ÇOCUKLARIMIZ, HERŞEYİMİZDİR...

Özgür DENİZ - 22.02.2015

Tohumun yapısı medeniyetin yapısını belirler; bunu unutmayalım! Toplumun, devletin ve medeniyetin kalitesi, insanın kalitesine merbuttur. Binaenaleyh tohum ne kadar gürbüz olursa, medeniyet o derecede muhkem olacaktır. İsticalen, öz, söz, köz, yüz temelli hakiki DİRİLİŞ sürecini başlatmamız iktiza ediyor. Geç ve güç olmadan hiçbir şey. Denetimli, disiplinli ve uzun soluklu bir program yapmalıyız ve bu programı, kararlı ve cesur olarak icra etmeliyiz. Haysiyetli, hissiyatlı ve hassasiyetli olmalıyız. Netameli belalar, kesif şekilde, yağmur gibi yağmaktadır üzerimize. Ulvi, kadim ve kök değerlerimiz kesif bir tazyikat altındadır, handiyse iflasa ramak kalmıştır. İngiliz maşası bir züppe, evlatlarımızın adeta kaderiyle oynamaktadır. Gencecik dimağlarımızın ruhları ve beyinleri tahrip edilmektedir. Daha dünkü züppe kanal sahibi olmakta ve zımnen adeta değerlerimize savaş açmaktadır. Devlet buna müsaade etmemelidir. Kültürel kodlarımız tahrif ve tahrip edilmektedir. Sarih ve net bir şekilde kültür emperyalizminin kıskacındayız. Değersiz, kimliksiz, kişiliksiz, davasız, idealsiz, bilinçsiz ve şuursuz bir nesil türemektedir. Neslimiz katledilmektedir göz göre göre. Temiz görünen yüzlerin ardında koyu bir karanlık gizlidir. Gençlik, bataklığın içine iyice gömülmektedir. Başımıza gelen her musibet, haddizatında bir ikazdır ama idrak edecek beyin ve ruh var mıdır, işte bütün mesele budur. Müşahedelerimize, tetkiklerimize ve tespitlerimize göre varlık-yokluk kavgasının son aşamasındayız. Ya kazanacağız ya yok olacağız! Kazanırsak, tarihin yönünü kendi lehimize çevirebiliriz ve insanlığın kaderini biz çizeriz ama kaybedersek, mukadderatımız ebedi köleliktir. Bizim ölümümüz, aynı zamanda insanlığında ölümüdür bir anlamda. Ya gasp edilen hayat hakkımızı söke söke alacağız ya da tarihin çöplüğüne atılacağız. Katıksız bir hakikattir ki, ihanete uğradık ve yıkıldık. Yabancılara çalışan, dinsiz, milliyetsiz, değersiz, kişiliksiz, bizden sandığımız yerlilerin ihanetidir bizi yıkan. Bugüne kadar, yerli gördüğümüz ama Siyonizm’e çalışan medya hatta sahibi Siyonist olan medya, yerli gördüğümüz, sandığımız ama küresel sermayenin maşası olan kodamanlar, bitevi beyinlerimizi çoraklaştırmak, ruhlarımızı boşaltmak için savaştılar. Görünene göre ciddi başarı da kaydettiler. Ama artık bunlara dur demenin zamanı geldi.

 

 

Şeytanilerin genlerinde, Müslüman Türk Milletine karşı, sürekli canlı tutulan, katıksız bir kin vardır. Bir milletin istikbali ve istiklali ise gençliğin omuzlarındadır. Umut, gençliktedir. Gençliğin gözlerinde ki ışık, yolumuzu aydınlatacak yegâne sığınağımızdır. Binaenaleyh, şeytaniler, bizi, gençliğimizle vurmak istiyorlar. Bu yüzden, gençliğe ulaşacak her yola musallat olmuş durumdadırlar. Karanlığın Hürriyeti, aydınlığın hürriyetini gasp ederek bu gençliği karanlığa mahkûm etmiştir. Gençliğe milliyeti unutturulmuş, milliyetsizlerin Milliyeti telkin edilmiştir. Milletin özünden fışkıran kutsal sözü ve o sözün parladığı aydınlık yüzü karartılmış, kimliği belirsiz zamanların karanlık Sözcüleri hakikati tahrip ve tahrif etmiştir.  Cumhura ait olan cumhuriyet, tiranlar konsorsiyumunun Cumhuriyeti olmuş ve milleti boğmuştur. Milletin değil adeta şeytanın Postacılığını yapanlar, Radikal fırtınalar estirmişlerdir milletin aydınlık ufuklarında, karanlık haberleriyle. Çocuklarımızın ruhlarını Şoklamak istemişler ve vazifesi aydınlatmak olan Güneşle adeta yüreklerini yakmışlardır. Türk’ten Haber vermesi iktiza edenler Türk’ü kahreden Haberlerle bu milleti aldatmışlardır. Bu millet maalesef zihnen harap edilmiştir, ruhen harap edilmiştir. Çocuklarımız adeta kuzulaştırılmışlardır. Kuzulaşan nesil, şeytanın emrinde ki çobanlar tarafından koyun gibi güdülmüşlerdir. Ve gün gelip, kendi milletlerini hedef bilmişlerdir. Dinlerine ve milliyetlerine düşman edilen nesil, şeytanın tuzağına kolayca düşmüştür. Kirli eğlencelerde kendilerini kaybetmişler, namuslarından feragat etmişlerdir. Eğer kâfire dostsanız mutlaka Türk’e düşmansınızdır diyor meşhur filozofumuz İsmet Özel ve sonsuz doğru diyor. Türk Milletini, Türk Gençliğine boğdurmak istiyorlar. Bu yüzdende gençliğin ruhunu ve beynini hedef alıyorlar. Eğlencelerin, dizilerin yegâne hedefi; gençliğin ruhu ve beynidir. Gençliği dinden kopardığınız zaman mutlaka kimliğinden de koparırsınız. İşte o zaman istediğiniz kıvama getirmiş olursunuz, böylece kanlı ve kirli idealleriniz için tepe tepe kullanabilirsiniz. Bizler, buna asla müsaade etmemeliyiz.

 

 

Sağlam durmalıyız. Sıkı vurmalıyız. Birlikten bir kale kurmalıyız. Hesap sormalıyız. Ne eskimiş olanla işimiz vardır ne de makyajlanmış eskiyle işimiz olur. Biz, mutlak ve muhakkak yeni olana, vahiyle ve tarihle hayatlaşıp, soluksuz kalan canlara nefes sunana muhtacız. Bu milletin sorumluluğu sonsuz ağırdır. Çünkü insanlığın mukadderatı bu milletin omuzlarındadır. Kurtuluş gençliktedir. Çocuklarımızı şimdiden temiz yetiştirmek zorundayız. Ama kirlerden arınmış bir dünya da bırakabilmeliyiz. Kimse bize kurtuluş bahşetmeyecektir. Kurtuluş kendi içimizdedir. Ölü yaşayanlardan hayat ummak alıklıktır. Çocuklarımızı yerli besinlerle beslemeliyiz. Yabancı besinler şifa olmaz, bilakis zehirler, ki zehirliyor da. Çocuklarımıza; tarihlerini, dinlerini, kimliklerini, ecdatlarını çok iyi öğretmeliyiz. Dostu da, düşmanı da bilmelidirler. Dirilişin kökleri, mazinin derinliklerinde gizlidir. Vahiy ve tarih, atiye uzanan yolda birer ışıktır. Vahiysiz ve tarihsiz diriliş, muhal ender muhaldir. Vahiyden mahrumiyet, istikbalden ve istiklalden mahrumiyettir. Talih, tarihlinindir. En talihsiz insan, hafızasını kaybetmiş insandır. Tarih bedendir, vahiy o bedene hayat veren ruhtur. Tıpkı İslam ve Türk’ün durumu gibi. İslamsız Türk ne işe yarar? Türksüz İslam ne kadarda mahzundur. Çünkü İslam Türk’e hayat bahşeder, Türk’te İslam’ın adeta kalesi olmuş kılıcıdır. Akıl, vicdan ve ruh ekseninde tefekkür edersek ne demek istediğimiz Allah’ın izniyle idrak edilir. Yeter ki niyetimiz temiz olsun anlamaktan yana. Vahyin ışığı kadar keskin bir ışık yoktur. Onun aydınlattığı bir yerde karanlıktan zerre barınmaz. Onun aydınlattığı yerde düşman gizlenemez, baykuşlar tüneyemez, kimlikler saklanamaz, tezgâhlar kurulamaz. Çiçekli baharlar, vahyin ışığı, sıcaklığı ve bereketiyle kabildir. Vahiyde mahrum bir neslin, istikbali karanlıktır, istiklali muhaldir. Vahiysiz medeniyet olmaz. İdeolojilerin karanlık dehlizlerinden kurtulmadıkça, baharı beklemek zavallılıktır. Vahiy, tüm varlığı, insanlığı ihata eder ve tefrik etmeksizin tüm insanlığa hitap eder. Sınıfın olmadığı, sömürün nihayet bulduğu bir dünya, ancak vahiy merkezli bir dünya olabilir. Sınıflı, sınırlı ve zulüm, sömürü dolu dünya, vahiyden mahrum olan dünyadır. İnsanlık yekpare olarak, mutlak ve muhakkak şekilde, ancak ve ancak Allah karşısında eşittir. Dirilişin tohumu çocuktur. Çocuklar ölü doğuyorsa ya da doğduktan sonra hayatsız kalıyorsa, orada diriliş kuru bir hayaldir. Birey dirilmezse aile ölü doğar, aile dirilmezse toplum felç olur, toplum dirilmezse millet boğulur, millet dirilmezse medeniyet ideali iflas eder, medeniyet dirilmezse insanlık tefessüh eder. İşte bu yüzden, devlet, diriliş sürecini murakabe etmeli, gözetim altında tutmalı ve işe de çocuklardan başlamalıdır. Çünkü medeniyetin kökü de, tohumu da çocuktur.

 

 

Bugün çocuklarımıza ne yazarsak, yarınlar da çocuklarımız, kaderimizi o yazılanlarla çizeceklerdir. Çocuklarımıza ne yazdığımız sonsuz önemlidir. Onlar temiz birer sayfadırlar ve her yazılan şey, çocuklarımızın istikbalini, bizlerinse istiklalimizi tayin edici durumdadır. Çünkü biz ne yazdıysak, birgün onlar da bizim için aynı şeyi yazacaklardır. Ekilen biçilir; mukadderat.  Bu yüzden yazılanlara azami dikkat etmek iktiza eder. An itibariyle, diriliş aileden başlamalıdır. Aile yapısını kuvvetlendirmeliyiz. Aileye yönelik tazyikleri yerle yeksan etmeliyiz. Aileyi hedef alan ne varsa, onu yok etmek zorundayız. Bilakis, yokluk kaderimizdir. Aile dirilsin, inanın ki dirilecektir medeniyetimiz de. Aile güçlensin, inanın ki güçlenecektir milletimizde. Aile de birlik olsun, inanın ki, devletimizde, birliğin kalesi olacaktır. Çocuklarımızı, en baştan, ahlaklı yetiştirmeliyiz. Utanmasını mutlaka bilmelidirler. Değerler, küçükken verilirse, büyüyünce, değersizliğe karşı korunur çocuklarımız. Onların, temiz dimağlarını ve kutsal ruhlarını, ilimle, nakış nakış işlemeliyiz. Tarih sevgisi, ecdat saygısı küçücükken aşılanırsa, aşı tutar. Çocuklarımız bizimken sahip çıkalım, bizden çıktılar mı onları bir daha bulmak için bir ömür bile yetmeyebilir. Onların anneleri, babaları, arkadaşları, dostları, kardeşleri, öğretmenleri olalım. Onların sosyolojilerini, psikolojilerin çok iyi analiz edelim ve kendimizi ona göre kurgulayalım. Onların küçücük ve temiz dünyalarına, sevgi, barış, kardeşlik ekelim. Kinleri, nefretleri, düşmanlıkları sessizce söküp atalım temiz yüreklerinden ve dimağlarından. Acıyalım onlara. Yanıyorsakta kendimiz, yakılmasın çocuklarımız! Nesillerden nesillere uzanan bir köprü kuralım. Hakikat eksenli bir çağrı sunalım, çağlardan çağlara uzayıp giden ve çağrı olan her yeni gelen nesile ve nesilleri birbirilerine eklemleyen kutsal çağrılarla. Çocuklarımızı, mutlak ve muhakkak olarak, ideolojilerin tahrip ve tahrif edici, yıkıcı ve yok edici tesirinden kurtarmalıyız. Çocuklarımız Allah’ın kulu olmalıdırlar, kulların kulu değil. Hiçbir kimseyi yüceltmeyecek, layüsel görmeyecek, kendi aklına ve ruhuna güvenecek kadar soylu yetiştirmeliyiz onları. Kuzulaştırdığın evladının, koyunlaşıp sürüye dâhil olmasından sen sorumlusun. Çocuklarımız yerine göre icabında koyunda olabilmelidirler, aslan gibi parçalayıcı da olabilmelidirler. Düşmanın içine daldığı zaman düşmanın yüreğine korku salacak kadar cesur, kardeşinin yanında ise iktiza ettiğinde koyun gibi olabilecektir. Bu koyunlukla, sürüye dâhil olma anlamında ki koyunlukta farklıdır elbette ki. Akıllarını hiçbir kimseye teslim etmemelidirler. İki emanet dışında hiçbir emanet tanımamalıdırlar; Kur’an ve Sünnet. Gerisi angaryadır, safsatadır, boştur, sığdır, karanlıktır. Vahiyle ve tarihle birleşmeyen nesillerin kaderi, ideolojilerle parça parça, lime lime olmaktır. Yıllar yılı karanlığın kör ve sağır dehlizlerinde yaşan bir nesli, vahiyden başka hiçbir şey asla ve kata aydınlatamaz. İdeolojilerle kirlenmiş bir ruhu ve beyni, vahiyden başka hiçbir şey temizleyemez ve verimli kılamaz. Ömrü karanlığın en koyu, en sağır, en kör dehlizlerinde geçmiş bir nesil, temizliğin ve ışığın kıymetini maalesef bilemez. Bildirmek, bizim en kutsal görevimizdir! Anlatmak iktiza ediyor, açıklamak iktiza ediyor. Hakikati berrak şekilde izhar etmek iktiza ediyor. Bu da, ancak ve ancak, temizlenmişlerin ve aydınlanmışların başarabileceği bir şeydir. Kendin temizlenmemişsen, kimi, nasıl temizleyebilirsin? Kafan karanlıksa, hangi kafaya ışık tutabilirsin?

 

 

Bitik medeniyetler, yitik nesillerin intikamıdır. Nesiller yitirildikçe, medeniyet tasavvuru da imkânsızlaşır. İşte aile bu yüzden sonsuz önemlidir. Medeniyet çınarının, suyu, toprağı, havası ve güneşi; ailedir. Aile köktür. Nasıl insan tohumsa, o tohum boy verip aileye yükseldiği zaman kök özelliği kesbeder. Kök kurudu mu, taze dalların, yeşil yaprakların, güzel çiçeklerin ne manası kalır ki? Köksüz olmak kötüdür, talihsizliktir, öksüzlüktür. İnsansız aile olmaz, ailesiz de insan yetişmez. Tarih yani kadim kök, her zaman fertler için bir hazine değerindedir. O hazine kullanıldıkça eksilmez, artar. Tarih, yarına tutulmuş bir fenerdir. Tarih, köktür. Her yarın bugün üzerine, her bugün dün üzerine bina edilir. Tarihsiz millet, mankurtlaşmış millettir. Tarihe küfreden, küfür üzerine bina eder yarınlarını. Ve yarınlara çıkan çocuklar, küfür bataklığında hayat sürerler. Tarih, iyiliğin ve kötülüğün, günahın ve sevabın, doğrunun ve yanlışın biriktiği bir tecrübe kuyusudur. Ne yok sayabilirsin ne de inkâr edebilirsin. Tarihini silen, kendi varlığını silmiş demektir. Her bireyi, kendisi yapan şey, yaşadığı hayattır, edindiği tecrübe birikimidir. Biz tarihimizin kayıt defterini yırtıp attık ve handiyse silindik tarihten. Amorf bir millet olduk. Snob karakterlerin türediği bir toplum haline geldik. Çocuklarımıza verecek bir şeyimiz kalmadı ama çocuklarımız öylece kalakaldı. Ya yok edileceğiz ya da var olmak için tarihe ve vahye döneceğiz. Yolsuz ve yönsüz kaldı nesillerimiz. Aileler dağılınca nesiller sahipsiz kaldı, sahipsiz kalan nesiller istikametlerini kaybettiler, istikametler kaybolunca karanlığın dehlizlerine saptılar ve battılar. Aile; bir çocuk için, güneştir, havadır, sudur, topraktır. Çocuk ailesiyle olunca huzurlu, neşeli ve mutlu olur. Başarı, ailesinin saklı gücüne sahip olan çocuklarındır. Aile kucağında yaşayan çocuk için korku diye bir şey yoktur. Çaresizlik diye bir şey yoktur. Ailesizlik kadar da acı bir şey yoktur. Ailesizlik, başıboşluktur ve başıboşluk sokaklara tutsak eyler. Eğer ki bir çocuk aile çocuğu değildir, karanlık sokakların çocuğudur o. Sokağın malı olanında ne olacağı bellidir. Her türlü pisliklere, kötülüklere açıktır o. Karanlık sokaklarda avcılık yapanların avı haline gelecektir, sokaklarda başıboş gezinen çocuklar. Bu yüzden çocuklarımıza sahip çıkmalıyız lütfen. Sokakta ki her çocuk, bizim canımızdan kopan bir parçadır, yiten bir nesildir. Onların koruyucusu Allah’tır elbette ki, ki hepimizin koruyucusu O’dur zaten ama sokağa devlette el uzatmalı ve sahip çıkmalıdır. Bilakis devlet nedir, niye vardır, vazifesi nedir? Allah, akıl fikir versin kullarına, zalim ve mürai kullarına. Aile ve Ailesizlik arasında derin uçurum gizlidir. Duvar çevrili bahçe ile duvarsız bahçe bir tutulabilir mi? Aile de bir duvardır tabir caizse. Çocuğa matuf tazyikatları geri püskürten bir kaledir aile.

 

 

Sahipsiz bağı yağmalarlar. Bahçe çıplaksa yani duvarsızsa ayrık otlarının işgaline uğrar. Hududu olmayan bir vatan her türlü saldırıya açıktır. İşte çocukta böyledir, eğer aile gibi bir yuvadan ve o yuvanın şefkatinden, merhametinden, sıcaklığından, sevgisinden yoksunsa, o çocuk yitik ve kayıp çocuktur. Aile dediğin, çocuğunun dört bir yanındadır. Doğur, doyur, sal sokağa, bunu yapan aile olamaz. Ana nedir, baba nedir, genel bazda aile nedir biliyor musunuz? Çocuğu, ahlak ile, terbiye ile, değerler ile, erdem ile yoğurmaktır. Doğurmak her kadının işidir, ama yoğurmak er kadının işidir. Eğer bağa güzel bakarsan, günü geldiğinde budarsan, önünü güzel yönlere doğru açarsan, o bağ adam olur, aksini yaparsan o bağ talan olur. Ailesinin, anasının ve babasının, düşünmediği bir çocuğu gizli mahzenlerde düşünenler mutlaka vardır. Sadi Şirazi öyle demiyor mu; ‘’eğer çocuklarınızı sizler düşünmezseniz, onları doğru yoldan sapıtmak ve emelleri için kullanmak isteyecek yabancılar mutlaka vardır.’’ Bir an bile yalnız bırakmamalıyız çocuklarımızı. Onlarla çok güzel ilişkiler kurmalıyız. Dinlemeliyiz, anlamalıyız, kalplerine hitap etmeliyiz. Onları daha tohum halindeyken İslam terbiyesi ile yoğurmalıyız. Unutmayın! Bahar, çiçeklerle gelir. Eğer bitevi, çocuklarımızın bedenleriyle iştigal eylersek, onların ruhlarını unutursak, hazin sonlara hazır olalım. Onların bedenlerinin, nasıl güzel, gürbüz olmasını istiyorsak, bedenlerini muayyen bir düzene koymak istiyorsak, ruhlarına ve kafalarına da gereken özeni göstermeliyiz, iç âlemlerinin de güzel, şen ve disiplinli olmasına dikkat etmeliyiz. Çünkü içeride düzen yoksa dışarıda düzen aramak alıklıktır. Çocuğun ruhu boşsa, kafası boşsa, dışarıda ki hayatının ne olacağı bellidir. Bakmazsan, düşünmezsen, alaka duymazsan, ruhunu ve kafasını temiz ve güzel besinlerle beslemezsen, istikbal ve istiklal adına o çocuktan medet ummayacaksın bebeğim! Evlat düştü mü, aile de düşer ve düşen aile milleti düşürür, millet düşerse devlet düşer, düşen devletle de ezeli, ebedi medeniyet düşer. Çocuktan medeniyete uzan bir yol vardır. Çocuk tohumdur, o tohumu medeniyet toprağına atınız ve o toprağı ahlakla, adaletle bitevi sulayınız. Eğer haysiyetliysek, eğer ruhumuzu titretecek hissiyata sahipsek, eğer azcık hassasiyet gösteriyorsak istikbalimiz ve istiklalimiz adına, bunları yaparız. Tüm insanlığı bir çocukta müşahede edebilirsiniz. Tek bir çocuk, insanlığın kaderini tayin edici konumda bulunabilir.

 

 

Artık uyanmak ve hakikatleri görmek, algılamak, anlamak ve hakikatli yaşama dönmek zorundayız! Televizyonlara, gazetelere, aydın maskeli cahil hainlere, eğlencenin ve şov adı altında ki şedit ahlaksızlıkların ağababası olan melek yüzlü şeytanlara asla inanmamalıyız. Gençlik, şu zamanda, Siyonizm hesabına çalışan bu melek yüzlü şeytanın kıskacındadır. Söylediğimiz ve bahsettiğimiz sebeplere binaen yani her şeyin temeli küçücük bir çocuk olmasına binaen, Türk Milletinin aile yapısı tehdit ve tehlike altındadır. Her yönden tazyik altındadır aile isimli küçük vatanımız. Adeta muhasara edilmiştir. Siyonizm’in yönlendirdiği sözlü ve yazılı basın, diziler, eğlence ve şov melanetleri, direkt olarak aileyi hedef almaktadırlar, endirekt olarakta evlatlarımızdır hedef. Çocuklarımız resmen ve alenen mutlak olarak cahilleştirilme seanslarına tabi tutulmaktadırlar. Dinleri zaten alınmıştı ellerinden, şimdi de sıra kimliklerine geldi. Yani ruhen çökerttikleri bir milleti, beden olarakta çökertmek istiyorlar. Masum, temiz ve güzel görünen ama arkasında şeytani bir yüz gizleyen şerefsizlerin tesiri altındadır çocuklarımız. Bunlara su gibi para akıtılmaktadır, Müslüman Türk gençliğini bozmaları, yozlaştırmaları, şeytan namına asimile etmeleri mukabilinde. Eğlenceler, şovlar, diziler elbet para kazandırmaktadır ama asıl maksat para kazanmak değildir. Dini, devleti, vatanı, milleti ve nihayet medeniyeti mahvetmektir, çökertmektir ve insanlık katili Siyonizm’in emrine vermektir. Kültürel kodlarımız açıkça tahrif ve tahrip edilmektedir. Derimiz soyulmakta, iskeletimiz paramparça edilmeye çalışılmaktadır. Kirli ve kanlı oklar ailemize doğrultulmuştur. Bu tehditleri ve tehlikeleri bir an önce püskürtmek zorundayız. Artık, her şey muayyen kriterler ekseninde denetime ve disipline tabi tutulmalıdır. Özgürlüğünde bir endazesi vardır. Bu milletin hayvanlara da, hayvanlığa da ihtiyacı yoktur. Bu millet, insanlığın mukadderatından sorumlu bir millettir. Basit, lüzumsuz ve sığ şeylerle uğraşacak zamanı yoktur. Varoluşumuza tehdit ve tehlike teşkil eden ve direkt olarak kadim varlığımızı hedef alan, tüm kirli, karanlık ve kanlı unsurlara karşı en sert darbeyi indirmek zorundayız. Bilakis, darbe bizim üzerimize inecektir ve altından kalkmamız muhal ender muhaldir.

 

 

Silkinelim ve kendimize gelelim beyler! Laf kalabalığı yapıp gürültü kirliliği yaratmayalım. İşimizi ciddiyetle yapalım. İslam’ca ve İnsan’ca yapalım. Görevimiz ağır ve büyük. Eğer bir diriliş istiyorsak, bir medeniyeti yeniden canlandırmayı tasavvur ediyorsak, çocuklarımızın ruhları ve beyinleri üzerinde ki şeytani işgali mutlaka diskalifiye etmeliyiz. Onları kadim, kök ve mutlak kaynaklarımız ekseninde yetiştirmeliyiz. Çocuğunun, kendi kendisine hayrı olsun istiyor musun? Çocuğunun, küçük ailesine hayrı olsun istiyor musun? Çocuğunun, dinine, devletine, vatanına, milletine, ümmetine ve medeniyetine hayrı olsun istiyor musun? O zaman asla unutmamalısın; ilk evvelde, hayır beklediğin çocuğuna, senin hayrın dokunacak. Artık dürüst olmak ve namuslu hareket etmek zorundayız. Başka çıkar yolumuz yoktur bebeğim! Sahte gözyaşlarından, mürai suratlardan, kimliksizlikten ve dinsizlikten kurtulmalıyız. Taşımamız iktiza eden değerlerimizi ideal düzeyde ve net olarak taşımalıyız, kirletmekten imtina etmeliyiz. Çocuklarımızı kulların kulu olan birer mürit olarak değil, Allah’ın kulları olan birer kul birey olarak yetiştirmek zorundayız. Pozitif bilimleri, en ileri düzeyde eğitim yoluyla; dini de, en sağlam ve sahih şekilde Kur’an’dan ve Önder’in (sav) hayatından öğrenmelerinin yolunu açmalıyız. Ruhu ve beyni doymayan ve hür olmayan çocuklarımızdan bir davaya kendilerini adamlarını beklemek haksızlıktır, alıklıktır. Onlar yaşarsa, bizde yaşarız. Onlar ölürlerse, bizde ölürüz. Kolayca yok edebilirsiniz ama yaşatmak bedel ister, yürek ister, ruh ister. Sen yaşa ki yaşat, yaşasın ki sende yaşayasın. Dünya senin için, sen de insanlık içinsin unutma! İnanın, çocuklarımızın, gençlerimizin durumunu görünce, yürek yanıyor, beyin kaynıyor. Kan ağlıyoruz adeta. Diri diri toprağa gömüyoruz sanki evlatlarımızı. Ne yaşamak ne de yaşatmak laf olsun kabilinden olacak şeydir. Hazineler, sağlam ruha ve kafaya sahip muhafızlar ister. Yürümeyi, yaşamak sanmayalım. Eğer davan yoksa, yolun ve yönün yoksa, istikametten ve hedeften mahrumsan bir ölüden, bir ottan farkın yoktur. İnançtır, bir milleti ulvi gayelere kilitleyen ve varlık âleminde var kalmasını sağlayan. İnsanı yok etmek için, önce onun dünyasını disiplin altına alan ve ona yol ve yön tayin eden inancını yok edeceksin. İşte bugün çocuklarımız üzerinde oynanan kahpe oyun budur; inançlarını çalmak. Ki Türk Milletinin yokluğa sürüklenmesinin yolunu açan şey, inancının çalınması, tahrip ve tahrif edilmesi değil miydi? Ruhu çıkan insan düşer ve ruhumuz yani dinimiz bedenimizden çıkarıldı ve düştük. İnancı giden bir insanın her şeyi gider. Kimliği, idealleri, değerleri, şahsiyeti, haysiyeti, şerefi, namusu vs. tüm ulvilikleri benliğini terk eder ve aynen başımıza gelemdi mi bu? Türk Milleti niye bu halde? Çünkü inancı çalındı ve sahip olduğu bir parça inançta tahrif ve tahrip edildi. İnanç, insanı diri tutar, tetikte tutar, canlı tutar.

 

 

İnsan mısın? Aklın var mı? Kalbin var mı? Tüm şeyler emrine verilmiş ve istediğin gibi istimal ediyor musun? Canlı ve aklın olduğundan dolayı sorumlu musun, kendi dışında ki her şeyden? Öyleyse, yalnızca kendinin var olmadığını biliyorsundur âlemde. Demek ki insanın kendinde başlayan ama dışarıya doğru yönelen bir davası, hedefi olmalıdır. Münhasıran kendi varlığının idamesine adanan insan, insanlıktan uzaktır. Çünkü münhasıran hayvanlar kendileri için yaşarlar. İslam Ümmetinin ve Türk Milletinin evlatlarının kutsal görevleri vardır, görevleri de kutsaldır. Ecdatlarından tevarüs eden ulvi ve aziz emanetler manzumesi vardır, maddi ya da manevi. Kendisine tevarüs ve tevdi olunan emanetleri muhafaza edemiyorsa, edemeyecek çaptaysa, o gençlik düşmüş demektir. Varlığını, sadece kendi varlığına adayan, kendi dışına yönelik hiçbir düşünce beslemeyen, hedef belirlemeyen insan, ha vardır ha yoktur, hiçbir farkı yoktur. Hatta o şeksiz şüphesiz bir asalaktır. Kendini koruma derdinde olanın, kendisi de dâhil, kendi dışında koruyabileceği hiçbir şey yoktur. Dışarıyı muhafaza eden, içeriyi de muhafaza eder. Ümmetin bir parçası tuzağa düşmüşse, bu senin içinde tehdit ve tehlike arzeder, lakayt kalamazsın. Keza, kendi milletinin bir ferdi alçakça bir zulme maruz kalmışsa, bu, senin bu zulme uğramayacağın anlamına gelmez. İşte bu sebeplerden dolayı, hiçbir insan, mutlak olarak, kendi varlığı için yaşayamaz. Hakeza, eğer vatanını koruyorsan, haddizatında kendinin ve ailenin, namusunu, şerefini, kutsallığını koruyorsundur. Çocuklarımızın vazifeleri büyüktür, zordur. Eğer ailelerinin desteklerini arkalarında hissetmezlerse, henüz hiçbir şey yapmamışken yorgun düşerler. Bizatihi müşahede ediyoruz ki, çocukların bedenlerine sonsuz bir ilgi gösterilmekte, önem verilmektedir. Eğer bedene gösterilen bu ilgi, ruhlardan esirgenirse, o çocuktan ne kendisi adına, ne de başkası adına hiçbir şey beklemeyiniz. Söylesenize lütfen; ruhsuz beden ne anlam taşır, et yığınından başka? Saygı, sevgi, kardeşlik, dava, ideal, fedakârlık, vefakârlık, kadirşinaslık, sadakat, ülkü, ahlak, adalet, basiret, feraset, ihlas vb. nice ulvi erdemlerin tümü ruhla ilgilidir, bedenle değil. Ha, bedenin sağlamlığı önemli midir? Elbette ki. Ama ruhun sağlamlığı daha önemlidir. Ki zaten ruh sağlam olursa, Allah’ın izniyle beden de sağlam olacaktır, bazı hastalıkların bedeni düşürmesi haricinde. Binaenaleyh, çocuklarınızın ruhlarına sonsuz önem atfediniz ve vazifenizi İnsan’ca, İslam’ca yapınız. İslam, küçük mikyasta beden isimli vatanın, büyük mikyasta vatan toprağının ruhudur. İslam, varoluşun yegâne şartıdır. Çocuklarınızı önce insan, sonra İslam olarak yetiştiriniz. Çelik gibi olmalı gövdeleri, demir gibi sert olmalı yumrukları ve tüm gövdeleri iman dolu olmalı. Zira onları aydınlık olduğu kadar çok zor yarınlar bekliyor. Şeytan, yollarında ve her yönlerinde siper tutmuş. Çocuk, kaledir. O kalede açılan bir gedik, bir millet adına tehdittir, tehlikedir. Şeytan ruhunuzu işgal eder, şeytanlaşmışlar ise vatanınızı. Çocuk sağlamsa aile de sağlamdır, aile sağlamsa millette sağlamdır, millet sağlamsa devlette sağlamdır, devlet sağlamsa ümmette sağlamdır, ümmet sağlamsa medeniyette sağlamdır ve sağlamdır nihayet tüm insanlık.

 

 

Aziz çocuklar, necip gençler, kıymetli anne ve babalar! Her birimizin ayrı ayrı vazifelerimiz vardır ve vazifelerimiz kutsaldır, büyüktür. İnsan, aziz bir varlıktır. İnsana saygı göstermeyenin, insanı sevmeyenin, sevebileceği ve saygı duyabileceği hiçbir şey yoktur. Çocuk, istiklaldir, istikbaldir, umuttur, ışıktır. Çocuklarınıza ruh ekleyiniz ve onlara kutsal değerlerinizi yükleyiniz, müsterih ve emin şekilde yarınlara yürüyünüz inşaallah. Ruhsuz çocuklar, yarınlar adına tehdittirler, tehlikedirler. Karanlığa giden adımdırlar. Çocuklarımızın temiz yüreklerine, İMAN TOHUMUNU, kardeşliği, sevgiyi, barışı, dostluğu, arkadaşlığı, ahlakı, adaleti, ihlası, hakikati, kitap sevgisini ve okuma aşkını, şerefi, kadirşinaslığı, sadakati, vefakârlığı, fedakârlığı, aklı, bilinci, şuuru, haysiyeti, çalışma aşkını, mücadeleyi, ilmi, şerefi, hürriyeti, şükretmeyi, edebi, hayâyı, cömertliği, cesareti, dirilişi ve direnişi, feraseti, basireti, sabrı, VATAN SEVGİSİNİ ekmeliyiz. Çocuklarımız kimliklerini bilmeli ve onurla taşımalıdırlar. Dinlerini bilmeli ve riyasız yaşamalıdırlar. Vatanlarını bilmeli ve uğruna başlarını koyabilmelidirler. Devletlerini bilmeli ve sadakatten şaşmamalıdırlar. Medeniyetlerini bilmeli ve yeniden canlandırmak için hesapsız, çıkarsız ve pervasız mücadele vermelidirler. Hülasa, kaliteli bir insan olmalıdırlar ilk evvelde. Özgür bir millet, kudretli bir devlet, tek bir ümmet, tam bağımsız bir vatan uğruna varlıklarını adamalı ve hazine değerinde ki zamanlarını hasretmelidirler. Dava sahibi olmalıdırlar. Yollarını ve yönlerini bilmelidirler. Şeytanın ve şeytanlaşmış tiplerin tuzaklarına karşı müteyakkız olmalıdırlar. Kanlı ve kirli ideolojilerin ağlarına düşmemelidirler. Önderlerini ve kitaplarını bilmelidirler. Şerefli yaşamaktan ödün vermemelidirler. Başkalarının akıllarıyla değil, kendi akıllarıyla hareket etmelidirler. Kimseyi layüsel görmemelidirler. Sormalıdırlar, sorgulamalıdırlar. Hayatları tefekkür ekseninde şekillenmelidir. Bilimi ve ilmi mezcederek ilerlemelidirler. Bilimsiz de, ilimsiz de olmaz. İnsanın aziz varlığına, insan haysiyetine saygı; hakiki adalettir. Haysiyetsiz, varlık, varolmak muhaldir. Büyük düşünmeli, büyük yaşamalıdırlar. Kutsal ülküleri olmalıdır. Uzak sevdalara vurulmalıdır naif ve pak yürekleri. Türküler söylemelidirler, temiz ve duygu dolu gönüllerinin derinliklerinden taşan. Ahlaken yüksek olmalıdırlar. Karakterli ve kişilikli olmalıdırlar. Tarihilerini öğrenmeli, bilmelidirler ve ecdatlarına saygı duymalıdırlar, ecdatlarının öğütlerine kulak vermelidirler. Hayatlarını, Kur’an ile kurmalıdırlar. Dünleri tahattur etmeliler ve hangi süreçlerden süzülerek bugünlere geldiklerini mutlaka bilmelidirler. Mutlaka, bu millet, bu devlet, bu medeniyet, bu topraklar, bu din uğrunda ömrünü harcamış haysiyet abidesi mütefekkirlerimizi bilmeli, tanımalı ve okumalıdırlar. Bilinçsiz, şuursuz, korkak ve alık yetişen çocuklar, felaketlere kapı aralarlar. Bir ülkemiz vardır, bilmelidirler. Ve bu ülkeyi, sömürün olmadığı, aydınlığın hâkim olduğu, kuvvetli, tam bağımsız bir ülke yapmak için pervasızca mücadele edebilmelidirler. Bilgisiz ve ahlaksız, kuvvetli olmanın muhal olduğunu idrak edebilmelidirler ve bilgiyle, ahlakla mücehhez olmak için çalışmalıdırlar. Öğrenmekte mutlaka ısrarlı ve sabırlı olmalıyız. Cehaletin koyu, kör ve katı karanlığını yenmek için bu şarttır. Her anne ve babanın yapacağı çok önemli bir şey daha vardır;  yarınlarımızın umudu ve garantisi olan çocuklarımızı, cehaletin karanlık gecesinden, ilmin aydınlık gündüzüne çıkarmak için sabırla, özveriyle, inançla çalışan, her zorluğa göğüs geren ve en zor yükü sırtlanan muallimlere gereken saygıyı, sevgiyi, muhabbeti göstermeleri ve onlara sahip çıkmalarıdır. Muallimlerin haysiyetlerini, hiçbir zamanda ve zeminde zedelememelidirler. Birer ışık olan çocuklarımıza gereken enerjiyi enjekte edecek olanlar hiç şüphe yok ki muallimlerdir. Tabi, muallimlerimizin de çok sağlam bir karaktere haiz olmaları iktiza eder. Çünkü çocuklarımız onların ellerinde ya karanlığı taşıyanlar ya da aydınlığın fenerleri olacaklardır.

 

 

Son tahlilde; çalışmak çalışmak çalışmak. Ümit ümit ümit. Mücadele mücadele mücadele. Eserler ölümsüzdür ve sahibini de ölümsüzleştirir. Çocuk=aile. Aile=millet. Millet=ümmet. Ümmet=medeniyet. Medeniyet=insaniyet. Bu denge her şeydir!

 

 

FİKİR TARİHİMİZE SİLİNMEYECEK MÜHRÜNÜ VURMUŞ DEV MÜTFEKKİR CEMİL MERİÇ ÜSTATTAN İKTİBASTIR:

 

 

İslam-Türk Medeniyeti 1000 yıllık mazisi olan, bütün medeniyetler içerisinde en insanisi, en birleştiricisidir. İslam’ın kılıcı olan bir kavimdir Türk Kavmi. Tüm devirlere ve ülkelere hitap eden bir dindir İslam. Parçalayıcı değil birleştiricidir. Osmanlı için savaş bile İlay-ı Kelimetullah için yapılır. 1826 Devlet-i Aliye’nin intihar tarihidir. Dünya başkalaşmış, Yeniçeri ve ulema yalnızlaşmıştı. Türk insanının sesini duyuran yeni bir sınıf çıkmıştı: Müstağripler. Bunlar kendi ülkelerinden, mukaddeslerinden, mazilerinden kopmuşlardı. Bu bedbahtlar için Türk’e ve İslam’a ait her şey suçtu ve lanetlikti. Bir nesil Türk ve İslam düşmanlığı ile yetiştirildi. Bunlar Batı ile Doğu’nun mukayesesini hiçbir zaman yapmamışlardı. Felsefemiz yoktu ve olamazdı. Tek parti devri belli bir reçeteyi tek hakikat olarak sunmuştu. Batı ideolojilerinin büsbütün tatsızlaşmış, sahte ve sahtekâr formülleriydi bunlar. Efendisinin ilaçlarını çalıp içen uşak rolünde idik. Gençlere İslamiyeti öğretmemiştik. Ecdadına küfretmeyi öğretmiştik. Türkiye ve Türk Milleti, Tanzimattan beri bir başkası olduğuna inandırılmak istenmiştir.

 

 

Aydın ve halk kopuşu var bizde. Halkın terbiye edilmesi lazımdır. Aydın kendinden utanmakta, başka bir milletin tebası olmak ihtiyacını duymakta. Bu karanlık dünyayı yaratan aydının kendisidir. Batı’nın bizi tümüyle mazimizden koparması kendi işine yaradı. Türk Milletini kendisinden koparan ve her yabancı ideolojinin emrinde bir oyuncak haline getiren doktrin Materyalizmdir. Ve tüm bu zararlı doktrinler ilericilik diye yutturulur bize. İdeolojilerden biri de Sosyalizmdir. İmparatorluğu yıkmak için Ermeni ve Rumlar tarafından beslenen Sosyalizmin hangi emel ve yalanların emrinde olduğunu Türk insanı bilmek zorundadır. Aydınımız yobazdı. Batı’nın meftunuydu. Sosyalizme kanlarıyla, canlarıyla bağlı değildiler. Gittikleri, gezdikleri ve esiri oldukları Avrupa’da moda idi Sosyalizm. Memleket realitesinden bihaberdiler.

Tarih: 22.02.2015 Okunma: 619

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Özgür Deniz

16.04.2014 - 17:35

Usta’nın böyle macera heveslilerine, o günlerdeki cevabı, çok net, bilgece ve tarihî:


Allah aşkına Sayın Paşam, canım abim, bilgelik kim bu şahıs kim...bunlardan hangisi bu millet için çalıştı ve bu millete bir şey verdi...


bu milletin rotası hep kendine doğrudur...Allah a doğrudur...hiçbir zaman zaman Batıya doğru olmamıştır ve olmayacaktır da...Batı yı doğuran kimdir bir defa...Batı doğunun kaynaklarından doğmuştur...


üstelik bu şahsı CEMİL MERİÇTEN dinlemek gerekir...şu hangi kitabında bahsettiğini unuttum ama hiçte iyi bahsetmiyordu yanılmıyorsam...

bu adam adamlar dönmelerin şahı bir defa...bu ülkeye hep zarar vermişlerdir...zira oğullarına bak babalarını gör...gerisi de hikayedir zaten...


batıya akın etmek, sefer yapmak başkadır,,,,batıyı hedef bilmek, ideal bilmek çok daha başkadır...


selam saygı muhabbet Sayın Paşam...

Özgür Deniz

16.04.2014 - 17:35

Usta’nın böyle macera heveslilerine, o günlerdeki cevabı, çok net, bilgece ve tarihî:


Allah aşkına Sayın Paşam, canım abim, bilgelik kim bu şahıs kim...bunlardan hangisi bu millet için çalıştı ve bu millete bir şey verdi...


bu milletin rotası hep kendine doğrudur...Allah a doğrudur...hiçbir zaman zaman Batıya doğru olmamıştır ve olmayacaktır da...Batı yı doğuran kimdir bir defa...Batı doğunun kaynaklarından doğmuştur...


üstelik bu şahsı CEMİL MERİÇTEN dinlemek gerekir...şu hangi kitabında bahsettiğini unuttum ama hiçte iyi bahsetmiyordu yanılmıyorsam...

bu adam adamlar dönmelerin şahı bir defa...bu ülkeye hep zarar vermişlerdir...zira oğullarına bak babalarını gör...gerisi de hikayedir zaten...


batıya akın etmek, sefer yapmak başkadır,,,,batıyı hedef bilmek, ideal bilmek çok daha başkadır...


selam saygı muhabbet Sayın Paşam...