İNSANCA YAŞAMAK İÇİN...

Özgür DENİZ - 10.01.2014

‘’Biz insanı şerefli olarak halk ettik.’’ İsra–70

 

 

İnsan mıyız? Evet, şeklimize şemalımıza bakılırsa insanız. Fakat insanın, insan olduğunu kanıtlayan şey, şekli ve şemalı değildir. Pahalı ve lüks bir hayatta, insan olduğumuzun göstergesi olamaz. Bilakis hayvanlığa daha yakın olduğumuzun alameti bile olabilir. Ya da bir partiye, bir ideolojiye, bir cemaate, bir lidere, bir şeyhe bağlılığımız da insan olduğumuza hüccet sayılamaz. İnsan sonsuzsa, sonsuz olanla insanlaşır ancak. Çünkü insanı kayıt altına aldığınız ve sonsuzluğa giden duygu ve düşünce dünyasına sınır koyduğunuz zaman, insanı hayvanlığa mahkûm etmişsiniz demektir. İnsan mutlak hakikate yani çürütülemeyen, yalanlanamayan, eskimeyen, pörsümeyen, tüm çağlarda yeniliğini koruyan, her türlü cerbezeyle diskalifiye edilemeyen hakikate tabi olmakla insanlaşır. Sonsuz olan da ruhtur, manadır. Sonlu olana mutlak bağımlılık ve sonlu olanla insan olunacağını zannetmek ahmaklıktır. Bedenimizle değil, beynimiz ve ruhumuzla insanız. Beynini ve ruhunu ipoteğe veriyorsan, insanlığını da ipoteğe vermişsin demektir. Zira bedenimizle insan olduğumuzu kanıtlamaya çalışırsak her iki ayaklının da insan olduğunu söylemek zorundayız. Ama iki ayaklı olan herkes insan değildir. Esed, Şaron vb. katiller insan mıdırlar? Bilinçli ve şuurlu olarak rüşvet verenler ve alanlar insan mıdırlar? Bir milletin kök değerlerine bilinçli ve şuurlu olarak savaş açanlar insan mıdırlar? Şeytana bilinçli ve şuurlu şekilde uşaklık yaparak ve farkında olarak kimliğini ve dinini tahrif ve tahrip edenler insan mıdırlar? Sayısı belirsiz şehidin, evliyanın yattığı topraklara bilinçli ve şuurlu şekilde kâfir postalını bastıranlar insan mıdırlar? Bir kula hesapsız kitapsız, sorgusuz sualsiz kör itaat içinde olanlar insan mıdırlar? Bir defa, Allah, insana, akıl ve vicdan vermiş. İnsan dediğin, merak eder, çünkü görmektedir. Görmek için bahşedilmiş olan gözlerinin önünde koskoca bir varlık âlemi vardır. Görmek demekte merak etmektir. Merak eden düşünür. Düşünen de sorar ve soran sorgulamaya başlar. Sorgulayan araştırma derdine düşer. Araştıran da, mutlaka, iyi ya da kötü sonuçlara ulaşır. Her halükarda hakikatin bilgisine yaklaşır ya da mülaki olur. Zira namusluca araştıran, faraza bulduğu doğru çıkarının hilafına olsa bile kabul etmekten ve ortaya koymaktan korkmayan insan elbet hakikat üzerindedir. Ayrıca insan dediğiniz, hissiyatlı, hassasiyetli, şefkatli, merhametli olur. İnsan olan, ne sorgulamadan reddeder ne de sorgulamadan kabul eder. Bu hayvani özelliklerdir. Sorgulama da öyle sığ olmaz, bir şeyi en dibine kadar tetkik ve tahlil etmekle olur. Namusluca ve hakikat temelinde sorguladıktan sonra kabul ya da reddetmek farklı şeylerdir. Burada hem kabul edişte hem de reddedişte bir bilinç ve şuur gizlidir. Hayvan, düşünmez, merak etmez, sormaz, sorgulamaz, araştırmaz, körü körüne tabi olur. Bu yüzden biz insanlar hayvanlardan ayrılırız. İnsanı bir yere yönlendirirsen hemen nereye gidiyorum, kim gönderiyor, niye gönderiyor diye sorar. Yönlendiren kim olursa olsun, yönlendirilen insan olduğunun bilincinde bir varlık ise mutlaka sorar, sorgular. Faraza bir evliya dahi olsa yönlendiren kişi, insan olan sorar. Ki medeniyetimizin kurucu şahsiyetlerinden olan Gazali değil midir ‘’şüphe, insanı imana yaklaştırır’’ diyen? Ama hayvanı sürersin gider. Sürenin kim olduğu, nereye sürdüğü, niye sürdüğü önemsizdir. Çünkü hayvandır o, aklı yoktur. Uçuruma sürülse düşünmez atlar. İşte olay budur can dostlar.

 

 

Allah hiçbir kuluna şöyle demez; ey Ahmet kulum, sen aklını Mehmet kulumun cebine koy, o senin yerine düşünür, karar verir, senin düşünmene, kendini rahatsız etmene gerek yoktur. Ya da şöyle demez; ey Mehmet kulum, sen otur keyfine bak, verdiğim nimetlerin tadını çıkar, bırak âlemde ne olduğunu, zulmeden etsin, zulme uğrayan derdine yansın, sen düşünme bunları, her şeyi Ahmet kulum yapacak, yapmazsa sorumlu o olacak, senin ahirette ki yerin cennettir rahat ol. Böyle bir şey yoktur dostlar. Bu tür şeylere inananlar mutlaka ahmaktırlar ve aldanmaktadırlar. Hiçbir kul başka bir kulla hesaba çekilmeyecektir. Her koyun kendi bacağından asılır sözü tabir caizse öbür dünya için mutlak olarak geçerlidir. Zira orada herkes kendi yaptıklarıyla baş başadır. Cennetin de seninsindir, cehennemin de. Aldananlar şeytanı suçlayacaklardır ama artık karanlıkta kalan bir şey olmayacaktır. Zira bir Önder ve bir Kitap gönderilmiştir. Ki zaten şeytan da suçlamayı haklı olarak reddedecektir. Öyleyse suçlu göstermeye güç yetmeyecektir. Günahta bizimdir, sevapta. Bu dünya ekim yeridir. Burada toplayacağın hiçbir şey yoktur. Biçeceğin bir şey varsa ektiğin bir şeyde vardır. Ne biçiyorsan, zamanında ektiğindir o. Gül bahçesini de hazırlayan sensindir, alev çukurunu kazan da. Düşüneceksin kardeşim. Kendine geleceksin; ama kendin olarak ve kendinle geleceksin. Şerefli kılındın, şerefinle yaşayacaksın. Hayvansan diyecek bir şey yok ama insanım diyorsan insanca hareket etmesini ve yaşamasını bileceksin, bilmiyorsan öğreneceksin. Önder ve Kitap niye geldi? Herhalde gölgesine bak, sürekli adını anıp dur, duvara as ve süsüne bak diye gelmedi. Ya da birileri ne güzel insandı diye anlatıp dursun, okusun ve idraksiz (!) insanlara izah etsin diye de gelmedi. Kulların izini takip edecek, onlara tabi olacak ve onların yazdıkları hikâyelere inanacaksan, sümme hâşâ Önderi ve Kitabı geri plana atacaksan elbette ki insan gibi yaşayamazsın. Hayvanca yaşayıp insanlıktan dem vuramazsın. Önder haricinde sorgulanmayacak nefis yoktur. Kur’an haricinde sorgulanmayacak kitap yoktur. Vardır diyorsanız kusura bakmayın ama hatta isterseniz bakın, sizin koyundan farkınız yoktur. Bir doğru tüm milleti etkileyebileceği gibi, bir yanlışta tüm milleti etkiler. Öyleyse yanlışı, fitne olmasın, filancaya saygısızlık olmasın diye ortaya koymaktan çekinmek ahlaksızlıktır. Yanlışı ortaya koyacaksın ki ve doğruyu ifade edeceksin ki, tüm millet zehirlenmesin. Ki bu bir sorumluluk yüküdür. Sorumluluk yükü de her şeyden hatta ölümden bile ağırdır, kaldırmaya yürek gerek.

 

 

Misal; bir kişi, kendi toprağından uzakta olacak ama mütemadiyen toprağını özlediğini söyleyecek fakat gelme imkânı sonuna kadar açık olduğu halde gelmeyecek, bu nasıl bir paradokstur? Bunu sorgulamayacak mıyız yani? Şeytanın kucağında yaşayacaksın ve milletinin kucağına gelmekten imtina edeceksin ama milletini de çok özlediğini söyleyeceksin. Yani biz aptalız öyle mi? Keriziz ve yeriz değil mi? Sormayız, layüsel kabul eder, bir hikmet ararız. Kusura bakmayın beyim, şahsım olarak bunu yiyecek kadar mal değilim. Gel kardeşim, kapılar sonuna kadar açık, özlediysen, hasretle yanıyorsan mutlaka gelirsin; bilakis ne söylenirse söylensin havada kalacaktır. Hatta beynini kullananlar daha da şüpheleneceklerdir. Ki orada nasıl kalıyorsun? Kalmak adına neler yapıyorsun? Müslümanlara mesafeli durmanın sebebi orada kalabilmek mi? İslam’ın ve Müslümanların en azılı düşmanı kâfir Siyonist’i bilmem ne görmenin ardında bu tür şeyler mi vardır?

 

 

Misal; Yahudi’ye ve Hıristiyan’a gönül kapıların sonuna kadar açık olacak, Müslüman’a mesafeli duracaksın ama bana kardeşlikten bahsedeceksin. Peki, Önderin ve Kitabın kardeşlik tarifinde böyle bir şey var mıdır, varsa gösterebilir misiniz? Komikleşmeyin ve bizi robot sanmayın. Allah’ın davasını savunmaktan aciz kalacaksın, Müslüman’ın yanında durmaktan korkacaksın hatta Müslümanların düşmanı olan zümrelere yakınlık göstereceksin, sonra da kardeşlikten bahsedeceksin. Ve biz bunu yapanları layüsel görüp bir hikmet arayacağız öyle mi? Tabi koyunuz ya ararız. Kardeşim kardeşsen kardeş gibi olacaksın. Kardeşinin derdini dert, sevincini sevinç bileceksin. Siyonist’in çocuğuna gözyaşı döküp, Müslüman’ın çocuğunu görmezden gelmeyeceksin. Kâfire sessiz kalıp Müslüman’a aslan kesilmeyeceksin. Bunları yapıp, bir de kardeşlik masalı okumayacaksın. Okuyorsan da yediğimizi sanmayacaksın.

 

 

Misal; Allah, ‘’Kendi indinde tek dinin İslam’’ olduğunu emredecek ve ‘’bizler için din olarak İslam’ı seçtiğini’’ söyleyecek ama birileri üç din olduğunu söyleyerek insanları yanıltacak ve çıkmazda kalmasına neden olacak. Ve biz Allah’ın emirlerini net şekilde bildiğimiz halde bu saçmalığa inanacağız öyle mi? Kör itaat içinde olsaydık belki inanırdık. Hayır yani din tektir işte, hem de hakikat güneş gibi ortadadır. Bunu eğip bükmenin âlemi yoktur. İslam ahlak ve adaletinin hâkimiyeti için vermediğin bir mücadeleyi demokrasi denilen melanet için vereceksin ve iman kurtarma hizmeti yaptığını iddia edeceksin. Oysa demokrasi imanları kaybettiren bir pisliktir. Vallaha gülerler adama. Hayır, kim gösterebilir İslam ahlak ve adaleti için mücadele verildiğine dair tek bir hüccet? Ki bunu yapmayanın kurtarabileceği ne vardır ki, imanları kurtarabilsin?

 

 

Misal; kapitalistlerin peşinden ayrılmayacaksın. Her hamlende onlardan destek bulacaksın ama meydanlara çıkınca sosyalizm nutku atacak, emeğin yüceliğinden bahsedeceksin ve biz bunu yiyeceğiz öyle mi? Tabi beleş otu kim yemez ki? Ya da bir avuç tiranın egemenliğini temin etmek için yaptıklarını demokratlık olarak sunacaksın bizde seni layüsel görüp eyvallah çekeceğiz öyle mi? Kardeşim emek diyorsan emeğe erkekçe sahip çıkacaksın. Emeği sömüren kapitalist köpeklin peşinde yaltaklanmayacaksın. Tavrını net şekilde koyacaksın. Mücadelende kapitalistlerden himmet bekleyecek kadar zavallı olmayacaksın. Kapitalizme düşmansan, düşmanlığını düşman gibi yapacaksın, sefilleri oynamayacaksın. Ultra lüks bir hayat yaşayıpta sosyalizmden bahsetmek namussuzluktur ya da sosyalizm budur mu acaba diye düşünürüm. Aklımı da esir alamazsınız ya.

 

 

Misal; MİT’ini, ordunu, emniyetini, yargını ve bilumum hassas kurumlarını hatta genel olarak devletini millileştirmek adına ciddi bir mücadele vermeyeceksin. Misal; bedelli askerlik, kıyak emeklilik vb. konularda herkesle aynı yolu izleyeceksin, milletinin çocukları yoksullukla boğuşurken kapitalizme karşı ileri bir alternatif ortaya koymayacaksın, gençliğini ilimle donatmaktan imtina edeceksin ama milliyetçilikten bahsedeceksin. Bizde eyvallah deyiz yutacağız öyle mi? Kusura bakmayın arkadaş, bizler sizlerin köleleri değiliz. Hiçbirinizin değiliz. İnsan gibi yaşamaya çalışan Allah kullarıyız. Şerefli halk edildik ve şerefimizle yaşamak adına kavga veriyoruz. Dürüstseniz, zaten bunu mutlaka sezeriz. Tıpkı aksi durumu sezeceğimiz gibi. Türk’üm diyorsan görmek isterim, Müslüman’ım diyorsan bilmek isterim. Hayatın söylem değil eylemden ibaret olduğuna inanırım.

 

 

Misal; Allah ahlakı ve adaletinden dem vurup duracaksın ama mülk peşinde koşarken yorulacaksın, kendine, düşü bile imkânsız saltanatlar kuracaksın. İnsanlar bir dilim ekmek bulamazken sen tok yatacaksın. Meydanlarda bol nutuk atacaksın. Sonra da İslamcıyım diye kafa yapacaksın. Bizimde yememizi bekleyeceksin. Önder diyecek, Kitap diyeceksin ama her haltı yiyeceksin. Bizde bakınacağız öylece öyle mi? Hayır beyim hepiniz adam olacaksınız ve adam gibi yaşayacaksınız. Namussuzca yaşayıp, bizden tasdik istemeyeceksiniz. Hadi ellerimizi bağlasınız, gözlerimizi dağlasanız, ayaklarımıza bukağılar vursanız neyse ama hamdolsun ellerimiz hür, ayaklarımız hür ve gözlerimiz hür, gizli kalan hiçbir şey yok. Öyleyse bize, size uymak değil; size, hakikate ram olmak düşüyor. Soracağız, sorgulayacağız daima ve asla peşinizi bırakmayacağız. Koyun olmayacağız, mal gibi güdülmeyeceğiz. Koyun olmayı, mal gibi güdülmeyi sindirenlere inat.

 

 

Son tahlilde; daha nice misaller verilebilir sevgili dostlar. Ama lüzum yok. Zira baktığımız zaman görebiliyorsak misalleri çoğaltabiliriz. Hakikate hiçbir kul direnemez. Hakikati eğip bükemez de. Önder ve Kitap olduğu müddetçe ve bizde insan olduğumuzun bilincinde ve şuurunda olduğumuz müddetçe hiçbir ahlaksız, namussuz, insan olamamış yaratık bizi aldatamayacak, mal gibi güdemeyecektir inşaallah. Yeter ki insan gibi yaşamaya azmetmiş olalım. Yeter ki Önderi ve Kitabı bırakıp ta, bizleri aldatmaya yeltenen sefilleri takip etmeyelim.

 

 

En son tahlilde; insanca yaşamak için kavgamız ilânihaye sürecektir.

 

 

 

ÖZ DETAYLAR

 

 

BİR… İhaneti affeden affedilmez ve affedilen hain daha da acımasız olur. Devlette disiplin esastır. Bilakis çöküş kaçınılmazdır.

 

 

İKİ… Şeytan bu toprakları ve bu toprakların insanlarını çok iyi tanıyor. Düşünüyor; bu topraklara ne gider ve insanlar nasıl ele geçirilir yekpare olarak. Ve teşhisi koyuyor; burada din gider. Peki din nasıl kontrol edilir? Bir kitle teşekkül ettirilerek. Kitle nasıl teşekkül ettirilir? Bir gurup kurarak. Peki, grup nasıl yönlendirilir? Hedefe uygun bir kişilik bularak. İşte bu ülkede ki bazı yapılanmaların çıkış noktasına buradan bakmak icap eder. Bilakis dönen dolapları asla idrak edemeyiz. Tamamen sistemli, katı disiplinli ve hedefe yönelik yapılardır bunlar. Bu yapılarla dini ve kimliği yok etmek, asırlarca boynuna urgan geçirilemeyen milletin boynuna urgan geçirmek istiyorlar. Ey kurt bakışlı, aslan duruşlu yağız Türk çocukları boynunuza urgan takılmasına, ellerinize kelepçe vurulmasına, dillerinizin susturulmasına, gözlerinize perde çekilmesine, ayaklarınıza bukağılar vurulmasına eyvallah mı diyeceksiniz? Kardeşlerinizin katliamlarını sessizce izlemek zorunda kalmaya evet mi diyeceksiniz? Siyonizme hayır demekten korkar hale mi geleceksiniz? Oysa benim bildiğim Türk çocuğu esir olmaz, hürriyetsiz yaşayamaz. Mazlumun hakkının gasp edilmesini onaylamaz. Zalim karşısında elpençe divan durmaz. Davasına ihanet etmez, şehit olmaktan çekinmez. Yüce Allah, bu necip milleti, siyonizme hizmetkâr olmaktan korusun. Âmin. Allah, bu milleti, kimliğine ve dinine ihanet etmekten ve ihanet edenlerin şerrinden korusun. Âmin. Abdülhamit’in, Alpaslan’ın torunlarıyız biz, bunu asla unutmayın.  

 

 

ÜÇ… Yıllar öncesinde de dile getirmiştim. Devlet çok özel bir ekip kurmalıdır. Hem istihbarat olarak hem de operasyon ekibi olarak. Bu ekip çok güçlü olmalıdır. Elemanların siyaset bilgisi, elektronik bilgisi üst düzey olmalıdır. İhanet edenlere acımasız olmalıdır. Belki çok basit göreceksiniz ama tam anlamıyla Kurtlar Vadisi ekibi gibi bir ekip olmalıdır. Uçan kuştan haberi olacak ve anında müdahale edebilecek kabiliyete sahip bir ekip olmalıdır. Ülkeyi örümcek ağı gibi kaplamalıdır. Yok edilmesi gereken hedef çok iyi tespit edilmeli, yok edildikten sonra yok olunmalıdır. Bu ekipten hiçbir kimsenin haberi olmamalıdır. Bu ekip çok az sayıda ki kişinin bilgisi dâhilinde hareket etmelidir. Adeta Türk’ün kılıcı olmalıdır. Yani Müslüman’ın çiğnenen izzetini ayağa kaldırmak için inen kılıç. Türküz biz ya, Osmanlı ve Selçukluyuz. Sorumluyuz, tüm insanlıktan sorumluyuz. İçinde bulunduğumuz hal gururuma dokunuyor arkadaş. Biz bu olamayız, olmamalıyız. Birazcık hissiyat ve hassasiyet lütfen. Artık kendimize gelelim. Kâfir karşısında ezildiğimiz yetsin artık. Kaybettiğimiz izzetimizi ve şerefimizi geri alalım. Tüm Türk ve İslam illeri gülsün gayrı. Bahar gelsin âleme. Çiçek çiçek dirilelim ve insanlığı şenlendirelim.

 

 

DÖRT… Fehmi Koru, Nazlı Ilıcak, Ali Bulaç ve malum yapının yazarları olsun, bunları fazla önemsemeye değmez. Çünkü bunlardan çaplı bir fikir sadır olmaz. Önce bunların bu ülkeye, bu millete ve bu ümmete ne verdiğine bir bakmak kifayet edecektir gerçeği görmeye. Tabi çapımız kadar önemseyeceğizdir. Kendimiz bilmiyorsak bunlar bir bilen olacaktır gözümüzde ama kendimiz biliyorsak ta bunların ne kadar da yüceltilmeye ve önemsenmeye değmediklerini göreceğizdir.

 

 

BEŞ… Malum olay erken deşifre olmasaydı AKP içinde ki uzantılar tavassutu ile Sayın Başbakan Tayip Erdoğan tasfiye olunacaktı ve AKP ele geçirilecekti. Bu yüzden Sayın Başbakan Tayip Erdoğan, ister bakan, ister vekil, ister bürokrat olsun yakın ya da uzak çevresine karşı sonsuz teennili olmalıdır. En yakınına alacağı isimleri mutlaka çok iyi tanımalıdır. Bilakis tehdit ve tehlike geçmiş değildir, artarak devam etmektedir. Zira ya bitecekler ya da bitireceklerdir. Bu duruma muhalif unsurlar sevinebilirler ama zarar ülkeye ve millete olacaktır, olmaktadır. Burada nesnel bakmak herkesin faydasınadır. Keşke Sayın Başbakan Tayip Erdoğan, içerideki adamlarını çok sıkı gözetim altında tutsaydı da malum ihanetlere zemin hazırlanmasına fırsat vermemiş olsaydı. Bir insan, insan olacak kardeşim, yürüdüğü yolda doğru yürüyecek, inandığı değerlere ihanet edecek kadar alçalmayacak ve davasını zora sokmayacak. Bazılarını yatıracaksın yere, dolduracaksın toprağı ağzına, burnuna. Al diyeceksin pislik gözünü toprak doyursun. İnsan işte, çiğ süt emmiştir derler ya, hakikaten öyle be kardeşim.

 

 

ALTI… Papa ne demişti? ‘’Üçüncü bin yılda Asya Hıristiyanlaştırılacaktır.’’ Şimdi düşünün bakalım ülkemde ya da dünyada belli bir kişilikle yetiştirilen nesiller niçin yetiştirilmektedirler ve nerelerde vazifelendirileceklerdir ve hangi hedefler uğruna yaşayacaklardır? Asya’nın genel olarak Türk ve İslam olduğunu, malum nesillerinde Türk ve İslam etiketli olduğunu düşünün bakalım nereye varacaksınız? Hizmet ama kime?

 

 

KAYDADEĞER BİR LİNK...

 

 

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/YusufKaplan/selefiler-misiri-nasil-batirdilarsa-cemaat-de-turkiyeyi-oyle-batiriyor/47689

Tarih: 10.01.2014 Okunma: 633

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?