NAÇİZANE BİR CEVAP...

Özgür DENİZ - 13.12.2013

Yazmaya başladığımdan beri üçüncü ve inşaallah son cevap yazım olacak. Zaruret oluyor bazen ve işte yine öyle bir durumla karşılaştım ve cevap vermek durumuna geldim. Laf etmiş efendi, bizde söz söylemek niyetindeyiz inşaallah. Rabbim utandırmasın. Hakkı Hak bilip ittiba etmeyi, batılı batıl bilip içtinap etmeyi nasip etsin. Ne yazarken ne de söylerken hakikatten uzak kılmasın. Âmin. Geçelim!

 

O: ‘’Dershanelerle ilgili tartışmanın ortaya koyduğu bir hükümet-hizmet meselesi var. Toplumda huzur, uzlaşma, refah, ülkede istikrar ve kalkınma isteyen büyük çoğunluk, yarınlardan umutlu Anadolu insanı, bu meseleden muzdariptir, üzüntülüdür, endişelidir, sıkıntılıdır. Bir hâl çaresi bulunması istenmekte, dua dua yalvarılmaktadır.’’

 

BEN: Hayır efendi, dershanelerle ilgili değil, hükmetmekle ilgili bir mesele var. Bu mutlak netlik kazanmış bir durumdur, bilene, görene, algılayıp anlayana. Üstelik hizmet değil, gizli hâkimiyet meselesidir bu. Evet, bu toplum güzel şeylere özlem duyuyor ama asla muzdarip değildir, bilakis memnundur malum gelişmelerden. Ve o güzel şeylere bu milleti hasret bırakan kimdir siz onu söyleyin de millet bilsin. Bilsin ki, dirilsin ve kendine gelsin. ‘’Kurban veren Anadolu’nun hür yaşamaya da, çocuklarını hür yaşatmaya da hakkı vardır’’ diyor Nurettin Topçu üstat. Hür yaşamak için İslam’ın kadim düşmanlarından müsaade alın demiyor. Artık niyetler ortaya dökülmüştür, karanlık aydınlığa kavuşmuştur. Bilakis kimin kim olduğunun mutlak netlikte ortaya çıkması için dua etmektedir bu millet. Yüzde kaçtan bahsediyorsunuz acaba ve dile getirilmeyen gerçek yüzdelikten haberdar mısınız? İşinize gelmez bu, öyle değil mi efendi? Çünkü bu milletin içinde yüzde bir bile değilsiniz. Dile getirmekten korktuğunuz çoğunluğun o yüzde bir bile olmayan azınlığa mutlak şekilde tabi olmasını istiyor, bekliyorsunuz. İmkânınız olsa, o çoğunluğu böyle bir şeye zorlayacağınızdan zerre kuşkum yok. Keskinlikle kuşkum yok.

 

O: ‘’İçine düştüğümüz meseleye tam anlamıyla açıklık getirmek babında değil, ama bir durum tespiti yapmak için anladığım Hizmet’i ifade etmeye çalışacağım. Ben insanım. Çok şükür müminim. Peygamberimiz Hz. Muhammed’in ümmetiyim. Allah’a kulluğu, O’nun rızasını kazanmayı hayatımın gayesi biliyorum. O’nunla irtibat olmayınca hayatın bir yalandan ibaret olduğunu, O’nunla irtibatsız hayatın sıfıra sıfır elde var sıfır olduğunu iliklerime kadar hissediyorum. Hesap gününe hazırlıklı gitmek istiyorum. Hayır ve iyiliklerde yarışarak, kötülüklere mani olmaya çalışarak Allah’ın istediği gibi bir kul olmaya gayret ediyorum.’’

 

BEN: Yalandan kim ölmüş? Bir defa hayatın boyunca demokrasi diyeceksin, sonra da Allah rızası diyeceksin. İnsaf be insaf denir buna. Allah, demokrasi pisliğinden ne zaman razı olmuşta, o pisliği hayatının gayesi bilenlerden razı olsun. Vallahi de olmaz, billahi de olmaz, tallahi de olmaz. Bu olamaz, Allah’ın adaletine terstir bu. Demokrasi pisliğini kabul eden bir kitabı şahsım adına söylüyorum ne vicdanım, ne kalbim ne de beynim kabul etmez. Bana demokrasiden mütevellit zerre bir hayır gösterin ki bağrıma basayım o melaneti. Hayır ve iyiliklerde yarışıyormuş, kötülüklere mani oluyormuş. Kötülük, pislik, mikrop fabrikası demokrasiyi hayatının gayesi yap, gençliği bu zehirle mahvet, sonra da kötülüklerle mücadele ediyorum de. Tabi yersek! Önderin ümmeti olduğunu iddia et, ama Önderin varlığını ortadan kaldırmaya çalışan, O’nun sünnetini ayaklar altına alan, ahlakı ve adaleti zelil eden, uğruna Müslüman kanının nehir gibi akıtıldığı bir pisliği yüceltmeye çalış. Allah, ‘’Hak ile batıl kesin olarak ayrılmıştır, bile bile Hakkı batıl ile karıştırmayın’’ desin ama bu hakikati görmezden gel ve malum pisliği yaymaya çalış ve Allah’ın rızasından bahset, millette bunu yesin öyle mi? Bu kadar basit mi yani? Koyunuzya yeriz! Allah’ın razı olacağı şey adalettir. Hani nerede adalet? Nerede ortak mülkün adilce bölüşülmesi? Zalime karşı Hakkı haykıran kim? Küfürle mücadele etmek nerede? Müslüman’ın namusunu kirleten coniye karşı hakikati haykıran kim? Ki coni demokrasiyi getiriyor Müslüman ülkelere! Belki de demokrasi aşığı olduğunuz içindir maruz kaldığınız suskunluk!

 

O: ‘’Bunu, istikametten ayrılmadan nasıl yapacağım? Gelen ilk ayet “oku” diyor. Okuma yazması olmayan Peygamberimiz’e Allah neden oku diyor? Neyi, nasıl okuyacak? Şöyle anlıyorum: İnsanı, kâinatı Allah’ın bildirdiği gibi oku... Hak nazarından bak, adalet nazarından bak, etrafını/olanı biteni öyle oku…Her insan, yaşadığı çağın çocuğudur. Çağımızı, insanımızı, insanlığı, Türkiye’yi, dünyayı doğru okumadan yol yordamda istikameti nasıl tutturacağız? Mesela, dine hizmeti, intihar bombacıları gibi anlayabilir miyiz? Haksız yere bir cana kıyamayacağına göre Müslüman, terörist olamaz. Müslüman, eliyle diliyle kimseye zarar veremez. Müslüman emin insandır, güvenilen insandır. Huyu güzel, ahlakı güzel, etrafına, ailesine, ülkesine insanlığa yararlı insandır. Bütün bunlar, yaşadığımız çağda nasıl temsil edilecek, Allah’ın rızası, istikamet üzere nasıl aranacak?’’

 

BEN: Hangi istikamettesin efendi? İstikamet üzerinde misin ve istikametten ayrılmak başka nasıl oluyor acaba? Keşke okumasını bileseydik efendi. Doğru olanı doğru şekilde okuyabilseydik. Okuyacaksın ama köklerinden kopmadan, gerçek kaynaktan uzaklaşmadan, Hak ile batılı karıştırmadan, kitap yüklü eşeğe dönmeden. Cana kıyan Müslüman olur ve o da asla terörist olmaz efendi. Bilmiyorsan öğreneceksin. Öğrenmeyi bilmiyorsan da susacaksın. Dininden utanmayacaksın, utanıyorsan da bu dine girmeyeceksin. Bir Müslüman kâfirle mücadele eder ve icap ettiği zaman o kâfire kılıç çeker ve bugüne kadar kâfire kılıç çekerek gelinmiştir. Din sadece sevgi dini değildir efendi, din aynı zamanda kılıç dinidir de. Ki Önder diyor: ‘’her dinin bir ruhbanlığı vardır; benim dinimin ruhbanlığı cihaddır’’ diye. Evet, insanların bedenlerine bomba bağlayıp paramparça olmalarını gönlümüz de, beynimizde hiç istemez, buna üzülürüz, kahroluruz ama ya o insan mutlak çaresiz kalmışsa, sabrının sınırını haddinden fazla aşmışsa ne yapacaz? Ki nihayetinde bir insan o. Cahil, zalim, nankör, muhtaç, çaresiz, güçsüz, fani bir varlık. Bacısına, kocasına, anasına, babasına gözlerinin önünde bir kâfir tecavüz etmişse ne yapabilir? Keşke yapmasa ama ne yapabilir başka? Nihayetinde bir insan o, hayvan değil. Duygusu var, düşüncesi var, kini var, sevgisi var. Dine hizmet, kâfir karşısında zillet içinde olmak değildir efendi. Elhak Müslüman emin ve güvenilir insandır. Peki, kime güvenecez, kimden emin olacaz? Din düşmanlarından korkup kardeşini satan Müslümanlara mı güvenecez, inanacaz? Kardeşini görünce ‘’Allah’ın selamını yayınız’’ diyen Önderine ihanet edercesine selam vermekten kaçanlara mı güvencez, inanacaz? Dünya mülkü için delirip, mukaddeslerine gelince suspus olanlara mı inanacaz? Zalimlerle, kan emicilerle mücadele etmekten imtina eden, bilakis onlardan nemalanmak için, onlarla kardeş gibi olanlara mı güvencez? Allah’a inancın muhkem olsun, Önderine tabiiyetin kavi olsun, kitabına gönülden bağlan, Allah sana, razı olduğu doğru yolu gösterecektir korkma, istikamet arayıp durmayacaksın. İstikamet üzere olan Allah’tan izin alır, Allah düşmanlarından değil!

 

O: ‘’Bu soruların cevabını ben Muhterem Fetullah Gülen Hocaefendi’nin tavsiyelerinde buldum. Küreselleşen bir dünya var. Vakıa bu. Zararları, tesirleri ile bir vakıa. Böyle bir dünyada, içine kapanmayı seçeni hâkim güçler tecrit eder, mengeneye koyar. Onlara biat edemeyiz, onların istediği kalıba giremeyiz, ama onlara rağmen de ayakta kalamayız. Bir zaruretten söz ediyorum.’’

 

BEN: Demek ki Kur’an’dan bihabersin, Önderden uzaksın ki bir fanide cevap arıyor ve aradıklarını bulduğunu sanıyorsun. Oysa yanılıyorsun. Önder: iki şey bırakıyor ama efendi üçüncü şeyi arıyor. Kur’an’a ve Sünnet’e mutlak olarak tabi olsaydın, her şeyi bu mutlak ve şaşmaz ölçülere vursaydın şaşırmazdın ve eğer gerçekten cevap arıyorduysan tüm sorularının cevabını bulurdun. Allah: ‘’her nerede olursanız olunuz Allah karşı olan duruşunuzu asla bozmayınız’’ diyor. Ne yani dünya küreselleşiyor diye duruşumuzu bozmak zorunda mıyız yani? Allah var diyorsan sorun yoktur. Kimse içine kapanmaz, kapanmayı da tercih etmez ama haysiyetli yaşamak diye de bir şey vardır. Allah bizimleyse, hâkim güçlerin canları cehenneme. Ben, onlar istiyor diyerek dinimden taviz vermek zorunda mıyım? Hâkim güçler tecrit eder, mengeneye koyarmış. Efendiye bak sen. Sonra da Allah rızası diyeceksin. Hangi Allah rızası bu? Benim bildiğim, taptığım Allah, değil böyle bir tavırdan, bu laftan bile razı olmaz. Onlara rağmen ayakta kalınamazmış? Hangi İslam bu ve nasıl bir inançtır?  Onlar kim ya? Hangi zaruret? Yazık yazıktır be. Müminmiş, Peygambere tabiymiş, Allah rızasını gaye edinmişmiş. Yedik be, yuttuk hem de çok kolay şekilde hazmettik! “Ey inananlar! Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğruya iletmez. İşte kalplerinde bir hastalık (nifak) bulunanların, “BAŞIMIZA BİR FELAKETİN GELMESİNDEN KORKUYORUZ” diyerek onların arasında koşup durduklarını görürsün. Ama Allah, yakın bir fetih veya katından bir emir getirir ve onlar içlerinde gizledikleri şeye (nifaka) pişman olurlar” diyor Allah. İşte tam da bu zavallı, ezik, zillet içinde yaşamaya aşina ruh halini anlatıyor Yüce Rabbimiz bu ayette.

 

O: ‘’İşte burada Muhterem Hocaefendi’nin gösterdiği yol şudur: Kendi mana köklerimizden kuvvet alarak, kendimiz kalarak, kendi değerlerimiz üzerinde ayağa kalkarak, dünya ile entegre olmalıyız.  Bunun için farklı din ve inanç mensupları arasında diyalog demeliyiz, hoşgörü demeliyiz, uzlaşmayı ve paylaşmayı aramalıyız. Herkesin konumuna saygıyı esas almalıyız. Konuma saygı, fikir ve düşüncelere de saygıdır. İnsanı, Allah’ın hatırı adına değerli bulmalıyız. Muhabbeti öne çıkarmalı, evrensel insanî değerlerde buluşmalıyız. Küresel barış, ancak bunu kabul eden bir insanlık korosunun şarkıları eşliğinde mümkündür.’’

 

BEN: Bana tek bir merci yol gösterebilir; o da Önderimdir. O da bana iki kaynak bırakmıştır ve o kaynaklara tutunduğum müddetçe asla sapmayacağımı söylemiştir. O kaynaklar da Kur’an ve Sünnettir. Hiçbir fani bana yol ve istikamet gösteremez. Hele hele bağlısına, kâfirlere rağmen ayakta kalınamayacağını öğreten bir faniyse bu asla gösteremez. Çünkü dünyanın kâfirlerinden iğreniyorum. Elimden gelse hepsini kılıçtan geçiririm. Hele dünya kâfirlerinin babası olan Siyonist şeytandan bir domuzdan iğrenir gibi iğreniyorum. Kendi mana köklerimizden ilham almak siyonistten izin almayı gerektiriyor olsa gerek. Hangi diyalog, hangi hoşgörü behey efendi? Coniyi mi hoş görecem? Papayla mı diyalog yapacam? Uzlaşmak mı? Şeytanla melek uzlaşır mı efendi? İnsanla hayvan konuşamaz ki uzlaşsın efendi. İnsanlara hayvanlarla uzlaşmayı teklif etmek ne demek oluyor acaba? Uzlaşmak iki tarafında taviz vermesi demektir? Peki, İslam’dan taviz vermek nasıl olacak efendi? Allah: ‘’Allah indinde tek din İslam’dır. Size din olarak İslam’ı seçtim’’ diyor. Bu ayetleri görmezden mi geleceğiz hoşgörü ve diyalog safsatası hatırına? Paylaşmak ha, bana paylaşmak ne demektir izah edebilir misin? Var mı o derinlik? Hangi konuma saygı duymamız icap ediyor? Net konuş efendi. Muğlâk konuşmak sömürgenlerin işidir. Gayesi Allah rızası olan hakikati korkmadan berrak şekilde haykırır. Fikir ve düşünceye saygı ha, benim yaşımı, terimi, kanımı emenlerin gebermesi gerekirken saygıya layık görecem onları ha, ulan, Allah’a ihanettir, Öndere saygısızlıktır bu be. Hangi insanı değerli bulacaz ve her iki ayaklıyı insan mı sayacaz? Boş konuşuyorsun be efendi. Küresel barış mı? Böyle bir şey kabil midir? Şeytanla insan barışır mı? Sömürgenlerin diliyle konuşuyorsun efendi. Bunun imkânsız olduğunu bile bile laflıyorsun. Bir defa insanla şeytanın savaşı kadim bir savaştır ve dünya durdukça bu savaş sürecektir.

 

O: ‘’Türkiye içe kapanamaz. Eksen değiştirme tartışmalarına neden olacak gel-gitler ile kafa karıştırmamalıyız. Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve özgürlüklerden vazgeçemeyiz. Bu konuda sessiz kalamayız. Güç odaklarının nasırına basmadan, ilkelerden taviz vermeden, güvensizlik aşılamadan, yanlış anlaşılmadan, kırk tane testten geçsek bile duruşumuzu bozmadan, onurumuzu da zedelemeden yürümeliyiz.’’

 

BEN: Kapansın diyen de yok zaten. Hatta sonsuzcasına açılsın ama kendisi olarak, kendisi kalarak açılsın. Açılsın ama saçılmasın, aklını kaçırmasın. Eksen değiştirme, gel-git bilmem neler. Kim öğretti sana bunları efendi? Müslüman’ın tek bir ekseni vardır, o da; ‘’kardeşlik eksenidir.’’ Çünkü ‘’ancak müminler kardeştirler.’’ Ve müminler kardeşlerini bırakıpta kâfirlerin saflarına iltihak edemezler. Buna da Allah’ın razı olacağı iş diyemezler. Demokrasiden vazgeçemezmiş efendileri. Ve üstelik bağırırmışta demokrasi adına. Yapma diyen yok, buyur yap ama milletle de dalga geçme efendi. Bunun Allah rızasını kazanmak odluğunu söyleme. Önderin ümmeti olmaya layık insanların da günahına girme. Ya bana demokrasi pisliğinin insanlığa verdiği yüce bir hizmeti gösterebilir misin lütfen, ne olur? Hadi şu senin demokrasine bende tapayım göster de. Kimbilir belki de buna ihtiyacım vardır! Belki papa sever beni, Siyonist okşar, coni tebessüm eder ve bende ihya olurum! Ya şurada ki tenakuza bakar mısınız Allah, Önder, Kitap ve namus aşkına. Hem güç odaklarının nasırına basmayacaksın hem de onurunu zedelemeyeceksin. Bu nasıl olacak biri bana anlatsın Allah aşkına, lütfen, ne olur. Hani ‘’zalimler karşısında susan dilsiz şeytandı.’’ Hani ‘’gerçek cihad zalim hükümdar karşısında hakkı söylemekti.’’ Güç odaklarının nasırına basmaktan korkacak ama gayesi de Allah rızası olacak efendimizin! Bizde yiyecez bunu? Bazı varlıkların önüne ne koysanız yerler, sormazlar, çünkü soramazlar, soracak kabiliyetten yoksundurlar. Güç odaklarının nasırına basmamak, hangi duruş bu be? Bir defa Allah’a tapan birin duruşu asla olamaz bu? Çünkü Allah’a tapan biri güç odaklarının nasırına basmaktan asla imtina etmez, korkmaz hatta bundan şeref duyar, haz alır, bunu yaptığı zaman biraz daha insanlaştığını hisseder.

 

O: ‘’Bilinmeli ki, bu işe gönül veren insanlar Hizmet Hareketi ve Türkiye zarar görmesin diye çırpınıyorlar.’’

 

BEN: Tabi tabi, inandık, yedik, yuttuk, hatta hazmettik bile!

 

BEN: Rabbim yanlışım varsa affet. Niyetim temizdir. Niyetim dinimdir. Niyetim milletimdir. Niyetim devletimdir. Niyetim vatanımdır. Niyetim ümmetimdir. Hakikatlerin çarpıtılmasına karşı ümmetin şerefini savunmaktır, korumaktır niyetim, gücüm yettiğince. Niyetim kirli değildir, kardeşliği zedelemek değildir. Bunu Sen de biliyorsun Rabbim. Ama içeriden yenen bir hançer çok acıtıyor yüreğimi Rabbim.  Bilerek ya da bilmeyerek işlediğim günahlarımdan dolayı beni bağışla Yüce Rabbim.

 

            Konuşacak başka şeyler vardı ama kısmet böyleymiş sevgili dostlar. Anlayışla.

Tarih: 13.12.2013 Okunma: 581

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?