SON ÇAĞRI!...

Özgür DENİZ - 07.09.2015

Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın Başbakanım, Sayın CHP Genel Başkanı, Sayın MHP Genel Başkanı, Sayın Genelkurmay Başkanım, Sayın MİT Müsteşarım, Sayın Emniyet Genel Müdürüm, Sivil Toplum Örgütleri, Aziz Türk Milleti ve Sevgili Kürt Kardeşlerim!

 

Bu ses, tüm kalbimle ve aklıma inanıyorum ki, ortak vicdanın sesidir!

 

Siyonist kâfiri başta olmak üzere tüm küfür milletleriyle ve onların pespaye, müptezel, kansız, soysuz maşasıyla amansız, fasılasız ve kararlı mücadele içinde olduğumuzun bilinciyle hareket stratejimizi tayin etmek zorunluluğu hâsıl olmuştur. Zaman şöyle olsaydı, böyle olsaydı diye hesap yapmanın zamanı değildir. Bugün bir ve beraber, tek yürek ve tek fikir olma zamanıdır. Artık ortak akıl neyi gerektiriyorsa, tüm polemikleri, kısır politik mücadeleleri, kurumsal sorunları, şahsi münakaşaları ve kuru gürültüleri, sonuçsuz kalmaya mahkûm ithamları bir yana bırakmalıyız ve üzerimize düşen sorumluluğun gereği neyse ona odaklanmalıyız. Ya devlet başa, ya kuzgun leşe demek ve gereği neyse ifa etmek mecburiyeti doğmuştur. SON KALE tehdit ve tehlike altındadır. Dört koldan kıskaca alınmıştır. Küfür milletleri, vatanımıza, milletimize, devletimize gözlerini dikmişlerdir. Açıkça, kan fışkıran silahlarını doğrultmuşlardır. Çocuklarımız hayatlarının baharında tüm sevdiklerine elveda demek zorunda kalmaktadırlar. Vatanları uğruna can vermektedirler ama can verdikleri vatanlarını doyasıya yaşayamamaktadırlar. Çocuklarımız kolay yetişmemektedirler. Şehitlerimiz zaten garibanca yaşamaktadırlar ve yaşayamadan da can vermektedirler. Bir zaman sonra alışkanlık kazanmaktadır bu hal ve acılar, sızılar, ıstıraplar anlamsızlaşmaktadır ama yazıktır, günahtır gencecik vatan evlatlarına, onları doğuran bir anaları, onlara yiğidim deyip sarılmayı arzulayan babaları, onları hasretle bekleyen eşleri ve onların da koklayıp, öpecekleri cennet çiçeği evlatları vardır. Bu, vicdanları sızlatan, kalpleri ağlatan, akılları durduran bir acıdır. Maalesef Kürt kardeşlerimiz üzerinden emellerine ulaşmayan çalışan küfür milletleri, maşa olarak kullandıkları kirli ve kanlı çakalları aracılığı ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden tavizler koparmaya çalışmaktadırlar. PKK denilen soysuz çetenin istekleri haddizatında küfür milletlerinin istekleridir. Bu çetenin muhatap alınmasını istemeleri, bu çeteyi güya bağımsız bir devlet gibi gördüklerinin neticesidir. Muhatap alındıkları an, tavizlerin de koparılabileceğini bilmektedirler. Bu yüzden, şunu asla aklımızdan çıkarmamalıyız diyorum naçizane fikrimce; devlet, çeteyle masaya oturmaz, çeteyi muhatap almaz, gücüne gölge düşürmez ve gücünü sınatmaz. Böyle bir şeyin gerçekleşmesi demek; devletin, otoritesini kaybetmesi ve artık ayağa düşmesi olur ki, o devleti bir daha hiç kimse takmaz. Taraflar silahları bıraksın demekte kahpe bir tezgâhın parçasıdır. Devlet silah bırakmaz, bırakamaz, bıraktığı takdirde çetelere cesaret verir. Çakallar, devlete haddini bildirdik diye havlamaya başlarlar. Hani birisi uzaklardan havlamıştı, ağababalarından da kuvvet alarak; ordu yenilecek, terörist kazanacak diye. Artık, bu iş ya bitecek ya bitecek! Başka çaresi yoktur. Ya çakallara kan kusturacaksın, asla acımayacaksın ya da çakalları ebediyen susturacaksın! Şimdi bitmediği takdirde, hem vallahi, hem billahi, hem tallahi asla bitmez, bitirilmez ve bitirilmeyecekte. Bilakis çakallar daha da azacak, kuvvet bulacak. Şımarıklık zirve yapacak. Çünkü kendilerini galip görecekler. Üstelik Kürt kardeşlerimiz üzerinde tarifi imkânsız bir hâkimiyet kuracaklar ve kardeşlerimize kan kusturacaklar. Bilmeliyiz ki, haddinden fazla merhametten mazarrat doğar ve doğmuştur da. Buna bizatihi şahitlik yapıyoruz. Yıllardır söylüyoruz, dağdan indirecekleriniz ve affedecekleriniz varsa şayet, inenlerin her birini sıkı bir takibe alınız, her birini otokontrole tabi tutunuz diye. Zira onlar boşuna inmeyecekler, her biri birer propagandist ve ajitatör olarak gelecekler. Halkı baskı ve gözetim altında tutacaklar, dağdakilerin elleri, ayakları, gözleri olacaklar demiştik. Şimdi bunların gerçekleştiğine şahit oluyoruz. Ruhu olmayana acınmaz. O, toplum için bir felakettir ve o felaketi ortadan kaldırmak iktiza eder. Devlet, küresel şeytanların çakallarına inanmakla hata etmiştir ve bu hata bir daha asla tekrar edilmemelidir. Müslüman Kürt kardeşlerimiz varken ve herhangi bir sorun varsa şayet (ki herhangi bir sorunun olmadığı gün gibi aşikârdır) onlarla iletişim kurulması icap ederken, gidip dinsiz, vatansız, Kürtlükle zerre ilintisi olmayan ve Siyonizm’in maşası olan bir örgütle ya da onun kravatlı ve zehirli diliyle iletişim kurulması çok büyük yanlıştı ve ağır neticelerinin olacağı açık bir hakikatti. Artık hataların tekrar edilmemesi; doğru yolun bulunması ve gerekenin pervasızca yapılması için bir önkoşuldur. Bundan gayrı merhametin kaynağı kurumuştur ve zarara rızasıyla girene de merhamet edilmez zaten. PKK Kürt değildir. Bu bilinmelidir, görülmelidir, anlaşılmalıdır. NOKTA! Terörizmi madden ya da manen destekleyenler terörizmin doğal üyesidirler ve onlara terörist muamelesi yapılmalıdır. Tabi bunun tefriki çok ince şekilde başarılmalıdır. Bigünah olanlar mutlak surette ayrı tutulmalıdır ama bunun tespiti de istihbari bilgilerle ve terörist faaliyetlerin incelenmesiyle becerilmelidir. Devlette budur haddizatında! Terörizmi destekleyenler, görüldükleri yerde derdest edilmelidirler ve bunları tecziye etmekte de tereddüt edilmemelidir. Ayrıca operasyonlarda, teröristlerin önünde canlı kalkan olmaya yeltenenlere de artık merhamet edilmemelidir. Zira gariban Mehmetleri, Polisleri katledenlere kalkan olmak ben de teröristim demektir. Teröriste karşı da nasıl muamele edileceği malumdur. KÜFÜR MİLLETLERİNE, muayyen bir zaman için, kendimizi kapatmamız iktiza etmektedir. Dediklerini duymamalı, yaptıklarını görmemeli, sahtekârlık fışkıran icraatlarını anlamamalıyız. Bu kahpe dölleri değil midirler, terörizmin ağababaları, Mehmet’imi, polisimi şehit eden silahları temin edenler, vatanıma göz dikenler, devletimi yıkmak için gizli tezgâhlar kuranlar? Öyleyse! Bunlar bize muhtaçtır, yeter ki biz kararlılığımızı gösterelim ve kendimiz olarak ortaya çıkalım. Sözümüzü esirgemeyelim. Hakikatleri haykırmaktan imtina etmeyelim. Bunların insaflarına muhtaçmış gibi bir tavır takınmayalım. Keza, şehirlerimizin sokaklarında, askere, polise molotof ve taş atan, asfalt söken, araba yakan, dükkân yıkan, hendek kazan ve şehirlerimizi adeta cehenneme çevirerek halkın huzurunu kaçıran, devlete meydan okuyan her kim olursa olsun bundan böyle acınmamalıdır ve oracıkta it gibi gebertilmelidir ve leşini almak için oraya gelmeye hiçbir kimse de cesaret edememelidir. Devlete, haksız yere ve tahammül edilemeyecek şekilde başkaldırının bedeli muhakkak gebermek olmalıdır. Devlet otoritesini artık koymalıdır ve varlığını icap ettiği şekliyle hissettirmelidir. Hakeza, PKK terörizminin, maddi-manevi destekçisi ve koruyucusu olan, politikacı, aydın, gazeteci, sanatçı vs. her kim olursa olsun ya derdest edilmelidir ya da gereken neyse yapılmalıdır. İhaneti tecziye etmekte tereddüt edilmemelidir. Terörizme yelteneceklere cesaret verilmemelidir. Cezalar ibretlik olmalıdır! Yetmiştir artık. Sabır taşı çatlamıştır! Kürt kardeşlerimizde kendilerini ortaya koymalıdırlar artık, devletin yanında durmalı ve devlete maddi-manevi her türlü desteği vermekten imtina etmemelidirler. Çünkü devletin verdiği mücadele, bir yerde Kürt kardeşlerimizin hürriyetlerinin de mücadelesidir. Ayrıca yekpare milletimizin tüm evlatları da şu hakikati fark ve idrak etmelidirler; faşizm ile ihanetin bedelini ödetme yöntemini tefrik edebilmelidirler. Devletin gücünü ortaya koymasını ve hainleri tecziye etmesini, faşizm olarak yaftalayan şerefsizlere, hainlere, namussuzlara zerre itibar etmemelidirler. Böyle bir şey alıklığın ve aptallığın emaresidir. Bilakis, her türlü ihanet gelir kendilerini bulur ve bunu hak etmişte sayılırlar. Evet, sağduyulu olmalı mıyız? Kesinlikle evet. Ama bu demek değildir ki, uyuşuk olalım, lakayt olalım, yapılan yanlışlar sonucu bizi bulan felaketler karşısında susalım. Hayır, sağduyulu olmak asla bu değildir. Sadece düşmanın istediğini yapmamaktır, tuzağa düşmemektir sağduyulu olmak. Kardeşliğe evet ama kalleşliğe hayır! Kalleşlerin tespitinde mutlaka devletin yanında yer almak ve devlete gereken desteği vermek zorundayız. Bunu yapmıyorsak hain kategorisinde yer almaktan asla kurtulamayız. Devlet gücünü kullanan ve yapılacaklar konusunda büyük sorumluluk taşıyanlar da, yani yazının girizgâhında seslendiklerimiz de, ödevlerini yapmaktan imtina etmemeliler ve ödevlerini yapmakta gecikmeye meydan vermemeliler. Bu belayı ya güç birliği ederek ve hepimiz elimizi taşın altına koyarak yok edeceğiz ya da yok olmaktan veyahut küfür milletlerinin tasallutları altında yaşamaktan kurtulamayacağız. Akıllanacağız kardeşim akıllanacağız! Akıllanmazsak yüreğimizi söküp alacaklar, bizi vatanımızdan sürecekler, devletimizi yerle yeksan eyleyecekler. Çocuklarımızı teker teker şehit edecekler. Kimliğin belli. Dinin belli. Tarihin belli. Ceddin belli. Şeytan biliniyor. Şeytanın silahları ve tuzakları biliniyor. Bileceksin kardeşim bileceksin! Bilmiyorsan öğreneceksin. Öğrenmiyorsan, cellatlarını alkışlayacak ve sürüneceksin. Sürgünlerden sürgün beğenmek zorunda kalacaksın. Söylediklerimizin, aklımıza gelmeyipte söyleyemediklerimize kapı aralaması umuduyla!

 

A CI MA YA CAK SIN!

 

NOT: Tüm milletimizin, asil ve soylu şehit ailelerinin, aziz Türk Ordusunun başları sağ olsun. Rabbim bedenleri toprağa düşen ve ruhları sonsuzluğa uçan şehitlerimize rahmet eylesin, mekânları cennet olsun, komşuları Önderimiz (sav) olsun. Âmin. Şehitlerimiz için el-Fatiha.

Tarih: 07.09.2015 Okunma: 613

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?