GÂVUR'UN KİMLİĞİ VE DİNİ OLMAZ...

Özgür DENİZ - 07.08.2015

Gâvur, itimat edilmeyen anlamına gelen bir olgudur özünde. Güvenemezsin kardeşim! Çünkü gâvurdur o! Ona güvenen öküzümsü bir şeydir. Yüce olan ne varsa düşmandır gâvur. Gâvur, yabancı olan değildir, yabancılaşmış olandır. Kendine, özüne yabancılaşmış olandır. Yani yerli gördüklerimizden biri de gâvur olabilir. Ya da yabancı bildiğimiz biri gâvur olmayabilir. Misal; kendi ülkesinin savaştığı, işgal ettiği ve sömürdüğü ülkenin saflarına iltihak ederek, kendi ülkesine karşı savaşan Frantz Fanon gâvur değildir. Gâvur, İslam’a düşmandır. Binaenaleyh, insana düşmandır. Nihayetinde ise, değerlere düşmandır. Gâvur değersizdir ve değersizleştirendir. Bu yüzden gâvur İslam’a düşman olduğu kadar Türk Milletine de düşmandır. Çünkü Türk demek İslam demektir. Zira İslam, bu milletin ruhu olmuştur. İslam yoksa bu millette yoktur. Gâvur, bu milletin ruhunu çalmaya çalışandır. Bir örnekleme yapacak olursak; Coni, hem özünde gâvurdur hem de kalıbında gâvurdur. Ama içeride ki gâvur, kalıbında bizdenmiş gibi görülse bile özünde gâvurdur. Eğer ki gâvur seni sevdiğini söylüyorsa asla inanma. Gâvur, biteviye gâvurluk yapar. Hariçte maskesiz, dâhilde maskelidir gâvur. Kimliğinle var olmak ama İslam ile yaşamak, gâvuru en çok kahreden şeydir. Bu yüzden gavur; ne var ol ne de yaşa sloganıyla hareket eder, bahusus İslam âlemine karşı. Bedel ödemek yoktur lügatinde gâvurun. O, her şeyi kolay yoldan, bedelsiz elde etmeyi sever. Gâvur, cebi kuvvetli, bedeni görkemli olandır. Adeta bir odun kütüğüdür ama süslüdür. Bizler, onların, bu hallerine kanarız ama özümüz yanar kandıkça. Gâvur, ölüme koşanı sevmez, ölümden kaçarsan gâvura doğru koşarsın. Çünkü yaşamak arzusuyla dolu olan, gâvurun tekelinde ki dünya nimetlerine ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaç, gâvuru köle sahibi yapar. Gâvur efendiliği bırakmak istemez. Köleyi de sevmez ama köle kuvvet demektir. Köle ter, yaş, kan akıttıkça, efendi gâvur kuvvetlenir.

Eğer varolmanızın garantisi olan şeyler varsa ve o şeyler olmadan varolmanız muhalse, yapmanız iktiza eden şey, varoluş garantilerinizin varolması için icap ediyorsa varlığınızı feda etmenizdir. Binaenaleyh, eğer tarih yapmışsanız, tarih ırmağı içerisinde bedeller ödeyerek bugünlere gelmişseniz, ödediğiniz bedeller sayesinde insanlığın bir kısmı varolmuşsa, tecrübe deposuysanız, dostlarınızı ve düşmanlarınızı çok iyi tanıyorsanız, dünyaya yön vermişseniz ve yönünüzü daima hakikat tayin etmişse, sizin önde bulunmanız makuldür, tabiidir ve sizin yok olmanız, insanlığın düşmesi, çiğnenmesi ve türap olması demektir. Ve düşman ister ki, siz yok olunuz, sizin yokluğunuzda yollar karışsın, insanlık yönünü kaybetsin ve kendisine köle olsun. Şunu bilmeliyiz ki, gâvur namussuzdur ve namus nedir bilmez, binaenaleyh gâvura namusunuzu teslim etseniz, o namus korunmaz ama siz sadece teslim etmekle bile namussuz olursunuz. Ve gâvur, siz böyle bir şey yaptınız diye size asla saygı da duymaz, sevgi de beslemez. Eğer kalbimiz akılsızsa, aklımız da kalpsizse, söylenilenlerden bir neticeye varmak kabil-i mümkün değildir. Ve hatta serdedilen düşünceleri absürt olarak bile telakki edebilir. Fakat, bu türden kişilikler, kendi varlık sebeplerini dahi idrak edemeyecek düzeyde kişiliklerdir. Gâvura benzeyen gâvurdandır. Gâvur olmak için ille kalıp olarak gâvur olmak icap etmez. Ki haddizatında kalıp değildir önemli olan, özdür. Zira insanı insan kılan bir yerde ruhudur. Ruh yüceliği ve yüksekliğidir. Gâvura öykünen, gâvura güvenen, öyle bir gün gelir ki, kardeşinin kaybıyla dövünür. Şu dünya denilen denizde yüzen insanlığa bakınız; kalıp ve öz olarak gâvur olanların yegâne bir düşmanı vardır; İslam ve Müslümanlar. Daha sonra ise Türk Milleti. Filhakika, tarihi bağlamda bir değerlendirme yapar isek şayet; ilk düşman Türk Milletidir. Zira gâvur, Türk Milletini, Ümmet-i Muhammedin başı olarak algılamakta, telakki etmektedir. Burada olayı kısırlaştırıp, fasit daireye mahkûm etmemek iktiza eder. Nesnel bir bakış açısıyla olayı anlamak, idrak etmek icap eder. Kalıp olarak yerli görünüp, öz olarak gâvur olanlara bakınız, inanın farklı bir resim göremeyeceksiniz. Binaenaleyh, son derece müteyakkız olmak mecburiyetimiz vardır. Gâvur, İslam ve Türk olgusuna ne kadar zarar verirse, o kadar mesut hisseder kendini. Çünkü, hedeflerine o kadar yaklaşmıştır.

Müntesibi olduğu dininden kaçıp, mevcudiyetine muhalif olan ideolojilerin kucağına oturanlar; ümmeti olduğu Peygamberine galiz ve müptezel sözler sarf edip, ancak kölesi olmayı başarabildikleri yeryüzü tanrıcıklarına tapınç içinde olanlar; bağrından çıktığı ve öz evladı olduğu milletlerinden utanıp, hiçbir ilintilerinin olmadığı ve kimyalarının asla uyuşmadığı düşmanlarının huzurlarında baş eğenler; himayesi altında yaşadığı devletlerinin çıkarını düşünmeyip, düşman ülkelerin çıkarları için çırpınanlar; işte gâvurun ta kendisi olanlar bunlardır. Gâvuru tanımazsanız, gâvurun kucağına düşersiniz ve insanlık çizgisinden de düşersiniz. Gâvurun muhalefeti maziden atiye uzanır. Düşmanlığında zerre miskal azalma olmaz. Gavurlaşanların tıyneti de aynıdır. Aslında gâvurlaşmak diye de bir şey olmaz. Gâvur olmak vardır. Zaten, ya gâvursunuzdur ya da değilsinizdir. Gâvurdan fayda ve hayır umulmaz. Gâvurun gülümsemesi bile tehlikelidir. Çünkü aldanıverdiniz mi, bittiniz demektir. Gâvur senden olmaz asla. Sendenmiş gibi görünür, seni kıskaca alır ve kendine benzediğin an, seni tamamen senden koparır. Kardeşinle münasebetinde sıkıntı varsa, o sıkıntıyı gidermeye gayret edeceksin, kardeşliğin muktezası budur. Bilakis, gidipte, gâvurun saflarına iltihak edip, onun insafına iltica etmeyeceksin. Tabi karşıda ki de, kardeşini başkalarının insafına sığınmaya zorlamayacak. Zira kardeşlikte mütekabiliyet esastır. Fedakârlık tek taraflı olursa, o fedakârlık değil, hamakatlık olarak telakki edilir ve bu felakettir. Şunu muhakkak bilmeliyiz; gâvur; Türk’ün düşmanıdır. İslam’ın düşmanıdır. Allah’ın, Önder’in, Kitabın, vatanın, milletin, ümmetin düşmanıdır. Ki filhakika, kadim kimliğe ve kadim dine düşmanlık içerisinde olan tüm unsurlar, gayr-i milli unsurlardır ve gayr-i milli unsurlar yekpare olarak gâvurdurlar.

Gâvur, zihniyet olarak, insana ve insana ait değerlere muhalif bir duruş sergiler. Çünkü gâvur, dünya nimetlerine mülaki olmasında, kendisine engel ne varsa onu yok etmeye adamıştır kendisini. Gavur için münhasıran dünya vardır, binaenaleyh, dünyaya mülaki olmak için icap ediyorsa tüm insanlığı yok etmek iktiza eder. Zira insanca yaşayan herkes muhakkak İslam’ca yaşıyordur, bu yüzden de tüm adaletsizliklere ve ahlaksızlıklara karşı olacaktır. Öyleyse hedefe konacaktır. Gâvur, İslam’a ve Müslümanlara muhaliftir derken, burada sadece bir kimliği kastetmiyoruz, muhtelif kimliklere sahip tüm Müslümanları kastediyoruz. Gâvur, ahlaka ve adalete düşmandır. Gâvur kimi sever? Kendine hizmet edenleri sever. Hizmet edenin kimliğini, dinini sorgulamaz gâvur. Nasıl olsa, kimlik ve din, kendisine hizmet edilmesine handikap teşkil etmiyor. Gâvur; ezana, camiye, tarihe, ecdada, marşa, devlete, vatana, bayrağa, askere, polise, istihbarata, töreye, bilumum maddi ve manevi değerlere muhaliftir. Gavur, insanları müşterek gayeler uğrunda bir araya getiren değerleri sevmez, bilakis bu değerleri yok etmek, tahrifata ve tahribata uğratmak için mücadele verir.

Gâvurun hayatı yalan dolandır. Düşünceleri ve eylemleri zıttır. Misal; gâvur, eylemde tüm mülkü inhisarına alır ve bunu severek yapar, sözlerinde ise mülke düşman kesilir ama bunu sahtekârca yapar. Yani aldatır. Netameli bir tezgâhtır bu. Bu tezgâhı çözebilmek ve çökertebilmek için, gövdenin üzerine, gövdeyi yönetmesi için yerleştirilen kafaya anlam yükleyen aklı istimal etmek iktiza eder. Aklını kullanmayan, gâvurun elinde oyuncağa döner. Gavurun, özü kötüdür. Yerli görünür ama yabancı gibi çalışır. Düşmanlık yapmıyormuş gibi konuşur, eyler ama düşmanlığın dik alasını yapar. Türk sanırsın onu ama Türk’e öyle darbeler indirir ki, hiç fark edemezsin, fark etmen için Türk’ü tanıman, bilmen şarttır. Kürt gibi gösterir kendisini sana ama onun Kürt kardeşimize vurduğu darbeyi Siyonist gelse vuramaz. Müslüman olduğunu iddia eder, oysa o iddiasını ihanetlerini gizlemek için öne sürer, bunu fark edebilmek için İslam’ı mutlak kaynağından öğrenmek ve Müslümanlığını namusluca yaşamak zorundasın. Gavurun işi gücü, bireyi ve toplumu ifsat etmektir. Zira bunu becerdiği zaman, devlet spontane inhitata uğrayacaktır. Gâvur, kardeşliği bozmak için fasılasız bir mücadele içerisindedir. Aleviyle Sünni’yi, Türk ile Kürt’ü biteviye tefrik etmeye çalışır. Çünkü bunu başardığı zaman en kudretli düşmanı olarak algıladığı ve telakki ettiği Türk Milletini zayıflatacak, Türkiye Cumhuriyeti Devletini çökertecektir. PKK ve Alisiz Alevilerin işi gücü gâvurluktur. Siyonizm bu fitne ve fesat odaklarını mütemadiyen kirli ve kanlı emelleri uğruna kullanır. PKK denilen kirli, kanlı, soysuz şebekeye en başında yol verenler, sonrasında onu kullananlar katıksız gâvurdurlar. Çünkü ona yol vermek ve onu kullanmak, silaha yol vermek ve silahı kullanmak demektir. Silaha yol vermek ve silahı kullanmak ise nice yiğitlerin apansız toprağa düşmesi ve arkalarında yetimler bırakmaları demektir. Şimdi anlamışızdır umarım, PKK pisliğinin niçin pislik bir gâvur olduğunu. Allah aşkıyla ve iman dolu göğsüyle vatan uğrunda dövüşen kahramanları Faşist; Dinin, gönüllere, yuvalara, hayata hâkim olması uğrunda mücahede eden yiğitleri yobaz olarak tavsif edenler gâvur değilseler kimdirler? Aynı zamanda gâvur ahlaksızdır ve adaletsizdir. Ahlakı çökerterek milleti ve devleti de çökertmek ister. Milletin mülküne çöreklenerek, insanların yoksul kalmasına yol açar ve insanları zımnen ve cebren ele geçirdiği mülkle köleleştirir ve adaleti katleder.

Gerçekleri görecek, algılayacak, anlayacak ve bileceksin kardeşim. Soracak ve sorgulayacaksın. Bilakis kuzu gibi meleyecek, koyun gibi güdülecek, köpek gibi kapı bekleyeceksin. Çünkü gâvur seni aldatırken senden bunu bekler. Gâvurun kirli niyetini sezeceksin. Onun nasıl bir eylemde bulunduğuna dikkat kesileceksin. Zira gâvurun eylemleri, özünde ki niyetinin tezahürdür. Gâvurda duyarlılık aramayacaksın. Yav kardeşim bir defa hep dediğimiz gibi gâvurda değer yoktur, gâvur değersizdir ve bu yüzden de değer odaklı yaşamaz. Onda ki bir harekete şok olmayacaksın, yaptığı hareketi doğal göreceksin ve diyeceksin ki; zaten gâvurdur ne yapsa normaldir, bende ödevimi namusluca ifa edeyim ve gâvura bir darbe vurabilirsem vurayım. Senin akıllılığın burada ortaya çıkar, bilakis alığın daniskası olursun. Mesela; gâvur, şehitleri umursamaz, Kürt kardeşlerimizin, Ermenilerin emelleri için dağa kaldırılmalarını ve kirli çakalların mağaralarında garipçe yaşamalarını umursamaz. Dağda ki kirli çakalların, ovada çakallığını yapanların çocukları milyarlık mekânlarda düğünler yapar ve yaşamaya merhaba der ama gariban, siyahi görülen Kürt çocukları dağlarda ömür çürütür ve daha hayatlarının baharını görmeden çürür giderler. Peki, niçin bu kardeşim, niçin? Sorgulamayacak mısın Kürt kardeşim? Aynı şekilde şehit olan Türk evlatlarına bakınız, kahir ekseriyeti garibandır. Ama bu tarafta hayat yaşayanlar ise Türk kimlikli olduğunu düşündüğümüz ama şehitleri zerrece umursamayan deyyuslardır. Onlar koylarda yaşarlar, onlar lük mekânlarda dem sürerler ve onların hayatları hep serindir. Bir elleri yağda, bir elleri baldadır. Hayatta böyle bir dilemma vardır ve bu dilemma çözülmedikçe, bu memlekete asla huzur gelmeyecektir. Gâvurun oyunu bozulup, tezgâhı parçalanmadıkça ve gâvur pasif duruma düşürülmedikçe bu toprakların çocuklarına hayat hakkı yoktur, gülümsemek yoktur, türkü tadında ve kardeşçe yaşamak yoktur. Bunlar katı ve sert hakikatlerdir dostlarım! Maalesef hayat paradokslarla doludur ve bu paradoksları biz çözmeyiz ama gâvur bu paradokslarla parsayı toplamaya devam eder. Ki zaten, gâvurun elinde ki yegâne koz paradokstur. Gâvur hayatta paradokslar var ederek, var olmaya devam eder. Bizim vazifemiz; paradoksları ortadan kaldırarak, gâvurların varlıklarına nihayet vermektir.

Son tahlilde; Müslümanlar sonsuz uyanık olmalıdırlar. Zira gâvurların tezgâhları bitmez. Bir tezgâhta bin elle, milyon çorap örerler İslam Coğrafyalarının başına ve örmektedirler de. Gâvurlar ve uşakları el birliği ile İslam Coğrafyalarını paramparça etmek, Ümmet-i Muhammedin mutlak ve kadim kardeşliğini bozmak istiyorlar. Önce içeride bozuyorlar, sonra dışarıda bozuyorlar birliği ve kıskaca alarak boğmaya çalışıyorlar. Toparlanmaya başlayan Müslüman Dünyayı yeniden dağıtmak gayesini güdüyorlar. Güya Müslüman olduğu iddiasını öne sürerek, Müslümanları kandırıp, Müslümanların, Gizli Müslüman maskesiyle makyajladıkları büyük şeytanın başının, güttüğü kanlı ve kirli politikaları görmezden gelmelerini sağlayarak, Ortadoğu’yu yeniden Yumuşak Emperyalizmin kıskacına almak istiyorlar. Çünkü katı ve sert emperyalizm tutmadı, Ümmetin vahdetine vesile oldu bir yönden. Ve bu durum dünyanın kâfirlerini korkuttu. Bu yüzden de, Türk Milletinin ve Türkiye’nin Ümmet-i Muhammed ile bağlarını tamamen koparmak, sıfırlamak istiyorlar. Oysa Ümmet-i Muhammed, ne tarih babında ne de insanlığa ve İslam’a hizmet babında ağabeyi konumunda olan Türk Milleti olmadan; ne de İslam Ülkeleri, İslam Ülkelerinin ağabeyi konumunda bulunan Türkiye olmadan tarih sahnesinde var olamazlar. Tabi Türk Milleti ve Türkiye de kardeşleri ve kardeş coğrafyalar olmadan var olamaz. Bu bilince sahip olmadan, bu farkındalığı taşımadan hiçbir yere gidemeyiz. Biteviye müteyakkız olmamız iktiza ediyor Müslümanlar ve Müslüman Türk Milleti olarak. Olguları ve olayları geniş perspektiften değerlendirmek icap ediyor. Öyle klişe laflarla, kısır döngülerle ve sığ bakışlarla olmuyor maalesef. Yekpare ümmete karşı ve İslam coğrafyalarına karşı tertip edilen gâvur tezgâhlarını ihsas etmek ve mukabilinde muktezası neyse yapmak mecburiyetindeyiz. Birliğimizi ve kardeşliğimizi kavileştirmek ve gâvurlara karşı direnmek zorundayız. Olguları hakiki özleri ile anlamak ve ona göre hareket etmek iktiza ediyor. Binaenaleyh, Türk kimliğini de, İslam dinini de saf halleriyle ele almak, değerlendirmek ve hayata ona göre aktarmak zorundayız. Türk Milletini, İslam ile yeniden kadim hakikatler ekseninde buluşturmak, birleştirmek, kucaklaştırmak gibi bir ödevimiz vardır. Çünkü Türk Milleti, handiyse İslam’dan koparılmıştır. Zevahirde bağlıymış gibi bir durum olduğunu varsaysak bile, batında İslam ile ciddi bir bağdan yoksunuz maalesef. İslam Dini de Türk Milleti gibi bir milletin kadim kuvvetinden ve keskin kılıcından mahrum kalmıştır. Bunlar ***** birer gâvur tezgâhıdır. Ayrıca Kürt kardeşlerimizin de özlerine dönmelerinde yardımcı olmalıyız. Kadim kardeşlerimizin, gâvurların ve maşalarının kirli, kanlı planlarına kurban olmalarının önüne geçmeliyiz. Kürt’ün kim olduğunu, ne olduğunu, nasıl yaşadığını tarihi hakikatler ışığında kendilerine anlatmalıyız ve tüm kalleşliklerin kadim kardeşlikle bertaraf edilmesine imkân tanımalıyız. Türk Kürt, Alevi Sünni yeniden kardeş oldular mı ve bir de İslam Kalesinde buluştular mı, yemin ediyorum ne bu coğrafya, ne de İslam coğrafyaları bir daha asla gâvur tasallutuna maruz kalmaz. Hatta gâvurları dize getirir, insanlığa ödettikleri bedellerin bin mislini ödetiriz. Türk’ü Kürt’le, Kürt’ü Türk’le ve ikisini de İslam ile muhakkak buluşturmak, kavuşturmak, kucaklaştırmak zorunluluğumuz vardır. Ta ki, tek can, tek fikir, tek hedef olana dek. Tabi, şayet, tarih sahnesinde ki kadim varlığımızı muhafaza etmek, insanlığın kaderine yeniden imza atmak istiyorsak. Sözün özü; aklımız kalbimize dokunmalı, kalbimiz de aklımıza dokunmalı, ikisini yol ve yön tayin ediciliğinde yürümeliyiz yarınlara doğru. Bilakis, mahvız!


OLGU VE OLAY ARASINDA İNSANOĞLU

Allah ile varlığın anlamını bulursun.
Önder ile yolunu bilirsin.
Kitap ile karanlığı delersin.
Vatan ile güven duyarsın.
Millet ile kuvvet bulursun.
Adalet ile mutlu olursun.
Hürriyet ile varolursun.
Kavga ile direnirsin.
Umut ile yaşarsın.
Muhabbet ile çoğalırsın.
Hakikat ile dirilirsin.
Sevgi ile tazelenirsin.
Tarih: 07.08.2015 Okunma: 776

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?