MERHABA GENÇ KARDEŞİM!...2...

Özgür DENİZ - 29.10.2015

Ey dindar, vatanperver ve milliyetperver gençlik! Sen, davası dünya hâkimiyeti değil gönüllerin hâkimiyeti olan ve tek bir insanı kurtarmayı insanlığı kurtarmak olarak telakki eden bir ceddin torunusun. Zira gönüllerin hakimi olduktan sonra zaten dünyanın da hakimi olursun spontane olarak.  Bir önce ki yazımızda da bahsettik, her alanda büyük başarılara imza atmış ve varlık âlemine anlam katmış olan cedlerinden. Sende onlar gibi olabilirsin ve olmak için gayret etmelisin. Bu, senin varlık sebeplerinden ve en mühim ödevlerinden biridir. Önünde hiçbir engel yoktur bunun için. Sadece okuyacak, öğrenecek, araştıracak ve bitevi bir say ve cidal içerisinde olacaksın. İnsanlarla değil kendinle iştigal edeceksin. Küçük, ucuz ve basit hesapların peşine değil, büyük ülkülerin ve rüyaların peşine düşeceksin. Asla küçük adam olmayacaksın. İnsanlarla uğraşıp, kendini lüzumsuz yere yoracak kadar, küçük olamaz ve basit düşünemezsin. Malayani ile iştigal eylersen, hakiki maksadı geri plana atarsın ve kire, pasa batarsın. Çünkü malayani olan her şey, insanı basitleştirir, küçültür ve düşürür, yüksek ülkülere, büyük rüyalara darbe vurur. Mütemadiyen insanlık çizgisi üzerinde yürümelisin. Senin milletin vasat bir milletti ve hep insanlık çizgisi üzerinde kaldı. Ne tefrite ne de ifrata saptı. Çünkü sorumluydu, görevliydi, büyük davayı deruhte etmişti, insanlık için vardı. Zulmü değil adaleti ikame ve icra etti biteviye. Kanlı, kirli, karanlık oluşumlar kurmadı, bunların içlerinde yer almadı, bunlara ruhsatta vermedi. Binaenaleyh, sende, ister dini kullanarak ortaya çıkmış olsun, isterse dini ret temelinde zuhur etmiş olsun, hiçbir kirli, kanlı ve karanlık oluşumun içerisinde yer alamazsın, bu oluşumlara öncülük edemezsin ve topluma egemen olmalarına ruhsat vermezsin. Hatta ve hatta, legal ve zararsız dini oluşumların içinde bile faraza yer alırsan, bunlara da, ruhunu ve kafanı asla zincirletmeyeceksin. Senin gibi dünya içinde yaşayan, dünya nimetleri peşinde olan, dünyayla bir şekilde merbutiyeti olan kullar arasında layüsel tek bir kul yoktur. Hepsi sorgulanabilir, tenkit edilebilir, yanlışlanabilir, olumsuzlanabilir. Senin, mutlak ve muhakkak olarak, hesapsız, umarsız, koşulsuz, şartsız, şeksiz, şüphesiz teslim olup, itaat edeceğin üç ana gövde vardır; Allah-Önder-Kur’an.

 

Ey Muvahhid gençlik! Kendi işini yap ve işini güzel yap. Çünkü kişi, işidir. Zira lafla teker dönmüyor. Ne lafla dolaş ne de ara yerde laf dolaştır. Asil ol, soylu ol, yiğit ol ey genç adam! Kazanırsın ama asla kaybetmezsin. Sen, sen ol ki, söz sahibi ol, öz sahibi ol, yüz sahibi ol. Sev insanı, insanlığı ve saygı duy. Mütemadiyen mütebessim ve muhabbet ol. Zira bu özellikler, ilişkileri ve iletişimleri kavileştirir ve kuvvet bahşeder.  İnsana; tebessüm, kadirşinaslık, alicenaplık, muhabbet, vefa, feragat, fedakârlık ve sadakat yakışır. Hakikatten asla ayrılma. Adama göre değil, hakikate göre bak, gör, duy, konuş, anla ve yaşa. Asla zulmetme, hak ve emek gasp etme, cana kıyma, kıyanlara da lakayt olma ve durdur canileri, zulme de uğrama, zalime diren. Faraza son raddeye gelirsen, tercihin mazlumluktan yana olsun. İnsanlarla uğraşma ama insanları uyarma vazifeni de unutma. Bil ki, nice kavimlerin içinde ki nice güzel insanlar sadece uyarmadıkları için helak olmuşlardır. Neyi istiyorsan, onu kardeşin için de iste ki, mutluluk birlikte olsun, zira tek başına mutluluk utanç kaynağıdır. Çünkü birlikte çoğalmak için birlikte mutlu olmak iktiza eder. Yalnız mutluluklar, azalmak demektir. Sen istersen kardeşin de ister ve kardeşinin istemesini yadırgarsan, mü’min’liğin nerede kalır? Asla kibre kapılma. Allah’a düşman olmak ister misin, haşa? Bir yola çıkarken, yapayalnız yürüme ve kimseden yardım gelmeyebileceği ihtimali olduğunu unutma. Eğer yoldaş bulur, destek görürsen, bunu Yaradan’dan bir lütuf bil. Maddi dünyada yaşamak bağlamında, benzerlerin, senin için münhasıran bir vasıtadan ibarettir ve sen de onlar için. Çünkü hakiki anlamda, insanoğlu yalnızdır. Muvaffakiyetlerinde asla egoist olma. Muvaffakiyetlerini münhasıran kendine hamletme. Kimliğine, dinine, tarihine, medeniyetine ve kardeşlerine pay çıkar. Bu asillik ve soyluluktur.

 

Ey kitaplı gençlik! Acıyla, dertle, kederle, mücadeleyle ve imtihanlarla dolu bir dünyada, ağır bir hayatın pençelerinde yaşadığını, kendini yorgun ve yapayalnız hissettiğini duyumsuyor gibiyim. Hayat böyle yiğidim, naparsın. Değiştiremezsin. Sen değişecek ve kendini yenileyeceksin. Yenilmeyeceksin! Yenilirsen geri dönüşü yoktur, badema yenilirsin. Bu yüzden mücadeleyi bırakmayacaksın. Hayat seni değil, sen hayatı kovalayacaksın. Asla usanmayacak, bıkmayacak, yorgun düşmeyeceksin. Hayat insana acımaz yiğidim. Yolda durursan, kalırsan, beklersen çiğnerler geçerler. Kenarda durursan sadece bakarsın, izlersin. Hayatın içine girecek ve mütemadiyen koşacaksın. Bir balık misali yüzeceksin, hayat denizdir yiğidim. Belki düşeceksin ama düşmekte icap eder bazen, kalkmayı bileceksin! Tam boğulmaya ramak kalacak bazen ve mücadelen seni çekip alacak oradan. İnsan bu, demir değil ki. Eğileceksin, büküleceksin bazen, bazen demir gibi sert olmayı bileceksin. Bazen bulut gibi olacaksın, yumuşacık, rahmet inecek senden insanlığa. Hayat bedelsiz hiçbir şey vermez yiğidim. Acısız, ıstırapsız yaşam yoktur. Ve sen etten, kemiktensin. Korkmayacaksın! Korku, en acı ölümdür. Engeller seni yıldırmayacak, yıldığın zaman tüm engeller önüne yığılacak ve yığılıp kalacaksın sen. Düşeni kaldıran olmaz. İnsanlar zalim yiğidim. Bir de onlar vururlar. Hayatın acılığı ve ağırlığı da burada ya. Acılar yutmayacak seni, sen acılarını yutacaksın ama zehirlenmeyeceksin. Acılar bazen zehirler insanı ama insanın direnci panzehirdir buna.

 

Ey aşk ve dava sahibi gençlik! Unutma ki, büyük ıstıraplarla, kederlerle, acılarla, mücadelelerle, sürgünlerle, göçlerle, kavgalarla perçinlenmiş bir kültür hamulesinin meyvesisin. Kadim bir imparatorluğun unsurusun. Hedef, rüya, ülkü, ideal temelinde mana medeniyeti inşa etmiş bir ceddin torunusun. Bunları bilmen iktiza ediyor sevgili gençlik! İnsan yolsuz, yol pusulasız, pusula hedefsiz olmaz. Mutlaka büyük rüyaların olmalı ve o rüyalara vasıl olmak için, say ve cidal üzere yaşamalısın. Lakaytlık yapmaya, bahane üretmeye hakkın yoktur. Bilmiyorum demeye, yapamıyorum lafını söylemeye kendini hak sahibi görmemelisin. Kim durdu ki, sen duracaksın? Kim yapamıyorum dedi ki, sen diyebileceksin? Ha, der misin? Dersin. Ama sonunda da yok olur gidersin. Başarıya giden yol ne sakindir, ne tertemizdir, ne engelsizdir. Bazen karanlıktır, bazen aydınlıktır. Bazen gül çıkar karşına, bazen diken batar ayaklarına. Bazen keyiflice yürür gidersin, bazen engelleri aşmak zorunda kalırsın. Sabretmeli, direnmeli, sapasağlam durmalısın. Bunu yaparsan kazanırsın, yapmazsan düşersin ve bir daha kalkamazsın. Umutsuzluğa asla kapılmamalısın. Çünkü hakikat dağının şahikalarına umutsuzlukla erişilmez. Mütemadiyen çalış, biteviye oku, fasılasız hareket halinde ol. Başarıya açılan demir kapıların kilitlerini ancak bu şekilde kırabilirsin. Hareketsiz, düşüncesiz, sabırsız, umutsuz, hayatta, başarı da muhaldir. Ne kavga kolaydır ne de çiçeklidir zaferin yolları. Ve ne de sabırsız açar hiçbir çiçek ve sabırsız doğar hiçbir güneş. Ve bil ki, sabır belki acıdır ama eseri keskin ve tatlıdır. Üstat Oktay Sinanoğlu; hedefi olmayanı bir hiç olarak görür. Bu ister fert, ister devlet, isterse millet olsun, fark etmez. Çünkü bu üç olgunun da özünde, spontane olarak bir hedef gizlidir. Zira bunlar bir yerde hedef demektirler. Hedefi olmayanlar, şeytanların, üzerinde hedeflerine koştukları yol olurlar.

 

Ey ilim, irfan, hikmet, bilim sahibi gençlik! Biteviye düşün. Düşünmek canlı ve uyanık kılar insanı. Allah, Kitap boyunca aklediniz diyor. Sence boşuna mıdır bu tekrarlayış? Düşün ya, bir saatliğine yalnız kal ve evreni, tabiatı, kendini, tüm boyutlarıyla varlık âlemini düşün. Ceddini düşün. Dünlerden bugünlere nasıl gelindi, neler yaşandı düşün. Düşmanlarını düşün. Düşünmek senin için ibadettir ve mecburidir. Sen Müslümansın ve Türk’sün, düşünmek zorundasın. Ne yapmaktasın ve neler yapabilirsin düşün. Zor değil ki bu. Her türlü malayani peşinde koşmak zor gelmiyor ama. Akşama kadar, kusura kalma ama, aptalca şeyler peşinde vakit öldürüyor, ömür çürütüyorsun. Yazık değil mi? Ömür denilen şey bunun için mi armağan edildi sana? Düşünmek; tuzaklardan, aldanmaktan, korkmaktan, maddi ve manevi kölelikten, cehaletten, esaretten ve sefaletten korur. Mütemadiyen tefekkür modunda yaşa. Hayat; ilim, irfan, hikmet, bilim, tefekkür üzerinde ilerler, yükselir. Belki bunlar yorar, ağır gelir ama çarede bunlardadır. Oyun, eğlence, zevk müptelası olma. Günü yaşamak ve kurtarmak peşine düşme. Bunlar, beynini ve kalbini öldürür.  Ki, bunlar muvakkat şeylerdir. Yarın elinde hiçbir şey kalmayacaktır bunlardan ama sen pişman ve perişan olacaksın. Belki hayatı tozpembe olarak algıladığın için, bunlar sana boş gibi gelebilir, bu boşluk telakkisi gibi duygulanımlar, gençliğin verdiği temelsiz duygulanımlardır. Oysa hayat olabildiğince gerçektir, acılarla ve zorluklarla yüklüdür. Her daim yüksek düşün, güzel düşün, büyük düşün. Büyük ve uzak düşler kur. İnsanların arasında yaşıyorsun ve onlarla anlamlısın. Sev insanları ve saygı duy insanlığa. Ama bil ve unutma ki; gördüğün iki ayaklıların hepsi de insan değildir. İnsan suretinde ki hayvanlarda olabilir, bu iki ayaklıların içerisinde. Zira insan olmak için, insana benzemek kifayet etmez. Nice insan suretinde gördüğümüz iki ayaklılar vardır ama dört ayaklılardan da aşağıdadırlar. Bir insanı, onun sahip olduğu kafası ve kalbi belirler. Beden muvakkattir ama kafa ve kalbin eseri muhakkaktır. Ki insanın kaderini de, bedeni değil, kafası, kalbi ve vicdanı tayin eder.

 

Ey mütevazı, alicenap, kadirşinas, vefalı gençlik! Gönlün bir okyanus ve sen bir kayıkçı ol ve fasılasız sevgi dağıt. Ummanlar gibi coşsun gönlün, sevgi dalgaları oluşsun. El uzat gariplere, yetimlere. Hor görme düşkünleri, çaresizleri. Ağırla yolda kalmışları. Sakın ola ki yoksulu, yetimi, garibi yerme. Bu, kanı ve sütü bozukluktur, şerefsizlik, Allahsızlıktır. Bilakis, yetimin, garibin, yoksulun hamisi ol, kucakla onları ve koru, ikram et, sana ikram edilenlerden. Senin olan ne var ki? Benim deme asla. Sen bile senin değilsin ki, senin olan ne olabilir? Bu, haddini ve hududunu aşmaktır. Faziletli olmak, haddini ve hududunu bilmektir. Hak sahibine hakkını iade etmekte gecikme. Zira hiçbir anlamı olmaz. Geciken adalet, adalet değil, katmerli zulümdür. Zulme, sömürüye, adaletsizliğe karşı demirden yumruk, çelikten pençe ol. Yüreğinden cesaret fışkırsın. Hiçbir şartta ve koşulda dilsiz şeytan olma. Adaletli olman emredildi. Aksi zulüm kabul edildi. Zalime yoldaş olma, bu zulümdür zalimin elinde kalanlara ve ortaklıktır zulme. İnsan için zillettir bu. Hele hele, kadim düşmanlarının yanlarında bulunman kabil değildir, böyle bir şey tüm tarihine, ceddine, kimliğine, dinine ihanettir. Zalimlerin, şeytanilerin alçakça zulümlerine nihayet vermek uğruna ilanihaye kavga ver. Bu uğurda hiçbir fedakârlıktan imtina etme. Feragatte bulunmaktan uzak durma. Sen, küfre karşı duran bir dinin ve milletin mensubusun. Bunun değerini bil ve asla düşürme.

 

Ey kafa, kalp, vicdan, kimlik, kişilik ve karakter sahibi gençlik! Bir toplum içinde yaşıyorsun, bunun farkında ve idrakindesindir herhalde. Yani okula gidiyorsun, markete gidiyorsun, manava gidiyorsun, kafeteryaya gidiyorsun vb. hareketlenmeleri yaşıyorsun, işte tüm bu hareketlenmeler toplum denilen olguyla birlikte gerçekleşiyor. Çünkü her gittiğin yerde, toplum denilen canlı organizmanın bir cüzüyle karşılaşıyorsun. Zira insan olmaklığının icaplarını ancak bu şekilde ifa edebilmen kabildir. Çünkü her bir fert, içinde yaşadığı toplumla bir anlam ifade eder, bilakis anlamsız kalır. İmtihan olgusu bile, toplum olgusunun içinde gizlidir kim bilir. İnsanoğlunun, bir iken bin olmasının hikmetleri vardır kuşkusuz, derinlemesine idrak edemesekte. Toplum denilen olgunun kadim normları vardır. Binaenaleyh, toplum, senden bu normlara intisap ve intibak etmeni ister zımnen. Bu normlar, kahir ekseriyetle, dininle ve törenle tenasüp içindedir. Bu yüzden intibakta zorlanmazsın. Ama seni bu normlara isyana davet edenler olabilirler. İşte burada teyakkuz halinde ve teennili olmalısın. Ama normların da, seni köleleştirmesine, zihnini ve kalbini esir almasına asla müsaade etmemelisin. Endazeyi kaçırmamalı, şirazeden çıkmamalısın. Kapsayıcı ve kuşatıcı değerlere itirazda, saygısızlıkta etmemelisin. Nerede bir iyi ve güzel şey görürsen takdir etmesini, yaymasını bilmelisin. Kötülükleri ise düzeltmek gayretinde olmalısın. Küçücük yüreğinde; kindarlığa, nefrete, komplekse ve hasede yer ayırmamalısın. Böyle bir şey, seni, alçaltır ve çukurlaştırır. Şunu asla unutma ki; ne kadar yükselmek arzusundaysan, o kadar alçakgönüllü olmasını bileceksin. Zira meyven varsa, dalların yukarıya doğru diklenmez, aşağıya doğru eğilir. Ancak tenekeden çok ses çıkar. Demirden kuru ve boş ses çıktığını işittin mi hiç? Sev ki, sevgini dağıttıkça çoğalacaktır. Naif gönlün ulvi erdemlerle parlasın, coşsun ve ziyalansın.

 

Ey ilkelerin ve ülkülerin sevdalısı gençlik! Her zaman mütevazı ol. Asla kibre kapılma. Bildiğin iddiasında olma. Çünkü bilemezsin. İlim bir deryadır, bildiklerinse damla. Bildiğini iddia etmek, seni kibre boğar ve ilme giden yolunu kapar. Öğrenmeye matuf şevkini kırar. Çünkü bilen, bilmeye ihtiyaç hissetmez. İlmin kapısını kapatır. Kitaba olan aşk, bilmediğini bilmen içindir. Ya bildim dersen, ya aşkın biterse, ne olacağını tahmin edemezsin. Bildim demek, merakı öldürür, merak ölünce kitaba ilgi biter, kitap yoksa cehaletin kara gecesi üzerine çöker. Ama gerçeği kabullenmen, kendini bilmen, bilmediğini kabullenmen, seni meraka sevk eder, merak ise kitaba kanalize eder. Unutmak ki, merak, insanın bilgi yolunda ki en gerçek hocasıdır. Tabi bu arada her şeye dair bilgi sahibi olmaya çalışmakta yanlıştır. Çünkü böyle bir şey kabil değildir. Zira akıl buna kifayet etmez. Aklına geleni sorma, çünkü her cevap hoşuna gitmeyebilir, hatta her sorunun cevabına erişmekte kabil değildir. İnsan, teslim olandır ve teslim olmak, gerektiği yerde ve zamanda şereftir. Çünkü inat, buhrana ve tuğyana sebep olabilir bazen. Zirvelere at sürülmez, iktiza eden yerde gemi vurmak şarttır. Masiva hakkında tefekkür edebilirsiniz ama maveraya kudretiniz kifayet etmez, idrake tevessül ederseniz bataklığa çivilenir kalırsınız. Ki, Önderimiz (sav) de demiyorlar mı; ‘’Allah’ın halk ettiklerini tefekkür ediniz ama Zatını tefekküre girişmeyiniz, çünkü buna kuvvetiniz kifayet etmez ve tuğyana saparsınız’’ diye?

 

Ey istiklalin ve istikbalin teminatı gençlik! Kadın olmak, sahip olduğun sırları ve güzellikleri ulu orta afişe etmek değildir. Çünkü kadınlığın bir ağırlığı ve asaleti vardır. Kadın, aziz ve yüce bir varlıktır. En yüce şeyler, icap ettiğinde onların ayaklarının altına serilmiştir. Ama herkeste, her şeyi hak edemez, bu da bir hakikattir. Erkek olmakta, güçsüzlere, çaresizlere ve korumasızlara karşı kuvvet kullanmak, kabadayılık etmek değildir. Erkekliğinde bir ağırlığı ve soyluluğu vardır. Erkekte, kudretli ve yüce bir varlıktır. En güzel şeyler, icap ettiğinde ilk önce ona nasip olur, çünkü koruyorken namusu, vurulursa o vurulur. Fakat her şeyde herkese nasip olmaz, bu da bir hakikattir. Her ikisinin de vazifeleri ve bu vazifeler dâhilinde hudutları ve sorumlulukları vardır. Hadlerini ve hudutlarını bilmeleri icap eder. Kadın olmanın da, erkek olmanın da şahıslara yüklediği sorumluluklar, ödevler vardır. Erkeklikte, kadınlıkta, hayâ ile güzeldir, özeldir. Sevgi gibi yüce bir erdemin paylaşılmasında en asli ve hususi unsurlardır. Can, ikisinin birliğinin meyvesidir. Hayat, bunlarla varolur. Varlıklar, bunların birliğiyle hayat bulur. Sevgi olgusu, ikisiyle olay olur ve olay sonucunda, bir can vücut bulur. Birbirleriyle anlamlıdırlar, vardırlar. Varlıklarıyla, varlığı anlamlandırırlar. Birisinin yokluğu, diğerinin anlamsızlığını intaç eder.  Anlam dediğimiz şey, bu iki olgunun tek vücutta iki ruh olarak olaylaşmaları neticesinde tezahür eder. Sevginin, aşka dönüşmesidir bu. Medeniyet dediğimiz olgunun temel unsurudur aile ve aile demek, kadın ile erkek demektir. Neslin devamı, bu iki unsurun, kalplerinden süzülüp gelen sevgilerinin aşka dönüşmesine merbuttur.

Tarih: 29.10.2015 Okunma: 678

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?