DERİN MEKANİZMA OLMADAN OLMAZ...

Özgür DENİZ - 01.08.2015

Dünyayı ve insanlık tarihini okuyan, devletleri tanıyan, düşüncelerin analizini yapabilen, olayları nesnel olarak müşahede edebilen ve kafası basan tek bir kişi çıkıpta, ruy-i zeminde, milletleşmiş ve devlet mekanizmasını teşekkül ettirmiş bir toplumda, görünen devlet ardında muayyen bir derinlik ihtiva eden ve devlet mekanizmasının idamesini temin etmek adına yapılandırılmış derin bir mekanizmanın olmadığını iddia edip, bu iddiasını kati hüccetlerle tahkim edebilir mi? Kesinlikle, hiçbir kimse, böyle bir iddiada bulunamaz, faraza bulunsa dahi ispat edemez. Böyle bir şeye karşı olursunuz, olmazsınız orası ayrı bir mevzudur. Karşısınız diye, bir şeyin mevcudiyeti ortadan kalkmaz gözüm. Zira reel-politik diye bir şey varsa, dünya bu politikaya göre şekillendiriliyorsa, böyle bir şeyin varlığı kesindir ve var olması da iktiza eder. Reel-politik dediğimiz şeyin umdeleri ve işleyişi acımasızdır. Bu politika zalimane bir yöntemle işler ve vicdanı, merhameti yoktur. Bu politikanın umdelerini sert ve salt rasyonalite, yani para, daha derinde emperyalist zihniyet tayin eder. Böyle bir şeyi gönül elbet ideal düzlemde arzulamaz ama arzuyla olmuyor bu işler, binaenaleyh olacaktır, oluyor ve böyle bir dünyada da olmalıdır. Ki derin devlet yapılanması dediğimiz şey münhasıran milletleşmiş ve devletleşmiş toplumlara özgü bir şeyde değildir, aksi durumlarda da böyle şeylerin olduğu vakidir. Ki hayatı çok derinlemesine okuyabilen, gözlemleyebilen herkes bunu zaten fark ediyordur. Zira bir devlet mekanizması dahlinde ki küçük çaplı yapılanmalarda bile, o yapıyı yönlendiren gizli bir aklın, derin bir zümrenin olduğunu ihsas edebilmeniz hiçte zor değildir. Böyle şeyler olacaktır, ta ki, ruy-i zeminde iyi olanın ve iyi olandan sadır olan iyiliğin, güzelliğin egemenliği tahakkuk edene değin. İyiye ve kötüye dair düşüncelerimiz malumdur. Bu olgular, kadim olgulardır. Badema insanlık üzerinde etki edecek olgulardır. Binaenaleyh, iyiliği de, kötülüğü de daima konuşacağız. Bu olguları, varoluşlarının önkoşulu olarak telakki edenlerde elbet olacaklardır. Ruy-i zemin, iyi ile kötünün mücadele sahnesidir ve tarih, iyi ile kötünün kavgasının tarihidir.

 

İyi üzerine fazla bir şey söylemeye, düşünce serdetmeye lüzum yoktur sanırım. Zira küçücük aklı olan biri bile iyiye dair net şeyler söyleyebilir. İnsanlığa faydalı olan ve hayırlı işler eyleyen herkes iyidir. Misal; insanların gelip, geçtikleri yol üzerinde ki bir engeli kaldıran kişi iyidir. Ve iyi olandan da ziyan, zarar sadır olmaz. İyilik üreten, kötülüğü tüketir, bu, aklın ulaşacağı doğal sonuçtur. Ha elbette mutlak iyi tanımını insançocukları için istimal etmek kabil değildir. Bizim kastettiğimiz iyi, ortalama iyidir. Yani kendi küçük evreninde kötülüğe set çeken ve bilinçli olarak kötülüğe temayül göstermeyenleri kastediyoruz. İyidir dediğimiz bir şahısta, kötüdür diye tavsif ettiğimiz tavırlar görebiliriz, bu normaldir. Çünkü evvel emirde, insan günaha meyyal bir canlıdır. Zira aklı ve kalbi, dolayısıyla duygusu ve düşüncesi vardır. Günahsız olan insan değildir! Ve mutlak ve muhakkak iyi olan; Allah’tır. Sonra insanlık önderleri olarak bildiğimiz ve tavsif ettiğimiz Peygamberler gelir, daha sonra ise evliyalar, enbiyalar, salihler gelir. Yani işin hülasası; meselemiz kötü olanladır, kötülükledir. Tabi Derin Devlet dediğimiz yapılandırma temelinde değineceğiz bu olgulara. Bu meyanda, mutlak kötü de yoktur. Kötü diye tavsif ettiklerimizde de, iyi diye bildiğimiz bir tavır müşahede edebiliriz. Mutlak ve muhakkak kötü olan ise; şeytandır, şeytanın çocuklarıdır, şeytanlaşmış olanlardır. Kötünün görevi, kötülüğü teşvik etmek, neşretmek ve etki alanını genişleterek dünyada kötülüğü egemen kılmaktır. Çünkü ancak bu şekilde var olabilir, varlığını idame ettirebilir. Binaenaleyh, bitevi kötülükten beslenir. Gecesinde kötülük planları yapar, gündüzünde bu planları icra etmeye çalışır. Bilakis, yok olacağı kesindir.

 

Kötü demiştik, işte durdurulması gereken taraf. Zira kötüye ve kötülüğe engel olunmazsa, kötülük herkesi vurur. Kötülüğün zehri zamanında imha edilmezse, gün gelir herkes zehirlenir ve insanlık kötülerin elinde türap olur gider. Küçük ve ucuz menfaatler için kötülüğe yol açan, kötüye yol veren, öyle bir an gelir ki, yolsuz kalır ve uğrunda ter döktüğü, bedel ödediği güzelliklerini kaybeder. Bu neticeden, bireyde, toplumda, devlette sorumlu olur. Birey, toplum, devlet, eğer iyiyse, iyilik üretiyorsa iyiye doğru bir yöneliş, gidiş olur; birey, devlet, toplum, kötüyse, kötüye doğru bir yöneliş, gidiş olur. İyinin ya da kötünün tayin ediciliği bu süreç sonucunda tebeyyün eder. Filhakika, devlet denilen mekanizmanın teşekkül etmesinde ki en önemli sebepte budur. Yani ölçü, denge durumu. Kötülük tohumları ekenleri dizginlemek.  İyilerin hayat garantisi olmak. Emniyeti temin etmek, nesli yaşatmak. Hayat nehrinin insicamlı akışını sağlamak. Fertleri otokontrol altına alacak, murakabe edecek ve bir diğerinin hayat sınırlarına müdahaleyi engelleyecek yasaları tanzim etmek. İyi-iyilik, bireyi de, devleti de, milleti de yüceltir ve yükseltir. Kötü-kötülük, her üç organizmayı da felce uğratır. Bu da kaos demektir, inhitat demektir, payimal olmak demektir. Birey, devlet, millet; üç olgunun varlık gayesi de, iyilik tohumları ekmektir. Zira varlıklarının idameleri de buna merbuttur.  Şöyle bir durum vardır; iyi olmak, iyilik yapmak demek, pasif olmak, susmak, zulme ve sömürüye boyun eğmek demek değildir. Bilakis, ahlaklı isyanın ta kendisidir. Ali İmran suresi 104. Ayeti okumanızı salık veririm. Allah, kullarına, iyi olmayı, iyiliği yaymayı öğütlüyor ve felahında burada olduğunu söylüyor.

 

İyilik ve kötülük olgusunun en mühim unsuru bireydir. Zira, şeylerin, bireyle doğrudan ilintisi vardır. Çünkü şeylere dokunarak anlam ekleyen varlık bireydir. Birey düşünce ve duygu deposudur ve işte tamda bu sebeple kendisini anlamlandıran şeyler tavassutu ile şeylere anlam ekler. Birey başlangıçtır. Söz gibidir. Bireyin özü sözse, toplumun özü bireydir. Binaenaleyh, bireyle başlanır, bireyle büyünür, bireyle terakki kaydedilir, bireyle yüceliş tahakkuk eder. Bireyler iyi oldukları ve insanlık tarlasına iyilik tohumları ektikleri zaman, iyinin-iyiliğin iktidarı tahakkuk eder. Toplumlar, bireylerden müteşekkildir, tek tek bireylerin toplamıdır toplum dediğimiz olgu. Ve bir toplumu, yine o toplumun oluşumuna katkı sunan ama yine o toplum içinden çıkan bireyler idare ederler. Birey toplumun oluşumuna katkı sunarken, toplumda bireyin oluşumuna katkı sunar. Bireyin katkısı maddi boyuttan olurken, toplumun katkısı manevi boyuttandır. Şöyle ki; birey bir toplumun oluşuma maddi varlığıyla, ki toplum bir yerde istatistiki bir olgudur, katkı sunar ama toplum bireyin oluşumuna kültürel, ilim, değerler boyutundan, ki birey özünde bir değerdir, katkı sunar. Kur’an’da ilginç bir ayet vardır. Müdessir Suresinin 4. Ayetidir bu. Bendeniz şu anlamları çıkarıyorum bu ayetten; elbise dediğimiz şey, bedenimizi örten şeydir normalde. Peki, bizim aslımız, özümüz nedir? Ruhumuzdur değil mi? Peki, bedenimiz ne oluyor burada? Haddizatında ruhumuzu örten elbisemiz olmuyor mu? Bedenimiz derken neleri kastediyoruz? Elbette ki, el, kol, bacak, göz, dil, kafa vs. organlarımızı değil mi? Beden bir bütünlük içindedir ama bu bütünlük hayati parçalardan müteşekkildir. Bu parçalar hem bağımlıdırlar hem de bağımsızdırlar. Misal, tek bir parçaya bir şey olsa, tüm beden çökebilir. Şimdi soralım; bir insanı, iyi ya da kötü olarak gösteren, tanıtan veyahut temiz ya da kirli kılan unsurlar nelerdir? Tam da bahsettiğimiz organlardır işte. Bizler ne yapıyorsak, ne işliyorsak, ne eyliyorsak organlarımız tavassutu ile yapmıyor muyuz? Yalanı dilimiz söyler, kumarı elimiz oynar, cinayeti kafamızda kurgularız, haram yeriz, pisliğe bakarız vs. Hülasa; biz organlarımıza sahip çıkarsak yani bedenimizi korursak yani elbisemizi temiz tutarsak, her türlü kötülükten korunuruz ve hiçbir kötünün tuzağına düşmeyiz. İyi olacağımız gibi, iyiliğin yayılmasına da öncülük ederiz. Binaenaleyh, bireyler olarak, beden elbisemizi ne kadar temiz tutarsak, o kadar temiz kalırız, toplumumuzun temiz olmasını sağlarız ve temiz bir devlet inşa ederiz. Ve idare edicilerde o kadar temiz olurlar. Öyleyse, ELBİSENİ TEMİZ TUT!

 

Gelelim sadede! Derin Devlet diye tavsif ettiğimiz mekanizmanın, en kuvvetli kaynağının, elinin, istihbarat olduğunu biliyoruz. Ama bu istihbarat, istihbarat üzeri bir istihbarattır aynı zamanda. Zira haber alma teşkilatından mahrum bir yapının etkinliği sıfırdır. İstihbarat dediğimiz şey üzerine yazmıştık malum. Düşünen akıldır, işiten kulaktır, gören gözdür, hisseden tendir, hayat kaynağı olan kalptir istihbarat tabir caizse. Hayat nedir derlerse, istihbarat savaşlarının ta kendisidir denilebilir. Farklı bir yönden bakarsakta, kuşkusuz bir denge unsuru olduğunu ifade edebiliriz. Zira devleti ayakta tutan yapıların mutlak bir rengi yoktur ve olamaz da. Bu tür yapılar; toplum sosyolojisi ve insan psikolojisi temelinde kendi yapılarını belirlerler ve stratejilerini kurgularlar. Burada ki mücadelede kaybeden devlet, muhakkak kaybeder. Şayet derin devlet mekanizması kötülüklerin egemen olacağı bir temelde kurulursa toplum kötülükler içinde boğulur. Hayat nehrinin akışını, devlet mekanizmasının işleyişini, insanların muhakkak emniyetini bu yapılanma belirleyecektir çünkü. Derin devlet dediğimiz şey, istihbarat mekanizmasını bile aşan bir şeydir filhakika. Bir nevi, gizli kader inşacısıdır derin devlet. Çünkü toplumda ki herkes onun ortaya koyacağı tavra göre kendisini konumlandırır. Bu belki herkesçe bilinmez, görülmez, duyulmaz, ama mutlaka hissedilir. Devletin muayyen organizmaları tavassutu ile hissettirilir. Bu derin mekanizma kötülerce biçimlendirilirse, ki bu mekanizma haddizatında biçimlendirilmiş bir mekanizmadır ve sonradan biçimlendirilmesi diye bir şey kolay kolay olmaz, zira o biçimlendirilecek bir duruma düşmüşse zaten çökmüş, yok olmuş demektir. Zira bu tür bir yapılanma kadim bir yapılanmadır. Kendi dünyasında insanlığın gidişatına bakılarak yol, yön tayini yapar belki ama yeniden bir biçimlendirilmesi olmayacak şeydir. Ha böyle bir yapılanma Türk Milletinin hayat sahası dâhilinde var mıdır, yok mudur bilinmez. Bazen vardır diyorsunuz, bazen yoktur diyorsunuz. Hayat söyletiyor bunu! Ne demiştik? Kötü egemense gizli yapılarda, hayata dair her şeyi kötüler tayin ederler, kötülüğe temayül artar. İyiler ekarte olurlar, iyilikler boğulurlar. İnsanlar, kötülüğe meylederek ve kötüleri sitayişe boğarak parsayı toplama derdine düşerler. Vatan, din, millet diye bir dert kalmaz. Devletin inhitata maruz kalması kimseyi ırgalamaz. Nesil karanlıkta kaybolur. Milli servet kodamanlarca yağmalanır, çarçur edilir. Ahlaksızlık tavan yapar. Tabir caizse katliam olur. Silah, kontrol ve susturma işlevi görür. Mahkemeler kaotik ortama hizmet ederler. Herkes kötülerin emrine girer. Sömürü canından bezdirir insanları. Soygun, vurgun, talan hayatın kendisi olur. Hainler meydanlara egemen olurlar. Namussuzlar baş üstünde olurlar. Üst düzey akıllar yok edilir ya da kovulur ülkeden. Her kurum millet adına var olduğunu söyler ama millet aleyhine çalışır. Gündem terörün belirleyiciliğine mahkûm edilir. Zaman içinde bireyde, toplumda, devlette ifsada maruz kalır ve türap olur gider. Binaenaleyh, devletin yolunu ve yönünü tayin eden, insanların mukadderatlarına etkide bulunan yapılanmalar mutlak ve muhakkak surette, Milli-İslami mahiyete haiz olmalıdırlar. Kadim tarihi ıskalamamalıdırlar. Türk Milletinin varlığını, bu milletin tabir caizse ümmetin garantörü olduğu saf hakikatini sarf-ı nazar etmemelidirler.

 

Başkaları bizi fazla ilgilendirmiyor. Ülkemiz bazında baktığımızda duruma, derin devlet dediğimiz mekanizma her zaman var olmuştur. Bu mekanizma, ülke siyasetimizde, dışarıyla olan ilişkilerimizde, kurumsal işleyişte daima etkinliğini göstermiştir. Fakat bu mekanizma kimin arzuları istikametinde faal durumda olmuştur derseniz, hiç kuşku yok ki kötülerin deriz. Ya da biz anlamıyoruz, zira aklımızın erdiğinden bu yana siyasetin gidişatına baktığımızda müşahedelerimiz bu yöndedir. İşin garip tarafı şudur ki; sanki bizim ülkemizde ki derin mekanizma ta en başından, yeni devlet sistemi inşa edilmeye başlandığından beri bizim aleyhimizde olanların elleriyle teşekkül ettirilmiş gibidir sanki. Ya da kadim mekanizma varlığını koruyarak gelmiştir ama daha sonra bize muhalif olan ellere geçmiştir. Şayet böyle olmamış olsaydı; PKK denilen illet başımıza musallat edilmezdi. Adnan Kahveci gibi değerli bir beyin, Muhsin Yazıcıoğlu gibi şerefli bir siyasetçi şehit edilmezlerdi. Keza, nice Sol tandanslı aydınlarımız sırf ülkede kaos çıkarmak niyetiyle katledilmezlerdi. Bir şekilde kahpece bir kumpasla ele geçirilmiş gibidir derin mekanizma. Devlet çökerken ve yeniden kurgulanırken, yeni inşa sürecinde, mekanizma tahribata ve tahrifata uğramış gibidir. Ve on yıllarca bize değil, başkalarına hizmet etmiştir, manzara-ı umumiye bunu göstermektedir. Kolay değil, kaç on yıllar vardır koca çınarın çöküşünden sonra. Ne hazin ki, ülkemizin bulunduğu konum, milletimizin hali, birey bazında ki yaşantımız, sosyal hayatımız ve milli kaynaklarımızın durumu ortadadır. Bizden olan bir derin mekanizma böyle bir sonucu istemezdi herhalde? Demek ki, bir yerde bir kayma olmuş ve o kaymayla istikamet değişmiş. Bu millet hiç gülmemişse, biteviye sömürülmüşse, evlatları katledilmişse, kurumlar hiçbir zaman doğru düzgün işlememişse, siyaset hiçbir zaman milli hüviyete haiz olamamışsa demek ki bir yerlerde sorun var demektir. Bu ülkede, bu milletin ruhuna mütenasip bir işleyiş niçin var olamamaktadır? Bankalar mütemadiyen soyulmuştur. Terörist faaliyetler rahatça hareket edecek zemin bulmuşlardır. Binlerce canımız kayıp gitmiştir. Kara Eylüllerle nice yiğitlerimiz bile siteye katledilmişlerdir. Servet sahibi kompradorlar, bu milletin emeğini, terini, yaşını göz göre göre emmişlerdir ve servetlerine servet ekleyerek güçlerine güç katmışlar ve milleti ezmişlerdir. Ahlaksızlık toplumsal katmanlarda hızla yayılmıştır. Kumar aileleri mütemadiyen yıkmıştır, yıkmaya da devam etmektedir. İhanet güvenliğimi tarumar etmiştir. Müstebitler bu milleti sindirmişlerdir. Devlet kurumları alenen tefessüh etmiştir. Bunlar olmuştur, kimse olmamıştır diyemez. Peki, bunlara, bu millete ait bir derin mekanizma olaydı, müsaade eder miydi? Gözlerimiz görüyor, kulaklarımız duyuyor, yüreğimiz hissediyor, kafamız işliyor elhamdülillah. Hayatın içindeyiz! Maalesef kirli ve kanlı casus şebekeler devletimizi muhasara altına almış durumdadır. Bir an önce bu devlet hakikaten bu milletin olmalıdır ve bu millet yeni bir derin mekanizmayı teşekkül ettirmelidir. Bilakis tedricen yekpare olarak türap olup gideceğiz. İşin enteresan yanı, şükürler olsun ki hala ayaktayız ve hala direncimiz var. Ne devletimiz varmış diyoruz, hüzünlü şekilde. Her türlü ihanete, çürümüşlüğe, sarsıntıya, savrulmaya rağmen ayaktayız elhamdülillah. Ama hala bizim direncimizi kırmak, devletimizi tahribata uğratmak, bu vatanı paramparça etmek ve Türk Milletine diz çöktürerek tüm İslam Dünyasını işgal etmek için gayret edenler de yok değil ve güçlerini tamamen kaybetmiş değiller maalesef. Aklımızı başımıza almalıyız!

 

Şimdi düşünceler savaşı, nihayetinde, hakikati de illaki tevlit eder. Bu yüzden düşünceler savaşı gerek bireyin kendi deruni dünyasında gerek toplumsal boyutta sonsuz önemlidir. Ama bu bir eksik olarak düşün dünyamızın hanesinde kayıtlıdır. Bir türlü düşünce savaşına tahammül edemiyoruz. Serdedilen düşünceler hemen boğulmaya çalışılıyor. Ortaya konulan düşüncenin bize hizmet edip etmediğine bakılıyor. Yani düşüncenin üzerinde durulup, doğru mu, yanlış mı, insanlığa dair bir çıkış noktası öneriyor mu asla bakmıyoruz. Geçelim! Haddizatında, muayyen bir toprak üzerinde müesses olan bir devlet mekanizmasında, o devletin ve o devletin himayesinde varlık kavgası veren milletin, asıl ögesinin kadim mevcudiyeti bağlamında varoluş mücadelesinin dominant unsurunun egemen olduğu derin bir mekanizmanın teşekkül ettirilmesi iktiza etmektedir. Ve o mekanizmanın çarklarının, dominant unsurun varoluş kodlarıyla mütenasip olarak dönmesi sağlanmalıdır. Çünkü varlık kavgasında mutlak etkin ve egemen olmuş olan dominant unsurun, öncülük vasfını kaybedip arka plana atılması ya da itilmesi tüm sistemin şirazesinden çıkmasını ve kadim düzenin yerle yeksan olmasını intaç edecektir. Bugünü kurtarma derdiyle üretilen her siyaset, arka planda varlığımıza büyük darbeler indirmiştir. Çünkü günü kurtarmak için bizler uyuma modundayken, düşman hiçbir zaman durmamış ve uyumamıştır. Bizler her şeyi yanlış anladık. Varlık kavgasında etkin olan unsur dediğimiz zaman olayı kısır bir döngüye mahkûm ettik. Ama düşman indinde bu daima önemli bir meseleydi. Çünkü dominant unsur baştı ve o başın koparılması, tüm gövdenin çökertilmesi anlamına geliyordu. Bu yüzden mahut unsuru daima farklı olarak algılatmaya ve bu unsura muhalefet geliştirmeye gayret etti. Bizlerse maalesef bu tuzağa düştük. Bir ülkede, varlık kavgasında etkin olan yapıların, illa ki o ülkenin ruhuyla insicam içinde olması icap ediyordu. Çünkü bir milleti yönlendirici konumda olan ve üstelik yönlendirmede en etkin bir mevzide bulunan yapıların, ters istikamette yol alıyor olması, vahim bir durumdu. Ama bunu idrak etmekte daima zorlandık. Bizim ülkemiz ve milletimiz, dünya bazında farklı bir konumdadır. Biteviye hedeftedir. Bu ülkeyle ve milletle mücadele ilanihaye sürecektir. Binaenaleyh, bu ülkenin derin ve etkin mekanizmalarının kötülerin inhisarında olması için kavga hiç bitmemiştir, bitmeyecektir de. Varlık kavgamızda muhakkak olarak varlığını hissettiren mekanizmalar mutlak şekilde millileştirilmelidir ve bu milletin ruhuyla uyuşturulmalıdır.

 

Bir ülkenin içten yıkılması ve bir milletin içten çökertilmesi, dışarıdan yıkılmasından ve çökertilmesinden daha kolaydır. Çünkü dışarıdan gelen bir saldırıya karşı milleti topyekûn birleştirmek ve aynı hedefe kilitlemek son derece kolaydır. Ama içeriden yönelen bir saldırıda milletin kafası karışacaktır ve saldırıyı yapanlar kendi kimliğinden olduğu için direnç göstermekte tereddüt yaşayacaktır, bu da milletin geri durmasını intaç edecektir. Bu yüzden dâhili işgal, harici işgalden daha kolay ve masrafsızdır. Öyleyse düşmanları içeriden yıkmak iktiza etmektedir. Bu da ancak ve ancak o milletin kurumlarını ele geçirmekle kabildir. Ve bizim kurumlarımız maalesef örtülü işgal altındadır ve elan bu işgal sonlandırılamamıştır. Milletin direnci karşı direnci tevlit etmiştir mütemadiyen. Bu milletin kaynakları Siyonizm’in emrinde ki kompradorların monopollerinde olduğu içindir ki, millet herhangi bir direnişte takatsiz ve aciz kalmaktadır. Bu milletin mali kaynakları, medyası, sanatı, eğlence sektörü, sporu vb. yapıları maalesef bu milletin ruhuna düşman odakların egemenliğindedir. Bu yüzden de terör, işsizlik, yoksulluk gündemimizden asla düşmemektedir. Bu milletin özü yoksulluğun cenderesinde kıvranırken, bu millete yabancı olanlar ama bu millettenmiş gibi görünenler servet içinde yüzmektedir. Bu paradoks bir an evvel sonlandırılmalıdır. Gerek milli bir devrimle, gerekse siyaset kanalıyla bu iş kotarılmalıdır. Bilakis, bu millet derin esaretten asla kurtulamayacaktır ve daima acılar denizinde yaşamaya, kıraç topraklarda sürünmeye mahkûm olacaktır. Bu paradoksa nihayet vermenin yolu ise, bu milletin kaderinin asıl inşacısı konumunda olan derin ve etkili mekanizmaların bu milletin emrine girmesinden geçmektedir. Ülkemizde bir türlü bitirilemeyen kavgaların, daima çıkmazda bırakılan sorunların temel sebebi, bu ülkenin derin mekanizmalarının hala kötülerin etkisinde olmasındandır. Doğan gibi uçmak, koç vuruşları yapmak kolay olmasa gerek. Acaba bunun sebebi nedir? Bu topraklarda terör nasıl üretilmiş, tırmandırılmış ve bu vakte kadar sürdürülmüştür? Bu millet, toprakları o kadar zengin olduğu halde, kaynakları bol olduğu halde nasıl olmaktadır da yoksulluğun kıskacında yaşamaktadır? Bu milletin çocukları nasıl olmaktadır da, ruhlarını satmadan, sanat, sinema, müzik, spor dünyasında yükselememektedirler? Basına egemen olanlar niçin daima içinden çıktıkları millete karşı düşman konuma düşmektedirler? Sormalıyız, sorgulamalıyız mütemadiyen. Bilakis karabulutların dağılması, karanlığın çökmesi, güneşin doğması muhaldir.

 

Bizim ülkemizde öyle bir yapı var ki, bu yapı kodamanları daima güldürüyor, garibanları daima ağlatıyor. Öyle bir yapı ki, bir katliam yaptırıyor, o katliamdan çok kısa bir zaman sonra katliam pankartıyla eylem yaptırıyor. Suruç ve OTDÜ bağlatışını düşünün. Tıpkı Hrant Dink’te olduğu gibi; bir kişi öldürülüyor ve ne gariptir ki hemen akabinde on binlerce, belki de yüz binlerce pankartla bir o kadar insan sokağa dökülüyor. Aklın, mantığın alacağı işler değil bunlar. 12 Eylül oluyor; küresel şebekeler, küresel şebekelerin köpekleri olan kodamanlar, kodamanların köpekleri olan malum zümreler servetlerine servet, güçlerine güç katıyorlar, diğer yanda da bu memleket için dövüştüğünü düşünen gencecik insanlar hayatlarının baharında solup gidiyorlar. Yani bizim insanlarımız ölüyorlar ama bizden olmayanlar yaşıyorlar. Batsın böyle hayat, batsın böyle hayatı kurgulayan pezevenkler. İşte bizim memleketimizin tefessüh etmesinin, ağır ağır çökmesinin, milletimizin bir türlü gülememesinin yegâne nedeni budur.  Egemen yapı, kötülerin inhisarlarında olunca, millette kötüleri kendinden sanınca işler böyle oluyor.  Kimse, neyin, niçin, ne şekilde, kimler eliyle kurgulandığını, kotarıldığını asla bilemiyor. Ne fertler, ne de toplum bir türlü iyi olamıyor ve iyiliğe temayül gösteremiyor. Çünkü hayatın akışını kötüler tayine diyorlar, böyle olunca da millet iyi olsa bile, kötülüğe tarafmış gibi gösteriyor kendisini. Ne garip değil mi; hep küçümsediğimiz PKK terörü bir türlü bitirilemiyor, tepe noktasında ki katil, cani zümre bir türlü yok edilemiyor. Hayret ki ne hayret! Bunda suçlu tek taraf değil elbette, her taraf suçlu. Kimse kendini kenara atmamalıdır. Bir an önce bu tenakuz giderilmelidir. Bilakis, ödemek zorunda kaldığımız bedellerin daha ağırını ödemekten asla kurtulamayız, birey, millet, devlet olarak. İpler elden çıkınca, pişman olmak fayda etmez gözüm! Bu milletin kaderinde etkin olan, devlet mekanizmasının işleyişinde dominant unsur olan derin mekanizmalar bir an evvel muhakkak olarak bu milletin yoluna girmelidir. Eğer bu milletin istikametine ters istikamette ilerliyorsa derin yapılar, mutlak surette tasfiye edilmelidirler. Türk Milletinin, kadim kimliği, mutlak ruhu, kök tarihi, derin kültürü, kökleşmiş gelenekleri, yapıcı değerleri temelinde şekillenen, yükselen ve var olan ve bu istikamet üzeri varlık kavgasının istikametini tayin edecek olan yeni bir derin mekanizma ihdas edilmelidir isticalen. Muayyen bir toprak üzerinde müesses olan bir devlet mekanizmasında, o devletin ve o devletin himayesinde varlık kavgası veren milletin, asıl ögesinin kadim mevcudiyeti bağlamında varoluş mücadelesinin dominant unsurunun egemen olduğu derin bir mekanizma olmalıdır bu. Aksi bir durumda, bu milletinde, devletinde hatta daha ileri düzeyde ümmetinde eceli yakın demektir. Hayat denge üzerinde akar. Endaze kaçtı mı, hayatın akışı ters yüz olur ve sarsılma, savrulma hâsıl olur. Birey sallanır, millet dağılır, devlet çöker. Uzun süreli bir keşmekeş hâkim olur ki, bu keşmekeşi durdurmak kabil olmaz. İnşaAllah anlaşılırız!

 

Son tahlilde; Bu milletin mutlak ruhuna, tarihi varoluşuna ve varoluşunun kadim dinamiklerine ve tarihte ki rolüne göre dizayn edilmesini arzuladığımız Derin Devlet Mekanizmasının minimum 500 kişilik çok özel bir çekirdek yapısı olmalıdır, istihbari anlamda. Minimum 5000 kişilik, sahada etkin olacak elemanı olmalıdır. Minimum 50 kişilikte yok edici timi bulunmalıdır. Her elemanı muazzam bir eğitimden geçirilmelidir. Gerek maddi, gerekse manevi eğitimden. Toplum sosyolojisinden, insan psikolojisinden yana muhakkak donanımlı olmalıdırlar. Sıkı bir denetime tabi olmalıdır bu kuvvetler. Disiplinden taviz verilmemelidir. Devlet mekanizmasında bu kuvvetlerden haberdar olanların sayısı bir elin parmağını geçmemelidir. Bu yapı milli bir yapı olmalıdır ve bu yapının mahiyeti hiçbir zamanda, zeminde, dönemde, şartta asla bozulmamalıdır. Bozmaya tevessül edenler muhakkak surette ekarte edilmelidirler. Ki zaten böyle bir yapı teşekkül ettiği zaman bu yapı artık kendi kendisinin muhafazasını ve idamesini sağlamaya muktedir olacaktır. Hiçbir zaman unutulmamalıdır ki; güç, sonsuz önemlidir ve mutlak caydırıcıdır. Elbette güçte kontrol edilmelidir ve kontrol edilmediği zaman güç, felaketin kapısını aralar. Tehlikeli, yıkıcı, yok edici olur, bumerang gibi kendi kendini vurur. Güç, yerinde ve zamanında kullanılmalıdır mutlaka. Bilakis, anlamsız kalır. İslam ahlakıyla ahlaklanmış olmalıdır bu kuvvetin her bir elemanı. Ahlaklı olmalıdır, zulme meyletmemelidir ama olması gerektiği yerde de acımasız olmayı bilmelidir. Zira zalime merhamet, mazluma ihanettir, zulümdür. Merhametten nasipsizlere merhamet göstermek zalimliktir. Yaptırımı olmayan yasalar, kanunlar, umdeler hiçbir anlam ifade etmezler. Yerinde ve zamanında istimal edilmeyen kuvvette, kuvvet değildir. Bu mekanizmanın kuvvetleri görev için her an hazır ve nazır olmalıdırlar. Hangi devlet kurumunda olursa olsun ya da toplumun hangi tabakasından olursa olsun, vatana ihanet edenleri anında kurşunlayacak kadar, toplumda fitneye ve fesada yol verenlerin sesini ve soluğunu henüz çıkmadan kesecek kadar, devlet kurumlarını bile isteye zarara uğratan ve kurumların itibarını yerle yeksan eden namussuzları ezecek kadar, milli kaynakları yağmalayanların ve bu milletin ekonomisini alt üst ederek servetine servet katanların tüm mülkiyetlerine el koyacak kadar, soyguncuları, vurguncuları, ter-yaş-kan emicileri lağım çukuruna gömecek kadar, durduk yerde teröre yeltenip masum insanları apansız ve kahpece vuranların kalın kafalarına demir yumruk gibi inecek kadar, milleti ayakta tutan yüce değerleri çürütmeye yeltenenleri it gibi ezecek kadar, eroin, kumar, fuhuş ve her türlü şeytan işi pisliği yayanları domuz kurşunuyla yok edip lağım çukuruna gömecek kadar, milletin birliğine ve bütünlüğüne kastedenleri paramparça edecek kadar, ordu, emniyet, mit gibi hassas ve hayati kurumlara sızıp bu kurumları içeriden tahrip etmeye ve bu kurumlara dair çok özel bilgileri düşmanlara pazarlamaya yeltenenleri kuduz it gibi katledecek kadar, yabancı servislerin dâhilde ki elemanlarını ve onlara taşeronluk yapan elemanları tespit edip kalplerine saplanacak kadar, ASELSAN gibi kurumlarımızda görev ifa eden şerefli evlatlarımızı katleden şerefsizleri bulup zerre acımadan domuz gebertir gibi gebertecek kadar acımasız, kabiliyetli, çevik, zeki olmalıdır bu mekanizmanın her bölümünde ki kuvvetleri.

 

En son tahlilde; fertlerimiz, milletimiz, devletimiz zaman içinde çok kötü şekilde yıpratılmıştır, zayıflatılmıştır ve handiyse çöküşün eşiğine getirilmiştir. Zafiyet içerisindedir. Adeta gizli kodları faş edilmiş haldedir. Artık derin uykudan uyanmanın, silkinmenin ve kendine gelmenin zamanıdır hatta zaman geçip gitmektedir. Bir çare bulmak iktiza etmektedir. Tarihimiz, dinimiz, değerlerimiz ekseninde bulunan çare acil şekilde ve zerre taviz vermeden icra edilmelidir. Tereddüde, korkmaya hiçbir sebep yoktur. Bilakis, korku, esaretin, köleliğin anasıdır. Şerefsizce, sürünerek ölümü intaç eder. Neşter bir dakikalık bile gecikme olmadan vurulmalıdır. Hiç endişe etmeyin, gereken yapıldığı zaman, beklenen iyileşme inşaAllah gerçekleşecektir.

Tarih: 01.08.2015 Okunma: 624

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?