VARLIĞIN YARATILIŞI...9...

Özgür DENİZ - 01.02.2015

Yeryüzünde verilen fasılasız ve amansız kavga, filhakika iktisada dayanıyor. Yani dünya nimetlerine hükmetmek için veriliyor kavga. Para, bu kavga da en önemli unsur. Allah, akıl gibi eşsiz bir nimetin yanında, para gibi amansız bir imtihan unsuru da yaratmıştır. Maalesef ki, bu dünya da ekonomiye hükmeden, her şeye hükmediyor. Güçsüz olan, güçlü olana boyun eğiyor. Acı bir gerçektir bu. Hükmedenlerde genelde kötüler oluyorlar yani şeytaniler yani Müşrikler. Şeytaniler mutlak sahip olup, her şeyi yok etmek istiyorlar. Muvahhitler ise muvakkat sahiplikle, ıslah ve imar etmek istiyorlar. Tarihi süreç, bu durumun hakiki şahididir. Müşrikler yani şeytaniler, gemleyemedikleri arzuları yüzünden daha çok sahip olmak, mutlak olarak sahip olmak adına ekini, nesli, doğayı kirletmişler ve harap etmişlerdir. Muvahhitler ise insanca yaşamak ve yaşatmak için kavga vermişler ve şeytanilerin bozduklarını düzeltmişlerdir, düzeltmek istemektedirler. Ama özünde, Müşrikler her ne şekilde olursa olsun yaşamak istemişler ve bu sebeple daha çok sahip olma derdine düşmüşlerdir, binaenaleyh vahşileşmişlerdir. Muvahhidler ise yaşatmak istemişler ve bu yolda canlarını, mallarını feda etmişlerdir. Evet, sahip olma kavgası verilsin ya da verilmesin, birileri illa ki dünyaya egemen olacaklardır ve bu normaldir. Öyleyse, kifayet edecek düzeyde çalışmayla ve kazanmayla ve dahi büyük bir birlik teşekkül etmeyle, dünyaya sahip olanlar, niçin Muvahhidler olmasınlar ve dünya niçin mamur olmasın onların eliyle? Bu pekâlâ kabil olabilir hatta Allah’ın izniyle olacaktır. Müşrikler karşısında aciz olmaktansa, onlara muhtaç ve mahkûm olmaktansa, çalışırlar, üretirler, kazanırlar ve dünyaya da egemen olabilirler. Dünya var ve içi nimetlerle dolu ve birileri bu nimetlere sahip olmak için kıyasıya mücadele veriyorlar ve sahip oldukları tavassutu ile dünya iktidarına da egemen oluyorlar. O zaman, şeytaniler dünyaya sahip olmak isterken ve bu uğurda kıyasıya savaşırlarken, niçin Allah’ın kulları Müslümanlar bakınacaklar ve dünyayı şeytanilere bırakacaklar? Muvahhidler dünya için çalışırlarken, pekâlâ ahiret içinde çalışabilirler. Bu ne zordur ne de burada paradoks vardır. Burada şunları söyleyebiliriz; çalış, üret, kazan ve dünyaya egemen ol, velakin kazandığını paylaş, kazandıkça bireyselleşme, bilakis toplumla birlikte ol. Kazandıklarını münhasıran arzularına ve zevklerine hasredecek kadar köpekleşme. Emek ver, ter akıt, helalinden kazan, çalıştırdığın işçiye hakkını tam teslim et, garibi gözet, yoksula ver, boşu boşuna iddihar edipte, sayıp durma. Fert olarak değil toplum olarak zenginleş. Hedefte bu olmalıdır zaten; dünyaya sahip olmak mücadelesi ver ama sahip olduklarını adam gibi kullan. Müslüman, sahip olduklarını devlete devredemez ve böyle bir düzene de onay veremez. Bu kirli bir tezgâhtır. Müslüman sahip olduklarını, şeytanilerin, şeytani düzenlerini yerle yeksan etmek için kullanmalıdır. Hatta münhasıran malını değil canını da ortaya koymalıdır. Muvahhidler, Müşriklerin yüreklerine korku salmalıdırlar. Zaten kazandıklarını Allah yolunda harcamayan, şeytanın kanlı ve kirli imparatorluğunu paramparça etmek ve insanlığı şeytanilerin zulümlerinden kurtarmak için kullanmayan birisi asla ben Müslümanlardanım diyemez, diyorsa da o katıksız bir münafıktır. Ekonomiye hükmeden, bir anlamda, hayatın kurallarını da tanzim eden oluyor. Peki, Müşrikler, ekonomiye hükmederlerse ne olur? Muvahhidler, Müşrikliğe zorlanırlar. Hayatları zindan olur. İslam, hayatın dışına itilir. Hürriyetler gasp olunur. Ne yani, biz Müslümanlar, Müşriklerin tanzim ettikleri hayatı mı yaşayalım? Allah, böyle bir yaşamı kabul eder mi? Saçma sapan şeylerle iştigal ediyoruz, peki düşmanın neyle iştigal ettiğinden haberiniz var mı? Mutlak mülksüzleşme, mülkte mutlak eşitlenme, mutlak mülklenme gibi temelsiz söylemler kimin icadıdır ve burada gerçek maksat nedir hiç düşündünüz mü? İnsan, iki dünya için vardır ve kendini iki dünyaya göre de konumlandırmalıdır. Bu dünyada kazanmaktadır elbette ve kazanacaktır da. Kazandıklarına tapmamalıdır, sahip olduğu şeyleri kendi gelişimi, milletinin terakkisi, ülkesinin istiklali, devletinin kuvvetlenmesi için kullanmalıdır. Ve ayrıca, mevcudiyeti tavassutu ile nimete eriştiği tabiatı da korumalıdır, tahrip etmemeli, kirletmemelidir. Maddeye ulaşılırken, mana kaybedilmemelidir. Hem mülkiyet hem de mülksüzlük küfre yakındır bendenize göre. İkisinin de saptırıcılık yönü vardır. Birinin olması sefaleti, diğerinin olması ise sefahati tevlit edecektir. Hayat, size doğruyu söyleyecektir. Tabi onunla doğru iletişim kurarsanız ve ona doğru bakarsanız.

 

 

Tek tekerlekli araba, ilerleyemez. Tek kanatlı kuş, uçamaz. Tarih, çift yönlü işler. İnsan, iki boyutludur. Hayatın, önyüzü ve arkayüzü vardır. Her yön, bir diğer yönün, tamamlayıcısıdır. Ne madde sadece maddedir, ne mana sadece manadır. İkisi, birbirinin içine gizlenmiştir. Din, işte, tam da bu sebeple, bakidir ve mutlak hakikattir. İdeolojiler, tam da bu sebeple, fanidir ve mutlak yalandır. Din, bu yüzden, insan tarafından, spontane ittihaz edilir; ideolojiler, bu yüzden, insana, metazori dayatılır. Dinde, zorlamanın olmamasının hikmeti budur. İdeolojilerde, zorlamanın olmasının sebebi budur. Ama asıl olan, manadır burada. Çünkü maddenin ruhudur ve anlamıdır. Mana çıktığı zaman, madde, hikmetini de, anlamını da, özünü de, etkisini de yitirir. Din, insanı önceler ve bir nevi insandır, ideolojiler ise, insanı hiçbir zaman öncelememişlerdir ve insanla da ilgileri yoktur. Din, varlığı bir bütün olarak ele alır; ideolojiler ise, varlığı paramparça ederler ve kendilerine uygun olan parçayı alırlar. Eğer madde âlemini, mananın kontrolüne tabi kılarsanız cennete hoş geldin dersiniz; eğer manayı madde âleminde eritirsek ve yok edersek, cehenneme hoş bulduk dersiniz. Niçin niceliği pek önemsemeyiz de, nitelik ararız hep? Çünkü nicelik, kuru maddeden ibarettir de ondan. Nitelik ise, başlı başına dopdolu manadır. Maneviyatı ölen her şey, diriliğini kaybeder. Manasız madde, kurudur, kirlidir, işlevsizdir, niteliksizdir, çürütücüdür, dengeyi sarsıcıdır, ölçüyü bozucudur. Sevgi, şefkat, merhamet, fedakârlık, sadakat, güzellik, tevazuu, feragat, kadirşinaslık, cömertlik, civanmertlik, cesaret, fazilet, bilinç, şuur vs. hepsi maneviyatın kutsal ve mümbit meyveleridirler. Mütemadiyen maddeyle hemhal olan, kendini kaybeder. Dünyaya alışan insan, düşüşü yaşar. Çünkü sana ait olmayan yere alışmak alıklıktır. İnsan, ruhun ait olduğu yere aittir. Bu yüzden, dünyaya alışması kabil değildir. Alıştıysa da, kaybolduğu içindir. Madde doyum ister ama mana sonsuzdur. Madde, bir yerde tatmin olur, yine ister ama tatmin olur. Mana ise, tatmin olmaz, çünkü mananın özünde sonsuzluk barınır. İnsanı sonsuzlaştıran da manadır. İnsanın duygularını ve düşüncelerini sınırlandırın, insan orada biter. Ama ihtiyaçlarını sınırlandırın, yine varolur. Niye? Çünkü madde sınırlıdır, mana ise sınırsızdır. Duygu ve düşünce ise, manaya aittirler. Mutlak yok oluş, insan için değildir bu yüzden, hayvan içindir. Hayvanat ve nebatat, insan için var edilen nimetlerdir, bu dünyada istifade etmesi için. Sonsuzcasına çoğalmak için debelenen insan, sonsuzcasına azalır. İnsan, maddeye sahip olmakla çoğalmaz, sahip olduklarını paylaşmakla çoğalır. Paylaşmayan, çoğaldığını zanneder ama o azalır, azaldıkça da alçalır. Maddeye mahkûmiyet, alçaltır insanı; manaya sevdalanmak ise, yüceltir, yükseltir, kaldırır düşeni. Bir gün hesap verecek olan insan, bu dünya da hesaplarla iştigal edemez, etmemelidir. Bitevi sayıp duran, günahını çoğaltır, sevabını azaltır ve böyle gidenin hesabı çetindir. İslam, maddeden çok manadır. Şehitliğin hikmetini idrak ettiğiniz zaman, bunu da idrak edeceksiniz. Şehit, yaşamak için değil yaşatmak için vardır. Şehit gider ama kanı, damla damla her çağı sular, canlandırır, anlamlandırır. Yeryüzünde kurumayan tek şey; şehidin kanıdır. Niyesini de, sizler aklediniz! Olgu maddeyi işaret eder, algı manayı. Bu yüzdendir ki, olgular değildir lanetlenen, algıların tevlit ettiği düşüncelerdir ve o düşüncelerin ortaya koyduğu yaşamlardır. Ama bağnaz ve sekter tipler için, bu hakikati anlamak çok zordur. Çünkü onlar, manadan uzaklaşmış, maddeye ram olmuşlardır. Hakiki yobaz, manadan mahrum olandır. Yobaz, dünyayı, tek yönlü algılayandır. Bu yüzendir ki, zorbalar, mutlak yobazlardan çıkar. Şeytan yobazdır. Çünkü onu şeytanlaştıran, tek yönlü bakışı, algılayışı, düşünüşüdür. Müslüman, asla tek yönlü olamaz, bakamaz, algılayamaz, düşünemez. Ki, dengenin ve ölçünün hikmetini de, tam da, burada aramak iktiza eder. İnsanlığın felahına giden yol, burada ki bakışın, algının, düşüncenin değişmesine merbuttur. Söz temelli öz, öz temelli bakış, düşünüş inşa etmedikçe, şeytani düzenlerin varlığı devam edecektir. İnsan bozuk olunca düzenlerde bozuk oluyor, düzenler bozuk oldukça insanlar daha da bozuluyorlar. İşin kökü nefse istinad ediyor ama düzen de çok önemlidir. Evet, düzeni insan yapıyor ama insan da o düzenlerin çarkında esir oluyorlar. İnsanın değişmesi kadar düzenlerin değişmesi de önemlidir yani. Nefsin ıslahı demek, düzenlerin ıslahı demektir bir anlamda, bu yüzden. Düzenlerin değişmesi de nefsin kontrolünü daha da kolaylaştırır bu yüzden. Ki zaten cihadların en çetini ve en büyüğü de, nefisle cihad değil midir? İslam ne güzeldir! Keşke idrak edebilsek! Ah İslam’ın İnsan, İnsan’ın İslam olduğunu bir idrak debilsek ve İslam’ın bizlere en yüce ve görkemli yaşamı sunacağını bir anlayabilsek, neler olurdu neler!

 

 

Altına sahip olursun. Altın kıymetlidir. Ekonomik dengelerde tayin edici unsurdur bir nevi. Siyonist, niçin, altına sahip olunuz demiştir? Altına sahip olan, çok şeye sahip olur da ondan. Belki konuyla pek ilgisi yok şu an, amma, Siyonist’in sahip olunmasını istediği bir diğer şey de basındır. Türk Basını dediğimiz (ki hakikatte Türk kimliği ile zerre alakaları yoktur) ve bu millet üzerinde tesiri kuvvetli olan ve on yıllarca, yalanlarla, bu ülkeyi kasıp kavuran güzide basın (!) ekseninde düşününüz lütfen, beyninizin kör noktalarında kıvılcımlar belirmeye başlayacaktır. Siyonizm bizim ülkemizde, yerli maskeli yabancılar eliyle (şu Beyaz Türkler dediğimiz zevatlar) altına da, basına da sahip olmuştur ve bizim bu hale gelmemizde ekonomik durumumuz ve karanlığın temsilcisi basın çok etkilidir. Çünkü ikisi de arka perde de Siyonizm’e çalışmıştır mütemadiyen. Geçelim! Altınla, altın gibi hayat var edebilirsin ama aklınla o altını bakırlaştırabilir, hayatını da bataklığa çevirebilirsin. Hayatını bataklığa çevirmen de altının değil, o altına sahip olmanla beyninde kıvılcımlanan düşüncenin etkisi vardır. Sen sahiplenirsin ama düşüncen kirli olursa, sahiplendiğin şey senin sahibin olur. Akıl, altını işlemez de; altın, akılı işlemeye başlarsa, işte o vakit felaket başlar. İnsan bir masaya sahip olur ve düşüncesi o masaya nitelik katmaz da, masa, o şahsın düşüncesini değişime uğratırsa, o insan sahip olduğu masadan bile kıymetsiz olur. Keza insan, kasaya sahip olur ama o kasayı kendisi yönetmezse, kasa onu yönetmeye başlar ve insanı düşürür, insanlığı öldürür. Hakeza, nisa olayı da aynıdır, bir nisanın peşinde düşer de, tüm benliğini ona adarsan, şehvetinin kölesi olmuşsun demektir, artık belayı bekleyebilirsin. Unutmayalım ki, bir hayatın, iki İlahı olmaz! Yaşadığımız hayat, düşüncemizin müşahhaslaşmış halidir. Bu yüzden madde değildir bizi bitiren, madde hakkında ki düşüncelerimizdir. Cansız bir nesne, canlı bir varlığı kötü yapmaz. Onu kötü yapan, cansız maddeye yüklediği değerdir ve o değeri, o nesneye ekleyen düşüncedir. En temelde, insanın, hayata bakışını tayin eden şey, sahip olduğu düşüncedir ama o düşüncenin nasıl oluştuğu ve hangi kaynaklardan sadır olduğu sonsuz önemlidir. İnsanın yapması iktiza eden şey, fıtratına münasip olanı bulmak ve onunla beslenmektir. O şeyde, İslam’dır. İnsan, kadim, kök ve kutsal yasalardan beslenmelidir. O yasalarla, kendini eğitmeli, terbiye etmelidir. Kendisini, mukaddes yasalarla besleyen ve eğiten insan, tesis ettiği düzeni de mutlaka bu temellerde tesis edecektir. İnsanın da, ayarları vardır ve düzgün işlemesi için o ayarları çok iyi kurmalısınız, o ayarları en muazzam şekilde kuracak olan yegâne şey de; Kur’an’dır. Nefislerimizin tesviyeye ve tezkiyeye ihtiyacı vardır. Bilakis, nefis denilen azgın at, bizi, karanlık dehlizlerde koşturacak, koşturdukça coşturacak ve boşluğa uçuracaktır. İnsan, hem kendi kendini murakabe etmeli hem de toplumun ve kamunun murakabesinde bulunmalıdır. İnsanın, ayarlarının, nasıl, neye göre ve niçin yapıldığı sonsuz önem arz etmektedir. Ayarlarınızı, ya İslam yapacaktır ya da ideolojiler. Başka seçenek yoktur. Hayatınızın, ilkini de, sonunu da bu seçim belirleyecektir. Nasıl biri olduğunuzun, ayarlarınızın neye göre yapıldığıyla mutlak olarak ilgisi vardır. Şimdi fabrika ayarlarına dönme ve yeniden kurulma zamanıdır zaman; KUR’AN’LA.

 

 

Dünyadan kendinizi çektiğiniz zaman, zillet, sefalet, mezellet, meskenet sizi sarar ve nihayet esaretin kör kuyularında tutsak eder. Dünyaya mutlak tapınışınızda ise, sefahat, tefessüh sizi sarar ve nihayet tuğyan bataklığına saplanır kalırsınız. İnsan varsa, hayat ve ölüm vardır. Hayat olacaksa dünya olacak, ölüm varsa ahiret vardır. Çalışmadan ve mücadeleden kendini çekme öyle neticeler tevlit eder ki, tüm dünya şeytanın inhisarına girer. İnsan da, ahireti, dünyada kazanacağına göre, ahiretiniz berbat olur. Çünkü çalışma hayatı kimin elindeyse, mukadderatı tayin edici konumda olacak olanda odur. Çalışmak ve üretmek, mutluluktur. Dengede olan ve ölçüyü gözeten, kulluğu en güzel şekilde yapar. Dünyadan el etek çekme miskinliği, dünyaya tapınma azgınlığı intaç edeceği için; iki tarafında münasip şekilde kulluk yapması kabil değildir. Çünkü iki tarafta da, denge ve ölçü yoktur. Ekonomiye, çalışanlar hâkim olurlar. Ekonomiye hâkim olanlar, hayatın yönünü tayin ederler. Demek ki ne oluyor; çalışmayanın tüm varlığı tehdit altında oluyor. Mülkiyet anlayışı, insan hayatında çok önemli bir yere sahiptir. Bu yönde ki anlayışımız düzeldiği zaman, tüm hayatımız düzene girecektir. Karanlığa giden yolunda, aydınlığa giden yolunda mülkle yakından ilgisi vardır. Şimdi buradan yola çıkarak üzerimize karabulut gibi çöken mülksüzlük telakkisinin netameli boyutlarına bir göz atalım. Aynı şekilde, içki, faiz, kumar, eroin, silah vb. şeytani pislikleri de yeniden tezekkür edebiliriz. Aklınız varsa ve bu aklı derin aklediş yönünde istimal edebiliyorsanız, derin gerçekleri fehmetmeniz zor değildir. Şunu bileceksiniz; giydin ve eskittiysen, bu senindir. Yedin, içtin ve doyduysan, bu senindir. Kazandın ve paylaştıysan, bu senindir. Bunlardan başka senin olan hiçbir şey yoktur. İnsan, çalışıp, kazanıp, paylaştığıdır. İnsan zindanlara doğar ve o zindanlar içinde yaşar. Ya o zindanlardan kurtulursun ya da o zindanları daha da yaşanılır kılarsın. Ki kurtulması da pek kabil değildir. Misal, toplum, birey için bir zindandır ve buradan kurtulması çok zordur. Çünkü yalnız yaşamak muhaldir. Zira insanlar birbirlerine ekli doğmuşlardır. Kopuş muhaldir. Öyleyse birey olarak yaşarken, toplumu sarfınazar eyleyemezsiniz. Alan insan, vermesini de bilmelidir. Tabiattan bitevi alıyorsunuz ama tabiata dönüşüm yapmazsanız, bir daha asla alamazsınız. Toplum tavassutu ile kazanıyorsun kazandıklarını, bir yerde. Öyleyse ona da kazandığından pay vereceksin ki, nefretleri üzerine çekmeyesin, zira kazandıklarını korumakla ömrünü çürütürsün ve hayatın cehenneme döner, zevklerin zehir olur. Zira ilmin seni korurken, malını sen korursun. Ve mal bir yerde prangadır, bukağıdır, zincirdir. Tabi devlet denilen mekanizmaya da büyük görev düşüyor burada. Bireysel tuğyanı da, toplumsal inhitatı da önleme de, devlete ciddi görevler düşmektedir. Fıtrata uymayan her şey insanı çökertir, aileyi bitirir, toplumu çürütür, devleti yok eder. Hülasa; İSLAM AHLAK VE ADALETİ temelinde, bireysel ve toplumsal yaşama müdahale kaçınılmazdır. Bilakis, insanlığın acılarının ve sürgünlerinin bitmesi muhal ender muhaldir. Gerisi angaryadır!

 

 

İslam Dininin en dominant müntesibi olan Türk Milletinin de, İslam Dininin müntesibi olan sair milletlerinde, insanlığın ölümsüz ruhunun ve fıtri hürriyetinin üzerine karabasan gibi çöken din dışı fikirlerle yani ideolojilerle zerre ilintisi yoktur, olmamıştır ve olamazda. Bu fikirler daima, içeriden birilerinin eliyle metazori dayatılmak istenmiştir bu milletlere ama aşı tutmamıştır ve badema da tutmayacaktır. Hiçbir İslam Milleti, bahusus Türk Milleti, tarihinde din dışı fikirler temelinde bir nizam tesis etmemiştir. Ki, etmesi kabilde değildir zaten. Cevdet Paşa’nın meşhur bir sözü vardır; ‘’İslam Dinine mensup olan kavimlerin hiçbirinde, ne komünizm, ne sosyalizm, ne de nihilizm kabilinden birliğe kast edici ayrılıkçı fikirler bulunmaz.’’ Çünkü bu düşünceler, özlerinde, şirk ihtiva ederler, putperesttirler ve ayrımcıdırlar. Şirkin, putperestliğin ve tefrikanın da İslam’da yeri yoktur. Fakat İslam Dinine mensup kavimlerin bağrında bunlarda yaşamışlardır, fikirleri değil ama kendileri yaşamışlardır. İslam’a iltihak ettikleri takdirde ise kardeşliğe dâhil olmuşlardır. Çünkü İslam Dini, âlemşümul bir dindir ve çağrısı yekpare insanlığadır. İslam da ne sosyal sınıf mevcuttur ne de kast sistemi vardır. Var olan bir şey vardır, o da; kardeşliktir. Çünkü Mü’min’ler kardeştirler. Müslümanlar, tarağın dişleri gibidirler ve nasıl, tarağın dişleri kırıldığı zaman ortada tarak kalmazsa, kardeşlerde koparsa orta da ümmet diye bir şey kalmaz. Keza bir beden gibidirler ve organlar, nasıl, bedenden ayrılamazlarsa, kardeşlerde birbirilerinden kopamazlar. Organlar olmadığı zaman koca gövde ne işe yarar? Allah, şirki, putçuluğu, tefrikayı ve düşmanlığı yasak kılmıştır ve kullarını bu konuda uyarmıştır. Bu düşünceler, özden sapma sonucunda tevlit etmişlerdir. Tümü de batıldır ve Batı menşeli düşüncelerdir. İnsanın hastalanması sonucunda türemişlerdir. Hakikatten kopuş, insanlığı, bu sapkınlıklara sürüklemiştir. Avrupa tarihini ciddi şekilde tetkik ve tahlil ediniz, bu gerçeği sarih olarak müşahede edeceksiniz.  Hıristiyanlığa mensup olanların, ağır baskıları ve zulümleri neticesinde, dinden kopanların ürettikleri batıl fikirlerdir bunlar. Bu, İslam düşmanı fikirlerin, genelde İslam Milletlerinin ve özelde Müslüman Türk Milletinin gövdesine sızmalarının sebebi de, Avrupa’ya giden ve orada gövdeleri dağlanarak kendi dinlerine, ülkelerine ve milletlerine yabancılaştırılanların, özlerine düşman edilip ve kendilerine aydın sıfatı verilerek ülkelerine gönderilmeleridir. Bunlar, yabancı memleketlerde cahilleştirilerek ehlileştirilmiş güruhtur. Avrupa’da ne yutmuşlarsa, gelip burada kusmuşlardır. Gerisi tamamen hikâyedir. Saf hakikat budur. Bu memleketin çocukları da, bunların aydın vasıflarına aldanmışlardır. Oysa bunlar kendileri aydınlanamamışlardır ki, milletlerinin evlatlarını nasıl aydınlatacaklardır? Zaten karanlığa gömülmüşler, beraberlerinde karanlığı getirmişler ve bu ülkeyi de zifiri karanlığa gömmüşlerdir. Tevfik Fikret’in oğlunu tahattur eyleyiniz lütfen. Niçin gitmiştir Avrupa’ya? Güya aydınlığı getirecekti değil mi? Ama o papaz oldu çıktı ve kendi milletini de reddetti. Bunlar hastadırlar dostlarım! Hastalıktan ve karanlıktan başka da sunacakları hiçbir şeyleri yoktur. Bunlar kendi özlerinden uzaklaştılar ve batıl sözlere kandılar. Avrupa adeta büyülemişti bu zavallı ve cahil tipleri. Ne kendilerini tanımışlardı ne de Avrupa’yı, bu yüzden de aldanmışlardı. Seçim yapabilecek bilgiye de sahip değillerdi. Zira anlamadan seçim yapılamazdı. Bunlar ise kendilerine yabancıydılar, kendi dışlarında olana yabancıydılar ve mukayese yapabilecekleri durumları yoktu, mukayese yapamayan nasıl anlasındı? Mukayese de ilime, irfana istinat ederdi. Peki, bunlar hangi ilime, bilime ve irfana sahiptiler? Avrupa menşeli ideolojileri, Avrupa’nın siyasal durumunu ve toplumsal yapısını bilmeden anlamak kabil olabilir miydi? Din nasıl bir bütünse, ideolojilerde bir bütündü ve güya Avrupa’nın meselelerini vuzuha kavuşturmak için üretilmiş fikir kalıplarıydılar. Sizin aydınlığınız bu hastalıklı tiplerde değil, Allah’ın indirdiği Kur’an’dadır. Allah sizi aydınlığa çıkarır, bunlar ise karanlığın tam göbeğine bırakırlar ve kaçarlar. Hakikat biriciktir, yalan ise sonsuzdur. Bu yüzden İslam tektir, ideolojiler bin türlüdür. İşte tüm bu hastalıklar, insanlığın yalanlarının size gösterilmiş yüzleridirler ya da ruha sirayet etmiş hastalıkların tebeyyün etmesidir. Varlık âleminde ve İnsanlığın varoluş kavgasının tam orta yerinde tek bir hakikat vardır; İSLAM.

 

 

Şimdi, yaşadığımız hayat ekseninde ve fevkalade gözlemlerimiz bazında, tefekkür ve tezekkür eyleyelim lütfen. Hayır, kesinlikle kinle konuşmuyoruz. Zira kin, karşı kini tevlit eder. Bizler, düşünmeyi, sormayı, sorgulamayı, tahkiki ve tahlili tercih ediyoruz. Allah, değil mi ki, bizlere akıl gibi bir ulvi ve emsalsiz nimet bahşetmiş, işte onu istimal edelim diyoruz. Deniyor ki, mülkiyete nihayet verelim ya da eşitlenelim mülkte. Peki, bunun tahakkuku nasıl kabildir efendim? Bizatihi duyumsayarak, etkisi altında kalarak yaşadığımız hayatta ve insanlık ailesi üzerinde ideolojilerin hâkimiyetinin daha baskın olduğu bir evrende bunun yegâne yolu; komünizmdir. Aslında söylemek istemiyorum ama yine de söyleyeyim; zira aklımızı istimal ettiğimiz takdirde bir batılın cezbesine kapılacak kadar çaresiz değilizdir herhalde ya da olmamalıyız canım. ‘’Nikitin’’ isimli zevatın ‘’Ekonomi Politik’’ isimli bir eseri var, eğer ciddi bir tetkik ve tahlille okursak bazı gerçekleri orada göreceğiz; misal haddizatında eşitlik gibi bir şeyin olmadığını, bunun, insanlığa ne büyük acılar çektirilerek metazori ittihaz ettirildiğini göreceksiniz ki, bunun adı da güya eşitlenme oluyor. İnsanların tüm mallarını gasp edip, artık eşitlendiniz derseniz ve bu yolda nice canları alırsanız, insanlık başka ne yapsın değil mi? Bu tür eşitlenme, asla, gönülden gelerek kabul görmüş bir eşitlenme değildir. Yani komünizm, görüp görebilecek en zalim zincirdir, insanlığın boynuna geçirilmiş. Geçelim! Eğer mevzubahis olan eşitlenmenin başka türlü olabilme ihtimali olduğunu bilen biri varsa söylesin ki bizde bilgilenmiş olalım ve eyvallah çekelim, saflara iltihak eyleyelim. Şimdi soralım; bu fikir yani komünizm, iktidar karşıtı mıdır? Hayır. Bilakis, katı ve sert bir iktidarı arzular. Düzen karşıtı değildir. Devlet karşıtı hiç değildir. Hükümet karşıtı da değildir. Filhakika proleter diktatörlüğüdür. Kapitalizmin devletleşmesidir. Devlet emperyalizmi ve devlete egemen olan bir avuç tiranın kompradorluğu vardır. Esasında, komünizmin sürekli savaştığı şu adi ve namussuz kompradorlar var ya, işte onların devlet olmasıdır. Komünizm, servet avcılarını devletleştirmek istemektedir. Kapitalist kompradorlar devlet murakabesinden hazzetmezler. Ferdi mülkiyetçidirler ve mülkiyet üzerinde mutlak egemen değildirler. İşte komünizm bunlara mülkiyet üzerinde mutlak egemenlik sunmaktadır, tabi devletleşmelerini temin ederek. Bunlara mutlak güç bahşediyor bir nevi. Nihayet insanlık ailesi, servet avcısı ve tapıcısı olan fertlerin değil de, servetin temerküz ettiği devletin kölesi oluyor. Bu şekilde hâkimiyette daha kolaylaşıyor. Zira devletin bünyesinde ki tüm kurumlar bunların monopolüne geçiyor. Halk suskundur artık! Seslilik, sessiz ve toplu ölümdür. Hesapsız, sorgusuz itaat esastır. Ey Türk Milletinin asil ve necip evlatları! Sizleri, hürriyetinize, özünüze, kadim sözünüze, özgüveninize, asaletinize, yüce cesaretinize kavuşturacak ve yeniden dünyaya hâkimiyetinizin yolunu açacak yegâne şey; asırlardır kılıçdarlığını ve sancaktarlığını yapma şerefine nail olduğunuz İSLAM’DIR.  İslam’dan gayrı her şey sizi düşürecektir ve düşürmüştür de. Tabi aklederseniz!

 

 

Her sistemde mülkün sahibi olan ya da mülk üzerinde etkin olan bir yapı olacaktır. Bu gerçek mi? Tüm organlarımız çalışıyor ve müşahedelerimiz bize böyle olduğunu haykırıyor. Birey ya da devlet, illa ki egemen bir odak olacaktır. Doğru mu? Şu an dünya da ferdi mülkiyetçiler egemenmiş gibi görünse de aslında arka perde de bir konsorsiyum vardır. Sevgili dostlarım! Şeytanın planı asla bitmez. Mülk mevzusunda ki telakkileri ortaya süren, şeytanın ta kendisidir. Çünkü bu konu hassas bir konudur ve kaşıdıkça toplumda bir huzursuzluk tezahür eder. Zira hayat, buraya dayanır bir nevi. Bunu da halklara kabullendirmek için bir ideoloji ortaya sürmüştür. Çünkü direkt olarak kendisiyle ilgilidir mevzu. Faraza, mülk el değiştirdi ve devletin inhisarına devredildi. Şimdi, mülk bireyin elinde olunca kapitalist olur da, devletin elinde olunca kapitalist olmaz mı? Hiç, alığa benzeyen bir tarafımız var mı? Ya da önderlerimizi biraz daha derinlemesine okusak olmaz mı? Böylece ne olacak? Komünist önderler zevahirde güya kapitalizme nihayet vermiş olacaklar ama arka perede de birer komünist komprador olarak var olacaklardır. Yani insanlık ya ferdiyetçi kapitalistlerin elinde esir olacak ya da toplumcu kapitalistlerin elinde esir olacak. Ki ikisi de aynı yere hizmet ediyor olacaklar. Yani, Siyonizm’e.  Kim ne derse desin hakikat budur. Asla sarf-ı nazar eyleyemeyeceğimiz şok bir ince ayrıntı gizlidir burada; mülksüzlük telakkisi ve bu minvalde yapılan propagandalar, halkın malına metazori el koyup, tüm mülkiyeti devlete devrederek, halkı devletin kölesi kılmaktır, en arka perdede ise Siyonizm’in kölesi kılmaktır. Çünkü komünizm dip derinliklerinde Siyonizm’in mutlak hâkimiyeti için vardır. Peki, komünist devlet, yaşam sebebi olan kaynaklara sahip olunca ne olur? Bir defa akıl iptal olacaktır, irade diye bir şey anlamsızlaşacaktır, ihtiyar yani seçim hayal olacaktır. Zira böyle bir sistemde ya komünistsindir ya da ölüsündür. Başka şans kabil değildir. Tarihi de bilmiyor değilizdir. Böyle bir düzende, halk, münhasıran üretecek, taşıyacak ve kendisine verildiği kadar tüketecek. Zira sahip olduğu hiçbir şey yoktur. Güçten düştüğü zamanda varlığını iptal edersin, olur biter. İnsan, mutlak olarak devlete muhtaçtır böyle bir düzende. İnsanın kaderi, kesinkes devletin iradesine bağlıdır. Hülasa, insanın iptali demektir!

 

 

Şimdi olayın farklı bir boyutu da var. Hassas bir nokta. Çünkü mezkûr telakkilerin arka perdesinde ki tezgâhta izhar oluyor bu yönün izahıyla. Milletlerin, varoluş kaynaklarına devlet olarak sahip olmak ve o devletin de sahibi olmak ve o devleti de tek bir devletin emrine vermek netamelidir. Burada tek bir gaye vardır; şeytani imparatorluğu mutlak şekilde tesis etmek. Bu nasıl gerçek olur? İnsanları köleleştirmekle hem de millet olarak köleleştirmekle. Peki, bir millet nasıl köleleştirilir? O milletin hazinelerine el koyarak, maddi ve manevi kaynakları üzerinde egemen olarak. Genelde İslam Milletlerinin tümünün, özelde ise Türk Milletinin ebedi olarak köleleşmesi demektir, komünizm. Mutlak hedefte budur haddizatında. Şimdi Türk Milleti ve sair İslam Milletleri, komünist bir düzeni ittihaz etmeyeceklerine göre, şayet üzerlerinde böyle bir düzen egemen olduğu takdirde, egemenler asla Müslüman ve Türk kimliği ile uyuşanlar olmayacaklardır. Müslüman ya da Türk görüneceklerdir ve bilineceklerdir belki ama hakikatte İslam’a ve Türklüğe düşman olacaklardır. Niye? Çünkü Türk Milletinin ve sair İslam Milletlerinin tarihinde böyle bir düşünce yoktur, olmamıştır ve olması da mümkün değildir. Zira bu düşünce İslam’a mutlak olarak zıttır. İslam’a mutlak olarak zıt olan bir düşünce muhakkak olarak Türk Milletine de zıttır. Ki zaten komünist bir devlet, küresel düzlemde komünizmin temsilcisi olan devlet hangisiyse, ona bağlanmak zorundadır. Bu durumda ne olacaktır, Türkiye komünist bir düzene girerse, küresel düzlemde ki komünist devletlerin ağabeyi konumunda olan ülkeye bağlı olacaktır. Neticenin tasavvuru ve tahayyüllü bile kâbus dolu. Komünizm; Siyonizm’in, milletlerin malına, mülküne ve yekpare kaynaklarına el koymasının tam adıdır. Millet, iradesiz bir sürüdür adeta. Mutlak itaat esastır. Ferdi yaşam noktalanmıştır. Hayaller sıfırlanmıştır. İnsanın düştüğü ve bittiği yerdir. Şeytanın nezdinde, kendisi dışında kalan tüm insanlık hayvandır. Bahusus Müslümanlar, özel bazda Türk Milleti. ‘’Türkler İslam Dininin müntesipleri olmaları hasebiyle hayvandan farkları yoktur, binaenaleyh onlara karşı atom bombasını kullanmakta hiçbir beis yoktur’’ diyor Çörçil denilen aşağılık yaratık. Keza, Darwin denilen sefil alıkta, Türk Milletinin barbar ve aşağılık bir millet olduğunu ve yok edilmeleri iktiza ettiğini söylemiyor mu? Komünizm, bahusus, İslam Milletleri, özel de Türk Milleti için üretilmiş bir ideolojidir dostlarım. Türk Milletini faşistlikle itham eden cahiller güruhu önce bu alıkların söylediklerini iyi anlasınlar da hakiki faşistlerin kimler olduklarını bir görsünler. Ki zaten faşizmden dem vuranların, faşizmi bildikleri bile meçhuldür hatta bilmedikleri kesindir. Önce dünya tarihini bir okumaları iktiza ediyor bunların ve kavram kargaşasından da kurtulmaları icap ediyor. Tevrat’ta kalın, İncil’de ise ince belirtiler bulabilirsiniz, komünizme temel oldukları konusunda. Yani altyapıları tahrif ve tahrip edilmiş kitaplardır. Ki Ilımlı İslam teranesinin bile dibini deşiniz, altından İncil’in çıktığını göreceksiniz. Faşizmin babalarından olan Hitler, Yahudilerin büyük çoğunlukla ferdiyetçi kapitalizme, mutlak devletçi komünizme ve toplumcu sosyalizme bağlandıklarını söylüyor.  Bu düşüncelerin tümü, en arkada Siyonizm’e çalışmaktadırlar. Kim ne derse desin. Boş laflara kanımız tok bebeğim! Müslüman Türk Milletinin evlatlarının kendi özlerine dönebilmeleri için muhakkak Kur’an’a dönmeleri şarttır. Kur’an niçin nazil olmuştu? Kur’an niçin mehcur bırakıldı? Ve sonuç ne oldu? Akletmeniz dileği, umudu ve inancıyla!

 

 

Artık, kanyakları, devlet tarafından müsadere edilen insanlar köledirler. Kaynakları müsadere eden devlette, dünya da ki tek bir devletin emrinde olmakla, milletiyle birlikte, o tek devletin hizmetkârı durumundadır. Yani bir nevi emperyalizmin ta kendisi. Tek bir devlet, dünyada ki tüm devletleri sömürecek, üstelik resmen ve alenen sömürüdür bu. Kapitalizmden bile daha ağır bir sömürü sistemidir. Burada olacak olan tek şey, baronların renk değiştirmesidir. Karanın kızıllaşmasıdır olay. Ama tabi her zaman ifade ettiğimiz bir hakikat vardır; son tahlilde, kendisine çalışılan merkez Siyonizm’dir. Komünizm nedir biliyor musunuz? Kapitalist kompradorların, komünist kompradorlara dönüşmesidir. Bakınız yok edilmeleri değil dönüşmeleridir. Çünkü hâkim olacak olanlar yine onlardır. Ama insanlık aldatılmaktadır. Baksanız, sözde değişmektedir her şey ama özde hiçbir şey değişmemektedir. Hülasa, arka perde de, Siyonizm’in tasallutu ve egemenliği altında olan komünizm, İslam’a ve İslam Milletlerine, özelde ise Türk Milletine kurulmuş netameli ve melun bir tuzaktır, tezgâhtır. Çok ince düşünülmüş ve planlanmış bir tuzaktır. Mülkü Siyonist Yahudi’ye devretme oyunudur.  Böylece tüm dünya Siyonizm’in tekelinde olacaktır. Siyonizm’in, tezgâh, plan, oyun dolu, kir ve kan kokan protokollerinde sarahaten izah ve izhar edilir bu hakikat. Ne gariptir ki, milletler iki cambaz kardeş arasında gider ve gelirler. Böylece İslam arada kaynatılır gidilir. Kimsenin haberi bile olmaz. Millet aydınlığı göremeden, karanlıklarda kaybolur gider. Tabi bu iki kadim yoldaşın yani komünizm ile kapitalizmin yanlarına bir üvey kardeşi daha koymak lazımdır; faşizm. Çünkü insanlık bunların kıskacı altındadır ve bunlar bitevi birbirlerine çalışırlar. Kimseye garezim yok, ulaştığım hakikatleri aktarıyorum münhasıran. Resim ne ise, onu çiziyoruz. Resim de bahar varsa baharı görürsünüz, kış varsa kışı görürsünüz. Bizim görevimiz görünen şeyi aktarmaktır. Binaenaleyh, kalbi ve derin bir anlayış, kavrayış ummak hakkımızdır. ‘’Komünizmin yegâne dayanağı; dünyadır. Bu düşünceye sahip olanların zihniyetlerinin altyapısıda; dünyaya tapınıştır, komünizm bu dar çerçevede kalmaya mahkûmdur’’ der üstat şehit Doktor Ali Şeriati.

 

 

Müslüman için, asıl olan ve ideal bilinen şey; küçük dünyasına hükmeden imanı ve yaşarken bağlı kaldığı kök değerleridir. İnsanın yönünü tayin eden ve hayatını anlamlandıran; niçin var oluruz ve nasıl yaşamalıyız gibi zevahirde soru olduğu algısı yaratan ama esasta ulvi bir anlam ihtiva eden değerlerdir. Çünkü soruda bir değerdir özünde. Maddeci düşünceler, insanların kulaklarına şu yalanı fısıldarlar; ‘’çağ inanç çağı değildir, bilim çağıdır. Bilim üstünlüğüne sahip olan, teknoloji üreten, evrene hâkim olur.’’ İnançla fasılasız bir mücadele içinde olan düzenbaz komünizm ve ulvi değerleri pasifize etmekle iştigal eden lanet liberalizm gibi sağdan ve soldan yanaşan ideolojilerin fısıltısıdır bu. İdeolojilerin tümü terakkiyata heveslidirler. Çünkü teknolojik terakki olduğu müddetçe, insanlık inançlarından uzaklaşacaktır bunlara göre. Bu terakki hikâyesi, insanları aldatmanın en kolay yoldur. Ki sözde terakki yani ilerleme masalı anlatılırken, arka perdede insanlık vahşi katliamlara maruz kalmıştır ve tüm kutsal değerleri çiğnenmekten kurtulamamıştır. Tüm maddeciler, hayata tek taraflı bakarlar, bu yüzdende önem verdikleri tek şey, maddi değeri olan şeylerdir. İşte bu sebeple de dünya nimetlerine konmak isterler. İnsan aldanmaktadır! Şeytaniler, yeryüzü egemenliklerini tahkim etmek için, insanlığın yaşam sebebi olan rızk kaynaklarını kendi inhisarlarına almak istiyorlar. Bu şekilde insanları zincirlenmiş köleler olarak görmek istiyorlar. Yaşatmakta, öldürmekte kendi inisiyatiflerinde olsun istiyorlar. Çünkü inandıkları kin ve yalan dolu kitapları böyle emrediyor; tüm insanlar sizin hizmetinizde olacak! İşte insançocuklarının, bilinçli ya da bilinçsiz olarak hizmet ettikleri kirli ve kanlı oyun budur. İslam tandanslı bazı tipler, bahusus Antikapitalist İslam ve Ilımlı İslam diyenler de, bu gayeye hizmet etmektedirler. Farkındadırlar ya da değildirler ama gerçek budur.  İki odakta, İslam’ı tahrif ve tahrip etmektedirler. Birisi Komünizme, diğeri de kapitalizme payandalık etmektedir. Bunlar kendi kitaplarından çok tahrif ve tahrip edilmiş kitaplardan beslenmektedirler. Bu yüzdende gönüllere inmeyi başaramamaktadırlar. Yaşam, hedefin göstergesidir. İşiniz, sözünüzü açık eder. Oysa bunlar çok büyük yanılgıdadırlar. Kurtuluşu geciktirmektedirler. Hatta ayrılıkları pekiştirmektedirler. Eğer birlik istiyorlarsa, hakikati tahrif ve tahrip etmeden dürüstçe ortaya koymalıdırlar. Niçin hakikat üretmeye yelteniriz de, hakikate ram olmayız acaba? İkinci bir hakikat kabil midir ve ihtiyaç mıdır? Hakikate direniyoruz ve yanlış olan yolumuzda ısrar ve inat ediyoruz. Hadid Suresi 25. Ayeti eğer tertil ile okuyup, üzerinde derinlemesine tezekkür etseydik, hakikatin ne olduğunu fark ve idrak ederdik. Ne, ne aradığımızı, ne de, ne istediğimizi bilmiyoruz maalesef. Oysa mutlak ve kesin kanıtlarla gelen bir din ne payanda olur ne de müzaherete ihtiyaç duyar. İslam Ümmetinin ve Türk Milletinin namuslu evlatları! Sizlerin sahte kanıtlara değil, KESİN KANITLARA ihtiyacınız var.

 

 

İnsanlık tarihini, dünya hayatını ve varlık âlemini derinlemesine gözleyenler ve teferruatlı olarak okuyanlar sarahaten müşahede edeceklerdir ki; İslam’ın mevcudiyeti emsalsiz bir nimettir. Ve tüm ideolojiler İslam’ın karşısındadırlar. Ve yine dünya, ideolojiler tavassutu ile monoblok bir dünyaya evriltilmek istenmektedir. Allah, renkli bir dünya yaratmıştır ve renksizlik, çirkinliktir. Şeytan, farklılıktan hoşlanmaz, bu yüzden de tektipçidir. Duygu ve düşünce sahibi insan asla tektip bir varlık değildir ve olamaz ama şeytan insanın ciğerlerini sökercesine, duygularını ve düşüncelerini yok etmek istemektedir.  Teori her zaman pratiği örter. Cezbedici bir cümle kurarsınız, içini de anlamlıymış gibi görünen ama anlamsızlık fışkıran kelimelerle doldurursunuz ve insanları sürüleştirirsiniz. Ya uyuyacak ve güdüleceksiniz ya da uyanık olacak ve iradenizi ortaya koyacaksınız. Şimdi şöyle bir durum vardır; İslam güzeldir ama uygulayıcılar çirkin olabilirler, fakat uygulayıcılar güzel olsalar bile ideolojiler çirkindirler. Faraza uygulayıcıları çirkin olsalar bile, bu ideolojilerle örtüşen bir durum olur ama uygulayıcılar çirkinse bu İslam ile örtüşmez fakat güzelseler, bu İslam’ın güzelliğindendir. Uygulayıcılar kahir ekseriyetle teoriyi pratiğe dökmezler. Teori, kitleleri çekmek adına bir mıknatıs kabilinden istimal edilir. Hayat, teoriden ibaret değildir maalesef. İşte bizim görmemiz iktiza eden şey; hayatın içinde makes bulan yaşamlardır. Gerçek hayatın içindedir çünkü. Ve teoride muhteşem olan çok şey, pratikte pespayedir, müptezeldir. Yaşamın tam göbeğindeyiz. Binaenaleyh, bize teori değil pratik lazımdır. Çünkü gerçeği en net şekilde pratiklerde müşahede edersiniz. Zira mukadderatı tayin edici olan şey, yazılanlar değil yaşananlardır. Şöyle daha netleşsin olay; teoride ki ideolojiler bize güzel bir dünya vaat edebilirler, ama asıl olan pratikteki ideolojiler o dünyayı vaat edebiliyorlar mı, biz ona bakalım. İdeolojiler, marşlarla, şarkılarla, sözlerle öyle müthiş anlatılır ki, adeta erirsiniz karşısında, fakat o ideolojilerin taşıyıcılarının nasıl yaşadıklarını, hayatta nasıl göründüklerini gördüğünüz zaman kusarsınız resmen. Ve o an idrakine varırsınız, yazılanla yaşananın asla bir olmadığının. Bu yüzden, marşlar, şakılar, süslü laflar, filmler, diziler sizleri aldatmasın ve uyutmasın ey İslam Ümmetinin ve Türk Milletinin temiz ve mazlum evlatları! Cevap, hayattadır ve hayatın cevabını yalanlayabilecek hiçbir kuvvet yoktur. Bazı ideolojilere baksanız size yeryüzü cennetini vaat etmektedirler ama ne gariptir ki o ideolojilerin taşıyıcıları gövdelerinde adeta cehennemi taşımakta ve sizlere de o cehennemin alevlerini sunmaktadırlar. Hadi hayata yalanlatın da görelim bunu! Ateş kusun ama gül bahçesi vaat edin, kim inanacak buna?

 

 

Yalan dünyayı yaşamak kolay geliyor insana ama hakikatler çok ağır geliyor. Hakikati bilmek istemiyor, bildiği hakikatlerden de kaçıyor. Böyle olunca da, yaşamak kurşun kadar ağır geliyor. Mutlu çoğunluk yüzünden mutsuz azınlık hayattan tat alamıyor. İnsan kendi gerçeğinden kaçıyor, yalan insana sığınıyor. Uyumak muvakkat rahatlığı sağlıyor. Duymuyorsunuz, görmüyorsunuz, düşünmüyorsunuz, hissetmiyorsunuz. Uyanıklıksa tehlikeli! Çünkü oyunu ihsas ediyorsunuz ve bozmaya tevessül ediyorsunuz. İnsan neyin ne olduğunu bilmezse, neyi nasıl yapacağını da bilmez. Uyanmanın yegâne yolu; KESİN KANITLARA kulak vermektir. Bir şeyi muhkem temellerde inşa etmezseniz, bitevi sallantıda yaşarsınız ve korku egemen olur hayatınıza. Bu yüzden hayat binanınızı hakikat temelinde yani KESİN KANITLAR temelinde yükseltmelisiniz. Niye zor gelir ki insana hakikat? Ah dünya nimetleri, süslü gösterilmiştir insana ve insanın düştüğü yer işte burasıdır. Hakikat bir şey sunmuyor ki insana, asil ve soylu bir yaşamdan başka. Ama yalanlarla dünya hayatını dibine kadar yaşıyorsunuz. Bu da yalanı hakikate müreccah kılıyor. Hep bir düzen peşinde koşar durur insan. Yalan düzenlerde adalet arar. Oysa adalet hakikattir. HADİD Suresi 25. Ayet temelinde bir düzen inşa etmelidir insan. Evrensel şeytani tezgâhları parçalamalı, derin oyunu bozmalıdır, vahşetlere münteha vermelidir. Cömert olmalıdır insan. Özüne dönmelidir. Hakikatlerden kopmamış ahlak ve adalet istemelidir. Mutlaka ama mutlaka İSLAM temelli MİLLİ DEVRİM için varolmalıdır. Mutlak ve kutsal yasalara inkıyad etmeyen ve varlığını adamayan bir millet, illete tutulmaktan asla kurtulamaz. Nihayet, zillet, sefalet, esaret yağmur gibi yağar üzerine. Dirilmeyi bekleyen dünya sen dirilmeyince nasıl dirilsin? Unutulan ve kendilerinden uzaklaşılan dindaşlara ve soydaşlara eller nasıl uzansın? Şunu muhakkak bilmeliyiz; tüm İslam Milletlerinin, İslam Milletlerinden biri olan Türk Milletinin dirilişine sonsuz ihtiyacı vardır. Türkiye yoksa, İslam Beldelerine huzur, mutluluk, hürriyet, bağımsızlık yoktur. Şerefli, namuslu, haysiyetli, hassasiyetli, hissiyatlı, adil ve ahlaklı Müslümanların liderliğini yapmadıkları ve yönünü tayin etmedikleri bir devrimin, düşen insanlığa ve karanlığa mahkûm olmuş bir evrene vereceği hiçbir şey olamaz; felaketlerden, zulümlerden, ölümlerden başka. İslam’ın ruh katmadığı hiçbir devrim; barışın, huzurun, adaletin, ahlakın, güzelliğin kaynağı olamaz. İslam’ın can verdiği devrim mustazafları güldürür, zalimleri öldürür ama İslam’ın öldürüldüğü bir devrim zalimleri güldürür, mustazafları öldürür. Müslümanın canı ve kanı, devrimlerin ruhu olmalıdır. İşte bu devrim yaşatır. Zaten asil ve soylu bir devrimci yaşamak için değil, yaşatmak için vardır. Çünkü o değer ekler hayata. Onun dünyanın zevkleriyle ilgisi olmaz. Kesin Kanıtlar temelinde yaşayan bir devrimci tabir caizse üst insandır. Tıpkı üstat şehit Doktor Ali Şeriati gibi. Hayat ve tarih kolay kolay aldatmaz insanı, insan aldatır insanı. İslam’ın ruh katmadığı hangi devrim adaleti ve ahlakı temin etmiştir? Barışı, saadeti, huzuru, kardeşliği sunmuştur? Hiçbirisi. Bilakis hepsi, adeta birer cellat kesilmiştir ve kan kuyuları açmıştır yeryüzünde. KESİN KANITLAR niçin gönderildi? ADALET DEVLETİ tesis edilsin diye. Adaleti layığı ile ikame ediniz, ne zulüm kalır ne sömürü olur.  Tabi tüm bunların yanında çok daha önemli bir şey vardır; İÇİNDEKİNİ DEĞİŞTİRMEK. Sen değiş ki, değişsin âlem! Hakikati yaşamakta SABIR iktiza eder. Sabredemeyip batıla sapanların kurtuluş beklemeye hakları yoktur, olamaz. DEVRİMCİ AHLAK VE SORUMLULUK sonsuz önemlidir. Devrimci insan, bireyselciliğin buzlu sularında yüzemez, küçük çıkarlar peşinde koşamaz, ucuz hesaplar yapamaz. Kesin kanıtlara kulak tıkayıp, mesuliyetten kaçıp, Müslümanları itham etmek en hafif tabirle ahlaksızlıktır. Unutmayın ki, mülkten feragat etmek, tüm mülkü şeytana vermektir. Bu da varoluş serüveninin ikmal olunması ve insanın mutlak düşüşü demektir. Allah’ın var. Peki, tanrılara ne ihtiyacın var? Önderin var. Peki, önderlere ne ihtiyacın var? Kitabın var. Peki, kitaplara ne ihtiyacın var? Dinin var. Peki, dinlere yani ideolojilere ne ihtiyacın var? Hiç ama hiç AKLETMİYORUZ maatteessüf.

 

Tarih: 01.02.2015 Okunma: 624

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Özgür Deniz

25.03.2014 - 18:44

http://www.habervaktim.com/haber/365681/yasemin-aksoydan-olay-fotograf.html

Resmi mutlaka görünüz sevgili dostlar. Vicdanlarınıza kulak veriniz, mutlaka sessiz çığlıkları işiteceksiniz. Vicdanınız ağlayacak. Bunların özlerini görün ki; söyledikleri sözlerin, yaptıkları eylemlerin ne manaya geldiğini fark edin, idrak edin...

Özgür Deniz

27.03.2014 - 17:17

http://www.sabah.com.tr/Gundem/2014/03/27/cia-guleni-uyarmis


şimdi bir bunu düşünün bir de bugün ortaya çıkan dehşetli ihaneti düşünün ve ikisini birleştirin ne görüyorsunuz....


ihanet eden her kimse mutlaka bulunup kökü kazınmalıdır...gerisi hikayedir...

bu ihanet asla asla asla affedilmemelidir...

Özgür Deniz

29.03.2014 - 09:07

http://www.habervaktim.com/yazar/64342/topyekun-saldiri.html


AKP savunusu yapıyorsam şayet şerefsiz evladı olayım. ÜLKEM DİNİM MİLLETİM DEVLETİM önceliklidir. belki yanılıyor da olabilirim ama Allah bu devleti, bu milleti, bu ülkeyi, bu dini ve ümmeti korusun. amin.



Topyekûn saldırı. Uyan ey aziz Milletim uyan, lütfen uyan. Yemin ediyorum bugünleri bile mumla arayacağınız günler gelebilir. Evet çok büyük hatalar yapılmış olabilir. Dileyelim ki bir daha hatalar yapılmasın ve ihanet edilmesin. Ama bir kıyaslama yaptığınız zaman, yani şu maymun kılıklı kodamanları, koçlar gibi yaşayan kodamanları, doğanlar gibi uçan kodamanları düşündüğünüz zaman Allah, vatan, namus aşkına bunlar onların eline su bile dökemez bazı şeylerde. hayır onlar hata yapmadılar mı, onlar masumlar mı, bu ülkeyi, bu milleti, bu devleti ve bu dini bu hale kim getirdi? şimdi çıkmış vatikanın, toninin, coninin, siyonizmin kanatları altında yaşayan malum bir karanlık, sekter yapılanma bunlara güya kol kanat geriyor ve CHP yi de etkisine almaya çalışıyor üç kuruşluk bile olmayan oylarıyla. Haddizatında CHP nin yerinde olsam yüzlerine bile bakmam ya. çıkar var işin içinde. yoksa CHP yanlışları olsa bile bir yerde aydınlık, özgürlük yanlısı bir partidir. bireyi önceler. MHP milli çıkarları önceleyen bir partidir. devletçi bir partidir. ama maalesef kimse gerçeklere göre hareket etmiyor. herkes kendi dünyasının peşine düşmüş. oysa düşman bağrımıza hançer saplarken birlik olunması gerekir. ama olunmuyor. KİMSE ŞUNU UNUTMASIN Kİ;;;;;;;;;;;;;;;;;ne kadar da kötülükleri olsa bile PARTİLERİN HÜKMETTİĞİ DEVLET CEMAAT DENİLEN YAPILARIN HÜKMETTİĞİ DEVLETTEN binlerce kez daha evladır. unutulmasın ki;;;;CEMAAT DEVLETİNDE birey olamazsınız. hür olamazsınız. mutlak şekilde köle olursunuz. aklınız kendinize ait olamaz. vicdanınız kendinize ait olamaz. SİYASETE TEŞNE BİR CEMAAT YAPISINDAN mutlak ve muhakkak şekilde korkunuz ve kaçınız. zira dininizle birlikte, vatanınızı ve her şeyinizi kaybedersiniz. vatikan, coni, toni, Siyonist senin hükümetine karşıysa durup düşünmek icap eder. keşke biriniz gelse de şu ülkeyi milleti devleti düze çıkarsa ve tüm düşmanları bağrımızdan söküp atsa ama olmuyor gardaşım olmuyor. ALLAH bu devleti, bu milleti, bu dini, bu ülkeyi, bu ümmeti gizli ya da açık kafirlerin tezgahlarından, tuzaklarından, münafıkların şerrinden korusun inşaallah. MÜHİM OLAN PARTİ DEĞİL ÜLKEDİR, DEVLETTİR.

şu sözü asla unutmayınız::::::::::

TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ, ŞEYHLER VE MÜRİTLER ÜLKESİ OLAMAZ... Mustafa Kemal Atatürk.

Özgür Deniz

31.03.2014 - 19:20

http://haber10.com/haber/487102/#.Uzm8v8xrPIU

biz söyledik kızdılar....şimdi ne yapacaklar... en etkili isimlerden biri söylüyor bunu...herhalde aforoz ederler....demek ki söylediklerimizin hepsi doğruymuş hatta SAYIN BAŞBAKAN bile doğruymuş....ama doğrular geç anlaşılıyor maalesef...

fakat burada şöyle bir tavır da var....burada ikiyüzlülük var....bu doğrular, gerçekler seçimden önce bu konuşulmuyordu, söylenmiyordu....niçin şimdi söylendi;;; çünkü yenildiler, paçavraya döndüler....şayet AKP mağlup olaydı bu yanlışlar yine söylenmezdi ve hatta malum yapı savunulur tam tersi AKP ye çakılırdı....bu söylenenler AKP için söylenirdi....

peki bu ahlaki mi...asla değil...bu dürüstlük mü asla değil...şimdi ciddi hata var ama bu gizleniyor....eğer dürüstsen gizlemezdin çıkar söylerdin...yenilince söylendi....çünkü artık gerçek görüldü.....oysa ahlak temelinde hareket eden insanlar gerçeği söylemekten imtina etmezler....hele hele iman hizmeti yaptığını iddia edenler bu kadar derin ve keskin yanlış yapmazlar, yapamazlar, yapmamalılar...

İŞTE BU YÜZDEN KAYBEDİYORSUNUZ....samimi değilsiniz,,,,dürüst değilsiniz,,,,güya iman hizmetindesiniz ama yamuk yapıyorsunuz ve bu yüce hizmetle bu tavır aynı arada olur mu,,,,,asla olmaz ve olmamalı....ama siz olduruyorsunuz ve bu yolla bir şeyleri dolduruyorsunuz....ve insanlarda size güvenmiyor...işte bu tavrınız yüzünden zerre güvenmiyorum...

seçimden önce AKP yanlıştı, şimdi cemaat yanlış......yani GÜÇLÜ görüntü veren haklı oluyor....yeneceklerine inanıyorlardı ve haklıydılar....ama yenildiler ve haksız oldular ve bu kabul edildi....yazık çok yazık....

bence her şeyi bırakıp artık kendi dünyanıza dönün....hizmetmiş,,,,peh ne hizmet ama....iman kurtarmaymış,,,peh ne kurtarma ama....BENCE ÖNCE KENDİNİZİ KURTARIN, sonra sıra diğer insanlara gelsin, imansızlara gelsin....

Özgür Deniz

25.03.2014 - 18:44

http://www.habervaktim.com/haber/365681/yasemin-aksoydan-olay-fotograf.html

Resmi mutlaka görünüz sevgili dostlar. Vicdanlarınıza kulak veriniz, mutlaka sessiz çığlıkları işiteceksiniz. Vicdanınız ağlayacak. Bunların özlerini görün ki; söyledikleri sözlerin, yaptıkları eylemlerin ne manaya geldiğini fark edin, idrak edin...

Özgür Deniz

27.03.2014 - 17:17

http://www.sabah.com.tr/Gundem/2014/03/27/cia-guleni-uyarmis


şimdi bir bunu düşünün bir de bugün ortaya çıkan dehşetli ihaneti düşünün ve ikisini birleştirin ne görüyorsunuz....


ihanet eden her kimse mutlaka bulunup kökü kazınmalıdır...gerisi hikayedir...

bu ihanet asla asla asla affedilmemelidir...

Özgür Deniz

29.03.2014 - 09:07

http://www.habervaktim.com/yazar/64342/topyekun-saldiri.html


AKP savunusu yapıyorsam şayet şerefsiz evladı olayım. ÜLKEM DİNİM MİLLETİM DEVLETİM önceliklidir. belki yanılıyor da olabilirim ama Allah bu devleti, bu milleti, bu ülkeyi, bu dini ve ümmeti korusun. amin.



Topyekûn saldırı. Uyan ey aziz Milletim uyan, lütfen uyan. Yemin ediyorum bugünleri bile mumla arayacağınız günler gelebilir. Evet çok büyük hatalar yapılmış olabilir. Dileyelim ki bir daha hatalar yapılmasın ve ihanet edilmesin. Ama bir kıyaslama yaptığınız zaman, yani şu maymun kılıklı kodamanları, koçlar gibi yaşayan kodamanları, doğanlar gibi uçan kodamanları düşündüğünüz zaman Allah, vatan, namus aşkına bunlar onların eline su bile dökemez bazı şeylerde. hayır onlar hata yapmadılar mı, onlar masumlar mı, bu ülkeyi, bu milleti, bu devleti ve bu dini bu hale kim getirdi? şimdi çıkmış vatikanın, toninin, coninin, siyonizmin kanatları altında yaşayan malum bir karanlık, sekter yapılanma bunlara güya kol kanat geriyor ve CHP yi de etkisine almaya çalışıyor üç kuruşluk bile olmayan oylarıyla. Haddizatında CHP nin yerinde olsam yüzlerine bile bakmam ya. çıkar var işin içinde. yoksa CHP yanlışları olsa bile bir yerde aydınlık, özgürlük yanlısı bir partidir. bireyi önceler. MHP milli çıkarları önceleyen bir partidir. devletçi bir partidir. ama maalesef kimse gerçeklere göre hareket etmiyor. herkes kendi dünyasının peşine düşmüş. oysa düşman bağrımıza hançer saplarken birlik olunması gerekir. ama olunmuyor. KİMSE ŞUNU UNUTMASIN Kİ;;;;;;;;;;;;;;;;;ne kadar da kötülükleri olsa bile PARTİLERİN HÜKMETTİĞİ DEVLET CEMAAT DENİLEN YAPILARIN HÜKMETTİĞİ DEVLETTEN binlerce kez daha evladır. unutulmasın ki;;;;CEMAAT DEVLETİNDE birey olamazsınız. hür olamazsınız. mutlak şekilde köle olursunuz. aklınız kendinize ait olamaz. vicdanınız kendinize ait olamaz. SİYASETE TEŞNE BİR CEMAAT YAPISINDAN mutlak ve muhakkak şekilde korkunuz ve kaçınız. zira dininizle birlikte, vatanınızı ve her şeyinizi kaybedersiniz. vatikan, coni, toni, Siyonist senin hükümetine karşıysa durup düşünmek icap eder. keşke biriniz gelse de şu ülkeyi milleti devleti düze çıkarsa ve tüm düşmanları bağrımızdan söküp atsa ama olmuyor gardaşım olmuyor. ALLAH bu devleti, bu milleti, bu dini, bu ülkeyi, bu ümmeti gizli ya da açık kafirlerin tezgahlarından, tuzaklarından, münafıkların şerrinden korusun inşaallah. MÜHİM OLAN PARTİ DEĞİL ÜLKEDİR, DEVLETTİR.

şu sözü asla unutmayınız::::::::::

TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ, ŞEYHLER VE MÜRİTLER ÜLKESİ OLAMAZ... Mustafa Kemal Atatürk.

Özgür Deniz

31.03.2014 - 19:20

http://haber10.com/haber/487102/#.Uzm8v8xrPIU

biz söyledik kızdılar....şimdi ne yapacaklar... en etkili isimlerden biri söylüyor bunu...herhalde aforoz ederler....demek ki söylediklerimizin hepsi doğruymuş hatta SAYIN BAŞBAKAN bile doğruymuş....ama doğrular geç anlaşılıyor maalesef...

fakat burada şöyle bir tavır da var....burada ikiyüzlülük var....bu doğrular, gerçekler seçimden önce bu konuşulmuyordu, söylenmiyordu....niçin şimdi söylendi;;; çünkü yenildiler, paçavraya döndüler....şayet AKP mağlup olaydı bu yanlışlar yine söylenmezdi ve hatta malum yapı savunulur tam tersi AKP ye çakılırdı....bu söylenenler AKP için söylenirdi....

peki bu ahlaki mi...asla değil...bu dürüstlük mü asla değil...şimdi ciddi hata var ama bu gizleniyor....eğer dürüstsen gizlemezdin çıkar söylerdin...yenilince söylendi....çünkü artık gerçek görüldü.....oysa ahlak temelinde hareket eden insanlar gerçeği söylemekten imtina etmezler....hele hele iman hizmeti yaptığını iddia edenler bu kadar derin ve keskin yanlış yapmazlar, yapamazlar, yapmamalılar...

İŞTE BU YÜZDEN KAYBEDİYORSUNUZ....samimi değilsiniz,,,,dürüst değilsiniz,,,,güya iman hizmetindesiniz ama yamuk yapıyorsunuz ve bu yüce hizmetle bu tavır aynı arada olur mu,,,,,asla olmaz ve olmamalı....ama siz olduruyorsunuz ve bu yolla bir şeyleri dolduruyorsunuz....ve insanlarda size güvenmiyor...işte bu tavrınız yüzünden zerre güvenmiyorum...

seçimden önce AKP yanlıştı, şimdi cemaat yanlış......yani GÜÇLÜ görüntü veren haklı oluyor....yeneceklerine inanıyorlardı ve haklıydılar....ama yenildiler ve haksız oldular ve bu kabul edildi....yazık çok yazık....

bence her şeyi bırakıp artık kendi dünyanıza dönün....hizmetmiş,,,,peh ne hizmet ama....iman kurtarmaymış,,,peh ne kurtarma ama....BENCE ÖNCE KENDİNİZİ KURTARIN, sonra sıra diğer insanlara gelsin, imansızlara gelsin....