MERHABA GENÇ KARDEŞİM!...1...

Özgür DENİZ - 26.10.2015

Sevgili genç kardeşim! Söyleyeceklerimi, saf fıtrat zeminde, akıl, kalp ve vicdan terazisinde tart ve ondan sonra red ya da kabul et. İdeolojileri unut. Zira sen doğarken, varken, ideolojin, ideolojiler yoktu ama ideolojiler var oldu ve sen yok oldun! Sen doğduğunda diriydin ama büyüdün ve öldürdü ideolojiler seni. Senin üzerine titrememin sebebi, istikbalim ve istiklalim sende olduğu içindir. Yoksa seni bir yerlere yönlendirmek, bir kalıba sokmak, sana şekil vermek değildir. Bendeniz de bu kadar basit, ucuz ve küçük düşünecek ve düşecek kadar olmadım, olmam.

Ey asil ama isyankâr gençlik merhaba! Ne yapıyorsun? Nasıl gidiyor? Galiba dünya zevklerinin peşinde koşturuyorsun ve yorgunsun. Akşam olunca uzanıyorsun ve dizilere dalıyorsun ya da internet denilen belanın dehlizlerinde kayboluyorsun. Dizilerle yatıp, kalkıyorsun, internetle yaşıyorsun. Haddizatında hayatı kaçırıyorsun. Nefsinin tuzaklarına düşüyorsun. Ama yanlış yapıyorsun. Sahip olduğun en yüce nimetlerden bir nimet olan gençlik elden gitti mi bir daha gelmez. Gençlik ateşi bir söndü mü bir daha yanmaz. Ve sana yemin ediyorum ki, bin pişman olursun, ki böyle yaşarsan olacaksın. Böyle yaşamak için doğmadın, böyle yaşayarak ölmemelisin. Canım gençlik! Titremelisin, kendine gelmelisin ve deruni bir yolculuğa çıkmalısın. Henüz belki gençsin, toysun ve nefsine zor gelebilir böyle yapmak ama yapmalısın, başarmalısın bunu. Kendini bilmiyorsan, neyi bilebilirsin ki? Unutma ki, düşmanların yegâne hedefi sensin ve sen düşmanlarını tanımazsan tuzaklara düşer, yere serilirsin. İlk evvelde madde dünyasında kim olduğunu bilmeli, sonra da mana dünyasında ki seni çözmeye yönelmelisin. Bil ki, insansın evet ama İslam’sın, Müslümansın. Kavim olarak Türk Milletinin mensubusun. Dinini değiştirebilirsin belki, ama kavmini değiştirmen kabil değildir. Kavim deri gibi giydirilmiştir sana. Derini yüzebilir misin? Yüzersen sen kalır mısın? Çünkü kavmiyette bir önsellik vardır am dinde bir sonsallık vardır. Ha tabi şu da bir hakikattir ki, hepimiz İslam seciyesi üzerine var oluruz. İster kabul edelim, ister etmeyelim. Ama sonradan da değiştirebiliriz dinimizi. Zira bu, imtihanında bir icabıdır. Allah kullarına akıl vermiştir ve her kul farklı bir madde ve mana dünyası üzerine doğmuştur, yani bir küçük özel kendi dünyası vardır, bir de büyük resmi ve benzerleriyle birlikte yaşadığı dünyası vardır. Binaenaleyh, eninde sonunca din olarak bir tercih yapma zorunluluğu tezahür edecektir. Bu yüzden dinde tercih durumu vardır. Ama kimlik farklı bir şeydir. Kimlik değiştiremezsin. Değiştirdiğini sanırsın ama değişen duygularındır, düşüncelerindir, derin ve etin değildir, yani bir nevi yine dinindir. Şunu da bilmelisin ki, dinini sen seçebilirsin ama kavmini tercih etmek, seçmek gibi bir iraden yoktur. Bu yüzden bilmelisin ki; üstünlük takvadadır. Yani Allah’ın emir ve nehiylerine hesapsız, umarsız, çıkarsız, koşulsuz ram olmandadır. Hülasa, haddini ve hududunu bileceksin. Özünü kabul edeceksin. Dünya üzerinde, benzerlerinin arasında, kimliğinle ve dininle varsın ama takvan kadarsın!

Ey ferasetli ve basiretli gençlik! Sen kendini ne kadar bilmesen, tanımasan da, seni, birileri çok iyi biliyorlar ve tanıyorlar. Ve oyunlarını da buna göre kuruyorlar. Yani seni cahilleştirirlerken, düşmanların daima bilgi eksenli çalışıyorlar. Özüne ne kadar uzak düşsen, yabancı kalsan da, özünü bilenler o öze düşman oldukça, sana da düşman olacaklar. Senin hakkında düşünülecekler, sana gösterilecek tavır, her zaman, sen değişsen de, değişmeyecek olan özüne göre olacaktır. Derin bakmayı öğreneceksin ey genç adam! Çünkü düşman, tezgâhını derinden kuruyor. Aslını bil, neslini bil, bil ki ona göre yaşa. Aslını tahkir ve tezyife yeltenince, sevileceğini sanma. Kimliğini ve dinini terk edince sana ödül sunmazlar, sadece kullanırlar ve yine yok etmek için perde gerisinden mücadele ederler. Bak, bu toprakların namuslu münevveri üstat Cemil Meriç ne diyor; ‘’hadi bakalım her taşını toza çeviriniz camilerinizin, her sayfalarını mızrakların ucuna takınız ve yakınız Kur’an’larınızı. Nasıl bilineceksiniz bir görünüz, anlayınız. Sizler bunu yaptığınız için Avrupa’nın gözüne giremezsiniz. Avrupa, seni, Türk Osmanlı olarak tanır yani İslam diye bilir.’’ Bu derin hakikatleri ne inkâr edebilmek ve ne de yalanlayabilmek kabil değildir ey genç adam! Ne kibirlen ne de alçakgönüllü olmak adına itibarını kaybetme. Şu ruy-i zeminde senden üstün ya da aşağı kimse yoktur. Hepimiz birer insanız ve Âdem ile Havva’nın çocuklarıyız. Kimimiz zalimdir, kimimiz mazlum ama bu, gerçeği değiştirmez. Âdem babamız ise topraktandır. İnsanlara itibar bahşeden, insanları şereflendiren takva dereceleridir. Binaenaleyh, herkese derecesine göre saygı duy. Hiçbir zaman servetlerine, şöhretlerine, makamlarına ve mülklerine göre insanlara saygı duyayım deme. Onlar değil, sen alçalırsın. Bilgi, takva değilde maddi derecelere göre insanlara saygı duyarsan, dinin de eksik kalır. Dikkat etmelisin. İnsan olarak herkesle müsavisin. Ama ahlak boyutuyla herkesle aynı olamazsın ve daima ahlaki üstünlük kesbetmeye odaklanmalısın.

Ey haysiyetli, hissiyatlı ve hassasiyetli gençlik! Bil ki, büyük olmak, başkalarına yüzsuyu dökmek değildir. Bilakis, Allah’ın huzurundan başka hiçbir huzur da eğilmemektir. Başkalarına yüzsuyu dökmek insanı alçaltır. Alçalmaksa, benzerlerin arasında bile değerden düşmeni intaç eder. Başkaları bunu arzulayabilir ama sen her arzuya cevap vermek zorunda değilsin. Şerefli halkedildin ve şerefini, izzetini, namusunu, onurunu muhafaza etmelisin. Unutmak ki, şeref, bekâret gibidir, gitti mi bir daha geri dönüşü olmaz. Zira bu değerlerden arındığın vakit, insan olarak öldüğün vakittir. Madde olarak belki var olursun ama mana olarak var olman kabil değildir. Ki mana olarak yoksan şu fani dünyada hiçbir hükmünde yoktur. Sen, madde boyutunda tüm benzerlerinle müsavisin. Hiçbir benzerini alçaltmaya da, yüceltmeye de lüzum yoktur. Ama mana boyutunda dereceler vardır ve bunun adı takvadır. Maddeyle üstünlük taslamak hamakat ehlinin işidir. Zira mutlak şekilde faniliğe mahkûm olan maddeyle üstünlük olmaz. İnsanın yücelmesi ancak sonsuzlukta makes bulacak olan mana boyutuyla kabildir. İşte üstünlükte, baki olan mana boyutunda derece sahibi olmaktır. İlkelerin, ülkülerin, ideallerin olmalı ey genç adam! Ve işte böyle olursan ancak ebedileşirsin. Bilakis, fani olan varlığını temelli olarak faniliğe mahkûm edersin. Cedlerinden İbn-i Haldun, Harezmî, İbn-i Batuda, Ak Şemseddin, Dede Eefendi, Itri ve daha niceleri niçin hala gönüllerimizdedir, hala mana dünyamızı serinletirler, dinlendirirler ve hala madde dünyasına can katan ruh olurlar? Çünkü onlar ebedileşmişlerdir. Onlar madde dünyasının boğucu, sıkıcı, fani cenderesinden kurtulup mana âleminde bakileşmişlerdir. İlkelerine, ideallerine, ülkülerine önem vererek yaşamışlardır. Milletleri ve insanlık için var olmuşlardır. Önden gitme sevdasına kapılma, takip etmezlerse üzülürsün. Arkada kalmaya bakma yolda kaybolursun. Birlikte ol, birlikte yürü ki, diğerleriyle birlikte eşit ve güçlü olasın. Senin vazifen, benzerlerine karşı eşit ve adil davranmandır. Allah, adil olanları sever, birlikte olanların yanında olur.
Tarih: 26.10.2015 Okunma: 628

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?