MERHABA GENÇ KARDEŞİM!...5...

Özgür DENİZ - 06.11.2015

Ey dirilişin tohumu, direnişin sembolü kahraman gençlik! Öfke aklı zail eder. Binaenaleyh, öfkeyle yaşama. Çünkü öfke mütemadiyen ziyanı tevlit eder. Eğer hakiki kahraman olmak istiyorsan öfkeni yen! Öfke, cahilin yoludur. Bilen, öfkelenmez. Okumak, öfkeyi kontrol eder. Öfke, insani midir? Evet. Bazen gerekli midir? Evet. Taş yerinde ağırdır ve duygular, düşünceler, zamanında anlamlıdır. Zamansız olan ve anlamdan yoksun kalan her şey büyük savrulmaları tevlit eder ve büyük savrulmalar büyük kayıplara yol açar. Öfke, dirilişe de handikaptır. Direnişin, anlamını yitirmesine neden olur. Öfke, filhakika zayıflık göstergesidir. Kahramanların öfkeleri bile kutsaldır, derindir, anlamlıdır. Biteviye oku, ilanihaye oku. Öfke cehaleti nüksettirir ama okumak cehaletin yok oluşudur. Prangaları yok etmek, bukağıları çözmek, zincirleri kırmak için oku. Aklına vurulan zincirleri, kalbine vurulan zincirleri kırmak için oku. En kutsal direniş, okuyarak direniştir. Tutsaklık zincirlerini kırmak, yabancılaşma duvarlarını yıkmak, tefrika setlerini yerle yeksan eylemek, sefaletin şarkısını susturmak, zulmün kementlerini paramparça etmek, yozlaşmanın fanuslarını kaldırmak, hürriyet güneşinin tulu etmesini kolay kılmak, adalet devletini ikame etmek için oku, oku, oku! Sadece oku! Bir gün gelecek, okumanın kutsal eylemi spontane tezahür edecek. Kitapsız her eylem yıkımı tevlit edecektir. Okumak, sahip olduğunu anlamak ve sahip olduklarını korumaktır. Vatanını korumak için oku. Devletini kuvvetlendirmek için oku. Milletini yüceltmek için oku. Ümmetini sahiplenmek için oku. Bayrağını göklerde dalgalandırmak için oku. Marşını özgürce terennüm etmek için oku. Ezanını anlamak için oku. Kimliğini ve dinini öğrenmek için oku. Küffara kan kusturmak ve küffarı tam susturmak için oku. Ordu ve emniyet teşkilatlarını güçlendirmek için oku. Unutma ki, kitapsız diriliş olmaz, dirilmeden direnmek muhaldir, direnmeden kahramanlık hayaldir. Milletinin, ümmetinin ve yekpare insanlığın başına bir tezgâhta milyonlarca çorabın örülmeye çalışıldığı bir zamanda teyakkuz halinde olmaktır okumak. Temeli sağlam attıysan, aklını ve kalbini tahkim ettiysen, özünü muhkem ilimle mayaladıysan, yine güçlü eserleri ama güçlü olan her eseri okumaktan imtina etme. Sana kitap sarayının kapılarını kapatan herkesten uzak dur. Unutma ki, bazıları senin cehaletinden kazanmaktadırlar. Cahil kalıp, cehaletinle kimseyi palazlandırma. Bilginin, sana muhteşem bir güç bahşedeceğini bil! Bilginin gücü, cehaletin karanlığını parçalayacak yegâne ışıktır. O güce, o ışığa malik olmak senin iradenle olacak bir şeydir. Tercih senin! Hadi durma koş, okuyarak coş! Okumak, hürriyet saraylarının kapılarının devasa kilitlerini açacak yegâne anahtardır. Okumak, otoritedir. Okumak, erke sahip olmaktır. Okumak, âleme egemen olmaktır. Kitapsızlık; acının, ıstırabın, sefaletin anasıdır. Bilmek istiyorsan, fikretmek ve fikirlerini serdetmek istiyorsan, okumalısın! Okumayan, sıradanlaşır, sloganlaşır, papağanlaşır. Bizler, cehaletin, bilgi ve fikir yoksunlarının kurbanlarıyız. Sefaletin şarkısı susmuyorsa, sefaletin denizi kurumuyorsa, tefrika bataklığına saplanıp kalmışsak, sözde dinli ya da dinsiz şeyhlerin kör ve kesin inançlı birer müridi olmuşsak ve tedricen türaba doğru yol alıyorsak işte bu yüzdendir. Filhakika, hakikatin bilgisinden yoksun olanları, fikirden behresiz olanları layüsel olarak gördüğümüz içindir. Bu meyanda fikrin temeli bilgi olduğu gibi, bilginin temeli de kitaptır. Fikirler savaşında ki asil hakemde kitaptır. Kitapsız toplumlar ahlaksız toplumlardır. Kuru kalabalıktırlar. Sloganiktirler. Sıradandırlar. Mukallit ruhludurlar. Papağanlaşmışlardır. Bir dalda her şeyi, her daldan bir şeyi bilsen lehinedir.

Ey savaşçı gençlik! Sana niçin böyle seslendim canııımmm gençlik? Çünkü kitaplarını büyük bir hazla okuduğum ve derin bir keyif aldığım, düşün dünyama da ciddi katkı yapmış olan Sayın Doğan Cüceloğlu Beyefendinin bir kitabının ismi olduğu ve bir an hatırıma geldiği için. Bu kitabı okumanı kesinlikle öneririm. Şahıs olarak kimdir, necidir, nasıldır bilmem ama yazdığı kitap gerçekten istifade edilebilecek bir kitap. Neyse geçelim! Bir zamanlar sende çocuktun ve seviliyordun, binaenaleyh çocukları sevmelisin, onların aydınlık, berrak ve temiz yüzlerinde yarınları ve yarınları aydınlatacak güneşi görmelisin. Çocuklar çiçektirler, her çocuğu bir çiçek gibi gör ve çiçekler naif ve narin olurlar, onları örselemeye gelmez. Çocuklar, İslam’ın saf, katışıksız durumunun tecessüm etmiş halidir. Mazindir onlar senin ve onların üzerine titrersen atinde olacaklar. Yarınların umudu, teminatıdır çocuklar. Çocuklarımız bizim olurlarsa, yarınlarda bizim olacaktır. Ve çocuk sensin haddizatında. Hürriyet nerededir filhakika, bilir misin? O çiçek yüzlü çocukların nurlu ve gururlu tebessümlerindedir. Sevgin bir ırmak gibi aksın onların tertemiz ve taptaze gönüllerine. Onları koru ki, asıl koruduğun kendin olsun. Onların gönüllerini kırarsan, kırılan sen olursun. Hiçbir kötü alışkanlığın sahibi olma, zaafların kurbanı olma, kendini kontrol etmesini bilmeyen, kontrol altına alınır. Şayet kötü bir alışkanlığın varsa bile, alıştığını bahane edip vazgeçemeyeceğin gibi alıkça şeyler üretme beyninde ve hemen terk et. Hiçbir bahane akıllıca ve anlamlı değildir. İradesiz insanların işidir bahane üretmek. İhmaller bazen tüm hayata mal olabilirler, binaenaleyh ihmal edip alışkanlıklarına devam etme. Bir anlık ihmal, bir ömür çekilecek acıyı tevlit edebilir. İlk adım, zor ve çetin yolları ikmal etmenin en büyük muharrikidir unutma. Başarı, ilk adımda başlar. Yeter ki, sebatkâr ve dayanıklı ol. Bir şeye inanıyor ve ulaşmak için gayret sarf ediyorsan bir gün mutlaka kazanırsın. Kapıyı çalmaktan imtina etme ve çalmayı da geciktirme, inan ki, inanarak çalarsan kapı sana açılacaktır. Tıpkı, bir şeye inançla, iradeyle ve ısrarla baktığın zaman, sırrını sana açacağı gibi. Direnmeli ve sağlam durmayı becermelisin! İnşaAllah, mutlaka, muhakkak kazanacaksın!

Ey kadim medeniyetin tohumu gençlik! Temiz, sağlam, özlü bir tohumsun sen ve tarihin tekerleğini medeniyet yönünde döndürmeyi becermelisin mütemadiyen, ilanihaye, badema. Tümsekte kalmaz bu tekerlek ve kalmamalı da, kim var diye sorulduğunda; ben varım diyerek! Sen, şahsiyetin bazında bir ailesin ve aile bazında medeniyetin mihenk taşısın. Çünkü ailenin iki temel unsurundan birisin. Bu yüzden ailenin kıymetini bil. Ama ilk evvelde kendi kıymetini bil. Çünkü sen aile isen, aile medeniyettir ve medeniyet hayattır. İnsanlık niçin hayattan mahrumdur? Çünkü medeniyetten mahrumdur. Ailene sadık kal! Aile medeniyete giden yegâne yoldur. Tarihinle, ceddinle, ailenle merbutiyetini asla koparma. Bil ve unutma; eğer ailenin çocuğu değilsen, sokağın çocuğu olursun ve sokaklar karanlıktır. Karanlıktan, medeniyet doğmaz! Tarihsiz olanların, aydınlık talihi olmaz. Biz kendimizi karanlıklarda kaybettik ve kaybolduğumuz karanlıklarda ailemizden koptuk, ailemizden kopunca medeniyetimizle bağlarımız kesildi. Nihayet, tarihsizliğimiz talihsizliğimizdi! Yüksek duygu ve düşüncelerle sev, koru aileni ve kopmaz bağlarla bağlan ailene. Ailen, senin medeniyetindir ve sen ailenin tohumu olarak, medeniyet bağlamında da bir tohumsun. Tohumdur aile ve medeniyet ağaçtır. Tohumsuz fidan, fidansız ağaç, ağaçsız orman ve ormansız hayat olur mu? Hiçbir zaman kadına el kaldırma. Anne nedir bilir misin? Hayattır, varoluştur, varkalıştır, varkılıştır. Anne, vicdandır! Topraktır anne. Sudur, havadır, ateştir. Şefkatli kollarında, evladını emziren anneye karşı zalimlik yapmayı erkeklik sanma. Erkeklik değil, kahpeliktir bu. Alçaklığın dibidir, acizliğin tam adıdır. Zayıf bir tabiata haiz olan anneye güç gösterisinde bulunmak, sefillik, pespayelik, müptezelliktir. Elbette ki, kadında kendini ve hududunu bilendir, değerini düşüren değil yükseltendir. Anne de, erkeğine sadık kalmalıdır. Medeniyetin hakiki sorumlusu olduğunun farkında ve idrakinde olmalıdır. Kadın hem bireyin, hem cemiyetin, hem devletin, hem milletin, hem de medeniyetin sigortasıdır. Bir çocuk, ilk olarak bir annenin kucağında, şefkatle açılan kollarında yaşama merhaba der, tebessüm eder. İlk ve en aziz, temiz, pak, saf nimeti onda tadar, onunla tadar. İlk olarak, onun sevgisiyle tanışır, merhametiyle hayat bulur. Onun sıyanetinde beslenir, büyür, gelişir ve toplumsal yaşama iştirak eyler. Haddizatında bir yandan felaketin, diğer yandan saadetin müsebbibidir. Ama himayeye de ihtiyaç hisseder. Erkeği olmayan kadın her an saldırıya açık olan duvarı olmayan bir bahçe gibidir. Ayakları altına cennetin serildiği varlıktır anne. Ve hiçbir medeniyet, bir kadını bu kadar onore etmemiştir. Kadını mutlak olarak yücelten ve yükselten, onore eden yegâne şey; İslam’dır. Gayrısı hikâyeden ibarettir. Bizim Önderimiz (sav) münhasıran iki eli öpmüştür; üreten el ve anne eli. İslam, kadını alçaltıyor, ikinci sınıf yapıyor diyen, ruhsuzlar, imansızlar, vatansız ve milliyetsizler konuşun hadi! Emekçiye de, kadına da en yüce değeri bahşeden İslam’dır. Kadın münhasıran İslam’da birinci sınıf bir varlıktır. Gayrısının tümünde ikinci bile değil, belki onuncu bile değil hatta belki sınıfı bile olmayan zavallı bir varlıktır. Kadın alçaltırken, düşürürken yükselttiğini sanan süfli karakterli ve sefil beyinli tipler bu hakikatler muvacehesinde ıskat olmaktan başka hiçbir şey yapamazlar. Kadın, medeniyetin esası; terakkinin de muhteşem kuvvetidir!

Ey sanatçı ruhlu gençlik! İnandığın zaman öyle muhteşem, görkemli, mutantan eserler ortaya koyuyorsun ki, o şaheser sanat eserlerinin olduğu yerde sahtelerinin esamisi bile okunmuyor. Dünyalık hiçbir şey, senin ortaya koyduğun eserden daha değerli olamaz. Senin doğal fırça darbelerin doğayı farklı bir biçime sokuyor. Doğaya farklı bir renk ve tat veriyor. Yeter ki, ruhunda ki sevgi, aşk, heyecan tükenmesin, solmasın, yok olmasın. Dini, tam bağrına yerleştirdiğin vatan, o vatan üzerinde şekillendirdiğin devlet, o devleti devlet yapan millet, o milleti gölgesinde şereflice yaşatan Albayrak ve coşkuyla haykırıldığı zaman o Albayrağ’ı mavi göklerde hürce dalgalandıran ve kollektif ruhu yansıtan İstiklal Marşı senin eserin. Eserini bazen mahir ellerinle, bazen kanınla, bazen terinle, bazen de yaşınla çiziyorsun. Ama ortaya koyduğun eseri sahiplenmen, o eseri meydana getirirken gösterdiğin üstün gayret kadar mühimdir. İslam sensin zaten ve vatana duyduğun kutsal aşk İslam’dan mülhemdir. Ve İslam’dan sıyrılmış, ayrılmış olanın içinde vatan aşkı bulunmaz. Senin; aşkla, terle, yaşla, kanla ortaya koyduğun bazı eserler vardır ama o ortak emeğin ürünü olan ve mütekâmilen sana ait olan eseri sahiplenmeyenler senin emeklerini zayi ederler, ihanet ederler ve bir avize gibi dökülürler, paramparça olurlar. O eserin sana ait olduğunu bilenler ve sahiplenenler ise her zaman bir taç gibi başların üstünde yaşarlar. Sen, ortaya koyduğun eserlerinle, ulvi ve yüksek değerleri bünyende muhafaza edersin, kötülükleri izale eder, iyilikleri ise teksir edersin. Ortaya koyduğun hiçbir eserin, senin bulunduğun, üzerinde hayatını idame ettirdiğin topraklarla tahdit edilmemiştir. Eserinin can verdiği her toprak parçası, hayat verdiği her insan cüzü, sendendir, bir nevi senindir. Eserlerini neşretmek, insanlığa tanıtmak, insanlığın kılmakta, senin maharetin, cesaretin, himmetindir. Olayı şöyle mücerret hale getirelim; misal; sen bir toprak parçası üzerinde yaşıyorsun ama o toprakların ruhu münhasıran sana ait değil ve seni temsil etmiyor yalnızca. Yani senin vatanın münhasıran üzerinde yaşadığın toprak parçası değil, o toprakları anlamlı kılan ulvi ruhun anlamlandırdığı tüm topraklardır. Belki üzerinde var olduğun toprak senindir ama o toprağa ruh olan şey yalnızca senin değildir. O can ve kan olan ve tüm insanlığa ait olan ruhtan neşet eden her ulvi değerin hayat bulduğu topraklar haddizatında senin de sayılır. Keza, o topraklar üzerinde senin gibi olanlar da kardeşlerindir, senin ait olduğun bütünün birer cüzüdür. Eserlerinin kıymetini bil ve eserlerine sahip çık ey caaanıııımmm gençlik!

Ey atinin mazisi olan gençlik! Güneşin sıcaklığı, ayın berraklığı, yıldızların parlaklığı, suyun temizliği, baharın neşvesi, toprağın kokusu, havanın yaşatıcılığı üzerinden eksik olmasın. Eri mum gibi ve aydınlık ol, aydınlat dünyayı. Geceye hayat veren meclislerin ışığı ol. Fakat ilk evvelde aydınlan kendin. Çünkü aydınlık yoksa sende, nasıl ışık vereceksin çevrene? Güneş yanmasa, nasıl yakar, aydınlatır dünyayı? Yan ki, yakasın! Unutmak ki, ışık ve aydınlık senin özündür ve varlığının anlamı, varoluşunun muktezasıdır. Işıktan ve aydınlıktan ancak sekterler, yarasalar ürkerler. Sen karanlıkta yapamazsın, onlar karanlıkta yaşarlar. Onlar karanlıkta egemendirler. Sen aydınlıkta hürsün. Büyük rüyaların olsun. Rüyalarının tahakkukunda içinde ki derin inanca güven. İnanç ve sabır, muzaffer olmanın mutlak önkoşullarıdır. Eğer yola kendine inanarak ve güvenerek çıkarsan ve tüm rüyalarını kendi mevcudiyetinle tahakkuk ettirebileceğine iman edersen, huzur, saadet, neşe, kuvvet senin yanından eksik olmayacaklardır. Atinin ilk evvelde kafada tahayyülü ve tasavvuru yapılır. Sonra planlar ve projeler tasarlanır. Daha sonra etkin ve kuvvetli hamlelerle harekete geçilir. Hayatın bir satranç oyununa benzediğini kesinlikle unutma. Eğer hamleni, tafsilatlı ve sarih olarak tefekkür ettikten sonra yapmazsan kaybedersin. Çünkü hayatta tek bir şeyin dönüşü yoktur; yapılan eylemlerin ve yaşanılan günlerin. İş bittikten, fiş çekildikten sonra ki pişmanlık, alıklığa delalettir. Umudunu canlı tut. Rüyalarının ölmesine fırsat verme. Hayat acımaz ve ezer geçer. Hayat karşısında naçar kalma. Hayat garip bir şeydir! Ve garip şeylerdir hayatta olanlar. Hayat türküsünü ve şarkısını terennüm eder, sadece tınılarını hissedersin ama duymazsın. Bazen hüzünlere boğulursun, gözyaşların özgürleşiverir bazen. Bazen yüksek coşkular ve sevinçler keyif verir. Endazeyi kaçırmamalı, muvazeneyi iyi ayarlamalısın. Kaybetmek yıkar insanı! Yüreğinden, umudun tınıları, inancın şarkıları, sevginin şiirleri eksik olmasın. Hayatın, inançlı eylemler bütünü olduğunu aklından çıkarma. Kuru malumat sahibi olma, malumatlar fiiliyata dökülmüyorsa boştur. Sevmekten vazgeçme. Sevilmesen de sev. Seveni Allah sever, sen hep sev! Paylaşmaktan vazgeçme. Coşmaktan ve coşturmaktan usanma. Yaşatmak adına yaşa ki, işte hakiki ve hakikatli yaşamak budur. Sevgi garip bir şeydir. İlginç bir büyüsü vardır. Derin hissiyatın tezahürüdür. Sevmek, dikenlerden korkmamaktır. Diken batacak, elin kanayacak, ayakların hırpalanacak ve sen yine seveceksin. Çünkü sevmezsen, yaşayamazsın! Dikenlere tahammülün yoksa çiçekleri koklayamazsın. Hayat, sevginin çocuğudur! Korku, hayatın celladıdır, umudun muarızıdır, cesaretin muhalifidir! Korku, ölümdür ve ölümüdür tüm güzel şeylerin. Korkan, hayatı seyreder yalnızca, içine giremez hayatın. Ancak sevgiyle yaşayanlar harekete geçebilirler. Başaranlar sevenlerdir, korkanlar kaybedenler! Korkuyu atıp, sevmeye başlayınca başlar hayat. Âlemini; marifetin, hikmetin, irfanın parlak ziyalarıyla aydınlat ki, ufkunu saran koyu karanlıklar çatırdasın, varlığını kuşatan fanuslar parçalansın. Bil ki; gençlik, aydınlık ve ışık demektir, duygu ve düşünce yüklü mana demektir. Bu cevherin kıymetini çok iyi bil. Sağlık ve gençlik bir avize gibidirler. Bir kere dağıldılar mı, bir daha tümleşmeleri muhaldir. Binaenaleyh, bu mücevherleri, malayani, absürt ve havai şeylere değişme. Yüksek ülkülerin olsun. Ulvi hedeflerin olsun. Kendine, ailene, çevrene, toplumuna, devletine, ümmetine ve insanlığa dair. Zira insanlığın, kendi dışındaki hedeflerinle tebeyyün edecektir.

Ey güzel ahlakın taşıyıcısı, savunucusu, yaşayıcısı, yaşatıcısı gençlik! Son tahlilde; sen, ödevli ve görevli bir gençliksin. Ne alelade birisin, ne de malayani ile iştigal edecek kadar alık ve lakayt olabilirsin. Tarihi bir sorumluluğu, ulvi bir davayı deruhte etmişsin. Sen Osman Gazi’nin torunusun. Sen Fatih’in fedaisisin. Sen Kürşad’ın çerisisin. Sen Birinci Murat’ın yeniçerisisin. Ruy-i zeminde, saadetin, barışın, uhuvvetin, muhabbettin, müsavatın, adaletin, ahlakın, sevginin, şefkatin, merhametin, irfanın, hikmetin, ilmin, bilimin, kitabın, okumanın, vefanın, dostluğun, vahdetin, tevhidin, say ve cidalin, kutsal kavgaların, büyük rüyaların, hürriyetin, tam bağımsızlığın, izzetin, şerefin, hayânın, namusun, paylaşmanın, vefanın, sadakatin, fedakârlığın, kadirşinaslığın, alicenaplığın, cesaretin, haysiyetin, tefekkürün, emeğin, vatanın, devletin, bayrağın, ezanın, marşın ve bilumum ulvi erdemlerin ve kutsal olguların taşıyıcısı, savunucusu, yaşayıcısı, yaşatıcısı ve mümessili olmak mecburiyetindesin. Nice süreçlerden sonra büyük dirilişi tahakkuk ettirmelisin. Zulme ve sömürüye karşı direniş içinde olmalısın. Ahlaksızlığı, güzel ahlakınla diskalifiye etmelisin. Cehaletin yakıcı ve yıkıcı ateşini, ilim, irfan ve hikmet rahmetleriyle söndürmelisin. Tembelliği yenmelisin ve çalışmanın şerefiyle taçlandırmalısın hayatını. Zaruretleri yok etmelisin. Yobazlığı, menfaatperestliği, pespayeliği, müptezelliği, emek gaspını, tefrika mikrobunu, kan dökücülüğü, Küresel Siyonizm’in çocukları olan tüm ideolojileri ve bilumum süflilikleri insanlığın temiz gövdesinden silip atmalısın.

Ey kutsal aşkım, etim, kanım, terim, yaşım, hürriyetim, varoluşum, ömrüm, imanım, inancım, umudum, aydınlığım, rüyalarımın ve ülkülerimin garantisi olan canım gençlik! Yaşa ki, yaşatasın; yaşat ki, yaşayasın! Sen olmazsan toprak olmaz, sen olmazsan devlet olmaz, sen olmazsan millet olmaz, sen olmazsan ümmet olmaz, sen olmazsan bayrak olmaz, marş olmaz, ezan olmaz. Sen ol ki, olsun seni olduranlar da! Hiçbir şartta ve koşulda unutma ki, senin milletin ve devletin, tarihin hiçbir devrinde zillet, mezellet, meskenet ve zulüm altında yaşamadı ama kimseyi de bu şekilde yaşatmadı. Mütemadiyen mazlumların hamisi ve umudu oldu. Sen, hürriyetin solunduğu topraklarda, izzetli, şerefli, namuslu ve cesur bir annenin şefkatli, merhametli kollarında dünyaya doğdun. Hür bir babanın sıyanetinde ve himayesinde, hürriyetin solunduğu topraklarda, bağımsızlığın delaleti olan albayrağın huzurlu ve asude gölgesinde ruy-i zeminin yedi kıtasında at koşturdun. Yılmadın, yorulmadın, yıkılmadın! Yıkıldığın yerden kalkmasını bildin ve doğruldun, yeniden ata bindin ve durmadın koşturdun. Kalktın bir daha oturma. Dirildin bir daha ölme. Bildin bir daha unutma. Seni derin duygularla, kalbimle, ruhumla, aklımla seviyorum canım gençlik. Seni ebedi hasretin yakıcı ateşiyle kucaklıyorum.

En son tahlilde; tüm kalbimle iman ederek haykırıyorum ki; saadete ve zafere mülaki olmak için, zafer güneşini selamlamak ve yüce dağların şahikalarına ay yıldızlı Albayrakları dikmek için; temiz elleriniz uzanacak, sağlıklı ayaklarınız sağlam basacak ve insicamlı koşacak, pak ve lekesiz kalbiniz derin imanla coşacak ve taşacak, sert gövdeniz inançla ve kararlılıkla gerilecek, ışıklı gözleriniz karanlığı delip geçecek, kafalarınız irfanı ve hikmeti keşfedecek, ölümsüz ruhunuz ölümsüz sevgiyle dirilecek. İşte, dem o demdir ki, umutsuzluk, mutsuzluk ve karanlık diye bir şey olmayacaktır. Temiz ellerinizi, ruhumun derinliklerinden fışkırıp gelen pak ve berrak sevgiyle tutuyorum küçük mikyasta necip Türk Milletinin, büyük mikyasta şanı büyük İslam Ümmetinin şerefli, soylu ve aziz gençliği. Yüce Rabbim her birinizi sevgisiyle ihata etsin, sıyanetine alsın ve şereflendirsin. Âmin. Yüce Rabbime emanet olunuz.

BİRİNCİ NOT: Okumaktan asla vazgeçmeyeceksiniz. Ali Şeriatileri, Nurettin Topçuları, Cemil Meriçleri, Seyyid Kutupları, Gazalileri, Mehmet Akifleri, Erol Güngörleri, Abdürrahim Karakoçları, Peyami Safaları, Sezai Karakoçları, Necip Fazılları, Dündar Taşerleri, Cahit Zarifoğullarını ve daha nice büyük beyinleri okumaktan imtina etme, yorulma, bıkma, usanma. Hatta kaliteli olan yabancı beyinleri okumaktan da korkma, imtina etme, kimseye de aldırma. Tabi ilk evvelde yüce ve kutsal kitabın olan Kur’an’ı Kerim’i tertil ve tedebbür ile okumalısın. Çünkü temeli muhkem olmayan her şey eninde sonunda çürümeye ve yok olmaya mahkûmdur. Asla putların olmasın. Sormaktan ve sorgulamaktan kesinlikle vazgeçme. Ne lider putun olsun, ne aydın putun olsun, ne kadın putun olsun, ne makam putun olsun, ne mülk putun olsun, ne şöhret putun olsun ve ne de şeyh putun olsun. Sen LA diyerek Allah’tan gayrı tüm ilahları reddettin unutma. Senin tek bir Önderin var; O da Hz. Muhammed’dir (sav). Senin mutlak ve muhakkak olarak tek bir kitabın var; o kitapta Kur’an’dır yani seni yeni baştan, yepyeni şekilde, saf özüne mütenasip şekilde kuran.

İKİNCİ NOT: Filhakika mezkûr yazı dizimizi daha tafsilatlı şekilde de yazabilirdik, çünkü her satır bin satır olarak açılabilirdir ama yorardı. Olması gerekir miydi? Evet. Böyle bir yaşamda dikkate alınır mıydı, sabırla okunur muydu? Çok zordu. İşte bu sebeple kısa tuttuk. Yine de sabırla okuma zahmetine katlanan güzel insanlar ve canım gençler binler teşekkürler her birinize. Allah razı olsun. Saygı, sevgi, dua, muhabbet, dostluk ile.
Tarih: 06.11.2015 Okunma: 689

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?