DEĞİŞİMLE UYUTULMAK VE GÜNDEME DAİR

Özgür DENİZ - 23.08.2008

Değişim, milli ve manevi eksenli bir tekâmüldür haddizatında. Asla negatif bir dönüşüm değildir. Zira negatif dönüşüm, kendi kendini inkârdır ve bugün bizim toplumumuz işi bu raddeye değin vardırmıştır. Burada ince bir nüans vardır ve yazı içerisinde izahı yapılacaktır. Dünya değişiyor, dünya değiştikçe insanlarda değişiyor. Güya, değişime ayak uyduramayanlar çağın gerisinde kalıyorlar ve başkalarının esiri ya da hadimi oluyorlar. Haddizatında realite hiçte öyle görünmüyor. Bilakis, negatif minvalde değişimi lüks görüp beceremedikleri halde değişmeye tevessül edenler, icra etmeye çalıştıkları şeyin içerisinde kaybolup, esarete ve köleliğe doğru yol alıyorlar. Köleleştikçe de dönüşüyorlar. Yukarıda ki mevzu bahis olan ince noktayı izah edersek; esaslı temeller üzerinde zuhur eden bir değişimin de esaslı bir dönüşümü intaç etmesi kaçınılmazdır ve bu gereklidir. Ama yoldan sapmadan becerilebilirse. Zaten, kendi kendine yabancılaşmış toplumların ciddi bir değişim süreci yaşamadan hakiki dönüşümü başarmaları muhaldir. Önce özlerine dönecekler ki, sonra özlerini temel alarak mütemadiyen değişimi realize etsinler. Zaten, insanoğlu da sürekli bir değişim vetiresine tabii değil midir? Biteviye tekâmül ederek insanlık mertebesine yükselmiş değil midir? Asıl olan, var olan değerlere ve öze sahip çıkarak yenilenmek ve yeniden yapılanmaktır.

 

 

 

Filhakika, insanoğlu hiçte özünden kopuk değişimden yana tavır almıyor ve kendisini özbenliğinden ve özdeğerlerinden uzaklaştıran değişimi benimsemiyor. Bilakis, geçmişe ve geçmişte ki insani değerlere, bugün izi kalmamış ulvi insani erdemlere, şiddetli bir iştiyak ve tahassür duyuyor. Geçmişine, değerlerine, milli ve manevi olarak ne varsa sahip çıkarak onun kritiğini yapıp, yeniden yapılanmak istiyor. Çünkü; günümüzün monoblok (tek parça) dünyasında değişim diye insanımıza sunulan modernite, insanımızı ve insanlık âlemini sonu belirsiz bir tutsaklığa ve tuğyana doğru sürüklemektedir, genç dimağlara fasit fikirler zerk etmekte, kendi gerçeğini de ketmetmektedir.

 

 

 

Zamanımızda ki, morfinmanlar, ayyaşlar, esrarkeşler, teröristler, hedonistler, şehvetperestler,  bölücüler, kompradorlar, satanistler, kapitalistler, liberalistler, milli ve manevi öz düşmanları vs her ne varsa modernizmin âlemimizdeki olumsuz neticeleridir. Buna nazaran, milli ve manevi özümüz ise insanımıza bir dinamiklik, zindelik ve şevk vermektedir. Ülkemizi ziyaret eden turistlerin, geçmişe ait sanatsal yapıtlara ilgi göstermesi, ayrıca değerlerimizin geçmişteki izdüşümlerinin insan üzerinde nostaljik bir etki bırakması ve insanı hafif bir hüzün esintisine maruz kılması bu düşüncemizi teyit ve tahkim etmektedir. Zira mazimize şöyle bir bakış fırlattığımızda, tarihi birikimimizi irdeleyip, gözden ve süzgeçten geçirdiğimizde realiteyi bariz bir şekilde müşahede ederiz. Milletimizin, özüne sahip çıkıp onu yaşamlarının temeli yaptıklarında, dünyaya hükümran olduklarını, insanlığı adaletle idare ettiklerini, dimdik ayakta durduklarını, lakin ne zaman, kimliğinden, milli ve manevi köklerinden inhiraf edip mukallitliğe temayül gösterdiyse, esarete, peykliğe ve ram olmaya mahkûm olduklarını hayıflanarak göreceksiniz.

 

 

 

Ancak; bizim milletimiz, dünyadaki olaylardan bihaber olduğu ve değişme hevesiyle özüne bigane kaldığı için düşünememekte, olayların perde arkasını görememekte ve gerçeğin farkına varamamaktadır. İnsanlar koro halinde konuşup, sürü halinde yaşadıklarından, gerçeği kavrayamamakta, olayları müşahede edememekte ve anlamlı bir yaşama erişememektedirler. Binaenaleyh, okuması da muayyen kalıplar çerçevesinde ve sığ bir şekildedir. İşte tüm sorunlarımızda buradan neşet etmektedir. Aklımızı kullanıp akledememek. Montaigne diyor ki: ‘’başkalarının bilgisi ile bilgili olsak ta, ancak kendi aklımızla akıllı olabiliriz.’’ Çok yerinde bir söz değil mi? Yine Akif diyor ki: ‘’hayatı anlamıyor. Çünkü görmüyor, okuyor; zavallı kırkına gelmişte ağzı süt kokuyor.’’

 

 

 

Evet, dostlar; bakmak başka görmek başka; okumak başka anlamak başka. İnsanlarımızın gerçekleri görmesi, anlaması için; tüketici ve hadim değil, bizatihi aklını kullanarak üretici, yaratıcı, tefekkür eden ve akleden konuma geçmesi yani yörüngenin öznesi olması iktiza eder. Modernite, insanoğlunu, keyfiyetçi, hazırlopçu, nemelazımcı, buyurgan ve güdümlü ticari kişilikler haline getirmiştir. Hâlbuki ülkemiz ve insanlarımız üzerinde devasa ve netameli oyunlar tezgâhlanmakta, başına bin bir çeşit tezgâhta bin türlü çorap örülmekte, haddizatında insanımız kendi üzerinde oynana oyunlarda piyon olarak kullanılmaktadır. Bu çok üzücü ve kahredici bir durumdur. Ülkemiz ve insanımız büyük bir vartanın kenarında ayağının altında ki taşlar ağır ağır yerinden oynatılmaktadır. Buna rağmen işin vahameti hala idrak edilebilmiş değildir.

 

 

 

Bizlere mütemadiyen mebzul miktarda gülücük dağıtanlar dost görülmekte ve insanlarımız bu şer mihrakların meşum emelleri uğruna kobay olarak kullanılmaktadır. Bizimle aynı medeniyetin mensubu olanlar ve aynı değerlere merbut olanlar ise düşman telakki edilmektedir ne yazık ki. Bizim âlemi yüceltme ve diriltme potansiyeline haiz öz kültürümüze muhalif olanlar bizim kadim düşmanlarımızdır ve düşmanlıklarını ‘’megola idea’’ ülküsünün muhtelif versiyonları ile ketmetmeye çalışmaktadırlar. Milletimizin bu tür mugalâtalara artık kanmaması gerekmektedir. Halkımız iliklerine değin işleyen ve adına sözde değişim denilen modernitenin etkisiyle hadım edilmiş, özbenliğinden uzaklaştırılmış ve tereddiye maruz bırakılarak edilgen bir konuma düşürülmüştür. Böylece, insanlığın terakkisini ve tealisini tevlit etmesi iktiza eden değişim insanlığın felaketi olmuş, onu etken konumundan düşürerek edilgen kılmış, özne olması gereken yerde nesneleştirmiş, şahsiyeti ile birlikte değerlerini de ayaklar altına aldırtmış, düşünen ve üreten bir varlık konumundan tüketen ve hizmet eden bir varlık konumuna irca etmiştir.

 

 

 

 

 Nihayet, nemelazımcı, eyyamcı, makyavelist ve pragmatist, hayatın anlamından mahrum kuru bir kalabalık ihdas etmiştir. İnsanoğlu sorumluluktan imtina eder olmuştur. Teknolojiye ayak uydurmak olarak tarif edilen değişim insanları teknolojiyle narkozlaşmıştır. Maalesef hiçbir şeyin farkında olmadan palazlanan teknolojiyle bir sömürü aracı haline gelen insan, sömürücü ve kan emici kapitalist ve emperyalist vampirlerin güçlerine güç katmış ve varlıklarının idamesini sağlayan bir nokta-i istinat olmuştur. Bunun yanı sıra devletler ise onların varlıklarını koruyan ve sömürülerine imkân tanıyan bir ‘’koruyucu güç merkezi’’ durumuna gelmiştir, getirilmiştir. Bu tür yöntemlerle kendi varlığını sağlama alan kapitalizm bugün insanlığın kanını emmektedir. Hâlbuki ateşi kıvılcımken söndürmeliydi ki büyümeden önlenseydi ve yakamasaydı. Yerli markalarımız itilmiş, kültürümüz ve değerlerimiz kaba addedilmiş, ithal markalar ve küresel süfli kültür terviç edilmiş, batıcılık ise ilericilik ve yenilik olarak sunulmuştur. Hâlbuki insanlığı yetiştirdiği değerli şahsiyetlerinde beyanı veçhile, maksat, şunun bunun gibi olmak değil kendin olabilmek ve kendin olarak yaşayabilmekti. Yapmak istediğimiz tüm hamleler sabote edilmiş, yerli ürünlerimizin kullanılması zımnen bloke edilmiştir.

 

 

 

 

Binnetice, insanoğlu değişim bahanesiyle peyderpey yozlaştırılmış, kimliğinden uzaklaştırılmış, haysiyetsizleştirilmiş, tefekkür edip akledememesi için çağdaş oyuncaklarla avutulmuş, yüksek volümlü müzikallerle narkozlanmış, fena ve zevalin karanlık vadilerinde yok oluşa mahkûm edilmiş, zulmün ve sömürünün iflah etmez çarklarında ezilmiş ve nihayetinde dehşetli bir alinasyona ve transformasyona maruz kalarak milli-manevi kimliğinden tecerrüt etme noktasına getirilmiştir. Robotlaşmış ve otonomisi elinden alınmıştır.

 

 

 

 

Artık kendimizi bütün köhnemiş paradigmalardan ve sığ düşüncelerden kurtarmalı, kimliğimize sahip çıkmalı, milli ve manevi dinamiklerimiz ekseninde yeniden yapılanmalı, beynimizi kuşatan duvarları yıkarak düşüncemize vurulan prangaları kırmalı, yeniden bir zihinsel devrimle olayları yeni baştan ele alarak gerçekçi ve objektif bir bakış açısıyla değerlendirmeli, özgür düşünceye yol vererek rotamızı tekrar tayin etmeli ve istikametimiz belirlemeliyiz. Yeni bir düşünce tarzı geliştirmeliyiz. Zira gideceği yönü bilmeyen kaptana hiçbir rüzgâr yardım etmez.

 

 

 

Sözlerimi Fransız düşünürü ve felsefecisi Jean Paul Sartre’ın yine bir Fransız aydını olan ve sefil ve kahpe Fransa’nın Müslüman Cezayir’de ki zulümlerine ve soykırımına tahammül edemeyerek Cezayir’e giden ve Müslümanların saflarına katılarak kendi ülkesine karşı savaşan ve şehit olan ve cenazesi Fransız teröristlerin muhasara altına aldığı bir yerde tereyağından kıl çeker gibi, Cezayirli Müslümanlarca gömülen  Frantz Fanon’dan iktibas ettiği şu sözlerle ikmal ediyorum. Lütfen pür dikkat!!!



 

 ‘’Asya’dan, Afrika’dan ve Orta Doğu’dan bazı aydınlar getirin ve kendi geleneklerinizi öğretin. Daha sonra batılı elbiseler içinde bazı eğlence yerlerinde ve kültür merkezlerinde gezdirin. Artık onlar size hayran olacaklar ve sizden ayrılmak istemeyeceklerdir. Bu insanlar kendi ülkelerine gittikleri zaman sizin borazanlarınız olacaklardır. Siz Avrupa’dan hürriyet, eşitlik, çağdaşlaşma kavramlarını söyleyeceksiniz. Onlarda bulundukları yerlerde aynısını tekrar tekrar haykıracaklardır.’’ Frantz Fanon- Yeryüzünün Lanetlileri.

 

 

 

Evet, dostlar, elin oğlu resmimizi nasılda yazıyla bedihi ve sarih olarak izah etmiş. İşler böyle sevgili ve soylu gardaşlarım. Güneş balçıkla sıvanmaz. İşlerin Arap saçına döndüğü bir dönemde tetikte olmak ve gol yememek önemlidir. Horozu çok olan köyün sabahı geç olurmuş. Sabahınız niye gecikiyor anladınız değil mi? Her düşen bir öğrenirmiş tabi zeki ve akıllı ise. Durmakla yol alınmaz, yürümemiz hatta koşmamız iktiza ediyor. Âlem koşuyorken ruy-i zeminde, haydi sende koş sayma yerinde gardaş. Sevgiyle, muhabbetle, dostlukla, umutla kalınız.

 

 

Hedef: Tam Bağımsız Türkiye

 

 Yol: diriliş ve direniş

 

Pusula: maddi ve manevi öz değerler  

            AYRINTILAR:

            1. Vatan borcunu ödemekten imtina edenler vatan korumaya yelteniyorlar ve sefil bir komediye imza atıyorlar. Kendi kurguladıkları pespaye bir senaryonun müptezel birer figüranı oluyorlar. Ama millet yerse tabi!

         2. Duayen siyasetçilerden Prof. Dr. Necmettin Erbakan Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül tarafından dünyalık afla özgürlüğüne mülaki oldu ya kargalar gaklamaya başlamışlar, izbe yuvalarından. Siyasetini beğenin beğenmeyin bu siyasi şahsiyet asla maddi ve manevi değerlere ihanet etmiş biri değildir. Asla asil Mehmetçiğe kurşun sıkılsın, teşkilatın soylu neferleri bombalansın, tinerciler ortalığı kasıp kavursun, ayyaşlar, teröristler, küresel teröristlerin yerli köpekleri meydanı doldursun dememiştir. Binaenaleyh özgürlük en doğal hakkıdır ve iadei itibar yapılmıştır. BEHİÇ KILIÇ’IN dünkü yazısını okumanızı salık veririm. Ki bu siyasi şahsiyeti bendenizde tenkit etmektedir bazı yönleriyle. Yani bir savunu yapmıyorum. Hakkın ve hukukun yanındayım. Şimdi bu insana yapılan karaktersizce tavırlar, niye orduya, teşkilata, devlete, millete vs ulvi değerlere kurşun sıkanlar affedilirken dut yemiş bülbül gibiydi diye sormazlar mı adama? Tabi haysiyet ve idrak yoksunu oldukları için anlamazlar.

         3. İdam tekrar kanunlaşmalı mutlak surette. Yoksa toplumsal kötülükler asla nihayet bulmaz. Mütemadiyen kan dökülür. Mütemadiyen bigünahlar toprakla kucaklaşır daha hayatın baharındayken. Cumhurbaşkanı bu konuya el atmalıdır isticalen. Ayrıca Cumhurbaşkanı artık yeni bir ekonomik yapı için start vermelidir kanaatimce ki geciken adalet adalet değildir. Ve ansızın uçmak vardır sonsuzluğa kul hakkı ile. Zira telafi gecikmemelidir. Binaenaleyh Cumhurbaşkanı bizatihi kendi maaşından başlamalıdır düzenlemeye. Bilahare diğer maaş düzenlemelerine geçilmelidir. Denge hayatın özüdür.  Yine ‘’KIYAK EMEKLİLİK’’ illeti ref edilmelidir. Milletvekili sayısı maksimum 150 ye tenzil edilmelidir. Siyasete soyunan ALLAH-HALK için meccanen hizmete soyunmalıdır. Şan-şöhret-makam-servet için değil. Artık bir zihniyet devrimi şarttır. Halkta bu gerçekleri idrak etmelidir artık. Klişe düşünceler yok olmalıdır. Onlar vekil kardeşim haklarıdır, koskoca cumhurbaşkanı bir çobanla bir mi olacak kardeşim? Gibi sefil beyinin ürünü süfli düşünceler değişmelidir. Ki herkesin, her şeyin sahibi tektir. O da ALLAH tır. Mülkte, iktidarda, dinde gerçekte onundur ve bizler emanetçiyiz. Peki, Hz. Ali (ranh) niye söylemiş şu sözü: ‘’ümmetin temsilcisi ümmetin en garibi gibi olmalıdır.’’  Ama yüreğimiz kaldırmıyor bu saf gerçeği ya da menfaatler çatışıyor bu gerçeklerle değil mi beyefendiler? İNSAN OLMAK ZOR MESELE HÂSIL-I KELAM.

            4. Geçende Osman Yıldız Bey’in de iştirak ettikleri programı gece yarısına kadar izledim. Sunucu tam bir küstahtı. Zımnen yalakalık yapıyordu. Bir şarlatana. Kimse düşüncesiyle karşı çıkmıyordu ya da çıkamıyordu Osman Bey’e. Ama susturarak başarılı olacakları vehmine kapılmışlardır. Ama okkalı bir Osmanlı Şamarı’da yemişlerdi. Evet, bilimsel olalım. Ama insan da olalım. Bilimsellik gerçekleri örtmek için olmamalı. Eğer erkeksek, adamsak, onurluysak müsademe-i efkâr nihayetinde Barika-i hakikatin zuhur etmesi içindir bilim.  Ama ne hazin ki bizim bilim adamı kılıklı yobazlarımız bu kadar olamıyorlar. Şarlatanlıkla iş bitireceklerini sanıyorlar. Güya her şey onların hizmetkârıya. Sunucusu, ekranı, basını vs her şey gerçeği örtmeleri mukabilinde emirlerine ve hizmetlerine müheyyaya. Orada yalnız bir adam vardı evet o da Osman Bey’in solunda olan bıyıklı olan galiba avukat olan beyefendi idi. O insanca konuşuyordu. Öbürleri sosyete bozuntusunu andırıyorlardı. Biri güya doktordu ama hoplayarak, zıplayarak, kahkaha atarak işi kotaracağını zannediyordu. Yazık. Sunucularda reyting savaşı yapmamalı, insan olmalı ve insani tavır içinde bulunmalıdır. Zira toplumsal bir görev icra ediyorlar bir nevi. Devlet bunları otokontrole tabi tutmalı. Bunlara ancak acınır. Bilim adamıy mış mış mış!!!

            5. Devlet ‘’din ahlakı’’ nı bizzat vermeli artık zaman kaybetmeden. Bir nesil yok olmadan, her türlü erdem toplumu terk etmeden, anarşi ve terör meydanı sarmadan. Hem de ciddi ve tutarlı olarak. Laf olsun kabilinden değil asla. Sonra şikâyete hakkı olamaz.

            6. Bir tane içgüdüleriyle idame-i hayat eden beşer mesabesinde adam çıkmış ALTIN MADALYA alan evladımızı ÇEÇEN KILIKLI diye güya tahkir ve tezyife yeltenmiş. Sen o insanların tırnağı olamazsın be. Sen kimsin? Sen medeni diye tavsif ettiğin barbar dünyanın küçük beyinli bir kuklasısın. Sen bir mukallitsin. O insanlar ÖZGÜRLÜK SAVAŞÇISI. Hem o insan orada ŞEYH ŞAMİL’İN TORUNLARI’NI değil YÜCE VATAN TÜRKİYE’Yİ temsil ediyor. Yine GÜMÜŞ MADALYA alan evladımızdan da pek hazzetmemiş. Zira o da DOĞU kökenli bir vatandaşımızmış söylendiğine göre. Peki, niye hazzetmez bu beşer mesabesindeki adamlar bu evlatlarımızı? Güya bunlar beyaz Türk ya. Değerleri batı değerleri ya. Yerli değerlerle idame-i hayat edenler ilkel, barbar ve geri ya. Hey gidi hamakat ehli hey. Hani bunların öve öve göklere yerlere sığdıramadıkları iddiaya göre bu ülkede sporculuk yaparken gizli bilgilerde elde ederek yüce vatanı terk eden Yahudi oyuncu değil miydi? Sahtekârlık, kaypaklık, uşaklık, haysiyetsizlik, kimliksizlik, Mustafa Kemal Atatürk istismarcılığı böyle bir şey olsa gerek. Ah Atatürk yaşasaydı da bu kahpelikleri, pespayelikleri, müptezellikleri bir görseydi ne olurdu?

         7. Buradan toplumun muayyen kliklerini ve katmanlarını temsil makamında olan SENDİKA AĞALARINA da birkaç sözüm olacak. Ön tarafta çalışandan yana gözüküp araka planda SİYASET AĞALARIYLA iş pişiren öncü ve önder bozmalarının gerçek yüzü görülmelidir. Onların çalışanları temsil ettiğine şahsen inanmıyorum. Hepsi ikbal peşindedir. Bir yerlerden siyasete atılmak için yatırım peşindedir. Eğer gerçekçi olsalardı şimdiye kadar (sadece bu dönem için söylemiyorum) haklarını söke söke almaları icap ederdi. Ön planda çalışanların gözlerini boyuyorlar arka planda da yaltaklık yapıyorlar. Sadece devrin iktidarına karşı olan sendika mücadelesinde ciddiyet görüntüsü veriyor ama son tahlilde o da sahtekârca davranıyor. Zira kendi yakın olduğu iktidar döneminde ki mücadelesinde ki ciddiyetsizliği buna delalettir. Yani her dönemde insanca dik bir mücadele veren pek çıkmıyor. Burada sendika üyeleri sonuna kadar sorumludurlar. Zira onurluca bu haysiyetsizliğe karşı çıkmalılar. Tepkilerini sesli olarak haykırmalılar. İstifalarla güçlerini açık etmeliler. Göreceksiniz nasılda diz çöküyorlar. Zira devasa pastayı kaybetmek işlerine gelmez. Hülasa olay asla görünen yüzündeki gibi değildir. İğrenç ve haysiyetsiz oyunlar gizlidir arka planda. Onursuzca bir sömürü vardır çalışan üzerinden. Yani insanca, haysiyetlice, samimi, içten, ciddi, cesur, pervasız bir mücadele mübremdir, şarttır.  Üyeler bu kahpe oyunu ihsas etmeli ve istifalarla tepkisini ses getirecek biçimde vermelidirler.

            8. AH bu dünya nelere gebe. ALLAH’LA ALDATMAK diye kitap yazanların ne ŞAHANELER ile SEVGİLİ ZEVCELERİNİ aldattıklarına şahit oluyoruz. Artık siyasi madrabazların döküldüğü gibi dinci madrabazlarda dökülüyor peyderpey. Yazık. Ama bunlar doğal şeyler. Birleri kullanılır kullanılır ve artık miadı dolunca bir leke ile hayattan silinir. İşte bu da böyle bir şey. Demek miadı dolmuş adamın. Zira son kozunu da son kitabı ile oynadı. Ve kullandırttı kendini. Artık yapacak bir görevi kalmamış ki silindi. Şimdi sıra partisini ele geçirmekte olabilir. Ya da gerçeği görüp dönebilir ve dindarların safına geçebilir denilerek bir an önce kirletilip, gözden düşürülmek ve dönse de o kesime kabullendirmemek istenmiş olabilir. Yani modern ve medeni beyazlarda!?! Numara, oyun, tuzak, tezgâh bitmez. Ama bunu görmeyen kör gözlere şaşıyorum işte. Yav kardeşim önüne dursan dürüstçe dövüşsen, kendini kullandırtmasan olmaz mı? Kitap yazsan da doğruları yazsan, insanlığa hakikati anlatmak için yazsana? Niye yanlış yoldan gidiyorsun? Yazık değil mi? Şimdi değdi mi? Yarın uçup gideceksin. Yazık değil mi beyhude geçen ömrüne? Oysa din de ciddi bir bilgi sahibisin, kitabı yutmuşsun. Ah ama bu işler yutmakla olmuyordu değil mi? Yüce Allah ne diyordu: ‘’kitap yüklü eşekler olmayın.’’  Ne diyelim Allah bilmeden yanlış yapanları ıslah etsin ama bilerek kahpelik yapanları kahretsin.

         9. Bu işler tarih ve din izlerini silmekle olmuyor aslanım. Ah sizler. Yazık. Ne kadarda müraisiniz. Her önünüze gelene takiyeci yaftası vurursunuz hâlbuki dik alasını kendiniz yaparsınız. Yani besmeleye düşmanlıkla ne kazanacağınızı zannedersiniz ki? Ki ne kazandınız bugüne kadar? Hizmet yapsanız ya. Sizin hizmet telakki ettiğiniz halkın değerlerini yok etmek, tarihi hafızalardan silmek midir kardeşim? Yazık kendinize ediyorsunuz. Böyle böyle tükenip gidiyorsunuz. Hâlbuki daha ciddi işlerle iştigal etseniz ne güzel olur. Adalet, özgürlük, bağımsızlık, emek, barış, vatan gibi. Ama nerede. Ama şunu hiç kimse bilmese ve buna hiç kimse inanmasa da bendeniz çok iyi biliyor ve buna kesinlikle inanıyorum: sizler asla idareye talip olmadınız ve olamazsınız. Zira bişey yapamayacağınız keskin olarak kanıtlanır ki siz bunu asla istemezsiniz. Sizler ancak halka muhalefetle küresel ve yerli halk düşmanlarının varlıklarının idamesini sağlamakla mükellefsiniz ne acı ki. Zira halk tarafında olsanız halk için dövüşürdünüz ve idareye talip olur bugüne kadar da muhakkak emaneti alırdınız. Ama sizin çok derin görevleriniz var. O da bu ülkede asla HALK HÂKİMİYETİNİN tahakkuk etmemesidir. Bunu da takozluk yaparak icra ediyorsunuz her iyi şeyde. Her özgürlük ve adalet faaliyetinde. Yazık ya. Aslında bizler sizleri de görmek isterdik icra makamında. Ki muhalefetsiz bir yerde tekâmül, özgürlük, adalet kavgası kısır kalır ve kâmil manada icra edilmez.

         10. Ah generalleri vs şehit edenlere gösterilen sevgi, saygı ve ilgi bir kerecikte olsa bu vatan çocuklarına gösterilseydi neler olmazdı ki? Ne güzel barış ve kardeşlik için de yaşar giderdik. Tevhit-adalet-özgürlük mücadelesinde ve Emek-vatan-bağımsızlık kavgasında tek can ve tek fikir olarak mücadele verirdik. Atatürk ün gölgesinde bu vatanı payimal ettirmez ve o insanın manevi mirasına ihanet etmezdik.

 

 

         TEHLİKENİN FARKINDA MISINIZ???

Tarih: 23.08.2008 Okunma: 617

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

ELEBİK

13.07.2008 - 18:31

Çok doğru. Hiç tv seyretmiyorum özellikle yaz aylarında. Ama dediğiniz gibi, o kumandayı elinize altığınızda tuhaf bir şekilde herşeye ablak ablak bakıyorsun. Ötekine çok bakan hep salaklaşırıyor bu bir gerçek.. Elinize sağlık

özgür deniz

14.07.2008 - 12:03

televizyon tam bir lağım(özür) makinesi..tam bir beyin boşaltım makinesi..TRT de söylemişti bir yabancı bilim adamı '''televizyon insan beynini yüzde elli dumura uğratıyormuş''''' bu gün insanlar televizyon izleyeceğine KİTAP okusa ve okuduklarını hazmedşp eyleme geçirse daha huzurlu daha dirençli ve daha asil olurdu. televizyon soysuzlaştırıyor. asla yabancılaştırıyor, özü zehirliyor, bütün değerleri sıfırlıyor, tazecik beyinleri iğfal ediyor, yani televizyon İNSANI YOK EDİYOR.. yani televizyon HAYVANLIĞI diriltiyor...benim acizane kanatim bu üstat....saygı selam dua umut muhabbet.......ha izlemeyelim mi,, izlenecek bişey varsa tabiki....mesela haber mesela düşünce tartışması vs....eğlencemi? eğer eğlence niyetli insanı yok eden programlarsa denilen olmaz olsun....hepsi soysuz kanı bozuk değer haini....

Adem Şahin

14.07.2008 - 12:16

TTNet yenilere indirim yaptı, 4.7 milyon mevcut müşteri bozuldu. Bende çok bozuldum bu işe. Bize bir iş düşüyor hep beraber ayrılıp yeniden abone olmak. Böyle adalet olurmu TTNet. İllada bir başkasınamı abone ol diyorsun.Haydi aboneler kalk ve silkin.

Sedanur Yıldız

14.07.2008 - 16:17

İnsanların bir günlerini, beyinlerini yormadan tam tersine tembelleştirerek, kafa çalıştırmalarına gerek kalmadan amaçsızca ekranı seyredip gerçekleştirebilcekleri televizyon izleme yerine; bişeyleri düşünmeyi gerektiren, düşünürken kendilerini geliştirecekleri, hepsinden önemlisi faydalı olan kitap okuma eylemini seçmelerini beklemek çok zor. Fakat insanlarımız yerine yararlı olan bilgileri en başından beri "sıkıcı" olarak lanse eden, insanların doğası gereği meraklı olma özeliğini kullanıp, belki tek bir cümleyle anlatılabilecek bir konuyu dizi yaparak milletimizin beynini uyuşturan medyayı suçlamamız gerekmez mi? Ama ne yazık ki tüm bunlar için her şeyden önce değerli televizyoncuların para kazanma hırsından vazgeçip insanlar için bir şeyler yapmayı istemeleri ve yapmaları lazım. Hoş onlar da neden sömürülmeye bu kadar meyilli insanları kullanmasınlar ki? Milletimizin düşünmesi, aklını çalıştırması lazım önce. Ve işte konu yine dönüüp dolaşıp eğitime geliyor. Evet bir kez daha eğitim, eğitim, eğitim...

Ekrem Şama

15.07.2008 - 10:46

İnsanlar salaklaşmadılarsa niye uyanmıyorlar. İşte can alıcı soru. Her şey uyutulmaya proğramlanmış. Uyutulup cebi ve kalbi boşaltılan insanlar. Galiba uyanma organını da çaldırmışlar uyutulunca... Bir manzum yazımda ben de bu konuda şöyle serzenişte bulunmuştum: ENSEYE TOKAT Akşama kadar ve sabaha kadar, ** İnsanlarla dolu hep şu sokaklar... ** Enseler yığılmış, gidiyor kat kat,** İçimden geliyor okkalı tokat. ** Şöyle inip kalkan kalçalara bak,** Ne güzel atılır bunlara şaplak? ** Dökmeli eldeki yemek tasını,** Vur koluna da al o lokmasını.** Isır beni diyor şu koca kulak,** Özgürlük istiyor bendeki parmak.** Birinde bir çivi yok mu acaba? ** Ne de çizilir şu gıcır araba. ** Sanmayın az kaldı oynatmak için; ** Yanıyorum dostlar hep için için. ** İşte bu insanlar kapanıp eve,** Sabahlara kadar izliyor teve. ** Kahraman sanıyor şimdi satanı, ** Rızıkları geçtik, gider vatanı. ** Ellerde boyalı basın yüz sayfa, ** Köşedeki gibi olmuş her kafa. ** Şaplak tokat parmak, yerler gönüllü,** Hergün soyulurlar, hem türlü türlü. ** Onlara gelince hep şapur şupur, ** Ben garibe neden yarabbi şükür? ! ..** Yazarı tebrik ediyorum. Teşhislerine katılıyorum.

ELEBİK

13.07.2008 - 18:31

Çok doğru. Hiç tv seyretmiyorum özellikle yaz aylarında. Ama dediğiniz gibi, o kumandayı elinize altığınızda tuhaf bir şekilde herşeye ablak ablak bakıyorsun. Ötekine çok bakan hep salaklaşırıyor bu bir gerçek.. Elinize sağlık

özgür deniz

14.07.2008 - 12:03

televizyon tam bir lağım(özür) makinesi..tam bir beyin boşaltım makinesi..TRT de söylemişti bir yabancı bilim adamı '''televizyon insan beynini yüzde elli dumura uğratıyormuş''''' bu gün insanlar televizyon izleyeceğine KİTAP okusa ve okuduklarını hazmedşp eyleme geçirse daha huzurlu daha dirençli ve daha asil olurdu. televizyon soysuzlaştırıyor. asla yabancılaştırıyor, özü zehirliyor, bütün değerleri sıfırlıyor, tazecik beyinleri iğfal ediyor, yani televizyon İNSANI YOK EDİYOR.. yani televizyon HAYVANLIĞI diriltiyor...benim acizane kanatim bu üstat....saygı selam dua umut muhabbet.......ha izlemeyelim mi,, izlenecek bişey varsa tabiki....mesela haber mesela düşünce tartışması vs....eğlencemi? eğer eğlence niyetli insanı yok eden programlarsa denilen olmaz olsun....hepsi soysuz kanı bozuk değer haini....

Adem Şahin

14.07.2008 - 12:16

TTNet yenilere indirim yaptı, 4.7 milyon mevcut müşteri bozuldu. Bende çok bozuldum bu işe. Bize bir iş düşüyor hep beraber ayrılıp yeniden abone olmak. Böyle adalet olurmu TTNet. İllada bir başkasınamı abone ol diyorsun.Haydi aboneler kalk ve silkin.

Sedanur Yıldız

14.07.2008 - 16:17

İnsanların bir günlerini, beyinlerini yormadan tam tersine tembelleştirerek, kafa çalıştırmalarına gerek kalmadan amaçsızca ekranı seyredip gerçekleştirebilcekleri televizyon izleme yerine; bişeyleri düşünmeyi gerektiren, düşünürken kendilerini geliştirecekleri, hepsinden önemlisi faydalı olan kitap okuma eylemini seçmelerini beklemek çok zor. Fakat insanlarımız yerine yararlı olan bilgileri en başından beri "sıkıcı" olarak lanse eden, insanların doğası gereği meraklı olma özeliğini kullanıp, belki tek bir cümleyle anlatılabilecek bir konuyu dizi yaparak milletimizin beynini uyuşturan medyayı suçlamamız gerekmez mi? Ama ne yazık ki tüm bunlar için her şeyden önce değerli televizyoncuların para kazanma hırsından vazgeçip insanlar için bir şeyler yapmayı istemeleri ve yapmaları lazım. Hoş onlar da neden sömürülmeye bu kadar meyilli insanları kullanmasınlar ki? Milletimizin düşünmesi, aklını çalıştırması lazım önce. Ve işte konu yine dönüüp dolaşıp eğitime geliyor. Evet bir kez daha eğitim, eğitim, eğitim...

Ekrem Şama

15.07.2008 - 10:46

İnsanlar salaklaşmadılarsa niye uyanmıyorlar. İşte can alıcı soru. Her şey uyutulmaya proğramlanmış. Uyutulup cebi ve kalbi boşaltılan insanlar. Galiba uyanma organını da çaldırmışlar uyutulunca... Bir manzum yazımda ben de bu konuda şöyle serzenişte bulunmuştum: ENSEYE TOKAT Akşama kadar ve sabaha kadar, ** İnsanlarla dolu hep şu sokaklar... ** Enseler yığılmış, gidiyor kat kat,** İçimden geliyor okkalı tokat. ** Şöyle inip kalkan kalçalara bak,** Ne güzel atılır bunlara şaplak? ** Dökmeli eldeki yemek tasını,** Vur koluna da al o lokmasını.** Isır beni diyor şu koca kulak,** Özgürlük istiyor bendeki parmak.** Birinde bir çivi yok mu acaba? ** Ne de çizilir şu gıcır araba. ** Sanmayın az kaldı oynatmak için; ** Yanıyorum dostlar hep için için. ** İşte bu insanlar kapanıp eve,** Sabahlara kadar izliyor teve. ** Kahraman sanıyor şimdi satanı, ** Rızıkları geçtik, gider vatanı. ** Ellerde boyalı basın yüz sayfa, ** Köşedeki gibi olmuş her kafa. ** Şaplak tokat parmak, yerler gönüllü,** Hergün soyulurlar, hem türlü türlü. ** Onlara gelince hep şapur şupur, ** Ben garibe neden yarabbi şükür? ! ..** Yazarı tebrik ediyorum. Teşhislerine katılıyorum.