama da ortama egemendir. Yani kesin inançlılık ve koşulsuz itaat yoktur. Akletmek, uyanmak ve uyanık olmak demektir! Allah, aklı, sorgula diye verdi!

 

Son tahlilde; artık dostu da, düşmanı da çok iyi fark etmeliyiz. Seveceğimiz, bağlanacağımız, uğruna ömrümüzü adayacağımız, varoluşu için iktiza ediyorsa kurban olacağımız şeyleri çok iyi tanımalıyız, bilmeliyiz, anlamalıyız, kavramalıyız. Aldanmak, kandırılmak son bulmalıdır gayrı. Sorgusuz, sualsiz tabiiyet, bizi mahvetmektedir. Milletimize ve dinimize aidiyet kifayet etmelidir bizim için. Başka aidiyetlere ihtiyacımız yoktur. Bahusus fanuslara mahkûm eden, kişiliğimizi öldüren, özgüvenimizi bitiren, hürriyetimizi çalan aidiyetlere hayır diyebilmeliyiz. Kimseyi layüsel görmemeliyiz. Kimliğimizi tarihimizden, dinimizi kitabımızdan ve Önderimizden (sav) öğrenmeliyiz. Ne kimliğimizi, kimliğimizi kendilerine maske yapmışlardan öğrenebiliriz ne de dinimizi şeyhlerden öğrenmeye ihtiyacımız yoktur. Artık birilerinin tenekeden saltanatlarını korumak için değil, dinimizin, devletimizin, milletimizin, vatanımızın ve yekpare ümmetin varlığını korumak, varoluşunu garantiye almak için varolmalıyız. Tevhid düşüncesinde bir ve beraber olmaya muhtacız. Bundan gayrı, devlet, milletin dirilişi için tüm gövdesiyle kendisini ortaya koymalıdır. Zira millet yoksa kendisi de olmayacaktır. Milletin müzaheretiyle, tüm aldatanları deşifre etmeli ve millete tanıtmalıdır. Tüm zalimlere hadlerini ve hududlarını bildirmelidir. Çift kimlikli ve kişilikli tipleri ifşa etmelidir. Devletin kurumlarına sızıp, devleti yıpratma niyetiyle faaliyet içinde olanları ekarte etmelidir. Ve milletin tüm çocuklarına sorgulamayı tavsiye etmelidir. Kör ve kesin inançlı olmamalarını, koşulsuz ve sorgusuz itaat etmemelerini öğütlemelidir. Herkeste, kendi teşkilatını sorgulamalı ve teşkilatlarına egemen olan millilik düşmanı yabancı kimliklileri tasfiye etmelidirler. Böylece, ortak duygu ve düşünce de birleşmek ve aynı kader etrafında kenetlenmek kabil olacaktır. Bizler, hep, bu topraklardan doğmayan, ilham almayan, beslenmeyen, zehirli fikriler yüzünden bu haldeyiz. Esen rüzgârlar bizim için esmiyor, bizim dallarımızı kurutmak, çiçeklerimizi soldurmak, köklerimizi söküp götürmek için esiyor. Bu yüzden, düşüncelerimizi, duygularımızı milli moda göre yeniden formatlamalıyız. Bize ait olmayan, bizim kimliğimize ve dinimize muhalif olan fikirleri, duyguları gövdemizden söküp atmalıyız. Bizden olmayanların peşlerinden gitmeyi bırakmalıyız. İçimize sızmış sahte kişilikleri faş etmeliyiz ve bunları bünyemizden tard etmeliyiz. Bağrında doğduğu, büyüdüğü, yaşadığı ve beslendiği milletin, kök, kadim ve ortak değerlerine ihanet edenlere hadlerini bildirmeli ve içimizden atmalıyız. Ve siyasetimizi, bu toprakların ruhu ve bedeni ekseninde kurgulamalıyız. Ne çürük zeminde hareket edebiliriz ne de rüyalarımızdan vazgeçebiliriz. Yanlış telakkilere kapılmaya lüzum yoktur. Bundan gayrı, adalet ve ahlak temelinde yükselen, ilerleyen ve ortak kadere etki eden bir nizamın ihdası şarttır. Sahtekârlıklar, riyakârlıklar, dalkavukluklar, şarlatanlıklar bıkkınlık vermiştir. Maskelerle yaşanamaz gayrı, ki buna gerekte yoktur. Politikacılık, siyasetçiliğe evrilmelidir. Zira politikacılık, düzenbazlık, madrabazlık ve hokkabazlıktır ama siyasetçilik, devlet, ideal ve dava adamlığıdır. Nutuk devri miadını doldurmuştur, şimdi eylem zamanıdır. Söz söylenmeli, harekete geçilmelidir. Sözsüz eylem, eylemsiz söz beyhudedir. Yekpare olarak, derin, kirli, kanlı, karanlık ve netameli tezgâhları parçalamak, tuzakları bozmak, oyunları boşa çıkarmak mecburiyetindeyiz dostlarım. Bilakis, mahvız!

 

En son tahlilde; gözlerimizin bizatihi gördüğü, kalplerimizin ve vicdanlarımızın bizatihi hissettiği, aklımızın bizatihi ihsas ettiği zevahirde ki düşmanın, sırtını yasladığı ve kendisinden müzaheret gördüğü ama bizim asla görmediğimiz ve algılamakta da zorluk çektiğimiz gerçek düşman; Yahudi’nin Siyonist’idir. Yahudi’nin Siyonist’i, şeytanın, ruy-i zeminde ki müşahhaslaşmış şeklidir. Bu kahpe ve gerçek düşman olan Yahudi’nin Siyonist’i, sözde mağduriyetini, özde mağduriyete dönüştürmeyi kotarmış ve bunu da yekpare insanlığa yutturmayı başarmıştır. Kendisini mütemadiyen mazlum olarak göstermiş ve tüm zulümlerine de bu mazlumuyetini payanda kılmıştır.  Sırf bu mazlumluk psikolojisine dayanarak, tüm insanlığa kan kusturmuştur ve elan da kan kusturmaya devam etmektedir. Güya soykırıma uğradığı palavrasıyla, tüm insanlığı sindirmiş, susturmuş, zulümlerine mukavemet edilmesinin önüne geçmiş ve insanlığın efendisi olmaya soyunmuştur. Her ülkede ki, beslediği taşeronları tavassutu ile emellerini tedricen tahakkuk ettirmeyi başarmasına ramak kalmıştır. Beslediği filmcilere çektirdiği filmlerle, kendisini, tüm insanlığa, mağdurmuş, mazlummuş gibi tanıtmıştır. Topraklarımızda hüküm süren baronlar kulübünün hamisi de hakikatte Yahudi’nin Siyonist’idir. Tıpkı, kirli, kanlı ve karanlık örgütlerin ve organizasyonların mutlak hamisi olduğu gibi. Kardeşlik iklimini zehirleyen ve birlik bağlarını bozan, her yapıda ki (medya-mafya-siyaset) şerefsiz hainlerin hamisi olduğu gibi. Peki, bizim hamimiz kimdir? Allah. Peki, Allah’a dayananı kim yıkabilir? Kimse. Peki, niçin yıkıldık ve yıkılıyoruz? Hiç Akletmiyor musunuz? Türklük şuuru ve İslam ahlakıyla yaşarsak tereddüde mahal yoktur, gayrısı angaryadır. Bu meyanda şeytanın çocukları olan Coni itinin ve Moskof ayısının tezgâhlarına aldanmamak, bunlara asla ve kata güvenmemek iktiza eder. Çünkü bunlar, birbirleriyle dalaşır gibi gözükseler de, bu katıksız bir tuzaktan ibaret kalır. Zira Türk Milletine ve İslam Ümmetine karşı her daim aynı hedefe odaklanırlar. Birisi bizi tutuyor gözükebilir ama bu küresel rol icabı olur sadece. Biz de oyunumuzu kurmalıyız, onlar oynuyorsa bizde oynamalıyız ama hiçbir şartta ve koşulda ite ve ayıya güvenmemeliyiz, güvenemeyiz!

Tarih: 27.11.2015 Okunma: 651

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?