GERÇEK-GERÇEKLİK...

Özgür DENİZ - 29.07.2013

Bir gerçek var mıdır? Tabi ya vardır, olması gerekir. Gerçekten ayrı bir de gerçekliği olmak diye bir şey vardır. Gerçekliği vardır bir şeyin ama gerçek değil sapıklıktır. Yani somut olarak ortadadır, algılanır, hissedilir, düşünülür yani varlığı gerçekliktir ama gerçek değildir yani kabul edilebilir değildir. Şöyle düşünelim; bir medyanın ve o medya da köşe sahibi olmuş bir kişinin varlığı gerçeklik midir? Bunlara şüphesiz evet deriz. Ama bu medya ve burada köşe sahibi olmuş kişinin temsil ettiği paradigma gerçek değil sapıklık üzerindedir. Net olarak örneklersek; Hürriyet isimli gazete ve o gazete de köşe sahibi olan Ertuğrul Özkök isimli zevatın varlığı gerçekliktir ama bunlar gerçek üzerinde değil sapıklık üzerinde hareket etmektedir. Dolayısıyla bunlara bakılarak ve inanılarak, Müslüman Türk evlatları hakkında karar vermek ya da bunların tavassutu ile kardeşine muhalefet etmek isabetli bir davranış değildir. Bunların ürettikleri haberlere inanmak ve buradan yola çıkarak bir yargıya varmak kesinlikle dürüstlükle bağdaşmaz. Müslüman’ım diyen bunu yapamaz. Yapıyorsa da Müslümanlıktan dem vuramaz. Ya da Müslüman biri, kardeşine muhalefetini bu temel üzerine kuramaz. Kendisi muhalefet edebilir belki ama bunlardan yola çıkarak muhalefet etmek asla ahlaki değildir. Kardeşini uyarırsın, yanlışına icap eden yolla hayır dersin ama bu tür sapıklık merkezlerine dayanarak kardeşini öldüremezsin.

 

Aynı şeyi Gezi olaylarıyla ilgili de düşünebiliriz; Gezi Olayları denilen organizasyon bir gerçeklik midir? Şüphesiz evet. Somuttur, algılanmakta, düşünülmekte, hissedilmektedir. Ama gerçek değil sapıklıktır. Şöyle ki; Müslüman Türk evladı; polis kurşunlayamaz, bu milletin hazinesini yağmalamak anlamına gelecek şekilde kaldırımları sökemez, yolları tahrip edemez, kamu malına taammüden zarar veremez, esnafın malını gasp ve tahrip edemez, PKK ile mahiyet olarak aynı minvalde olanlarla bir arada bulunamaz, kâfiri güldürecek eylemler içinde bulunamaz, bu tür eylemlere polis tarafından yapılan müdahaleyi haksız bulamaz, polisi insafsızca tenkit edip itibarını zedeleyemez. Bu tür davranışlar gerçekçi davranışlar değil sapıkça davranışlardır. Bunlar olmuş mudur? El cevap; olmuştur. Öyleyse Müslüman Türk evladı bu tür sapıklıkların yanında yer alamaz ve bu davranışları haklı göremez. Müslüman’ım diyorsa asla bunları onaylayamaz. Bu düşüncelerimizi temel kaynaklara doğrulatabiliriz. Muhalefet edecekse illa, muhalefetini bu olaylarla temellendiremez. Muhalefetinde ahlaklısı vardır. Bahusus Ülkücü kitle dinine, devletine, milletine ve vatanına ihanet anlamına gelen bu tür eylemleri onaylayamaz. Bu eylemlerden yola çıkarak muhalefet geliştiremez. Ülkücünün muhalefeti ahlaklıdır, adildir, haysiyetlidir. Ülkücü alelade ve sıradan birisi değildir ve olamaz. Kendisi gibi eylemi de, muhalefeti de özgündür, asildir, büyüktür. Yani Ülkücü muhalefet edecem derken, kendisine de düşman olan odakların saflarında yer almaktan hicap duyar. Ülkücü, muhalefetini temel ve kadim değerler üzerinde şekillendirir.

 

Gök bir gerçek midir ve var mıdır? Gözlerimiz görüyor, beynimiz algılıyor, kalbimiz hissediyor. Gözlerin şahit olduğu görüntüleri hayal olarak değerlendirsek bile yine de varlıkları algılanmakta, hissedilmekte, görülmekte ve düşünülmektedir. Hülasa; Gök’ün varlığı hem gerçekliktir hem de gerçektir. İhanet var mı ve bir gerçeklik mi? ihanetin karşısında sadakat var mı ve bir gerçeklik mi? Bir şeyin varlığının gerçeklik özelliği olması, onun gerçek olması anlamına gelmez. İhanet, gerçekliktir ama gerçek değil sapıklıktır. Sadakat, gerçekliktir ve gerçektir. İnsanların hakkını yemek, malını çalmak ahlaksızlık mıdır ve gerçekliği olan davranışlar değil midir? Ama gerçekliklerine rağmen, gerçek değil sapıklıktır bunlar. Yalan da vardır ve varlığı bir gerçekliktir. Gerçeğin karşısındadır ve bir nevi sapıklıktır. Misal, milletin malını çalmak, aile içi ve aynı cinsler arası ilişkiler sapıklıktır. Varlığı bir gerçekliktir ama sapıklıktır. İnsan gerçeği bilmeli, yaşamalıdır. Varlığı gerçek olan ama mahiyet itibariyle gerçeğin dışında kalan sapıklıklardan el çekmelidir. Müslümanlar için tek bir gerçek vardır ve onun dışında kalan her şey sapıklıktır. Bu gerçek; Kur’an’dır. Kur’an’dan mülhem Sünnet’tir. Ve Kur’an’a ve Sünnet’e mahiyeti itibariyle tam uygun olanlardır. Hem Müslüman olduğunu söylemek hem de sapıklıkları tasvip etmek ahlaksızlıktır, cahilliktir. Müslüman, kim olduğunu, niçin var olduğunu, nasıl hareket etmesi gerektiğini, nerede ve nasıl durması gerektiğini, kimin için ve kime karşı mücadele etmesi gerektiğini bilen insandır. Kardeşini uyarmadan öldürmenin cinayet olduğunu idrak eden insandır. Kardeşini uyarmayıp, düşmanın yanına kaçan ve düşmanla birlikte kardeşine vuran asla Müslüman olamaz. İslam’dan dem vuramaz. Bunu yapıyorsa şayet ahlaksızlık üzerinde hareket ediyor demektir.

 

Komünizm bir gerçekliktir ama mahiyeti yönüyle sapıklıktır. Faşizm bir gerçekliktir ama mahiyeti yönüyle sapıklıktır. Siyonizmin emrinde ki sair izimler içinde geçerlidir bu kıstas. Buna kimse de hayır diyemez ve hayır’ını sağlam temellerle temellendiremez. Çünkü bunlar gerçeğin dışındadırlar ve gerçeğin dışında kalan her şey sapıklıktır. ‘’Gerçeğin dışında sadece sapıklık vardır.’’ Yunus-32. Bu yüzden bir Müslüman gerçeğin dışında kalan sapıklıklara tabi olamaz, onları meşru göremez ve onlarla yaşamını tayin edemez. Hülasa; hem Müslüman hem Komünist, hem Müslüman hem Faşist, hem Müslüman hem Kapitalist, hem Müslüman hem Liberalist, hem Müslüman hem Anarşist, hem Müslüman hem Kemalist, hem Müslüman hem Demokrasist vs. olunamaz. Bunu tüm izm’ler ve ist’ler adına genelleyebiliriz. Buna karşı çıkmak, karşı çıkmaya yeltenmek ancak cahillikle izah edilebilir. Çünkü İslamiyet durudur, nettir, parlaktır. Asla karışık değildir. Şayet Kur’an bir gerçeklikse ve gerçekse ve gerçeğin dışında da sadece sapıklığın var olduğunu buyuruyorsa tüm İzm’ler ve İst’ler sapıklıktır. Çünkü bunların istisnasız tümü Kur’an’a muhaliftir, düşmandır. Yani bir nevi gerçeğe muhaliftirler ve gerçeğin düşmanlarıdırlar. Öyleyse cahilliğin âlemi yoktur. Saçmalamanın lüzumu yoktur.

 

Müslüman, İslamiyeti kabul etmiş, benimsemiş, hayatını ona göre çizmiş, yolunu ona uygun belirlemiş insandır. Mesela; sokak ortasında seks yapmak İslam’a uygun değildir ama tüm izm’ler buna onay verirler. Oysa bu kirli eylem gerçeğin dışında kalmıştır ve sapıklıktır. Bu eylem gerçek değildir ama bu eylemin bir gerçekliği vardır, çünkü savunucuları ve uygulayıcıları bulunmaktadır ama bu eylem mahiyeti itibariyle sapıklıktan başka bir şey değildir. Bunu, bizim, sapıklık olarak görmememiz, algılamamamız bu eylemin sapıklık özelliğini yok etmez. Çünkü ferdi bozucu ve toplumu ifsat edici bir özelliği vardır. Bozan ve ifsat eden her şeyde sapıklıktır. Temiz bir kalbimiz, duru bir aklımız, sağlam bir vicdanımız varsa yanılmamız zordur. Türk ve İslam düşmanı olanların var oldukları bir gerçeklik midir? Peki, bu tipler özleri itibariyle gerçek üzerinde midir? Bilakis, sapıklık üzerindedirler. Çünkü sapıklık üretim merkezi gibi çalışmaktadırlar. Hayatlarıyla gerçeğin dışındadırlar ve gerçeğin dışında kalan her şey de sapıklıktır. Kendilerini farklı tanıtmaları gerçeği değiştirmez, insanların inanması da insanların cehaletini gösterir. Bilmiyorsan her şeye inanırsın. Zira kimliğine düşman olmak, dinine düşman olmak, vatanını her nevi emperyalizme peşkeş çekme uğraşısında bulunmak sapıklıktan başka bir şey değildir.

 

Müslüman kimliği, bizim değişmez gerçekliğimiz, gerçeğimizdir. İslam’dan vazgeçemeyiz. Batılı dostlarımız sevsin diye gerçekliğimize, gerçeğimize ihanet edemeyiz. Tüm kültürümüz, medeniyetimiz, milliyetimiz, haysiyetimiz İslam’a bağlıdır. İslam ile var olmuş, ayakta kalmışız. İslam ile kendimizi kabul ettirmiş, İslam sayesinde dünyaya mühür vurmuşuz. Kardeşlik köprülerimizin temeli İslam ile atılmıştır. İslam varken ne Siyonizm, ne komünizm, ne kapitalizm, ne liberalizm, ne kemalizm, ne demokrasisizm, ne anarşizm, ne faşizm vardı; şimdi bunlar var ama İslam yok. Oyunu görüyor musunuz? Sana verdiklerine bak, senden aldıklarına bak. İşte bizim bitişimizin hikâyesinin özü, özeti budur. Etimiz parçalanmış, tırnaklarımız sökülmüş, kalbimiz çıkarılmış, vicdanımız çürütülmüş. Peki, bundan sonra direnecek gücümüz kalır mı? İslamiyet’in hâkimiyetine karşı çıkmak, hâkimiyetine giden yolu karıştırmaya yeltenmek sapıklıktır. İnsanlık, namusunu İslamiyet’e borçludur. Düşünsenize, Türkler İslam olmasaydı ve Haçlı sürüleri gibi hareket etselerdi insanlık ne hale düşerdi? Dünyada ki tüm mücadelelerin, kavgaların yegâne gayesi vardır; İslam’ı yok etmek, İslam’ın ışığını söndürmek, İslami yönelimi, aydınlanmayı boğmaktır. Peki, senin kavgan niçindir ey Müslüman? Biliniz ve unutmayınız ki; İslam yoksa Türk yoktur. Türk yoksa İslam mazlumdur, yalnızdır.

 

Son tahlilde; kendimizi bilmeliyiz, gerçeği ve sapıklığı doğru tefrik etmeli ve doğru yerde durmalıyız. Kimliğimize ve dinimize bile isteye düşmanlık etmemeliyiz. Kardeşimize düşman olanın aynı zamanda bize de düşman olduğunun farkına varmalıyız.

 

EKSTRA

 

BİR: MUALLİMLER: Hükümet üyeleri eğer dürüst iseler, mesuliyetli iseler, idealist iseler ve haysiyet davacısı iseler, dini, devleti, vatanı, milleti ve nesli düşünüyorlarsa şayet, muallimlerin düşen itibarlarını kaldırmalıdırlar. Çünkü muallimlerin itibarını kaldırmak milletin, devletin, ülkenin itibarını kaldırmaktır. Maatteessüf, bugün kü manzaraya baktığımız zaman, muallimlerin çöp kadar itibarı, değeri yoktur. Bugünlerde bir pazarlık yapılmaktadır. Aslında mahiyet yönünden böyle bir durum asla ahlaki değildir. Zira eğitimin pazarlığı yapılamaz. Pazarlık yapılarak muallime itibar bahşedilemez. Pazarlıkla, neslin kaderi tayin edilemez, vatanın istikbali, milletin istiklali kurtarılamaz. Pazarlıksız, hesapsız, kitapsız, umarsız yapılmalıdır ne yapılacaksa. Bir masaya oturmadan, sana layık olduğun mevkii veriyorum diyebilmelidir hükümet, bir milletin mimarı olan muallimlere. Ki zaten artık ne yapılacaksa yapılmalıdır da. Zira muhtemel bir girişim varsa muayyen odaklarca hazırlanan, bu girişimin içinde memur sendikaları da olacaktır, olumsuz bir netice durumunda. Böyle bir durumda kaybedenin kim olacağını tahmin etmeye bile gerek yoktur. Adaletiniz yoksa kalkınmanızın hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Zira kalkınmak değil adalet mutlu edecektir insanları. Muallimin itibarsızlaştırıldığı bir yerde itibarı olan hiçbir şey yoktur. Muallimlerine kıymet vermeyen hiçbir kimse, haysiyetten, ahlaktan, şereften bahsetmesin. Muallime kıymet vermeyenlerin, neslin çürümesinden ve ahlaksızlıklara bulaşmasından şikâyete hakkı yoktur. Şikâyet ediyorsa da, o gerçek bir düzenbazdır, sahtekârdır.

 

İKİ: BASKIN: Malum bir baskın yapıldı. İyi de oldu. Olması gerekirdi ve devamı da gelmelidir. Zira devlet, artık, gücünü göstermelidir, bu milletin emeğini sömürenlere, bu ülkenin kaderini siyonizme peşkeş çekenlere ve bu milletin istiklalini imkânsız kılanlara karşı. Ama bu tür şeyler asla şahsi hesaplar adına yapılmamalı, şahsi hesaplara göre yön bulmamalıdır. Böyle olursa şayet, bunu yapan, bu milletin lanetini üzerine çeker. Eğer, küçük, ucuz, basit politik hesaplar için herhangi bir haksızlığı örterseniz ve bu millete ihanet ederseniz yazıklar olsun derim. İnsanım diye milletin karşısına çıkmayın derim. Bu milletin bir ferdi, bu devletin bir vatandaşı, bu ülkenin bir karasevdalısı olarak bunu yapanlara hakkımı helal etmem, zehir zıkkım olsun derim. Bu milletin ruhuna, bedenine, ekmeğine, terine, kanına, yaşına muhalif olanları sırf kendi hesabınız adına görmezlikten gelirseniz, ya da suçlu çıktığı halde affederseniz, sömürüye dur demezseniz, adaletsizlik varda bunu engellemezseniz, huzur-u mahşerde bu milletin hakkını ödeyemezsiniz. Cehennemin kızgın ve kızıl alevlerinde yanarsınız ve bu dünyada da mutlaka karşılığını bulursunuz. Gerçeğe ihanet edipte sapıklık üzerinde yol alırsanız, Allah’ın, müminlerin ve tüm varlıkların lanetini üzerinize çekersiniz. Birileri bu millete ihanet ettiyse bunun bedelini mutlaka ödemelidir. Bu milletin malını çaldıysa mutlaka geri vermelidir, vermiyorsa zorla da olsa alınmalıdır. Bu dünya üç günlüktür ama bu dünyadan öte başka bir dünya ve o dünya da sonsuz bir hayat vardır. O hayatta şerefli bir mevkide bulunmak isteyen bu dünya da şerefli yaşamak zorundadır.

 

ÜÇ: PROVOKASYON: Mesela; birileri, üniversiteler açıldığında olaylar çıkarıp o kargaşadan yararlanarak bir alevi bir Sünni, bir Türk bir Kürt genci öldürüp hem aradaki uçurumu hem de kini kalıcılaştırmak isteyebilir mi ve şimdiden bu tezgâhı hazırlayanlar yok mudur? Kimi karanlık mahzenlerde, kimi de İstanbul Boğazında ki seferlerde bunu konuşuyorlar olamazlar mı? Devlet ve hassas kurumlar sonsuz müteyakkız olmalıdırlar. Sol olayları çıkarır, sonra o kargaşada kendi adamlarını vurur ve başkalarının vurduğunu iddia ederek halkın kinini, nefretini o kesime kanalize eder ve hınçlandırır. Sol bunu hep yapmıştır ve bundan böylede yapacaktır. Çünkü Sol başka bir işten anlamaz. Yalan söylüyorsam tarihe bakınız. Kuseyri’yi kim katletmiştir ve kimlerin katlettiği söylenerek millet ayaklandırılmıştır? En basitinden kaşarlanmış eski tüfek denilen Hasan Cemal’in kitabından bakınız. Ki Sayın Bülent Ecevit’te yaşarken, Maraş Olaylarını Sol’un tertiplediğini söylemedi mi ve bu yüzden kin oklarının üzerine doğrulmasına neden olmadı mı? Elhamdülillah yalan söyleyerek öne çıkma ve yönlendirme derdim olamaz. Bu kadar şerefsiz de değilim. Yegâne derdim; dinim, devletim, ülkem ve milletimdir. Ayrıca bir de sendikal eylemeleri muhtemel eylemlere eklemlediğiniz zaman ortaya çıkacak manzarayı siz düşünün! Aklını kullanmayan, akılsız hareketler altında ezilir, yok olur gider!

 

DÖRT: HAÇLI RUHU ve DEMOKRASİ: Bu topraklar şerefsiz hainlerin yuvalandığı ve derin ihanetlerin kol gezdiği topraklardır. Haçlı ruhu diridir, ölmemiştir. Haçlı ruhu indinde tüm İslam Milletleri birdir ve yok edilmelidir. Yok, edilemiyorsa köleleştirilmeli ve hadim kılınmalıdır. Bu yüzden de hedefleri doğrultusunda demokrasi denilen laneti kullanıyorlar.  İslam Milletleri demokrasiyi zorbalıktan daha ehven sanıyorlar oysa zorbalığın anasıdır demokrasi. Küfür tek millettir. Bu bilinmelidir. Tüm Haçlılar İslam Milletlerine karşı ittifak halindedirler. Muhtelif memleketlerde ki, izm’ler ve ist’ler de Haçlıların müttefikidirler. Haçlıların yegâne hedefi; İslam’ın yok edilmesidir. Yeryüzünden ve insanlığın kalbinden silinmesidir. Türkleri yok etmenin yegâne yolu da İslam’ı yok etmekten geçmektedir. Bugün tüm Ortadoğu’yu saran ve sarsan hareketlenmelerin arkasında Haçlı Ruhu vardır, bu ruhu temsil eden soysuz Batı vardır. Batı hiçbir şeyden bihaber değildir. Batılılardan insanlık beklemek, insaf ummak, destek almak muhaldir, ahmaklıktır. Batı alçak bir domuzdur. Ondan kötülükten başka hiçbir şey gelmez. Batı denilen itler sürüsü, kendisini, dünyanın efendisi, medeniyetin mimarı olarak görür ve diğer milletlere yüksekten bakar, onları insandan saymaz. Bunlar katıksız hakikatlerdir.

 

BEŞ: BOMBA İDDİA: Bomba iddia replikleri dolaşıyor ortalıkta mütemadiyen. Mevki sahibi olmuş koca adamlar safsatalarla, aptalca şeylerle iştigal ediyorlar. Ulan o iddialar zaten muhtemel şeyler, siz asıl bomba iddiayı bu milleti, devleti, ülkeyi yüceltip yükseltecek hamlelerle verin. Adalet konusunda verin. Mesela, vekil maaşları düşüyor mu? Vekil sayısı azaltılıyor mu? Kodamanların hırsızlık malları istimlâk ediliyor mu? Bankalara hadleri bildiriliyor mu? Ayasofya ibadete açılıyor mu? Conin elçiliği bu ülkeden def ediliyor mu? Yerli ve yabancı tüm özel okulların varlığına son veriliyor mu? Yabancılara tanınan özgürlükler kendi ülkesinde Müslüman Türk Milletine tanınıyor mu? Özelleştirilen mülkler yeniden millileştiriliyor mu? Kız Kulesi gibi tarih kokan yerler yabancılara satılmaktan vazgeçiliyor mu? Öküzlük başa bela bebeğim!

 

ALTI: Artık ayyuka çıkmış malum bir Cami meselesi var. Şahsım adına o olayın ciddi olduğunu ve gerçek olduğunu düşünüyorum. Ama herhangi olumsuz bir durum olmaması için bazı şeylerin gündeme getirilmediğine inanıyorum ve böyle olmasının da iyi olduğunu sanıyorum. Oraya girenlerin bazı şeyleri yapabileceğine inanıyorum. Zira bir caminin saygınlığını göz ardı ederek oraya rastgele girenlerin orada bazı şeyleri yapabileceği de muhtemelidir. Ama bir daha aynı durumun yaşanmaması için, aynı sebepten herhangi bir camiye koşanlarında camiye kesinlikle alınmamasını arzuluyorum. Zira cami, kendisinin varlığına düşman olanların sığınağı değildir ve olamaz. Bu arda camilerin de asli vazifelerini yapmalarının önü açılmalıdır artık. Hutbeler daha sağlam olmalıdır. Uyarıcı olmalıdır. Okul ve cami, bir milletin uyanışında ve dirilişinde en önemli unsurlardır. Buna bir de kışlayı eklerseniz, bir milletin muzaffer olmasının önünde hiçbir engel kalmaz.  Hutbeler kesinlikle uyarıcı mahiyette olmalıdır. Din tacirleri, politik düzenbazlar Kur’an temelinde uyarılmalıdırlar. Ahlaksızlar, adaletsizler en sert şekilde ve Kur’an temelinde uyarılmalıdırlar. Ki birleştirici olsun. Kur’an herkesin ittifak ve iltisak noktasıdır. Bu yüzden Kur’an temelinde yapılan bir uyarıya kimse karşı çıkamaz. Çıkıyorsa da zaten o düzenbazın, sahtekârın tekidir.  Hatta daha ötesi bir haindir.

 

YEDİ: MHP-TÜRK-TÜRKLÜK: MHP’nin, TÜRK’ün ve TÜRKLÜK’ün dirilişi şarttır. Arka plana düşürülen Türk Milleti yeniden ön plana çıkmalıdır ve sahneye inmelidir. Türk Milleti arka plana düşürülmüştür. Bu netameli bir durumdur ve vahim sonuçlar doğurur. Bu hareket, Türk Milletinin varoluş kavgasına indirilmiş bir darbedir. MHP özüne dönmelidir. Paradigmasını doğru temeller üzerinde yeniden yapılandırmalıdır. Davasını kadim ve kök değerlere dayandırmalıdır. Pozitivist temellerde şekillenmiş Milliyetçilik paradigmasından kurtulmalı, İslam üzerinde şekillenmiş Milliyetçilik paradigmasına yönelmelidir. Yani varlığını olumlayan, varoluşunun ve gönüllerde yer edinişinin sebebi olan kaynağa dönmelidir. Ki artık dönüyor da, zira bunun sinyallerine her an şahit oluyoruz. TÜRK özüne dönmelidir. Tarihine, dinine dönmelidir. Bunu hayatında göstermelidir. Dostunu ve düşmanını iyi tanımalıdır. TÜRKLÜK artık dirilmelidir. Bilakis ne bu vatanın bekası ne de ümmetin kurtuluşu mümkündür. Dört yanımız düşmanlar tarafından muhasara altına alınmıştır. Dost bildiklerimiz düşmanlarla kol kola girmiştir. Kurtuluş kendi içimizde ve dünyamızda sağlanacak birliktedir. MHP deyince hemen irkilmeyin. Particilik yapıyorsun demeyin. Particilikle asla işim olmaz. MHP nin dirilmesi, kendine gelmesi, özüne dönmesi bu ülke, bu din, bu devlet, bu millet için hayati öneme haizdir. Kim ne derse desin böyledir. Zira MHP bu ülkede dominant unsurdur, bir yerde belirleyici yapıdır. Bugün karanlık odaklar herhangi bir hamlelerinde MHP yi ve ÜLKÜCÜ kitleyi yanlarında bulacaklarına kati surette inansınlar, yemin ediyorum amansız bir şiddete başvururlar ve dakikasında bu ülkenin kaderine hâkim olurlar. Evet, ideal düzeyde, partilerden kurtuluş beklemiyorum ve beklemem. Partilerden adalet ve ahlak düzeni getirmelerini de beklemiyorum. Ama partilerinde bu ülkenin katı realitelerinden biri olduğunu, bu milletin kaderine etkide bulunduklarını biliyorum, görüyorum, hissediyorum. MHP maalesef bu milleten uzak bir yerlerde duruyor görüntüsü vermektedir ama biz MHP ye yaklaşmalı ve onu da kendimize yaklaştırmalıyız. O kadar uzun süredir ve o kadar derinlemesine düşünüyorum ki tüm bunları, inanın başka söyleyecek bir şey bulamıyorum, tüm tahlillerim, tetkiklerim sonucunda. Ülkemiz maalesef vartanın eşiğindedir. Altımız günden güne oyulmaktadır. MHP nereden geldiğinin, nerede bulunduğunun ve nereye gittiğinin bilincinde olmalı ve ona göre tavır belirlemelidir. Muhalefetini de kendine özgün şekilde yapmalıdır. Düşmanların yol haritasına uygun olarak telakki edilecek bir muhalefet etmemelidir. Bugün AKP ye düşman olanlar yemin ediyorum en arka planda MHP ye de düşmandırlar. Vatanseverliği Faşizm, dindarlığı yobazlık olarak tavsif edenler MHP ye düşman mıdırlar, dost mudurlar Allah aşkına? Birliğe ihtiyacımız var, ayrılığa değil. Zira ayrılıkların ne sonuçlar doğurduğunu Ortadoğu bize en net şekilde göstermektedir. Ki ayrılık, sapıklıktır. Allah birdir ve birliği ister. Allah tefrikayı yasaklar.

 

 

NOT:

 

Müslüman Türk Milleti’nin ve Ümmetin mukaddes Ramazan Ayları mübarek olsun. Allah, kötülükleri iyiliğe tedvir eylesin. Huzur, mutluluk, sağlık versin. Kardeşlik köprülerimizi muhkem kılsın. Barışın, paylaşımın ve umudun çoğalmasını nasip etsin. En güzel ve temiz şekilde ikmal edip, Ramazan Bayramına en güzel ve temiz şekilde, günahlarımızdan arınmış olarak kavuşmayı nasip etsin. Âmin. Şimdiden, milletimin ve ümmetin bayramını en derin ve kalbi duygularla, düşüncelerle kutluyorum. Özelde Türkiye’miz olmak üzere, genelde tüm Müslüman Milletlerin ülkelerine bahar getirmesini diliyorum Yüce Allah’tan. Demokrasinin, Kapitalizmin, Komünizmin ve her türlü Faşizmin yok olmasını temenni ediyorum. İnsanlığı kasıp kavuran zalimlerin sonlarının gelmesini ve mustazafların gülmesini diliyorum. Tüm İslam Milletlerinin, topraklarından zalim düşmanı kovmalarını, başlarını ezmelerini ve kendi topraklarında kendi Milli Devletlerini inşa etmelerini arzuluyorum.  Allah, herkese sağlık, mutluluk, başarı, huzur, neşe, sevinç versin. Vatanımızı, milletimizi, devletimizi korusun, ahlakın ve adaletin egemen olduğu yerler eylesin, kâfirlerin tuzaklarını boşa çıkarsın. Âmin.

Tarih: 29.07.2013 Okunma: 645

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?