İNSAN OLMADAN, MÜSLÜMAN OLUNAMAZ...

Özgür DENİZ - 02.08.2014

Mahzunuz, kederliyiz, dertliyiz. Kan ağlıyor milletlerimiz, topraklarımızda kandan nehirler oluşuyor. Türkistan’ımız, Türkmeneli’miz, Filistin’imiz, can Azerbaycan’ımız, dünya siyonizminin kuşatması altında inim inim inliyor. Küçücük yavrularımızın bedenleri paramparça. Ve çocuklarımız sokak ortasında, insanlığın gözü önünde yine kendi cinsinden olanlara dövdürülüyorlar. Ve şeytan, insanı suçluyor! Ve zalimlere beddua etmeyin diye çırpınıyor şarlatanlar, soytarılar, ruhsuz mikroplar. Ortalıkta kuru lakırdıdan başka hiçbir şey yok, ne hazin. Kuru bir kınamadan, lafta kalan bir endişeden başka bir şey görmüyoruz. Hiçbir ciddi yaptırım yok. İslam ellerinde bayramlar bile hayal oldu. El öpecek çocuklar, ölümle kucaklaştılar. Kıyılan canlar, akıtılan kanlar, korkuyla yaşayan küçücük yürekler tüm tatları, lezzetleri yok ediyor. Ölüm gece nöbetinde. Kan emici kalantorlar ise kasa derdinde. Riyakârlar masa, nisa derdinde. Bir damla petrole bin can alıyorlar. Masumlar katil kurşunlara can verirlerken, zalimler kurşunlardan kazanıyorlar. Aç kalanlar kimin umurunda, sen doyanlara bak! Var olanlar kimleri yok ederek var oluyorlar bunu anla! İnsanlar, mütemadiyen ölüme çağrılıyorlar. Oysa hakikati beklemekteydiler. Hakikat ne? Kim hakikat? Yalan, hayat olmuş; hayatsa yalandan yorulmuş. Boşver bunları sen! Kaç evin var? Araban ne marka? Koltukların nereden? Kaç lira maaş alıyorsun? Sevgiline hangi mücevheri hediye ettin? Bunlar daha önemli değil mi? Giden canlardan bana ne, hayat devam ediyor diyorsun yani. Aynen öyle bebeğim, sen yürümene devam et! Yoksa otorite yok eder, duman olur gidersin. Oysa katiller hoşgörü bekler, insaf bekler, dua bekler! Sen dua et, kurşunlar dua edenleri vursun olur mu bebeğim? Rahatı bozmak kolay mı? Kazanmak kolay olsaydı, bozmakta kolay olurdu! Cesaretini kaybeden her şeyini kaybetmiştir diyor halifelerimizden biri. Öyleyse sormak gerek cesaretini kaybedenlere; neyi kazandınız? Katil size yaşama hakkı mı tanıdı yoksa!?! Oysa biz; yaşamda, ölümde Allah’ın takdiridir diye biliyorduk. Âlim kimdir, zalim kimdir, lider kimdir, uşak kimdir unutturdular bize. Kelimelerimizi çaldılar. Kelime gidince ruh kalır mı? Kendi kelimeleriyle ruhlarımızı satın aldılar. Türk’ün türküsü vardı, çünkü kendine ait kelimesi vardı. Kendi kelimesi olmayanlar kendi türkülerini yazamazlar. Müslüman’ın davası vardı, çünkü kelimesi vardı. Kelimesini unutan Müslüman, uşak olmaya mahkûmdur. Şimdi çocuklarımız birer yabancı oldular, çünkü yabancı kelimelerle dolduruldular. Kendi kelimelerinden korkutuldular. Milleti cahillikle suçlamak ucuzluktur ve sahtekârlıktır. Kelimesini ve dilini çaldığınız bir milletten tefekkür etmesini, aklını kullanmasını mı bekliyordunuz behey gafiller? Ama nasıl kullanacaktınız değil mi? Peki ya kullanılacağını hiç düşünmediniz mi? Düşünmediniz, çünkü sizin gösterdiğiniz yoldan hiç ayrılmayacağını düşündünüz. Filhakika asıl cahil sizdiniz. Böyle bir dünyada Yahudi’yi dost bilmek Yahudileşmektir behey gafil, zalim ve de cahil.

 

 

Yediğimiz yemeklerde tat yok şimdi. Giydiklerimiz dar geliyor bedenlerimize. İçtiklerimizse birer zehir. Sevinmek ibadet diyorlar, ama bu ibadeti yapacak yurt nerede onu bilmiyorlar. Çoktandır yurtlarımızda küfür kol geziyor sezmiyorlar. Kıtalardan kıtalara zafer taşıyanların çocukları şimdi zilleti şeref sayıyorlar. Şerefsizin şeref bahşetmesi nasıl olur izah edemiyorlar. Şeref kimin yanındaydı, öğretilmişti ama bilmiyorlar; sorsanız biz hizmetçiyiz, iman kurtarıyoruz diyorlar. İnsanlık ölüyor behey gafiller, hangi imanı kurtaracaksınız? Koltuklara; ülkelerin, milletlerin istikballeri ve istiklalleri satılıyor. Oysa biz, liderleri, milletlerin makûs talihini değiştirenler olarak biliyorduk. Çünkü liderlerimiz hep böyle yapmışlardı. Zaman, âlimi de bozdu, lideri de. Ve bozulan âlimlerle liderler birleşerek milletleri bozdular. İşte küçücük yaşta olan çocukların gerçek cellâtları bunlardır bilesiniz. Şeytanı kovacak olanlar şeytanla anlaştılar! Tefrikayı yok edecek olanlar tefrikada buluştular. Kardeşlik tohumunu ekecek olanlar düşmanlıkla tanıştılar. Düşmanla savaşacak olanlar birbirleriyle savaştılar. Yaramız derin bebeğim. Çünkü tarihimiz derin. Derdimiz ve davamız derin. Derin bir ecdadın sığ torunlarıyız şimdi. Bir zamanlar zalimlere öğretirken, şimdi zalimlerden öğrenir olduk. Ne öğrendiğimizse malum. Mazlumların yanında olmayı öğrenmiştik, şimdi zalimlerin zulümlerine sessiz kalmayı öğrettiler bize. İşte çocuklar da bu yüzden parçalanıyorlar. Artık ziyarete gidecek ev, elini öpecek dede-nine-ana-baba bulamayacaklar çocuklarımız. Ve o büyüklerde koklayacak çocuk bulamayacaklar. Göz göre göre nesillerimiz katlediliyorlar. Bir yabancı sahip çıkıyor, sahip çıkamadıklarımıza. Ve asıl yapılacak olanı o yapıyor. Dinimiz var diyoruz, bekliyoruz. Oysa din, bekle demiyor. Beklemeyi biz istiyoruz ve isteklerimizi dine dedirtiyoruz. Gerçek dini ortaya koyanlara deliriyoruz. Nasıl yaşayacağımızı bilmiyoruz, çünkü kitabımızı bilmiyoruz. Öğrenmeyi de sevmiyoruz. Büyüklerimiz öğrenir, bize söyler, bizde yaparız diyoruz. Peki, gövdemizin üstünde ki kafayı niye taşıyoruz? Şarlatanlığı, soytarılığı, birbirini tefe koymayı, birbirinin açığını bulmayı ve ayağını kaydırmayı marifet sanıyoruz. Marifetsizde iltifat arıyoruz. Bir tarağın dişleri olmamız icap ederken, yabancıların şişleri olmayı adamlık sanıyoruz. Ve kardeşimize girmek ve onun bağrını yakmak için fırsat arıyoruz. Bilmiyoruz, bilmiyoruz, bilmiyoruz ama bildiğimizi düşünüyoruz, oysa düşünmeyi de bilmiyoruz. Onlar bilmiyorlar kadim kaidesine muhatap olduğumuzun farkına varamıyoruz. Âlimlerin, münevverlerin aydınlatamadığı bir toplumu şarlatanlar avutur diyor bir aydınımız ve çok doğru diyor. Şimdi olan da budur. Henüz olmamış çaylakların, olduğunu sanarak, oldurmaya çalıştıkları garip bir çağın şahitliğini yapıyoruz hepimiz. Ama bilmeliyiz ki, layık olmasaydık olmazdı olanlar.

 

 

Zulmetmeyeceksin dendi, zulmün başı olduk. Öldürmeyeceksin dendi, denilenlere şaşı olduk. Fitne çıkarmayacaksın dendi, fitnecilerin şahı olduk. Direnmek var olmaktı, mücadeleden kaçtık. Yorulmaması gereken ayaklarımız yoruldu, uzanması gereken ellerimiz uzatılmadı. Dosta gösterilmesi gereken müsamaha düşmana zırh oldu. Düşmanın açıklarını bulacaktık, hatalarını örtünüz denilen dostları soyduk ve çırılçıplak orta yere koyduk. Biz bu değildik ama bu olduk. Felah bulacaktık bela bulduk. Çünkü olmamız gerekeni olmadık. Kardeşlerimiz gülecekti, düşmanlarımız gülüyorlar. Hakikati söylemekten çekinen evlatlar yetiştirmişsek, yarınlardan umut etmek namussuzluktur. Ümmetin çocukları ağlarken, biz dünya nimetlerini avlama peşindeyiz, ne acı. Konuşsan çokbilmişsin ve suçlusun, konuşmasan korkak ve cahil. Niçin yaşar insan? İnsan, gerçekten insan mı? Düşmanını öven, dostunu döven nasıl bir ruh taşıyordur acaba? İçinde ki ses sana isyan diyor, dost bildiğin biraz sussan diyor. Peki, ahlak nedir ve adalet nasıl bir şeydir? Hangi ahlaka sahibiz, adaleti istiyor muyuz? Yoksa biz, namussuz muyuz? Edebiyat parçaladığımızı, felsefe yaptığımızı sanıyor bazı gafiller. Behey ahmak, zaman hangi zaman? Edebiyat parçalamak nedir, felsefe yapmak nasıl olur? Bizim acılarımız var, bizim kardeşlerimiz var, bizim topraklarımız var ve bizim sorumluluklarımız var. Bilir misin bunları sen? İdeal olarak bilmesen de reel olarak bilirsin bilmesine ama kahpesin biraz. Yazılması gerekenleri yazmak bir ödevdir ama vazgeçmek namussuzluktur. Ölmeyi, canın tenden ayrılması olarak mı biliyorsun sen bebeğim? Biz ne yaşayan ölüler tanırız, yaşadığını zanneden. Yazarak, acıya dayananlardanız biz. Yazmazsak yananlardanız biz. Gücümüz olsa, mümkün olsa kurşun atacak olanlardanız biz. Fakat bunu idrak edecek beyinden ve yürekten yoksun olanlarsınız siz. Salonların müdavimisiniz. Düşmanların mutisi, kodamanların hadimisiniz. Kendinden olanı görünce ortaya çıkan, düşmanı görünce deliğe kaçan sıçanlarsınız siz. Konuşmaktan korkarsınız, konuşana bayrak açarsınız. Çünkü aşağılıksınız, alçaksınız. Edebiyat parçalayan, felsefe yapan kimdir bilir misiniz? Gerçeğe âşık olduğunu her yerde söyleyipte, gerçeği ortaya koyanın ağzını kapatmaya çalışanlardır. Adalet kavramını sürekli kullanıpta, adaleti uygulama fırsatı doğduğunda adaleti aklına bile getirmeyenlerdir. Biz Hakka ve Halka inanırız bebeğim. Biz köpeklikten anlamıyız, o dili bilmeyiz. Biz dosta sert olupta, düşmana gülmeyiz. Dosta duvar olupta, düşmana yol vermeyiz. Bir siyonisti tam alnının ortasından vurmayı hayal ederek yaşarız ve bu küçücük hayali gerçekleştirmeyi şeref sayarız. İnsan doğduk, insanca yaşarız. Her daim kutsal ülküler peşinde koşarız.

 

 

Bir kâfirin, bir Müslüman üzerinde imtiyaz hakkı da, hâkimlik iddiası da olamaz. Kâfir şeytanın uşağıdır, Müslüman ise Allah’ın kuludur. Zulmetmek kâfirin tabiatıdır, direnmek ise Müslüman’ın. Vazgeçmek ölümdür Müslüman için. Allah vazgeçmeyi değil direnmeyi emretmiştir.  Müslüman’ın izzetli yaşaması, zalimin zulmüne direnmesiyle doğru orantılıdır. Direnmeyen Müslüman kaybeder ve izzetini koruyamaz. Müslüman, söylerken de, yazarken de, yaşarken de Hakkın ve Halkın istikametindedir. Müslüman insandır, insan Müslüman’dır. Müslüman insan olmasaydı Müslüman da olamazdı. Müslüman, İbrahim’in, Muhammed’in, Musa’nın, İsa’nın yanındadır. Yahudi’nin, Firavun’un, Karun’un, Belam’ın, şeytanın yanında değil.  Müslüman nereyi otorite bileceğini bilir. Müslüman aklını kullanır, vicdanına kulak verir ve hakikat önünde eğilir. Silahı olan ne kadar güçlü olursa olsun, ruhu güçlü olan mutlaka kazanacaktır. Nice orduları bozguna uğratan, nice krallara diz çöktüren ve üç kıtaya hükmeden bir ecdadın torunlarıyız biz. Tabi bilirsek, idrak edersek. Ama bilsek ve idrak etseydik, bugün üç kuruşluk kâfirler kardeşlerimizi kendi yurtlarında can evlerinden vurmaya cesaret edemezlerdi. Bilmedik, bilmiyoruz, bilmekte istemiyoruz. Çünkü bilmek utanmaktır. Utanacak yüzümüz de yoktur. İnanıyoruz ki, küçücük çocukların çığlıkları kâfirleri kahredecektir. Büyüklerin yalan dolu nutukları değil.

 

 

Ağız tadıyla yemeklerinizi yiyorsunuz, buz gibi kolanızı içiyorsunuz, denizde güneşleniyorsunuz, dünya umurunuzda değil hiçbir şeye üzülmüyorsunuz, zalim karşısında lal olmuşsunuz ve kendinize Müslüman diyorsunuz. Sonra da akıldan bahsediyorsunuz. Hangi akıl, ey akılsız? Bunu söyleyince de kızıyorsunuz. Hani hakikate âşıktık. Hani hep hakikati söyleyen insanları arardık. Bir yaşananlara bakalım bir de yaşadıklarımıza? Sahi bir vicdanımız var mı? Ya da utanmak nedir? Bugün üzülüp yarın süzülmeyeceksin bebeğim. Öyle bir bilinçle yaşayacak, öyle bir intikam duygusuyla dolu olacaksın ki, bir an bile düşmanının oyununa gelmeyeceksin, düşmanını övmeyeceksin, düşmanını beslemeyeceksin. Düşmanının, senin topraklarına girmiş ve kendini gizlemeyi başarmış uşaklarını da bileceksin. Onları de beslemeyeceksin, övmeyeceksin. Hiçbir şeyin gizli kalmayacağı ve her bir şeyin hesabının verileceği zamanı düşüneceksin. Bu dünyaya ait her şeyin hükmünü ve anlamanı kaybedeceği ve seni mutlak olarak yalnız bırakacağı zamanı düşüneceksin. Anlamayan; anlatamaz, ağlayamaz, yaşayamaz. Anlamak, ıstıraptır ama insanlaştırıcı bir ıstırap. İslam’ı anladığını söyleyipte, ardından İslam hoşgörü dinidir diyen ahmaklara inanma bebeğim. İslam, asla hoşgörü dini değildir. İslam, ahlak ve adalet dinidir. Zalimi hoş görmeyi bırakın yeri geldiği zaman Müslüman bile hoş görülemez. İslam, cihad dinidir. Her türlü alçaklığa, namussuzluğa, sömürüye, zulme, adaletsizliğe, ahlaksızlığa karşı başkaldırma dinidir. İslam, ödül olduğu kadar ceza dinidir de. Ama İslam asla yobazlık dini de değildir. Aynı zamanda İslam yaşatma dinidir. Çünkü İslam öldürmeyi yasaklamıştır. Bilmeyen bilecek, bilmiyorsa ötmeyecek bebeğim. Gerçek, yalanın karanlığını elbet delecek. Ve Hakk, batılı mutlak yenecek.

 

 

Şimdi direniş zamanı. Elbet hesap vakti de gelecek. Her çığlık zulmün karanlığını delecek. Direniş, ille silahı kuşanıp meydanlara çıkmak değildir. Direniş, bir bardak kola ikram edildiği zaman onu reddedebilmektir. Direniş, yerli Siyonistlerin basınlarına alın terini vermemektir. Direniş, şeytanı otorite bilmemektir. Direniş, Siyonist itine beddua edebilmektir. Direniş, nutuk atmak değil eylem yapmaktır yani yapıcı yaptırım uygulamaktır. Direniş, Türkistan’ı, Türkmeneli’ni, Filistin’i, Azerbaycan’ı canı gönülden sahiplenmektir ve tüm Siyonist köpeklerine karşı birleşebilmektir. Direniş, ille de kardeşlik demektir. Direniş, kitabını okumaktır. Direniş, kendi aklını kullanmaktır. Direniş, her an bilinçli ve şuurlu yaşamaktır. Direniş, inadına hakikati haykırmaktır. Direniş, Siyonist pislikten iğrenmektir. Ve o pisliğin pisliklerinden de iğrenmektir. Direniş, ille de vatan demektir. Bayrağını sahiplenmektir. Direniş, hesap sormaktır. Direniş, bir gününü bile bedduasız geçirmemektir. Direniş, küçücük çocukların çığlıklarını duyabilmektir. Direniş, umarsızca yaşamamaktır.

 

 

Son tahlilde; insansan, derdin vardır, acın vardır, sancın vardır, davan vardır, vazifen vardır. İnsansan, insan gibi yaşayacaksın. İnsan gibi nasıl yaşanır diye sorma behey gafil, zalim ve de cahil. Git ve kitabını oku!

 

 

En son tahlilde; insan olmadan, Müslüman olunamaz.

Tarih: 02.08.2014 Okunma: 624

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?