MAARİF DAVASI...5...

Özgür DENİZ - 11.04.2015

Ruy-i zeminin dört bir köşesinde bu milletin unsurları ve yüce dinin mensupları, dinlerinden ve kimliklerinden dolayı mezalime maruz kalırlarken yan gelip yatmak gayr-i ahlakidir. Binaenaleyh, yeniden, ruy-i zemini, adalet, ahlak, hürriyet, barış ve kardeşlik ile şenlendirecek, soysuz zalimlerin mezalimlerini sonlandıracak, ilimi ve bilimi kuşanmış, ahlaklı, adaletli, cesaretli, pervasız, çelik yürekli ve demir yumruklu, keskin kılıçlı nesiller yetiştirmeliyiz. Geçelim! Muallim kimsenin emrinde değil, herkes muallimin emrinde olduğu zaman, millet saadet ve ikbal içerisinde yaşayacaktır ancak. Muallimi bağımlılık bozar, bozulan muallimle millet bozulur, ifsada uğrar, belalar eksik olmaz. Teşkilatını ve yasalarını muhkem temellerde inşa et, muallimlerini zihnen, bedenen, kalben sağlıklı yetiştir, onların kafalarını ve kalplerini hakikatle yıka, artık onlara güven ve görev senindir de. Muallim, kalplerin ve kafaların mimarıdır. İstikbalin ve istiklalin öğretmenidir o. O gerçek manasıyla bir sanatkârdır; ruhun sanatkârıdır. Makûs talihi bozacak ve mukadderata yeniden yön verecek gerçek üstattır. Mektebin otonomisi olmazsa, milletin otonomisi de olmaz. Çünkü milleti millet yapan özünde maarif teşkilatıdır, mekteplerdir, mabetlerdir, muallimlerdir. Eğitim Teşkilatında öyle bir yenilenme, yapılanma olmalıdır ki, millet yeniden dirilsin, kendine gelsin ve uyuyan insanlığı uyandırsın. Çünkü milletin kalitesi, evlatlarının kalitesine merbuttur, evlatların kalitesi de mektebin kalitesine merbuttur, mektebin kalitesi de maarifin kalitesine merbuttur. Öyleyse Maarif Teşkilatı mutlaka ama mutlaka MİLLİ hüviyete haiz olmalıdır. Bu milleti mahveden cehaleti, esareti ve yoksulluğu mutlaka yenmeliyiz; bunun yolu da EĞİTİM işlerinden geçer. Bu millet, küresel Siyonizm’in maşaları tarafından muhasara altına alınmıştır en başından. Dili kesilen millet bir anda cahil bırakılmıştır, cahil kalan millet zamanla zalimlerin eline düşmüş ve esir olmuştur, esir olan milletin kaynakları yağmalanmış ve yoksullaştırılmıştır. Bu kirli ve kanlı oyunu bozmalıyız ve makûs talihi mutlaka değiştirmeliyiz. Bu da yetiştireceğimiz ASIM’IN NESLİ eliyle tahakkuk edecektir. Biz yandık, nesl-i ati, yanmayacak ve yangınları söndüren olacaktır!

 

İstikbalimiz ve istiklalimiz, aydınlık yarınlarımız bugünkü nesillerimizin temiz ellerinde şekillenecektir. Güneş onların avuçlarına düşecek, onlar avuçlarında ki güneşi milletlerine sunacaklardır. Binaenaleyh, onların kafalarına ve kalplerine hayatı ve hayat kaynaklarını sunmalıyız ki, yarınlarda o kaynaklardan insanlığı diriltecek güzellikler fışkırsın. Geçelim! Muallimler mutlaka ama mutlaka kaderimizi inşa edecekleri mesabeye yükseltilmeli ve onlara otonomileri bahşedilmelidir. Çünkü bahsettiğimiz nesillerin mimarlarıdırlar onlar. Talebelik bittiyse bugün, muallimlerin suçu değildir bu, muallimlerin otonomisini tahdit edenlerin, onların kafalarını ve kalplerini hakikatten mahrum bırakanlarındır. Muallimlerimiz, geçim derdinden kurtulup iman ve irşat davasına kendilerini verememektedirler. Fikrin taşıyıcıları ve kültür havuzu olmaktan uzak kalmışlardır. Talebelerimiz yani nesillerimiz, ilim yoluculuğunu terk etmişler ve çevrilen filmlerin seyircileri olmuşlardır. Kuru bir diplomanın hayaliyle yaşamaktadırlar. Başladıkları okuldan bir an önce, ne şekilde olursa olsun mezun olmanın derdindedirler. İdealleri yoktur, davasızdırlar. Ferdiyetçiliğin girdaplarında kaybolmuşlardır. Ahlaksızlığın pençesinde kıvranmaktadırlar. Uyuşturucu bataklığında can çekişmektedirler. Düşman bizim nesillerimizden korkacakken ve korkarken, biz nesillerimizden korkar hale geldik. İnsanlık namına en mukaddes meslek olması iktiza eden ve özü itibariyle böyle olan muallimlik mesleği, alelade bir memuriyet derekesine düşmüştür. Yol ve yön tayin eden, nesillerin kaderinin inşacısı olan muallim, örnekliğini kaybetmiştir. Yetkisiz bir şahıs olmuş, aktarıcı konuma gerilemiştir. Amirinin direktifleriyle hareket eden, yol ve yön bulan baremli bir kişidir. Hakikatte ise ruhlarımızın doktoru olması iktiza eden haysiyetli ve şahsiyetli bir dava insanıdır o. Varlığımızı disiplinize eden bir komutandır o. Millet ahenginin teminatıdır. Ekonomik ve siyasi hayatımızın hakiki ve hakikatli adamıdır. Son tahlilde; mevcudiyetimizin teminatıdır. Onun bitişi ve tükenişi, nesillerin bitişi ve tükenişidir, nihayet milletin ve milli varlığın bitişi ve tükenişidir. Kimliği ve kişiliği şekillendirmek, karakterlerimizi yeniden yapılandırmak, istiklali ve istikbali güvence altına almak onun görevidir. En son tahlilde; nesillerin hali, muallimlerin halinin izdüşümüdür!

 

Hayatta her şey birbiriyle bağlantılıdır. Adeta domino taşı gibidir. Bir dokunuş, ya her şeyi yerli yerine oturtur ya da dağıtır. İlk taşa dokunuş çok önemlidir, çünkü diğerlerinin kaderi ilk taşa merbuttur. Devlet nizamı da buna benzer. Bir yerde ki üst makamın dokunuşu, en alta kadar sirayet eder ve tüm yapıyı silsile halinde etkisi altına alır. Disiplin ve murakabe çok mühimdir. Hiyerarşi vardır ve hiyerarşik yapıda, insicamlı işleyiş varsa, her şey yerli yerindedir, işleyiş bozulursa ve şirazesinden çıkarsa silsile halinde her şey bozuk olur. Yönetim bazında, üst yapı alt yapıyı dizayn ederken, yönetimin oluşması aşamasında alt yapı üst yapıyı tayin eder yani nizam tesis olununcaya kadar belirleyici olan alt yapıdır ama nizam tesis edildikten sonra üst yapı alt yapıyı belirler. Üst yapılar yani toplumu yönlendirici konumda olan olgular, alt yapıya yani ekonomiye göre biçimlenirken, alt yapı ise, üst yapının biçimlenişinden sonra üst yapının bir boyutu olan siyaset mekanizmasına göre biçimlendirilir. Tabi üst ya da alt yapılarda belirleyici etkeni tek bir unsura bağlamakta yanlıştır ve böyle bir şeyde daraltıcı mahiyettedir. Çünkü insan nasıl kaotik bir mahiyete haizse, insana dair her şeyde kaotik bir mahiyete haizdir. Ki böyle bir şeyin yanlışlığını hayat zaman içerisinde kanıtlamış ve öğretmiştir, acı tecrübelerle olsa da. Geçelim! Şimdi, Maarif Teşkilatı, en tepede nasıl işlerse, bu işleyiş aynıyla aşağılara doğru sirayet eder. Binaenaleyh, en tepe, umdelerini, kadim yasalar çerçevesinde, bağlayıcı ve muhkem temellerde belirlemişse ve murakabesini de kadim yasalara göre yapıyorsa sorun yoktur ve işler yolundadır. Ama durum tam tersiyse, işler şirazesinden çıkar ve her şey alt üst olur. Hülasa; tepe noktalar sonsuz öneme haizdir.

 

Şöyle ki; herhangi bir şeyden dolayı muallim amire kızar, amir kendi amirine kızar, o da kendi amirine kızar ve amirin kızacağı yer yoktur artık, kızsa da yapacağı bir şey yoktur. Çünkü olay varıp en tepeye dayanmıştır. En tepenin yapacağı iki şey vardır; ya eski nizama uyacak ve eski tas eski hamam diyecek ya da eskiyi ilga edip yeni hale geçiş yapacak. Çünkü bir yerde en tepeyi de bağlayıcı durumlar vardır. Zira kanunlar herkes içindir, herkesi kuşatıcıdır. Binaenaleyh, ya kanunlar yeniden dizayn edilecektir ya da insanlar eskinin kıskacında çürüyüp gideceklerdir. Eski işleyiş imkansızdır, ya yenilenme ya izmihlal olacaktır. Bugün bizim sıkıntımız, bu milletin, bu millete mugayir ve münafi umdelerle kısır döngüye mahkum edilmişliğidir. Mevzubahis olan umdeler ve kanunlar; kalbi ve kafayı dikkate almadan dizayn edilmiş umdeler ve kanunlardır. Yani milli değildir. İsticalen, kalbe ve kafaya hitap eden ve kalbi ve kafayı zorlayıcı değil tekamül ettirici olan umdeler ve kanunlar tanzim edilmelidir yani MİLLİ BİR MAARİF TEŞKİLATI teşekkül ettirilmelidir. Bilakis bu milletin kendini bulması ve kendine gelmesi muhal ender muhaldir. Velakin bu hakikat her zaman es geçilmiştir, dikkate alınmamıştır ve eski hal aynıyla devam ettirilmiştir. Nihayetinde de, kaderimiz biteviye keder olmuştur. İstendik yönde nesiller yetiştirmekti eski halin banilerinin gayesi. Yeni halin banilerinin gayesi; kalbi ve kafası çalışan, bilinç ve şuur sahibi olan, iman ve vatan boyutlarını mezcederek varoluşlarını gerçekleştirmeyi tahayyül ve tasavvur eden, ahlakı kuşanan ve adaleti temsil eden, kendilerini bir ideale ve davaya adayan, son tahlilde de; milli varlıklarını ve İslami benliklerini koruma duygusu ve düşüncesiyle Allah yoluna kendilerini adayan nesiller yetiştirmek olmalıdır.

 

Biz maalesef bir ideal ve davaya kendilerini adayan nesiller değilde, istediklerimizi yapan ve bizim çıkarlarımıza hizmet eden nesiller var ettik. Ve o nesillerin varlığıyla yıllar yılı çarkımızı döndürdük. Nesillere bir iki slogan ezberlettik ve papağan gibi tekrar etmelerini istedik. Kafaları ve kalpleri çürüttük. Sıradan nesillerle sıradan işler yaptık ve millet olarak sıradanlaştık. Tarihe yön veren bir milletin çocukları kendisine yön gösterilen çocuklar oldular. Yerli olan ne varsa yabancı karşısında ezildi. Değerlerimiz türap oldu gitti. Ulvi değerlerle yücelen ve yükselen bir ceddin torunları, süfli değerlerle biteviye alçalan ve düşen torunlar oldular. Milli kimliğimizi ve İslami benliğimizi kaybettik. Ve eski zihniyeti bir türlü yok edip, mahkum olduğumuz kısır döngüden bir türlü çıkamadık. Belki de böylesi işimize geldi kim bilir. Zira aydınlanan ve güneşin avuçlarına doğduğu insanları aldatmak, sömürmek, koyunlaştırmak kabil-i mümkün değildi. Öyleyse bırakın eski tas eski hamam idame etsindi. Yananlar yakmaya devam etiler maalesef. Oysa bizim vazifemiz; yandıysak, yakmamaktı. Hakikat için, hürriyet için, aşk için, sevgi için, dava ve ideal için, ahlak ve adalet için yani güzel bir dünya ve temiz bir insanlık için, kimse rahatından vazgeçmedi, mücadele meydanına atılmadı. Herkes keyfine baktı, yedi, içti, gezdi ve nesil çürümeye devam etti. Yücelmeliydik, yükselmeliydik, prangaları söküp kurtulmalıydık, yeniden diriliş ve yepyeni varoluş için devrim demeliydik ama demedik. Oysa arzuladığımız yeni dünya için eskinin ref edilmesi iktiza ediyordu ve eskiyi normal yollarla ref etmek kabil değildi. Eskinin ilga olması için devrim gerekliydi. İsticalen, devim gibi atılımlar yapmalı, adımlar atmalıyız. Yabancı aşıların tesirini, yerli aşılarla yok etmeliyiz. Bir an önce ferdiyetçiliği terk edip, amme menfaati ile hareket etmeliyiz. Kendi çıkarlarımızı değil, nesl-i atinin hakkını ve hukukunu düşünmeliyiz. Zerre vicdan taşıyorsak, artık bundan böyle neslimizin istikbali ve istiklali minvalinde hareket ederiz. Son tahlilde de; YENİ BİR DÜNYA ve MİLLİ HÜVİYETE HAİZ MAARİF TEŞKİLATI tesis ederiz. Bilakis, izmihlalimiz yakındır!

 

Ey yüceler yücesi ulu Rabbim! Şu kirlenmiş ve kanlanmış, garip ve çaresiz kullarının zalimce ve hayâsızca ezildiği, küçücük çocukların kafalarının ezilip kollarının kırıldığı, kaynakların ve emeklerin sömürüldüğü, yüce ahlakının bizleri terk ettiği, yurtlarımızın ve yuvalarımızın virana döndüğü evrene ceddim gibi yeniden hükmetmeyi ve sahibi olduğun kâinatı yeniden ahlakla ve adaletle şenlendirmeyi, şu zavallı ve çaresiz yüreğimin ne kadar istediğini Sen de biliyorsun. Tüm çırpınışım, ıstırabım, derdim, davam, acım ve ahlaklı isyanım bundandır. Ben naçiz kulun Seni biliyor, Sen benim büyük ve ulu Rabbim bu naçiz kulunu anlıyorsun. Bizlere yardım et Rabbim! Dirilsin artık ailelerimiz ve dirilsin nesillerimiz, dirilsin milletimiz ve devletimiz, dirilsin ümmetimiz ve medeniyetimiz, dirilsin insanlık ve şenlensin yurdumuz, yurtlarımız. Âmin. Dirilişin merkez üssü; Aile Ocaklarımız, Maarif Teşkilatımız ve mekteplerimizdir. Dirilişin liderleri muallimlerimizdir. Mektepler, mananın fışkırdığı ve âleme mana soluyan ocaklardır. Mekteplerimize medrese ruhu dercedilmelidir. Ruhların birleşip bütünleştiği ve aynı ideal ufkuna yöneldiği yerlerdir mekteplerimiz. Hayatlara kaide sunan ve hayatları disiplinize eden hayat kaynaklarıdırlar. O hayat kaynaklarının damarlarından; Osman Gaziler, Fatihler, Yavuzlar, Alpaslanlar, Selahaddinler, Meteler, Ak Şemseddinler, Gazaliler, Yunuslar, Itriler, Dede Efendiler, Ali Şükrü Beyler, Mehmet Akifler sızacaktır hayat deninizin içine ve kuvvetli dalgalar sadır olacak, yeni bir diriliş tahakkuk edecektir. Ve ilahi bir rayiha yayılacaktır tüm âleme, tefessüh eden ruhlara ve temizlenen ruhlarla kavileşecektir bedenler. Gerçek aşklar tevlit edecektir o temiz ruhlardan. O aşklar bedenleri ve beyinleri besleyecektir. Düşünceler metodolojik mahiyet kesbedecektir. İşte böyle bir Maarif Teşkilatını ve mektebin varoluşunu mümkün kılacak ve varlığını idame ettirecek olan şey; muayyen bir kaideye haiz, disiplinize edilmiş, insicamlı işleyen, ahlakla yoğrulmuş ve adaletle can bulmuş yüce ve yüksek bir nizamdır. İşte böyle bir nizamdır ki; ancak ve ancak hayatlara hayat sunan ve hakikati hayat kılan ve en yüce kurucu irade olan Kur’an’dır. Ve Kur’an ekseninde kurulacak olan Milli Mekteptir, milletin mektebidir. Ufkumuzu saran ve bizi boğan, milli birliğimiz tahrip eden, hatta ümmetin kardeşlik bağlarını yerle yeksan eyleyen yabancı örtüyü yırtıp atmalıyız artık. Kafalarımız ve kalplerimiz özgürleşmeli. Yüreklerimiz barışla, kardeşlikle, sevgiyle, muhabbetle dolmalı. Bedenlerimizden kanlı zincirler sökülüp atılmalı ve hürriyete merhaba demeliyiz.

 

Eğer ki, bir milletin nesillerini, o milletin, özüne dönüşünü istemeyen, kimliğine ve dinine muhalif olan ve bu minvalde ilim talim ettiren mektepler yetiştiriyorlarsa, yabancı ruhlu mektepler yerli ruha haiz mektepleri kıyıya atmışsa, ideal aşılayıcılık ve yön tayin edicilik özelliği milli mektepten gayr-i milli mekteplerin inisiyatifine geçmişse, biteviye yabancı kültür aşılanıyorsa nesillere ve yerli kültür mütemadiyen zımni yollarla tahkir ve tezyif ediliyorsa, hülasa; bir milletin nesillerinin üzerinde gayr-i milli mekteplerin egemenliği varsa ve mukadderatı tayin edici konumda bu mektepler bulunuyorlarsa, o milletinde ve memleketinde yücelip, yükselmesi ham hayaldir. Kim ne derse desin gayr-i milli mektepler yıkıcıdır, tahrip ve tahrif edicidir. Adeta milli ruha kinle sokulmuş kanlı bir hançerdir gayr-i milli mektepler. Kültür taşıyıcılarıdırlar ve emperyalizmin kültür ajanlarıdırlar. Kadim kültürü yok edici muzır unsurlardır bu mektepler. Nesillerimiz durduk yerde bu hale gelmediler. Kılıçla fethedilemeyen toprakları kalemle fethetmek istediler ve mekteplerle geldiler, girdiler topraklarımıza. Tıpkı sömürdükleri mazlum milletlerin topraklarına İncil’le girip tüm kaynaklara egemen oldukları gibi. Bizde de aynısı oldu maalesef, kültürleriyle girdiler, nesillerimizin temiz ruhlarını çürüttüler, sağlıklı gövdelerini çökerttiler ve bize egemen oldular. Ya içimizde yetiştirdiler ya da dışımızda yetiştirip içimize gönderdiler. Bir söylenti vardır; bir zamanlar bir gâvurun, tam Anadolu Hisarı’nın karşısına geçip şöyle söylediği rivayet edilir; İstanbul’u kılıçla teslim ettik ama bu şehri bu topraklarda inşa edeceğimiz okullarda yetiştireceğimiz insanlarla geri alacağız. Ve maalesef öyle de oldu. Bedenleri bize ait olan nesillerimizin ruhları ve kafaları maalesef gâvurlaşmış durumdadır. Bizim hikâyemiz acı bir hikâyedir! Yürek dağlayıcıdır, kan ağlatıcıdır. Bizim kaderimizi hep bizden olmayanlar çizdiler maalesef; işte o gâvurun söylediği minvalde yetiştirilmiş nesillerdir onlar. Osmanlı ve Selçuklu ruhu gitti, TÜRK MİLLETİ düştü, Türk Milleti düşünce yekpare İSLAM ÜMMETİ düştü ve böylece, düşen devasa bir MEDENİYET oldu: TÜRK-İSLAM MEDENİYETİ. Âlemi küfür kapladı, yürekleri dağladı, Ümmet-i Muhammed o günden bugüne hep ağladı ve elan da ağlıyor. Dünya yeni bir DİRİLİŞ bekliyor. Elbet bir SELÇUKLU ya da OSMANLI olmamız kabil-i mümkün değildir ama o ruhu kuşanmamız kesinlikle kabil-i mümkündür. Ki DİRİLİŞ demekte zaten AKLEN VE KALBEN DİRİLMEK demektir. Yoksa BEDENİNİ BÜYÜTMEK demek değildir. İlla eski coğrafyalara hükmetmek iktiza etmiyor ama o coğrafyalara hükmeden ruhu kuşanmak iktiza ediyor. Yeter ki kalben ve aklen uyanalım ve dirilelim, kendi topraklarımız, elimizde kalan SON KALE yeter bize. Yaşadığımız şu topraklarda uyanır ve dirilirsek ve gücümüzü ispat edersek, tüm mazlum ve masum soydaşlarımıza ve dindaşlarımıza da elbette muazzam bir güç kaynağı oluruz. Tabi ki bu da her yönde ve alanda MİLLİLEŞMEK ile kabildir. Bilakis muhaldir.  İlk evvelde Maarif Teşkilatımız, daha sonra mekteplerimiz, nihayetinde de tüm alanlarımızda MİLLİLEŞTİRME HAREKETİ başlatılmalıdır.

 

Bu ülkede biteviye yabancı kültür terviç edildi, yerli kültür ise ötelendi, tahkir ve tezyif edildi. Yabancı aşıyla çağdaşlaşacağımızı sandık ve yanıldık, aldandık. Oysa bizim ne çağdaşlığa ve ne de Batılı olmaya ihtiyacımız vardı. Biz KENDİMİZ olmalıydık. Gövdeni devenin hamuruyla lebalep doldurmakla bu işler olmazdı, deve olmaya deve doğmalıydınız. Milli Kültüre muhalif olan yabancı kültür, bizi adam etmezdi, etmedi de ama kadim kültür ağacının köklerini çürüttü ve nesillerimizi soysuzluğun çukuruna yuvarladı. Yabancı dil öğrensin genç dimağlarımız dedik ama ayvayı yedik. Yabancı okullara dil öğrensin diye gönderdiklerimiz kendileri yabancılaştılar ve ülkelerini sattılar, milletlerine yan çizdiler, kardeşlik bağlarını çözdüler, devletlerine ihanet ettiler. Yani bir pire uğruna yatağı yaktık, yok ettik. Bir avuç suç içmek istedik, yüzme bilmediğimiz için denizde boğulduk. Bizim yapacağımız şey; kendi mekteplerimizi ideal hale getirmek ve nesillerimizi kendi mekteplerinde kendi kültürleriyle yetiştirmekti. MİLLİ MEKTEP, milletin mektebidir, aynı zamanda devletin mektebidir. Senin yetiştirdiğin senindir, düşmanın yetiştirdiği düşmanındır; bunu bilmek, anlamak, fark etmek ve idrak etmek zaruridir. Düşman ne yaparsa kendisi için yapar, yaptığını senin topraklarında yapması önemli değildir. Şeytanın tuzakları çoktur. Bir önce ki yazımızda söylemiştik; kılıçla verdik, eğitimle geri alacağız dediğini şeytanın. Bu topraklarda faaliyet gösteren tüm gâvur mekteplerinin yegâne gayesi, varoluş nedenleri işte budur; BİZİ İÇİMİZDEN VURMAK. İşgali içeriden başlatmak, milleti içeriden çökertmek, devleti içeriden yıkmaktır. Aklıyla ve kalbiyle bunu yalanlayabilecek tek kişi var mıdır? Maatteessüf, TÜRK MİLLETİNİ, bu topraklara sızmış ve bu milletin tam kalbine kanlı bir hançer gibi saplanmış olan gâvur mekteplerinin ve onlar gibi işlev gören ama kalıpta yerli addedilen mekteplerin, nesillerimizin akıllarına ve kalplerin adeta çiviledikleri tefessüh etmiş, bitevi mikrop yayan kültür mahvetmiştir. O kültürle beslenmiş ve gövdesi dağlanmış olanlar ama yerli addedilenler bu milleti ve ümmeti gâvurun elinde oyuncak etmişlerdir. Bu ülkede maddi kaynaklara ve basına hükmedenler hatta çok çok uzun yıllar politikaya egemen olanlar kimlerdir? Şapkalılar kimlerdi ve onlarca yıllık devr-i iktidarlarında bu millete ne verdiler? Bu türler bu millete ve ümmete hizmet edebilirler mi? Bu ülkenin MAARİF TEŞKİLATINA yıllarca BENER CORDAN denilen gâvur etkide bulunmadı mı? Ki azıcık aklı olan düşünür ve sorar; bu milletin Maarif Teşkilatı ve mektepleri ne yapıyor diye! Niye bir türlü düzeltilemiyor ve sorunlar giderilemiyor? İsticalen, Maarif Teşkilatı yabancı unsurlardan temizlenmeli ve milli unsurlara devredilmelidir. Muhtemel Maarif Bakanımız kim olacaksa, ilk işi ve icraatı bu olmalıdır bendenize göre. Bu topraklara, bu millete, bu devlete, bu ümmete ve kadim değerlere ciğerden bağlı, namuslu, şerefli, asil ve soylu, kalbiyle ve aklıyla mutlak milli olan Anadolu Evlatlarının murakabesine ve egemenliğine devredilmelidir Maarif Teşkilatı. Bilakis, MÜSLÜMAN TÜRK MİLLETİ tarihin çöplüğünde ki yerini alacaktır. İlk mektepten, son mektep olan üniversitelere kadar mekteplerimiz yeniden dizayn edilmelidir ve yerli unsurlar hâkim olmalıdır. Bu memleketin üniversitelerinde niçin biteviye terör egemendir ama Anadolu çocukları ezilir? Düşünün ki; bu topraklarda, bu milletin parasıyla kurulan ve bu devletin kanunlarına tabi olan bir üniversitenin rektörü denilen cibilliyetsizin bir çıkıyor ve bu milletin kimliğine ve dinine muhalif duruş sergiliyor hatta İslam’ı terk etmemizi teklif edecek kadar şirazesinden çıkıyor. Maalesef dövülerek, vurularak, ezilerek pişiyoruz. Ya da pişiyor muyuz yoksa tükeniyor muyuz? Dileyelim ki; bir an önce dirilelim, kendimize gelelim ve haddini aşanlara hadlerini bildirelim. Layık olduğumuz yerde değiliz bilmeliyiz. Yudum yudum acı içenler mutlaka acı kusacaklardır, asla unutmayın! Unutursanız da unutulun, yok olun gidin!

 

Son tahlilde; unutmayalım ki, insanları yönetemeyiz, onları ancak yönlendirebiliriz. Yönetmek bir şeye mutlak egemen olmak ve ona istediğini yaptırmaktır ama yönlendirmek, bir şeye yön göstermektir, o şeyi ikna etmektir ve aklı olan bir şeyi asla yönetemezsiniz, ancak yönlendirebilirsiniz. Binaenaleyh, makinaları yönetir, insanları yönlendirirsiniz. Tabi yönlendirmek içinde inandırmanız, ikna etmeniz iktiza eder. Misal; otomobil bir nevi makinadır ve otomobil akılsız, iradesiz bir nesnedir, o hedefine varır ama bilerek varmaz yani amacını bilmeden gerçekleştirir, onu kullanan ona mutlak olarak egemendir yani o yönetilir. Ha bu arada şu da gerçektir naçizane fikrimce; akıl, alıklığa engel değildir, aklınız vardır ama alıksanız sizde yönetilebilirsiniz. Benzerlerine mutlak inanç ve tapınç içinde olan herkes yönetilir ama münhasıran Allah’a iman etmiş ve perestiş eden biri iseniz yönetilmeniz kabil değildir ama yönlendirilebilirsiniz ve bu doğal olandır. ÖYLEYSE, MEKTEPLERİMİZİN YEGÂNE HEDEFİ; yönetilen değil yönlendirilebilen nesiller üretmektir. Hemen yanlış anlamayın, elbette mektepte bir nevi üretim merkezidir, insanlar üretilir mekteplerde. Ya iyi insanlar üretirsiniz ya da kötü insanlar ama üretirsiniz. Mektepler üretme, ürettiğini biçimlendirme ve şekillendirme ocaklarıdırlar. Ya hainler üretir ya da sadıklar. Burada ferdi hürriyeti gasıp yoktur, insan hak ve hürriyetlerine mugayir bir durum yoktur. Zira her millet, çocuklarının sağlıklı, sadık, güvenilir, temiz, şerefli olmasını ister. Peki, bu çocuklar nerede yetişir? Elbette ilk evvelde aile yuvasında, sonra da mektepte yetişir. Ki aile yuvası da bir mekteptir zaten. Kim bağını başıboş bırakır? Herhalde hiçbir kimse böyle bir günahı işlemez. İşte çocuklarımız da tabir caizse bizim bağımızdır, otağımızdır, istikbalimiz ve istiklalimizdir. Onları biçimlendirmek, şekillendirmek ve marufa yönlendirmek en tabi hakkımızdır. Devlette bizim olduğuna göre, bizim neslimizi, bizim istediğimiz minvalde yetiştirecektir herhalde. Mektepler insanlar üretirken, aynı zamanda o insanların yaşayacakları hayatları da üretirler zımnen. Ve inanın ki, insanlar, ne yaşarlarsa, yaşarken edindikleri bilgilerin eyleme geçirilmesidir yaşananlar. İşte bu yüzden mektepler mühimdir. Hiçbir bilgi masum değildir. Ya iyiliğe yönlendirir seni ya da kötülüğün karanlığına mahkûm eder. Hayatımız nasılsa, o hayatın temelini atmış olan bilgiler de öyledir. Size kim bir bilgi veriyorsa, mutlaka sizden bir beklentisi vardır. Bu beklenti ya şahsidir ya da umuma matuftur. Misal; seküler bilgiler edinmiş olanlar yol kesiyorlardı, aynı kişiler Allah’ın bilgilerine sahip oldukları zaman ise yol gösterenler olmaya başlıyorlardı. İşte bilgi böyle bir şeydir. İşte EĞİTİM ve MEKTEP bu kadar mühimdir, ki zaten bu yüzden üzerine önemle durulmuyor mu? Bizim nesillerimizi, imansız, vatansız, milliyetsiz, değersiz kılan hatta kadim ve kök değerlere düşman eden nedir? Ya da göğsünde iman olanları, imanlarına muhalif davranmaya iten endir? Bilgi sihirli bir hazine olduğu gibi kudretli bir olgudur. Nasıl insanlar istiyorsak, istediğimiz insanı ortaya koyacak bilgileri kullanırız. Öyleyse mekteplerimiz, Allah’ın bilgisini verecek şekilde kurgulanmalıdır ve tahkiki imana sahip nesiller var edilmelidir. Ki o nesiller; dinlerine ittiba etsinler, devletlerine sadık olsunlar, vatanlarına bağlı kalsınlar, milletlerini sevsinler, yüce değerlerine tutunsunlar. Gayrısı angaryadır!

 

En son tahlilde; şeytaniler, bizleri eğitim ile ve eğitimin en büyük aracı olan mekteplerle vurmaya çalışmaktadırlar. Mektep deyince aklımıza münhasıran bildiğimiz mektepler gelmemelidir. Bir televizyon bile yeri geldiği zaman mekteptir. Şeytanın en büyük ve kuvvetli iki çocuğu vardır; Coni ve Moskof. Bu iki velet, bitevi faaliyet içerisindedir ve birbirileriyle eşgüdümlü hareket etmektedirler. Mekanik kuvvetlerini insanlık üzerinde tahkim etmek yegâne hedefleridir bunların. Kirli ve kanlı veletlerdir bunlar. Maddeye hâkim oldukları zaman yeryüzüne de hâkim olacaklarını düşlemektedirler. Emperyalisttirler. İki ayrı ideolojinin ama aynı ideolojinin mümessilleridirler. Milli kültürleri tahrif ve tahrip ederek benlikleri çökertmek istemektedirler. Bu yüzden de insanlık ailesinin kalbine ve aklına saldırmaktadırlar. İdeolojilerini bir mektep gibi istimal etmektedirler. Hedefleri gençliktir! Birisi yozlaştırır, diğeri de yozlaşan gençliği kolayca avlar. Bizim memleketimizde her 10 yılda bir yapılan Maarif Teşkilatı değişikliği bunların eliyle kotarılan bir tezgâhtır. Milli Maarifin önünde ki takozlardır bunlar. Birisi, sözde, mustazafların yanındadır, diğeri de hudut tanımayan iştahların, hazların tahrikçisidir ve güya bu istikamette ilerleyenlerin haklarının takipçisidir. Karanlıktan çıkıp karanlığa yürüyenlerdir bunlar. Ama kendilerini aydınlık diye lanse ederler. Şeytan için dövüşürler, şeytanın çarkını döndürürler ve şeytanların çıkarlarına hizmet ederler. Değerleri yoktur, milli kültürleri tahrif ve tahrip ederler, gençliği sarhoş ederek uyutup kalplerini ve kafalarını bozarlar. Maddeye tapınç içindedirler. Maneviyattan behreleri yoktur. Ülkelerde ki Truva Atları ile çıkarlarını korurlar ve varlıklarını idame ettirirler. Milletlere, devletlere ve mutlak hakikatlere düşmandırlar. Siyonizm’in Yeryüzü Krallığı adına savaşırlar. Her memlekette bunlara çalışanlar bulunur. O hainler kendi çıkarları için bir milletin istikbalini ve istiklalini ipoteğe vermekten geri durmazlar. Yaşamak için öldürürler satılık hainler. Methedenler belki mest ederler ama gerçek değildirler, dost olamazlar. Hakikat olanlar ve hakiki dostlar, kalbi ve kafayı acıtanlardır. Övgücüler hesabidirler ve gizli beklentileri vardır ama acı verenler hasbidirler ve beklentisizdirler. Bunların ve bunların milletler içinde ki maşaları birer kültür ajanlarıdırlar ve kültürleri tahrip ve tahrif etmek için vardırlar. Bunlar milletleri sürekli sitayişe boğarlar, taltif ederler ve milletlere bitevi gülümserler ama bunların ardına tarifsiz ve tahminsiz bir kahpelik yatar. Böyle yaparak, milletleri kendi yanlarına çekmek isterler. MEKTEPLERİMİZİ millileştirmeli ve hürriyetlerine kavuşturmalıyız isticalen. Milliyetperver, vatanperver, imanlı, kabiliyetli, işinin ehli, dürüst ve namuslu vatan çocuklarını Maarif Teşkilatına dâhil etmeliyiz. Artık fasılalı dönüşümlere son vermeliyiz. Zira Eğitim çocuk oyuncağı değildir. İstikbalimiz de, istiklalimiz de MİLLİ MEKTEPLERİN varlığına merbuttur. Yabancıları tasfiye etmeli, yerlileri desteklemeliyiz. Tüm mektepleri DEVLETİN sıkı murakabesine ve takibine almalıyız. Zira yerli markalı olduğunu sandığımız mektepler de gizli birer tehdit olabilirler. Binaenaleyh yabancı mektepleri ya saf dışı bırakmalı ya da otokontrolünü sıkı bir şekilde yapmalıyız. Yerli görünenleri de asla başıboş bırakmamalıyız. Aklı olan aklı olmayana, temiz kirliye, yol gösteren yol kesiciye tutsak kılınamaz. MİLLİ MEKTEP bunu asla yapmaz. Ama bizim eğitim sistemimiz ta başından bu şekilde dizayn edilmiştir ne yazık ki! Namuslu ezilir, namussuz oradan oraya süzülür. İnsan tabiatlı olan hayvan tabiatlı olana tabi kılınır, âlim cahilin elinde heder edilir, veliler şerirlerin tutsağı yapılır. Üreten kıymetsizdir, tüketen değerlidir. Özcüler yok sayılır, kalıpçılar daima el üstündedir. Bir an önce MAARİF TEŞKİLATINDA sarsıcı, dönüştürücü, yapıcı bir DEVRİM realize edilmeli ve MAARİF TEŞKİLATINA muhakkak MİLLİ HÜVİYET kazandırılmalıdır. Bilakis boş konuşulur, boş yaşanır, nutuklarla vakit geçirilir. NESLİ KATLETMEYİNİZ!  

 

İlk evvelde maarifin ve mektebin önemini idrak edeceğiz.

Muallimlere değer vereceğiz.

Talebeleri önemseyeceğiz.

Maddeye değil manaya odaklanacağız.

Kalıba değil öze dikkat kesileceğiz.

Kalıpta takılıp kalanları ekarte edeceğiz, öze öncelik verenleri oyuna dâhil edeceğiz.

Kesintisiz yaşamayı bırakıp kesintili yaşama döneceğiz.

Duracağız, düşüneceğiz, anlayacağız, kavrayacağız.

Kesintisiz bir hayat hakikati ıskalatır bize.

Kesintisiz bir hayat güzellikleri fark edememektir.

Kesintisiz bir hayat hayatın kutlu hazlarını kaçırmaktır.

Eğitim asla kesintisiz olmaz, kesintili eğitim her şeyi mevsiminde almaktır, yaşamaktır.

Bu yüzden ömür boyu eğitimi zorunlu kılmak saçmalıktır.

Zira bu arada yetenleri katledebiliriz.

Çünkü her insan doktor, hâkim, subay olmak için var değildir.

Zira hayat tek boyutlu değildir.

Hayatın diğer alanları içinde kaliteli ve kalifiye elemanlara ihtiyaç vardır.

Kesintisiz eğitim yetenekler için zehirdir, hayatın zehirlenmesidir.

Hiçbir şey bir anda olmaz, yapılmaz, binaenaleyh kesintisizlik bozucudur.

Ham meyveyi bir anda olgunlaştırmak kabil değildir, aksi durumda meyve tat vermez.

Zorlamak, olması muhtemel olanı da oldurmamaktır.

Henüz boy vermeyen fidanları mevsimsiz soldurmaktır.

Malayani ile bembeyaz yaprakları doldurmaktır.

Bu yüzden kesintisiz ne varsa kesintiliye döndürülmelidir.

Sınavları saçmalıklardan kurtarmalıyız.

Muallim olsa da yönetici olsa da eğitim ve yöneticilik üzerinde mutlaka bir teze imza atmalıdırlar.

İlkokuldan yüksekokula kadar mekteplerin sayısı düşürülmelidir.

Kontenjanlar düşürülmelidir ve eğitimini ikmal eden mutlaka vazifesine başlamalıdır.

Mektepler materyal açısından en ideal düzeyde teçhiz edilmelidirler.

İlkokul öğrencileri için mutlaka bir Hayat Andı yazılmalıdır ve hem girişte hem çıkışta okutulmalıdır.

Hayatın kanunlarını tazammum eden and ile ders başlar.

Hayatın kanunlarını tazammum eden and ile ders biter.

İlk ders hayatın dersi olur.

İnsan ve hayat izah edilir.

Kimlik ve din bilgisi verilir.

Ahlak ve adalet olguları öğretilir.

Bilgiler çoğaltılmaz, öz olarak aktarılır.

Bilgiler mutlaka hakikat temelli olur.

Absürt bilgilerden arındırılır tüm dersler.

Yaşama ve çalışma alanında ittiba edilmesi iktiza eden kaideler aktarılır.

Temel ahlak ilkeleri ve adaletin ne olduğu kafalara ve kalplere zerk edilir.

Şerefli ve namuslu yaşamanın ve çalışmanın önemi sıklıkla ve titizlikle vurgulanır.

Dil en ideal düzeyde, en ince kurallarına kadar öğretilir, kavratılır.

Tarih mutlaka doğru ve çok detaya kaçmadan ama mühim noktalarıyla aktarılır.

Kendi kültürüyle beslenir ve kültürünü yaşaması, yaşatması, koruması öğretilir.

Beslenmesini en uygun koşullarda ve zamana uygun besinlerle yapması sağlanır.

Her ders mahiyetine mütenasip en ideal örneklemelerle işlenmelidir.

Doğada ki muhtelis sesleri hem tabi ortamda hem de sanal ortamda mutlaka tanıması sağlanır.

Doğaya dair olguları ve olayları anlar, doğadaki varlıkları gözlemler ve resmeder.

Bedenini geliştirmesi adına tanzim edilmiş uygun mekânlarda yaşına uygun hareketler yapar.

Gözüne, kulağına, fiziğine, aklına ve bedenine matuf ortamlar mutlaka hazırlanmalıdır.

Tabi burada en önemli vazife Maarif Teşkilatının bizatihi kendisine düşmektedir.

Mekteplerimiz her açıdan donatılmalıdır. Eğer işi ciddiye alıyorsak.

Her dersin sınıfı olmalı ama o sınıfta her sınıfın o derse ait malzemesi bulundurulmalıdır.  

 

Tabi biz burada mevcut şartlarda ki Maarif Teşkilatından ve mekteplerden bahsetmiyoruz. İdeal düzeyde ki Maarif Teşkilatından ve mekteplerden bahsediyoruz. Çünkü artık Maarif Teşkilatımızın ve mekteplerimizin mevcut işleyişleriyle kaliteli ve kalifiye insan üretme konusunda yeterli olmadığı aşikârdır. Bu durum anlaşılarak anlaşılmalıyız yani. Geçelim! Belki yanılıyor olabilirim ama şunu söylemem iktiza ediyor; bir defa ilkokul dördüncü sınıftan itibaren branşlaşma olayı düşünülmelidir ve tabi ki bu çok ince, derin ve ideal şekilde planlanmalıdır. İlk üç dönem de çocuk, dil olarak ve matematik alanında muazzam bir temele sahip olmalıdır. Hayat dersini öz olarak ama çok ideal düzeyde almalıdır. Muallimlerin kalpleri ve kafaları özgür olmalıdır. Amirlerin hizmetleri önünde suni engeller olmamalıdır. Üst düzey amirler ise çok iyi seçilmelidir. Kalıpçı ve dar eksende düşünen amirler yerine olgun, öze önem veren, geniş perspektife sahip, maddeye değil manaya yönelen, özgüven ve özgünlük sahibi olan amirler tercih edilmelidirler. Hatta yöneticiliğe aday olanlardan eğitim ve yöneticilik üzerine tez istenmelidir. Bu iş zaman açısından da çok iyi organize edilmelidir. İlkokullardan kulüp olayı tamamen kaldırılmalıdır. Bahsettiğimiz branşlaşma olayı muhakkak çok iyi şekilde disiplinize edilmelidir. Bu olayın gerçekleşmesi, ciddi bir devrimsel hamle olacaktır inanıyorum ki. 4. Sınıftan sonra özel yetenek özelliği taşıyan çocukların ilgi duydukları ve temayül gösterdikleri alanalar çok iyi keşfedilmelidir. Bu kesinlikle ahlaksızlık ve adaletsizlik değildir. Zira her çocuğun kendine mahsus yetenekleri vardır. Devlet görevi dışında kalan meslekler içinde elemana ihtiyaç vardır ve o alanlar için yetiştirilecek çocuklarımızda kaliteli ve kalifiye eleman olmalıdırlar. Yani bugün bir çobanın, bir çöpçünün bile kaliteli ve kalifiye olması iktiza eder. Okul Öncesi Eğitimi mutlaka ama mutlaka zorunlu olmalıdır, nasıl yapılacağı düşünülmelidir. Mektepler lüzumsuz kâğıtçılıktan kurtarılmalıdır. Ders kitapları kısa olmalıdır ve hakikat yüklü bilgilerle hazırlanmalıdır. Malayani bilgilerden mutlaka arındırılmalıdırlar. Konular mutlaka gerçek hayatla ilişkilendirilmelidir. Konularda yüksek ve yüce mana olmalıdır. Her konu muhakkak yüce bir değeri aşılamalıdır kalbe ve kafaya. Yaşarken ve çalışırken nasıl olmamız iktiza ediyorsa, bu minvalde bir anlatım olmalıdır. Netlik ve müşahhaslık olmalıdır konularda ki olgularda ve olaylarda. Çocuğun düzeyinde felsefi bir anlatım olması sağlanmalıdır. Türkçe dersi en ideal düzeyde verilmelidir. Türkçe en inceliklerine kadar, tüm kurallarıyla, en güzel şekilde öğretilmelidir. Daha önce de söylemiştik, icabında Osmanlıca dersi de verilebilir çocuklara. Zira akıl, olgunlaşmadan işlenirse her şey daha kalıcı olur ve daha çabuk öğrenilir. Aynı şekilde Kur’an çocuklarımıza en ideal düzeyde öğretilmelidir. En azından meal düzeyinde kalplere ve kafalara nakşedilmelidir. Tarih ve ecdat dürüstlük temelinde ve tahrif edilmeden tüm hakikatleriyle öğretilmelidir. Tarihi olmayan ve tarihini bilmeyen nesil kadar talihsiz bir nesil yoktur. Dünü olmayanın yarını olmaz. İlkokulda tarih dersi mutlaka olmalıdır, olmaması ihanettir. Dününü bilmeyenin yarına yürümesi muhaldir. Dilbilgisi dersinde dilin tüm kuralları verilmelidir. Eylemin gücü ve yüceliği öğretilmelidir, kavratılmalıdır. Hedefimiz; kaliteli ve kalifiye insan olmalıdır. Muallim olguyu en net haliyle izhar etmelidir, olayı en ideal şekilde izah etmelidir, nihayetinde de ikazını yapmalıdır. Bir şey teklif edilir ve tercihe bırakılır, icbar yoktur. Dinde olduğu gibi eğitim de de zorlama yapılamaz. Zorlama, düzenin ve disiplinin katlidir. Eğer gayemiz, ideal örneklerse ve lider nesillerse, zorlama yanlıştır. Muallimler mutlaka madden ve manen desteklenmeli ve yüreklendirilmelidirler. Hayat standartları çok geri olan muallimlerden ideal bir hizmet beklemek insafsızlıktır ve eğitim konusunda dürüst olduğu söylenemez. Evet, eğitim asla ve asla maddiyat işi değildir, tamamıyla vicdan işidir ama hiç kimse de kusura kalmasın ki her işinde bir karşılığı vardır ve olur ve ideal bir iş için de ideal bir vicdani durum iktiza eder. Çünkü muallimlerde insandırlar ve insani hasletleri vardır, nefisleri vardır. Elbet şeytan değildirler ama melekte değildirler. Ayrıca vazife olarakta hürriyetlerine müdahale edilmemelidir. Psikolojiler kesinkes tahrip edilmemelidir. Teftişlerinde kalıba değil öze dikkat edilmelidir. Bir defa Maarif Teşkilatında artık prosedür saçmalığına muhakkak ama muhakkak bir son verilmelidir. Muallimleri aldıkları ücrete göre derecelendirmek kesinlikle yanlıştır ve muallimler de ki ücret dengesizliği kesinlikle giderilmelidir. Keza, vazifede bulunduğu mektebe göre de muallime önem atfetmek ihanettir. Muallim alelade bir memuriyet vazifesi ifa etmemektedir. O, genç neslin yüce mimarıdır. O, tarihin ve dinin, kimliğin ve karakterin teminatıdır. O, haysiyetli, asil ve soylu bir demircidir. Ruhları, tamamen manadan müteşekkil bir örs üzerinde işler. Bu meyanda, yerli ya da yabancı özel okullar ya millet mekteplerine dâhil edilmelidirler ya da mutlak bir murakabeye tabi tutulmalıdırlar. Bu sözümüzden ihanet içinde olmayanlar gocunmazlar. Zira hiçbir kimse aile yuvası içinde fitne ve fesada müsaade etmez. Öyleyse hiçbir eğitim kurumu da bu topraklar üzerinde faaliyet gösterdiği halde, İslam, Türk, Devlet, Vatan, Bayrak, Ezan, Marş ve Değer düşmanı nesiller yetiştiremez. Yetiştirmesine müsamaha gösterilemez. Ki işin özünde, her özel eğitim kurumu, milli mektebin bağrına sağlanmış bir hançerdir ve lağvedilmesi iktiza eder.

Tarih: 11.04.2015 Okunma: 650

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?