TÜRK İSTİHBARATI NASIL OLMALIDIR?...

Özgür DENİZ - 17.02.2015

Bu yazım normal İstihbarat yazılarından farklı bir yazı olacak ve aynı zamanda devletime de ithaf olunacak. Bir devlet, istihbarat ve eğitim sorununu çözsün, emin olun, dünya platformunda söz sahibi olan bir devlet olur. Akademik lafazanlıklardan hazzetmediğimi defaatle ifade ettim. Bu yüzden olabildiğince doğal yazmaya çalışacağım. İstihbarat, bir devlet mekanizması için en hayati organdır. Hatta devleti devlet yapan şey istihbarattır diyebiliriz ve mübalağa da yapmış olmayız. Bugün, Amerika, İngiltere, Rusya, Almanya, İsrail bu kadar etkili ise, burada ki en büyük pay, istihbarat servislerinindir. Kanlı ve kirli birer terörist örgüt gibi faaliyet gösteren, Lanet olasıca MOSSAD ve CIA hepimizin malumudur ve dünyada ki etkileri de bellidir. İstihbarat, tam anlamıyla, örtülü ve fiili mücadele mekanizmasıdır. Evet, örtülü hareket eder ama elde ettiği bilgiler ve yaptığı hamleler devlet nezdinde çok büyük öneme haizdir. İstihbarat, devlete, millete, vatana ve kurulu düzene matuf, içeriden ya da dışarıdan gelecek, gelmesi mümkün tehditleri önceden ihsas etmek ve gerekli tedbiri almaktır. Elbette bağımsız değildir ve bağımsız hareket etme özelliği yoktur. Devletin üst makamlarıyla birlikte hareket eder. Onlara bilgi aktarır, onlardan emir alır. İstihbarat Teşkilatlarının nasıl olacağına, mevcut düzene hâkim zihniyet ne ise, o karar verir. Bu doğaldır. Çünkü hâkim renk ne ise, o renk genele yayılır, isteseniz de istemeseniz de. Binaenaleyh, müesses düzen, nasıl ve nerede konumlanmasını istemişse ve nasıl şekillendirmişse, o minvalde hareket eder, faaliyet durumuna geçer. Tabir caizse, devlet teşkilatının motoru konumundadır. İstihbarat, insicamlı çalışmazsa, devlet çarkı da insicamlı dönmez. Kaos hâkim olur ve denge bozulur. Çünkü istihbarat bir anlamda denge unsurudur. Devletin gözüdür, istihbarat. Güvenliğin, gerçek aktörüdür. Görünürde Emniyet Teşkilatı güvenliği sağlıyor görünse de, arka planda ki aktör istihbarattır. Muhtelif odaları vardır. Elde edilen doneler genel bir bilgi havuzunda birikir. Kapalı bir havuzdur bu, herkes girip çıkamaz ve bilemez. Faraza sistemin içinden biri bile olsa. Her sistemin tehdit ve tehlike algısı farklıdır. Bu algı, isthibari faaliyetlerde direkt olarak belirginleşir. Teşkilat, doğal olarak bu algıya göre muayyen bir düzene sokulur. Sistemler zihniyetlerin, istihbaratta sistemlerin ürünüdür. Herkes bir düşünceye sahiptir. İşin hakikatinde ise, fasılalı değişim ve dönüşüm, istihbarat için kesinlikle olmaması iktiza eder, çünkü derin tehlike arz eder. İstihbarat, öncelikli olarak Milli olması iktiza eden yapıdır. Ayrıca muhakkak Milli olmakla birlikte bağımsız bir tarafı da olmalıdır. Bağımsız derken, direkt olarak Cumhurbaşkanına bağlı olmalıdır ama elbette Başbakana da muhakkak olarak bilgi aktarmalıdır. Milli derken de, bu devlet, millet, vatan için çalışmalıdır. Yabancı istihbaratların dâhilde ki Truva Atı olmamalıdır. Varlık, yokluk meselesi gibi bir şeydir istihbarat meselesi. Derin düşündüğünüz zaman ne denilmek istendiğini mutlaka fark edeceksiniz. Çünkü devletin mahremidir istihbarat. Milli mevcudiyete düşman olan odaklardır istihbaratın asıl hedefi. Devletin gören gözü, hisseden kalbi, düşünen kafası olabilmelidir. İşte bu yüzdendir ki Milli Hüviyete haiz olması iktiza eder. Hiçbir devlet, kendi bütünlüğü dâhilinde, kendi mevcudiyetine karşı harekete kalkışan ve bu yönelimli yapıları koruyup kollayan bir yapıya müsaade etmez. Bu yapı, istihbarat olunca daha bir dikkat kesilinir. Bu vatanın kıymetini bilene de, bu vatan için çalışana da canlar feda olsun.

İstihbaratın bünyesinde vazife de olan bireyler, içeriye girerlerken, kendi kimliklerini bir anlamda dışarıda bırakıp öyle girerler. Zira orası farklı bir odadır ve farklı kimlik ister. Adı belli; istihbarat. Diğer bir tabirle, derin ve karanlık oda. Oraya aydınlık giren, karanlık çıkar. Sığ giren, derin çıkar. Tabi bunları olumlu olarak söylüyoruz. Böyle olmak zorunludur. Oraya dâhil olan şahıs, gerektiğinde en tehlikeli bölgelere, yapılara, yabancı istihbarata sızmakla görevli bir ajandır. Çünkü onun vazifesi, tehditleri ve tehlikeleri ihsas ederek, tepeleri bilgilendirmek ve gerekli tedbirleri almaktır ve gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamaktır. Elde ettiği donelere göre taktik, strateji belirlemek ve en vurucu hamleyi yapmaktır. Yani görevi en sarih ifadeyle; tehlikedir. Bir istihbarat elemanının dünya nimetleriyle fazla ilgisi olmamalıdır. Tabir caizse, onlar yaşamak için değil yaşatmak için savaşan sessiz ve derin güçtür. Zaten ölüm, onların diğer adıdır. O, süfli arzu ve heveslerin adamı değildir, olamaz. Çünkü böyle bir şey, hem o yapı için hem de devlet ve millet için felaketin zillerinin çalması demektir. İstihbarat, yıkmak için değil yapmak için vardır. Tabi bu durum, kendi tarafı için geçerlidir. Yoksa düşman taraf için değil elbette, kendi tarafı için tehlike arz eden durumlarda, düşman tarafı yıkmayı bırakın paramparça etmek için çalışmalıdır. Varlığını, devletin, milletin, ülkenin varlığına, bekasına adayacak kadar asil ve soylu olmalıdır. Duygulu olmalıdır ama mantıklı hareket etmelidir. Muhakkak şekilde sonsuz güven vermelidir. Ki, ancak bu şekilde, devlette, millette, ülkede güvenlikten yana emin olabilsin. Eğer istihbarat dâhilinde vazife yapan birilerinin, sadakati şüpheli hale gelmişse ya da ihaneti tespit edilmişse, mutlak surette infaz edilmelidir. Tabi bu durum, en hayati bölümde görev alanlar için geçerlidir. Zira istihbarat, ihanet kaldırmaz. Çünkü yapılan ihanet sadece istihbarata yapılmaz. Devlete, millete, vatana ve tüm mevcudiyete yapılır. Mehmet Çelik isimli bir profesörümüz var,  bir ara televizyonda, Suriye olayından bahsederken, oraya görevlendirilmiş ajanlardan bahsetti ve onların kendi devletlerine yani Türkiye’ye değil Suriye’nin Müslüman katili başkanına çalıştıklarını söyledi. Ve sonuçta zararın Türkiye Cumhuriyeti Devletine ağırlığından söz etti ve haklıydı da. Ama maalesef burada ki asıl suç devletindir, çünkü yanlış adamlar tercih edilmiştir. Ve bu ajanlar, kendi tarafları için yıkıcı, düşman taraf için ise yapıcı bir durum almışlardır. Bu hata değil ihanettir ve asla affedilmemelidir. Devlet, istihbarata eleman alımı yaparken, bin düşünüp bir hareket etmelidir. İstihbaratın bünyesinden ayrıldıktan sonra, kimileri asli kimliklerine dönebilme imkânına erişebilirler, kimileri de artık üzerlerine yapışmış olan ikinci kimlikleriyle yaşamlarını son nefeslerine kadar sürdürürler. Her bir şahsiyet, bunu, o yapıya girerken göz önünde bulundurmalıdır. Zira bu insanlar, artık farklı bir dünyaya adım atmaktadırlar ve kurulu düzenle bütünleşmiş insanlardır, ajanlardır.  Hem güvenlikte olmalıdırlar hem de güvenliği temin etmelidirler.

İstihbarat; bir milletin, bir devletin, gizli eli, gizli gözü, gizli kulağı, gizli beyni, gizli kalbidir. O çalışmazsa, devlet arabası insicamlı şekilde yürümez. Bu yüzden, sonsuz hassas bir mevzudur. Bir milletin ve devletin, yükselip yücelmesi nasıl eğitimle mütenasipse; bir milletin ve devletin kuvvet kesbetmesi de istihbaratla mütenasiptir. İstihbarat, bir devleti, hem perişan edebilir hem de şöhretlendirebilir. Bir devletin, dünya platformunda ki yerini bile, devletin istihbaratı tayin eder bir yerde. Şöyle izah edelim; ruy-i zeminde ki devletler, gizli ya da açık, bir çatışma içindedir. Yalanlanamayacak bir gerçektir bu. İlişkiler zevahirde dümdüz görünse de, görünmeyen derinlerde gizli bir girdap, patika mutlaka vardır. Her devletin elinde, diğer bir devlete karşı zamanı geldiğinde açacağı bir kartı muhakkak olarak bekletilmektedir. İşte tam da burada, etkinliğini, gücünü, varlığını göstermelidir istihbarat. Mutlaka bu kartlardan haberdar olabilmelidir. Zira bağlı olduğu devleti, bu kartlara göre pozisyonunu belirleyecektir. Bilakis, devlet zora girer ve altından kalkamayacağı bir yükün altında ezilir. Devlet, prangaya vurulmuş gibi olur. Şayet bir başarı kaydedilirse de, devletin etkinliği artar, söyleyecek sözü, kullanacak kozu olur. Nihayetinde de, yumruğunu vurma hakkı elde eder.  Hiçbir insan, bu çağda, tek başına değildir. İlla ki, bir bütüne aittir. Aidiyet insan içindir ve insan, aidiyetten gizli bir hoşnutluk duyar. Yalnız olmadığını, arkasında bir kuvvet olduğunu duyumsar ve içsel rahatlık hisseder. Binaenaleyh, istihbarat, hiçbir zaman parçayla iştigal etmez, onun hedefi bütün yapıdır. Ama elbette, parçayla iştigal ettiği ender durumlarda olabilir. Zira bütünü kontrol eden, zaten parçayı da kontrol etmiş olacaktır. Bu yüzden parçayla iştigal zaman kaybıdır ve istihbarat için zaman sonsuz önemlidir. Eğer bir yapıyı mutlak kontrol altına almış bir kişi varsa, o kişinin gözetim altına alınması işin hallolması anlamına gelir. Bu da istihbarat adına büyük bir kazanımdır. İstihbarat faaliyeti, çetrefilli ve kaotik bir faaliyettir. İstihbaratçı, girdapların adamıdır ve biteviye çözümleme peşindedir. Zaman bu yüzden çok önemlidir işte. Bu arada, her istihbarat teşkilatı için tehlike ve tehdit algısı değişiklik arzeder, takip edilen yapıları da bu algı belirleyecektir hiç kuşkusuz. Bir bütüne rengini, o bütünü avuçlarına alan kişi verecektir, o bütünün kimliğini o şahıs biçimlendirecektir, istikameti o şahıs tayin edecektir. Binaenaleyh, o şahsın murakabe edilmesi ve gözetim altında tutulması, bütüne dair her şeyin bilinmesi ve farkında olunması demektir. Söylediğimiz gibi, parçaların peşine düşmek, hem maddi külfettir, hem zaman israfıdır, hem de yorgunluk ve bıkkınlık verir. Bu da direkt olarak başarıyı olumsuz yönde etkiler. Bu arada şöyle ince bir nünasta vardır; bir bütünde, o bütünü avuçlarında tutan şahıs kadar etkili olan ama bütünden ayrıymış gibi kendini gösteren şahıslarda olabilir. Bu bir taktik ve strateji icabıdır. Bütüne kendisi yüzünden halel gelmesi adına böyle bir görüntü arzederler. İstihbarat teşkilatı bunu muhakkak olarak fark edebilmelidir. Bu tipler, özellikle, aydın vasfını taşıdığı düşünülen zümre içerisinde görülür. Gizli bir el tarafından finanse edilirler ama bunu hiçbir zaman açık etmezler. Fark edilemedikleri içinde, sanki bağımsızmış gibi bir izlenim yaratırlar. İstihbarat teşkilatı, bahusus, bu zümre üzerine sonsuz dikkatle eğilmelidir. Çünkü bir toplumda burada bulunan hainler kadar tehlikeli hiçbir kimse yoktur. Çünkü bu tipler, devletin her organına sızabilmekte, her organından direkt ya da endirekt yollardan bilgiye ulaşabilmektedirler.

İstihbarat öyle bir güçtür ki, devlet kurar ve devlet yıkar. Hayatları değiştirir. Bu yüzden öyle bir istihbarat teşkilatı oluşturulmalıdır ki ve o teşkilatın bünyesinde öyle elemanlar olmalıdır ki, devletin bekasından ve milletin güvenliğinden yana hiçbir sıkıntı zuhur etmesin. Vatanın bir karış toprağında tehdit ve tehlike sezilmesin.  Uçan kuştan haberimiz olsun. İstihbaratın bünyesinde, insanlığa yön tayin eden Hak Dini ve batıl dinleri, düşünce akımlarını, ülkelerin iç yönetiminde etkisi olan dini ya da ideolojik yapıları inceleyen, bunların analizini ve tetkikini yapan bir bölüm olmalıdır. Elemanlar, mutlak surette din alanında bilgi sahibi olmalı ve felsefi olarak kendilerini yetiştirmiş olmalıdırlar. Dinlerine ve kimliklerine sıkı sıkıya bağlı olmalıdırlar. Strateji belirleyebilmeli, taktik mevzuunda profesyonel olmalıdır.  Detaya inebilmeli, harflerin, kelimelerin ve cümlelerin şifresini ve sırrını çözebilecek zekâya sahip olmalıdırlar. Bilinmelidir ki, sistemleri biçimlendiren, zihinleri şekillendiren, hayatları murakabe eden şey, fikirlerdir, fikir akımlarıdır ve dini umdelerdir. Hatta insanların tabi oldukları hukuk sistemini dizayn eden ve kurumsal yapıları şekillendiren şeyde fikirlerdir. Hepimizin tabi olduğumuz devlet anayasası bile fikirlerin kâğıt üzerinde sistematik olarak tanzim edilmiş halidir. Tüm bu söylediklerimizi kapsayan, kuşatan ve rejim halini almış mücerret mekanizma da fikrin müşahhaslaşmış halidir. Bir istihbaratçı, çağı da çok iyi analiz edebilmelidir. Analitik ve senkronize düşünebilmelidir. Eskiden kopmamalı ama yeniyi de tanımalıdır ve kendisini de yeniye göre kurgulamalıdır. Eskiyi ve eskimeye meyyal olanı, yeniyi ve uygulanması muhtemel ve mümkün yeniyi çok iyi fark etmeli ve tefrikini yapabilmelidir. İşte ancak bu şekilde teşekkül etmiş ve elemanlarını bu kriterlere göre tespit etmiş bir istihbarat teşkilatı başarıya ulaşabilir ve kendisinden beklenileni verebilir. İçeriden ve dışarıdan, devlet ve millete yönelebilecek tehlikeleri ve tehditleri fark etmek ve kontrol etmek çok önemlidir, yok edemiyorsa bile, verilecek zararı minimum düzeye indirmelidir. Çünkü bazı tehdit ve tehlikeler vardır ki, bunlar yok edilemez ama kontrol altına alınabilirler. Haddizatında, bir millet, hakiki anlamda cehaleti yenmişse, şuurlanmış ve bilinçlenmişse, tefrikaya vesilen olan küçük sorunlarda yok edilmişse ve nihayet büyük bir birlik sağlanmışsa, o millete karşı içeriden ve dışarıdan bir tehdidin ve tehlikenin yönelmesi kabil-i mümkün değildir. Zira istihbaratı bile zor durumda bırakan, çıkmaza sokan şey, tefrika mikrobunun bünyede kök salmasıdır. Tehdit ve tehlike teorik olarak muhtemel olabilir ama bu pratikte asla mümkün boyutuna ulaşamaz. Kayaya çarpan kuş paramparça olur ama kayadan kopan bir kıymık bile olmaz. Türk Milletinin yegâne sorunu; dâhilde ki tefrika mikrobudur. Maalesef, birliği değil ayrılığı doğuruyor her şey.

Ülkeler değil, istihbaratlar savaşırlar. Siyaset ise, istihbaratın topladığı bilgilerin müzakere edilmesidir bir anlamda. Kimin eli güçlü ise, o, bir adım öndedir. Kim ne derse desin kardeşim, tek bir şey bilirim; bu devletin istihbaratı kesinkes MİLLİ olmalıdır ve süperistihbarat olmalıdır. İstihbaratımız, rengini, biçimini, kokusunu, tadını, milletinin dininden ve kimliğinden alır, almalıdır. Şeytanın tüm kirli ve kanlı tezgâhlarını parçalayacak ve şeytanı altüst edecek kadar kuvvetli olmalıdır. Ve istihbarata yönelik haysiyetsizce tazyikatlarda acımasızca geri püskürtülmelidir. İstihbaratın elemanları, sarsılmaz, yılmaz ve yıkılmaz, fedakâr, sadakatli, bilgili ve cesur birer fedai olmalıdırlar. İslamiliği-Milliliği, zamana, zemine ve şahsa göre kesinlikle değişmemelidir. Çünkü sürekli değişen istihbarat asla istihbarat değildir ve böyle bir istihbarat, ülkesini de, milletini de felaketlerin eşiğine sürükler. Bir milleti, bir ülkeyi, bir devleti, muhtemel tehditlerden ve tehlikelerden koruyan ve kudretli yapan ne askerdir ne de polis, istihbarattır. Elbette ki, milletin devasa ve gizli gücüyle. Her devlet istihbaratına çok önem verir ve her devletin istihbaratı tabir caizse ahtapot gibi çalışır. Eğitim alanında, emniyet alanında, sosyal alanda, askeri alanda, psikolojik alanda, ekonomik alanda, politik arenada, sanayi ve tarım alanında, bankacılık sektöründe vs. hep gizli ajanlar bulunur. Hatta bazı yabancı istihbarat ajanlarının bazı ülkelerden gizlice bitki örneği bile topladığı vakidir. Çünkü bunlar birbirleriyle ilintili yapılardır. Birinde meydana getirilen bir sarsıntı muhakkak diğerini de etkiler. Bu yüzden yabancı istihbarat bu alanların hepsinde faal durumdadır. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin istihbaratı da muhakkak her alanda kendini göstermeli ve kuvvet kesbetmelidir. İstihbarat teşkilatı en üst düzey teknoloji ile donatılmalıdır. Elemanları adeta birer süperbeyin olarak yetişmiş elamanlar olmalıdırlar. Bizim istihbaratımızın donatımı Truman zamanında yapılmıştır. Yani büyük destek verdiği bilinmektedir, tabi boşuna değil elbette. Binaenaleyh, ilk evvelde, kesinkes, bir istihbarat binası yapılmalıdır yeniden ve o bina yapılırken sağlam elemanlar gece gündüz nöbette olmalıdırlar. Hatta o elemanları bile gözlem altında tutan çok gizli ve görünmeyen elemanlar fark edilmeyen yerlerde siper edinmelidirler. Ve o bina çok temiz ve mutlak güvenli şekilde tesis edilmelidir. Sonra da en ileri teknoloji ile donatılmalıdır o bina ve elemanlar öyle seçilmelidirler ki, hatta ve hatta Kur’an’a ve bayrağa el bastırılarak yemin ettirilmelidirler. Adımlarını o kapıdan atarlarken en ufak yanlışlarında o kapıdan cesetlerinin çıkacaklarını bilmelidirler. Milli kimlik ve din bir istihbarat için yumuşak karındır. Elde hazır bulunan önemli bir kozdur. Bu noktalardan sızarak, bir devlet ve millet üzerinde istediğiniz gibi etki de bulunabilirsiniz. Yabancı istihbaratların bahusus İslam ülkelerinde kullandıkları en önemli kozdur bu. Biteviye bu yönü kaşırlar. Ki bu yönde başarılı olmakta çok kolaydır ama İslam ülkelerinde bu biraz zorlayıcı olabilir. Çünkü İslam başka bir dindir. Ona bağlı olanlara, derin bir vicdan ekler, tefrikayı yok eder, kardeşlik aşılar, barış ve sevgi eker insanlık toprağına. Bu yüzden İslam memleketlerinde bu yönde başarılı olmak çok büyük ve derin tezgâhlar iktiza eder. Fakat ne acıdır ki, melun şeytan bunda epey başarı kaydetmiştir. Bu da ümmetin arasına sirayet etmiş tefrika mikrobu yüzündendir. Bir devlet ki, kimlik ve din konularında öyle hassas olmalıdır ki, buralardan sadır olacak tehlikeleri sezildiği an bertaraf edebilmelidir. Tabi iş yine istihbarata düşmektedir. Çünkü buradan elde edilecek kozların önü tıkanırsa, yabancı ajanların da önü tıkanır. Zira yabancı ajanlar hep bir açık ararlar ve orayla sürekli oynar dururlar, o açığı sürekli büyütmek için hareket ederler. Öyleyse, öyle bir sistem olmalıdır ki, kullanıma açık olan bu alanda dikkatli olmalı, birleştirici ve bütünleştirici unsurları tespit edip ortaya koymalıdır ki, insanların dağınıklığını önlesin ve onları kolektif bilince, kardeşliğe ve mutluluğa eriştirerek bu tarafın kullanılabilirliğini yok etsin.  Tefrika yok edilmez, en ufak ayrılıklar büyütülürse, sonu belirsiz kaoslara, buhranlara, bunalımlara davetiye çıkarır. Bizim ülkemizin derin yaralarından biridir ve belki de en önemlisidir bu, hatta tüm İslam memleketlerinin. Bu da istihbaratımızın, içeride ki ve dışarıda ki tehlikeli adamların ve ajanların etkileri altına girmesinden kaynaklanır. İstihbarat temizlenmezse ve yerlileştirilmezse, ülke batar, devlet çöker, millet enkaz altında kalır.

Evet, bir istihbarat bir millet için ne kadar önem arzediyorsa, bir millette, muhkem ve sarsılmaz bir kale mahiyetinde olan istihbarat için o derecede önem arzeder. Çünkü her şeyde esas olan, özne konumunda olan, milletin kendisidir. Milletsiz, hedefe vasıl olunmaz ve milletsiz, yola çıkılmaz. Yakınlardan bir misal verelim; 12 Eylül denilen kapkara günde, bu milletin bahtının karartıldığı günde, milletin boğulduğu, devletin zaafa uğratıldığı, vatanın gizli işgale uğradığı, baykuşların tünediği bir zamanda, bu millet adeta bir nehir gibi sokaklara boşalsaydı ne olurdu? Gencecik insanların boyunlarına yağlı urganların geçirilmesine gövdesini set yapsaydı ne olurdu? Şu an dem sürenler cehennemi boylamış, hayatlarının baharında toprağa gidenler nice baharlarda yeşermeye devam edecek birer çiçek olurdu. Adalette gerçek yerini bulurdu. Çünkü yaşamayanlar yaşamayı, yaşayanlarda yaşamamayı hak edenlerdir haddizatında. Binaenaleyh, istihbarat gerçekleri ortaya çıkarmayı, siyasette o gerçekler ekseninde milleti bilinçlendirmeyi ve uyandırmayı görev bilmelidirler. Millet yekpare olarak bilinçlendirilmeli, şuurlandırılmalı, uyandırılmalıdır. Tefrikalar yok edilmeli, muhteşem bir birlik sağlanmalı ve topyekûn, düşmana karşı durulmalıdır. Zira din, devlet, vatan, millet düşmanı fraksiyonların, kliklerin, yapıların, örgütlerin, hareketlerin kendi anlayışlarına göre zafere erişmelerinin yegâne yolu; milletin iç disiplinini bozmalarına, bünyenin dengesini sarsmalarına ve milleti birbirine düşürmelerine endekslidir. Ve devletin-milletin direncini ve kararlılığını kırmalarına merbuttur. Bilinmelidir ki, düzen, disiplin ve kararlılık, düşmanın kâbusudur. Ve bu istikamette insicamlı olarak yol alanlar, yönlerini bulanlar muhakkak kazananlar olurlar. Enfal Suresi 46. Ayeti lütfen tertil ve tedebbür ile okuyunuz. Keza Türk Milletinin ünlü hakanlarından olan Bilge Kağan’ın sözleri hepimizin malumudur. İçeride kargaşa olmadığı, millet birbirine düşmediği sürece, her ne olursa olsun bu milletin varlığının payidar olacağını söylemektedir. İç nizamın bozulması her türlü felaketin kapıya dayanması demektir. Düşman içinde en büyük kozdur dâhilde ki kaotik ortam. Kendi ülkemiz en canlı tanığıdır bu durumum ne hazin ki. 10 yılda bir tekrar edilen darbelerle bu milletin birlik dokusu maalesef zedelenmiştir. Ve suni bir terör üretilerek bin yıllık kardeşlik berbat edilmiştir. Şeytan ve uşakları bu milleti mahvetmişlerdir. Dâhilde ki kaotik ortam, yine kendi devletimizin her kurumuna sızan kirli zihinlerin eseridir. İstihbarat teşkilatı kesinlikle sığ, suni ve basit meselelerle iştigal etmemelidir ve ettirilmemelidir. Hürriyetlere müdahil edilmemelidir. Milletin sevgisi, saygısı, desteği kesinlikle yok edilmemelidir. Hem istihbarat kendi devleti ve milletiyle uğraşmaz, onun vazifesi daha büyük, asil ve soyludur. Çünkü kendi kendine savaş açan hiçbir yapı kazanamaz ama yok olur gider. Halkın müzahereti olmazsa, istihbarat yalnız kalır. Kuvveti azalır, bilgiye ulaşmasında sıkıntı çıkar. Bilgi ve kuvvet kaynağı kuruyan bir istihbarat artık ölü konumundadır. Zehirlenmiş ve hastalanmıştır. İstihbarat, hayatın içine girmemelidir, kıyıda durmalı, gözetimini yapmalıdır. Onun dürbünü uzaklara endeksli olmalıdır. Işığı kuvvetli olmalıdır. Kafasının her yönünde gözü ve kulağı bulunmalıdır. O muhtemel tehditleri, tehlikeleri, kahpe hamleleri bertaraf etmekle görevlidir. Sürekli taktiklerini ve stratejilerini gözden geçirmelidir. Kendisini ve sınırlarını çok iyi bilmeli ve ayarlamalıdır. Neyi ne zaman yapacağını, nerede, nasıl ve niçin duracağını, kiminle, nereye ve neyle yürüyeceğini çok iyi bilmelidir, tespit etmelidir. Kalabalık tehlikelidir. Kalabalıkta murakabe gizli tehdittir. İstihbarat için en uygun zemin hayatın kıyısıdır. İstihbaratçılar, hoş, güzel ve neşeli zamanlar geçirmek için var değildirler, onların varoluşlarının sebebi, milletin güvenini sağlamak, millete huzurlu ve hoş hayatlar sunmaktır.

Son tahlilde; öyleyse, haydin asil ve soylu istihbaratçılar! Sizler kutsal vazifelerinizin başına, necip milletimiz de huzur ve emniyet içinde yaşamaya!

Tarih: 17.02.2015 Okunma: 643

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?