YALNIZLIK SÖZLERİ...

Özgür DENİZ - 21.09.2013

Canlı olmanın, hele aklı olan canlı olmanın yani insan olmanın külfetleri midir, nimetleri midir bilmiyorum. İnsan bazen öyle yoruluyor ki, her şeyi terk edesi, alıp başını çekip gidesi geliyor, hatta nasıl başaracaksa kendi kendini bile terk edesi geliyor. Ten kafesinden kurtulmak istiyor derken isteyen bir şey var bunu içinde, biliyor. Ama terk etmekte çözüm olmuyor. Çünkü gittiğin yerde aynı, terk ettiğin yer gibi. Dön dolaş aynı noktaya gelmekte can acıtıyor. Dünyanın dışında kaçacak bir yerler tahayyül ediyorsun, bedenin yokmuş gibi düşünüyorsun, bulutlarda süzülmeyi düşlüyorsun, yok bulamıyorsun, olmuyor. Hayalde bile yok böyle bir şey. Gidiyorsun gidiyorsun ve bir yerde koca gövden sert bir kayaya tosluyor. Ve bu son nefes gibi bir şey, feci zorluyor insanı. Haykırasın geliyor, içinde ki sıkıntıları atmak istiyorsun. Ama sanki yeryüzüne bağlamışlar seni, bir türlü kopamıyorsun. Ağzını kapamışlar açamıyorsun. Her şeyin her zaman aynı gitmesi can sıkıyor. Değişim bekliyorsun. Çok şeyin değişmesini istiyorsun. Bir adım atılmış olmasını umuyorsun. Umudunu koruyorsun. Ama aradığını bulamıyorsun. Ruhun daralıyor, beynin sıkılıyor. Aslında daralanda, sıkılanda bir şeyler var teninin derinliklerinde bir yerlerde ve sen ona ruh diyorsun, beyin diyorsun. Sus diyorsun kendi kendine. Artık okuma, düşünme,  konuşma, yazma, akıntıya kaptır kendini, değmez diyor gaiplerden bir ses. Bu insanlardan bir şey olmaz, düzelmez bunlar, her şeye layıklar diyor aynı o ses. Böyle giden bir dünyanın bugüne de böyle geldiğini düşünüyorsun. Evet biliyorsun, insanlar çeşit çeşit. Ama aynı olan şeyler de var. O çeşitlilik aynı olan da tek çeşit olabilmeli diyorsun. Evet, farklılıklar bir şeyde tek şey oluyorlar; düşünürken tek şey oluyorlar ama yaşarken farklılaşıveriyorlar. Yani düşündüklerini yaşarken dürüst olmuyorlar. Mesela; sözünde durmak, ihanet etmemek, başkasının kötülüğünü istememek, haksız yere öldürmemek, hak yememek, iyilik için kötülükle mücadele etmek vb. gibi ahlaki ilkeler var. Bu ilkelerin herkese göre değişmesi diye bir şey söz konusu bile olamaz. Öyleyse herkes bu ahlakı benimseyebilmelidir diyorsun. Ama olmuyor işte. Evet, bir yerde benimsiyorlar; düşünürlerken ama esas benimsemeleri gereken yerde sahtekârca davranıyorlar; yaşarlarken. Ve o zaman kahrediyorsun. Kalbin yoruluyor, aklın duruyor. Niye böyle oluyor şaşıyorsun. Kimse kendi kendine kötülük etmez, etmemelidir ama ediyor işte ve üzülüyorsun. Sonra da kötülüklerden şikâyetçi oluyorlar. Oysa kötülüğü doğuran kendileri ama bilmiyorlar, kızıyorsun. Bırak diyor derinlerden bir ses, bırakma diyor yine derinlerden gelen başka bir ses. Birçok kötü yüzünden birkaç iyi yok sayılamaz ve feda edilemez diye düşündürüyor bırakma diyen ses. Evet biliyorsun da bunu, var yani iyiler ve iyilik peşinde koşanlar. Canın öyle acıyor ki bu düşünce yüzünden. İşkence çekiyorsun, ne çektiğinden bihaber olanlar yüzünden. Benim insanım diyorsun, benim vatanım, benim devletim ve benim benim gidiyor. Ve benim olanlar için feda ediyorsun benliğini. Katlanıyorsun acı çekerekte olsa her türlü sancıya, sıkıntıya. Yaşayamıyorsun, yaşamak zevklenmek ise eğer. Çünkü zevklenecek vakit bulamıyorsun. Hatta utanç duyuyorsun zevklenmekten acı çekerlerken birileri ve acı çekilirken bir yerlerde. Senin acıdan yana payın var gibi geliyor sana. Sorunlar varsa, sorunsuz yaşamak ihanettir diyorsun. Ah bir düşünmesem ve dalıp gitsem istiyorsun, olmuyor. Sen unutsan, unutmayan bir yerler var sanki hatırlatan. Buradan varlığının sadece bir et parçasından ibaret olmadığını tasavvur ediyorsun. Biliyorsun ki, acıyı çeken tenin değil. Başka bir şeyler var acıyan koca gövdende, görmesen de hissediyorsun bunu. Çünkü tenin acımıyor.  Acıyı çeken beyninle birlikte teninin içinde bir yer. Zira sarsılan, sızlayan, inleyen şey tenin değil. Teninde ama tenin değil. Bunu anlatamıyorsun da kimseye. Anlatılacak bir şeyde değil. Derin bir acı bu. Yaşadıkça yaşamak zorunda olduğun, kaldığın bir acı. Bitmeyen bir acı. Yapma diyorsun ama yapmamayı yapamıyorsun. Acıyı bal eyliyorsun. Bilinmesini istiyorsun, bilinmiyor ama bilinmeyeceğini de biliyorsun. Acıya yanaşmasalar da, acı çekenden de hoşlanmıyorlar acısızlığı tercih etmiş olanlar. İnsansın, bu daha ağır geliyor sana. Bu dünya da herkesin tek bir yola girmesi mümkün değilse mücadelenin ne anlamı var, mücadele ediyorsan da tek bir yolda buluşulmasını istiyorsun. Kötülük daim var olacaksa, niçin kötülükle savaşılmak zorunda kalıyoruz? Kötülükle savaşmak zorundaysak niçin kötülüğü tümden yok edemeyeceğiz? Böyle düşünerek yaşamak çok acı veriyor insana. Çünkü çözümsüz bir bilmecedir bu biliyorsun ama nereden bildiğini bilemiyorsun. Ancak sığ cevaplar bulabilir ve bununla kendimizi avutabiliriz ve akıllı olduğumuzu sanırız. İnsan düşünmek olunca, düşünmek insanı bırakmıyor. Ben sensiz yapamam ama seni de acısız bırakmam diyor ve dediği de oluyor. Canlıysan bu azaptan kurtulunmuyor. Acısız özgür olunmuyor, yaşamak hissedilmiyor diye düşündürüyor seni bir şeyler. Ne yapacağım diyorsun, cevap bulamıyorsun, bunalıyorsun. Düşündükçe acı çekiyorsun, acı çektikçe insan olduğunu düşünüyorsun. Acının ve yalnızlığın gerçekten insan olanların ve insan olma savaşı verenlerin kaderi olduğuna inanıyorsun.

Tarih: 21.09.2013 Okunma: 613

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?