AĞLAMA-GÜLME-ANLA…*

Özgür DENİZ - 22.11.2013

*‘’Ağlama. Gülme. Anla…’’ Spinoza

 

‘’Yanmak var, yanmak var. Odun yanar kül olur; adam yanar kul olur.’’ Anonim

 

Türkiye de garip şeyler oluyor. O kadar garip şeyler oluyor ki, bir kere dalan bir daha çıkamıyor. Ya garip bir yaratık oluyor ya da yok olup gidiyor. Siyaset yeniden biçimlendiriliyor. Sisteme yeni bir şekil veriliyor. Yeni düzenlemeler beliriyor. Aktörler değişti ve mütemadiyen değişiyor. Miadı dolmuş ya da milleti yormuş olanlar artık gözden çıkarılıyor. İnsanlar bir yönüyle bilinçlenirken bir yönüyle yeniden yobazlaşıyor. Kimin ne olduğu, nereye çalıştığı belli değil. Para kimde, para kime çalışıyor muamma. Eskinin kötü izleri, yeninin kötülerini örtüyor. Millet yorgun. Bir daha yorulmak istemiyor. Bu durumda, milleti hem hazırcı hem de nemelazımcı yapıyor. Neslin idealleri çalınıp, idealistleri katledildiği için nesil artık yoldan çıkmış, yola girmesi de çok zor görünüyor. Alışkanlıkları terk etmek zor geliyor. Aslında parçalayan ama bunu çok iyi gizleyen eski düzen zir-ü zeber olurken, yerini, parçalayan ve bunu gizlemek yerine ifşa eden yeni düzen hâkim oluyor. Millet hiçbir şeyin farkında ve fevkinde değil. Aklında sadece eski düzenin kâbusları var. Ve milletin kalbini, beynini esir alarak milleti manipüle eden yegâne şey bu. Aslında eski düzenin aktörleri de bunun böyle olacağını biliyorlardı ve daima bu yönde hareket etmişlerdi. Çünkü onların da işbirliği yaptıkları ve hizmet ettikleri yer aynıydı. Bizim milletimiz gerçek aydınlatıcılardan mahrum maalesef. Kendi işinde gücünde olduğu içinde siyasetle ilgisi yok. Ve malum son ortadadır. Geçelim!

 

KISA KISA

 

BİR

Ahmet Kaya isimli bir sazcı varmış. İşi saz çalmakmış. Adı bahtiyarmış. Her kim olursa olsun. Evet, güzel sesi vardı, aykırı müzik yapıyordu, enteresan çıkışlarda bulunuyordu. Öldü gitti. Öldürende kendi yoldaşları ve yoldaşlarının ağababaları. Ama örnek olacak ve alınabilecek bir karakter değildi ve olamazdı da. Bu tür insanları yere göğe sığdıramamak ve bunu millet meydanlarında yaparak gençliği yanlış yönlendirmek vicdanı sızlatır. Çok yanlış hareketleri vardı. Bu sazcıya Devlet ödül verdi ve bu sazcı idol olarak gençliğin önüne kondu. İşte bu yanlış oldu. Devletin itibarı sarsıldı ve devlet gücü suiistimal edildi. Olmamalıydı, yapılmamalıydı. Yanlış yaparak birilerinin gönlünü kazanmayı hedeflemek devlete ve millete ihanet etmektir. Çünkü bir taraftan yapacağım derken, diğer taraftan neyi yıktığının farkında bile değilsin. Bazı şeyleri ya hiç anmayacak, kendi haline bırakacaksın ya da yüceltmeyeceksin. Herkes yaşarken iyi yaşayacak ve itibarını kaybetmeyecek. İtibarını kaybedenlere itibar bahşetmek ve bunu yaparken de çok hassas mekanizmaları kullanmak çok tehlikelidir. Bilinmeyenlerin, kendini bildirmesi çok acı verir insana!

 

İKİ

Sırf küçük çıkarlar için ya da bütünü kuşattığı sanılan çıkarlar için tehlikeli laflar etmek devlet gücünü ele geçirmiş insanlara yakışmaz, yakışmamalı. Kürdistan, Lazistan ifadelerini kullanmak masum gibi görünse de çok vahim ifadelerdir. Hem Türk Devletine hem de Türk Milletine karşı yapılan yanlıştır, haksızlıktır. Birilerinin gönlünü kazanmak, onlara karşı şirin görünmek için söylenmiş olsa bile, ki asla böyle bir şey yapılamaz ve hiçbir sebep bunu masum gösteremez, arka planda büyük yıkımlara sebep olacak laflardır bunlar. Ki kazanılacağı düşünülen insanları bile kaybettirecek sözlerdir aslında ama idrakine varabilecek şey gerektirir bu. Söz var, söz var. Sözlerin neyi bitirdiği neyi götürdüğü herkesçe bilinir. Bu yüzden, söz eden kişi, bin düşünüp bir söylemeli. Söylenen şeyler, düşmanlar nezdinde de, aslında söylenmesi istenilen şeylerdir. Çünkü düşman bu laflarla geleceği kurmaktadır ama sen farkında bile değilsindir yaptığın ve telafisi mümkün olmayan hatanın. Gerçekte bu laflarla kazanmak istediklerini kazanan sen değil, bizatihi düşmanların olmaktadır. Bu tür laflar, gelecekte ki parçalama gayelerinin temellerini oluşturmaktadır. Bu tür çıkışlar bizlere şu izlenimi vermektedir; Yeni Türkiye denilen şey, birliğin değil paramparça olmanın adı olacaktır sanki. Ağzımızdan çıkanlara dikkat etmeliyiz, bilakis ne tür sonuçlar doğuracağını kestirmek imkânsızdır!

 

ÜÇ

Milli yapı sarsılmamalıdır. Milli birlik zedelenmemelidir. Milli ahlak etkisizleştirilmemelidir. Milli his köreltilmemelidir. Milli duruş bozulmamalıdır. Milli devlet ideali gömülmemelidir. Ama görüyoruz ki tam tersi olmaktadır sanki. Bunu yapmak varlığın imhası anlamına gelir. Milli infiale sebep olur ve getireceği sonuçlar tahmin edilemez. Böyle bir şey ebedi köleliğin başlangıcıdır. Milli olmayan eğitimin başımıza ne belalar açtığı hepimizin malumudur ve hala semeresini çekiyoruz. Milli olmayan şey gayr-ı millidir. Milli varlığı imha etmek milliyetsizlerin işi olabilir ancak!

 

DÖRT

Ortalığı ayağa kaldıran malum bir olay gövdelerde gizli duran gerçek kişilikleri ifşa etti. Paraya tapanları seriverdi meydana. Bazılarının nezdinde, İman’ın, aslında tali mesele olduğu gerçeğini sarih bir şekilde gösterdi. Kâfirlere gösterilen hoşgörünün Müslümanlardan nasılda esirgendiğini açık etti. Alışmış kudurmuştan beterdir. Paraya alışınca iman elbet ötelenirdi ve ötelenmişti. Kardeşlik hukuku hiçe sayıldı. Barış yalanları ortaya döküldü. Aklı ermez çocukların masum duyguları insafsızca suiistimal edildi, sömürüldü. Aslında bunların tıyneti belli idi ama bilen biliyordu. Bilmeyen ise güdülüyordu. İnsanlığa hizmet etmekmiş. Peh! Ne hizmet ama? İnsanlık sömürülerek insanlığa hizmet oluyormuş. Bunların tek derdi güdülecek sürü var etmek ve o sürünün etinden, sütünden, yağından, yününden, gücünden sınırsızca faydalanmaktır. Ama boya döküldü, maske indi elhamdülillah ve gözü, beyni, kalbi açık olan insanlar gördüler göreceklerini. Herkes görmeli, bilmeli, duymalı gerçekleri. Hatta hariçtekiler gibi dâhildekiler de bilmeli ki, gerçekte, özde, esasta hizmet değil bir sömürü imparatorluğu olan yapı zir-ü zeber olmalı. İnsanlar özgürleşmeli. Gerçek kardeşliği, barışı, sevgiyi, hoşgörüyü tatmalı, yaşamalı. Sahteliklerden ve sahtelerden kurtulmalı, kendine gelmeli, kendi olmalı ve gerçek hizmet etmenin bilincine varıp huzura ermeli. Bu arada politikanın da ne kadar iğrenç bir şey olduğu bir daha görüldü. Dün şöyle diyenler, böyle yapanlar, bugün sırf çıkar için tam zıt hareketlere yeltenip acınası duruma düşmektedirler. Oysa dik duranlar kazanır ve kazanmaktadırlar. Ki millet tevessül edilen sığlığın, basitliğin, acizliğin fevkindedir. Milleti o kadarda cahil sanmayın. Bir hakikat varsa sahiplenmek, bir yanlış varsa düzeltmek insani vazifedir. Sırf küçük hesaplar adına yanlışları savunmaya yeltenmek insanı düşürür. Ve düşenin bir daha kalkması çok zor olmaktadır. Buna milletimiz şahittir. Milletin kanını emen yapıları bir bir yok ederken cesareti kuşanacaksın ve sömürü çarklarını acımadan kıracaksın. Bilakis, özgür millet, kudretli devlet, bağımsız vatan var etmenin imkânı yoktur. Bir yapının mahiyetini fark etmenin yolu, o yapıya hükmedenlerin kişiliklerini, kimliklerini bilmekten geçer. Siz bir yapıyı masum görebilirsiniz, o yapıyı kutsal addedip o yapıya hizmet ettiğinizi düşünebilirsiniz ama o yapıya bazı çakallar dadanmıştır ve bazı isimleri kullanarak sizleri sömürmektedir ama kalpleriniz kapalı, beyniniz örtülü olduğu için fark edemiyorsunuzdur. İşte o zaman sizleri uyandıracak olan yegâne şey; Kur’an ve Sünnettir ve kadim tarihinizdir.

Tarih: 22.11.2013 Okunma: 659

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?