MİLLİ KURTULUŞ SAVAŞI...

Özgür DENİZ - 28.06.2013

‘’Türk evladı! Titre ve kendine gel, özüne dön, tarihine dön, çağı anla ve istikbalini kurtar, Bilakis, sonu gelmeyen buhranlar, seni, milletini, devletini ve ülkeni mahvedecektir.’’

 

Türk Milletinin, Milli Birliğe ve bu Milli Birliğin eseri olacak keskin ve fasılasız bir Kurtuluş Savaşına ihtiyacı vardır. Bu savaş, ister pasif direniş şeklinde, isterse aktif direniş şeklinde olsun mutlaka yapılmalıdır ve muhakkak zaferle neticelendirilmelidir. Bu savaş yapılmadığı ve Türk evlatları kendi vatanlarında egemen olmadığı takdirde, Türk Devleti hainlere hizmet etmeye, Türk Milleti daima esir olarak yaşamaya, Türk Vatanı da yağmalanmaya devam edecektir. Biz, asla farkında olmayacağız bunun, hep kendimizin hâkim olduğunu düşünerek hayallerle avunacağız. Hükümetler gelip gidecek ama değişen bir şey olmayacak. Hükümetlerin gelip gitmesi, her zümrenin muayyen bir zaman için bile olsa kendini temsil ettiğini düşündüklerini başlarında görmesi hiçbir şeyi değiştirmeyecektir, aksine uyuyarak yani bir nevi ölü olarak yaşamayı intaç edecektir. Demokrasi denilen lanetten medet umacağız kurtuluş için ama Demokrasi laneti bizi asla kurtarmayacak, bilakis batırdıkça batıracaktır. Türk vatanı gizli bir işgal altındadır. Bizi aldatan da budur. Açık işgal uyandırır ama gizli işgal uykuya devam etmeyi sağlar. Açık işgale karşı canınızı ortaya koyar savaşırsınız çünkü düşman bellidir ama gizli işgale karşı nasıl savaşacaksınız, hangi düşmana karşı gövdenizi siper edeceksiniz? Gizli işgalde, kendinizden bildikleriniz sizi yönetmekte, ezmekte, sömürmektedirler. Düşman, sizden birileri eliyle sizi yönetmektedir. Karşı çıkabilirsiniz ama bu bir bakış, algı ve idrak meselesidir. Hep uzlaşmacı olmaya çalışıyoruz ama şeytan ve avanesi ile uzlaşılamayacağını asla anlayamıyoruz. Şeytanın, insanoğlunun ezeli ve ebedi düşmanı olduğunu bilmezlikten geliyoruz. Şeytanın, ebedi taktik, strateji, tezgâh, oyun ve kan demek olduğunu bir türlü anlayamıyoruz ya da anlamak istemiyoruz. Uzlaşmacılık tavrımız bizi daha da büyük felaketlere mahkûm ediyor, yozlaşmamızı ve uyumamızı tevlit ediyor.

 

Kaynaklarımız yağmalanmakta mıdır ve yağmacıların Türklükle bir ilintileri var mıdır? Yalan mı, bir avuç komprador tayfası emeğimizi, terimizi, yaşımızı, kanımızı sömürmüyor mu? Eğitim sistemimiz bize mi aittir ve bu eğitim sistemini en başında dizayn edenlerin, buradan da muallimlerin itibarını beş paralık ederek hem eğitimi hem de Türk evlatlarını katledenlerin Türk oldukları söylenebilir mi? Yalan mı, ecdadımızı övebiliyor muyuz, dinimizi hakkıyla anlatabiliyor muyuz, layığı ile kimlik bilinci verebiliyor muyuz? Dinimizin emirlerini layığı ile yerine getirdiğimizi ya da istesekte yerine getirebileceğimizi kim söyleyebilir ve bunları yaptırmayanlar kimlerdir, bunların Türk olmaları mümkün müdür? Yalan mı, camilerimizde abesle iştigal edilmiyor mu, gerçek meseleler anlatılacağına? Türk ve İslam izi taşıyan olgulara, değerlere, eylemlere hayat hakkı tanınmakta mıdır, bu hakkı tanımayanların sicillerini biliyor muyuz, bunların Türk olduklarına inanabilir miyiz? Yalan mı, kimliğine sahip çıkanlara faşist, dinini yaşamak isteyenlere irticacı denildiği? Türk çocukları taammüden zehirlenmekte midir ve zehirleyenler Türk olabilirler mi? Yalan mı, paçavralarda zımnen zehir tacirlerinin reklamlarının yapıldığı? Bu milletin ruhu ve beyni Darvinizm mikrobu ile çürütülmekte midir ve çürütenleri Türk sayabilir miyiz? Yalan mı, bürokratına, vekiline, basınına, üniversitesine, bilim merkezlerine ve dizilerine kadar Darvin sapığının sapkın fikirlerinin reklamının yapıldığı?  MİT, Yargı, Üniversite, Ordu ve Emniyet teşkilatlarımızın tarihimiz ve değerlerimiz çizgisinde dizayn edildiğini kim iddia edebilir ve haddizatında bu minvalde dizayn edilmeleri icap etmez mi?  Bu minvalde bir dizaynı engelleyenler kimlerdir ve onlar Türk olabilirler mi? Devletimiz Milli bir hüviyete haiz midir ve böyle olmak zorunda değil midir?

 

Evet, Türk Vatanı ve Türk Devleti gizli bir işgal altındadır ve bu işgale bir an önce son verilmelidir, Türk’ün kendi vatanında egemenliği tescillenmelidir. Keskin ve yaptırımı olan tedbirler alınmalıdır, kanunlar yapılmalıdır. Ama ilk evvelde yapılacak olan şey; Türk çocuklarının kendi özleri ekseninde başlatacakları bir uyanış ve o uyanışın tetikleyeceği bir kıvılcımla toplum bazında meydana getirecekleri ahlak temelli isyan harekâtıdır. Önce bilinçlenme evresi, sonra kendinin farkına varma ve kendini tanıma evresi, sonra dünyayı tanıma evresi ve nihayet ne yapacağına, kimin için yapacağına, nasıl yapacağına karar verme ve verdiği kararı uygulama evresi. Cehaletin karanlığına mahkûm olduğumuz için, hiçbir şeyi doğru düzgün göremiyor ve okuyamıyoruz. Cehaletimiz, katilimiz oluyor. Düşmanımız çok, gerçekten çok ama birileri sanki yokmuş gibi algılamamızı istiyorlar. Çünkü uyanmak tehlikelidir, oyunların fark edilmesine ve bozulmasına neden olur. Bu uyutma seansı, düşmanlarımızı gözlerden ırak tutarak, hain planları bize kabul ettirme taktiğidir. Bilinçsizce birbirimize düşman oluyoruz, sanki dış düşmanlar ve içimizde ki uşakları yetmiyormuş gibi. Bizi, birbirimize kırdırarak, bize hâkim oluyorlar. Cehaletimiz, gerçeği algılamamızı engelliyor. Bu ülkenin çocuklarını paçavraları ile ahlaksızlığın bataklığına itenler Türk değillerdir. Bu ülkede İslam’ın hâkimiyetine karşı duranlar Türk değillerdir. Bu ülkenin kaynaklarını yağmalayarak bu ülkenin çocuklarını yoksulluğa mahkûm edip, ahlaksızlık bataklığına itenler ve bu yoldan kendilerine hadim kılanlar Türk değillerdir. Bu milletin çocuklarının Kur’an-ı okuyup öğrenmelerinden ürkenler Türk değillerdir. Bunları yapanların mütemadiyen Türklükten bahsetmeleri, paçavralarına Türk’ün imzasını koymaları palavradır, şarlatanlıktır, münafıklıktır. Böyle yapmak, milleti aldatarak kendini kabul ettirmek ve böylece milletin ruhunu harap etmektir. Bunlara sahip çıkmak ahlaksızlıktır, bilinçsizliktir, şuursuzluktur. Bunu fark etmek, algılamak, anlamak ve buna inanmak şarttır. Yoksa uyanmak kabil değildir. Türklüğün ne olduğunu ve Türk’ün kim olduğunu bilmezsek kandırılmak kaderimiz olur. Sonra da, ahmakça, Türklükten bahsediyorlar ve Türk’e sahip çıkıyorlar diye düşmanlarımızı överiz. O gizli hainlere söz söyleyenlere söveriz.

 

Ruh bozuldu mu bedenin sağlamlığından söz edilemez. Ruhsuz beden zaten var olamaz ki sağlam olsun. Bu ülkenin önde gidenlerinin ruhu bozulmuştur. Aydının ruhu bozuktur, hocanın ruhu bozuktur, âlimin ruhu bozuktur, tüccarın ruhu bozuktur, muallimin ruhu bozuktur, vekilin ruhu bozuktur, komutanın ruhu bozuktur, doktorun ruhu bozuktur. Bozuk ruhların tamiri icap etmektedir. Çünkü bedenin kaptanı ruhtur. Bedenin direnci ruha endekslidir. Bedenin var olması ruhun var olmasına bağlıdır. Her şeye yazık oluyor, yazık ediyoruz. Ne edersek kendimize ediyoruz. Bizim bize ettiğimizi gâvur bize etmez desek yeridir. Dürüst olalım, namuslu olalım, gerçeği görelim, kendimizi bilelim, kendimize gelelim ve ülkemize kıymayalım. Milletsiz devlet, devletsiz vatan, vatansız da hayat olmaz. Devlet vatanın ruhudur. Devletin ruhu da millettir. Bunları bilmemiz gerekiyor. Bildiklerimizi de yaşamamız gerekiyor. Çok cahil bırakıldık, can evimizden vurulduk. Zehirli okları tam kalbimize sapladılar. Bu oklarlarla bizi düşüreceklerini hesapladılar. Düşmedik ama tam olarakta kalktığımız söylenemez. Kalkmamız, okumamız, okuduklarımızı anlamamız, anladıklarımızla bilinçlenmemiz, oyunları görmemiz gerekiyor. Atılan okları ellerimizle tutmamız ve kırıp atmamız gerekiyor. Karanlığın ayak seslerini ihsas etmemiz ve bu sesleri aydınlığın gücüyle yok etmemiz icap ediyor. Maksadım umutsuzluk zerk etmek değildir ama durumumuz da hiç iç açıcı değildir. Gerçeklerle yüzleşmek bizi kendimize getirecektir. Gerçeği görmedikçe, anlamadıkça hesaplaşmamız gereken birileri olduğunu asla idrak edemeyeceğiz. Hesaplaşma olmadan da kurtuluş olmayacak. Kurtuluş yoksa kendin gibi yaşamakta yoktur. Hep kaybeden oluyoruz, bir kerede olsa kazanmayı niçin düşünmüyoruz? Ama nasıl kazanacağımızın planını yaptık mı? Oyunlara karşı kendi oyunumuzu kurduk mu? Sezdiğimizi düşünmüyorum ama varlığımız tehdit altındadır ve tehlikenin ayak sesleri gürültüye dönüşmekte ve ufkumuzu kaplamaktadır.

 

Son tahlilde; behemehâl bir Milli Kurtuluş Savaşı vermemiz ve kazanmak için bedeli ne olursa olsun ilânihaye direnmemiz şarttır. Söylenmeyenleri, söylenenlerin yardımıyla fark etmek zor değildir.

 

EKSTRA

 

BİR: Arkadaşlarına ihanet eden ve saman altında saklanan ve güya antiemperyalist olduğunu söyleyen karakteri malum sefil terörist Türkiye’mi emperyalist ülkelere şikâyet etmiş. Hey gidi çapulcu hey, sen kim antiemperyalist olmak ne? Sen ki emperyalistlerin has elemanı ve müptezel bir maşasısın. Adam mısın sahi sen? Gör gerçeği insan olduğunu iddia eden zavallı! Aptal olmak bir şey kazandırmaz insana. Seni aldatan karaktersizleri iyi tanı!

 

İKİ: Güya sanatçı ve Sol olduklarını mütemadiyen dillerine pelesenk eden şebekler şimdilerde tatilin keyfini çıkarıyorlar. Ya meydanları kırıp döken zavallılar ne yapıyorlar? Tabi ki kıyıda köşede ve zehir dolu şişede rezilce yaşıyorlar. Onlar senin sırtına basarak dünya nimetlerine ulaşıyorlar ve ulaştıkları zaman seni bir kene gibi ezip hazzın doruklarında dem sürüyorlar. Gör gerçeği insan olduğunu iddia eden zavallı! Aptal olmak bir şey kazandırmaz sana. Seni aldatan karaktersiz ve namussuzları iyi tanı!

 

ÜÇ: Malum olaylar sırasında yaşanan bir ölüm olayı var. Ölen şahsı polisin öldürdüğü iddia ediliyor. Tek bir şey bilir, tek bir şey sorarım; o kişiyi gerçekten polis mi öldürdü? Yoksa kurumlar hainlerin işgali altında mı? Ölüsevici tipler vardır ve bazen söylendiği şekliyle gerçekleşen ölümler ölümcül oyunlara bir davetiyedirler. Tarihe bakınız ne dediğimi anlarsınız! Zekâ kullanmamız için bahşedilen bir nimettir.

 

DÖRT: PKK denilen Siyonist yavruları sınırı terk etti deniyor? Acaba özel yetiştirilmiş, suça bulaştırılmadan bekletilmiş teröristler var mıdır ve bu meyanda bunlar dışarıya gitmeyipte içeriye girmiş olamazlar mı? Ve çekilme olayı bir yanıltmadan ibaret olmasın sakın. Kandırılmak ve kandırmak kötüdür, ağır bedelleri olur. Oyun büyüktür, hesap büyüktür öyleyse aldatma da büyük olacaktır. Teennili olmak, ihanete ortak olmamak gerekir. Gerekeni yapmazsanız, gereken yapılacaktır.

 

BEŞ: Cizre olayı gerçek midir? Gerçekse nasıl gerçekleşmiştir? Devlet ya da hükümet mevzudan haberdar mıdır? Haberi yoksa şayet bu ne iştir, bu durumda devletin ve hükümetin varlığı şüpheli hale gelmez mi? Ve bir önce ki yazımızın DÖRT’ üncü maddesinde söylediklerimizde yanılmış mıyız? Bu, ihanetten başka hangi kavramla tanımlandırılabilir? Ve bu tanımlama da haksız sayılır mıyız? Devlet, bir yerde değil her yerde eli olandır. Ya da bu olayla MİT’e mi vurulmak isteniyor? Her ihtimali değerlendirmek, ihanet etmekten daha namuslucadır. Ama olay vahimdir ve açıklığa kavuşması gerekmektedir. Eğer gerçekse affedilebilecek bir yönü yoktur. Ya olayın failleri icap ettiği şekilde tecziye edilmelidirler ya da millet kimi tecziye edeceğini çok iyi bilir.  Ama her halükarda kazananlar asla düşmanlar olmamalıdır. İç ya da dış hiç fark etmez.  

 

ALTI: Bu günlerde haince yönlendirmeler yapılmaktadır. Çok tehlikeli sonuçlar doğuracak olan eylemlere teşvik vardır zımnen. Akıllı olunmalıdır. Parti kapatmak ancak milletin vazifesidir, başka bir partinin vazifesi değil. Zira parti kapatmayı kendilerine vazife bilenlerin sonlarının ne olduğu malumdur. Bu tür hamleler, kasıtlı bir yönlendirme ve kaos taktiğidir. Direniş kılıfı ardında ki eylemleri daha da genişletmek ve sonuç verici hale getirmektir. Sizden olduğunu sandıklarınızın bile bu tür şeyleri dile getirmesi, olaya asla haklılık ve masumluk kazandırmaz. Buna bilinçli, kontrollü ve denetimli bunalım stratejisi derler. Aptallık başa beladır, akıllı olmak ise başı kurtarır.

 

YEDİ: Bir şey soracağım: malum olayda meydanlara dökülenler gerçekten Komünist olsalardı ve cidden Komünist bir düzen için savaşsalardı, acaba kompradorlar ve köpekleri onlar için havlarlar mıydı? Şerefli olalım şerefsizlik yapmayalım. Fikrin namusuna ihanet etmeyelim. Şahsen ben Komünist olsam, tüm kompradorları darağacında sallandırırım. Mülkü devletleştirmek için savaşırım. Kapitalistlerin kapısında yal beklemek için savaşmam. En azından insanlığa sunulan Komünizm böyle bir şeydir. Mutlak olarak kapitalizm karşıtıdır, güya! Peki, gelelim sadede; malum olaya, basınıyla, kompradoruyla niçin destek olunmaktadır? Çünkü meselenin Komünizm olmadığı bilinmektedir. Meydanlara dökülen gençlerin zavallı birer piyon oldukları bilinmektedir. Piyonlara yön verenlerin, hedef tayin edenlerin iplerini ellerinde tutanların ise, kompradorların kendilerinin olduğu bellidir. Olay başarıyla sonuçlansa bile kapitalistlere zerre zarar gelmeyecektir. Yani, son tahlilde kazanan kompradorlardır. Komünizm ise işin aldatmacasıdır, masumane meydana dökülen gençleri tuzağa çekmek için atılan yemdir. Ki, komünizmin kendisi saf emperyalisttir ama orası uzun hikâye ve zaten detaylı olarakta izah ettiğimiz bir hikâye. Öyleyse geçmek gerek burasını. Geçelim.

 

SEKİZ: Liberal pislikler asla bu milletin hayrına bir iş yapmazlar. Onlar saf vatan hainidirler. Çarkları dönerse ne ala ama bir sekteye uğrarsa hemen ağababalarının saflarına geçerek vurmaya başlarlar. Bu yüzden bunlara hiçbir devirde güven olmaz. Güvenmek ise aptallıktır. Bunların yegâne gayesi, bu vatanı bölmek, bu milleti zelil etmektir. Bunların oyunlarını göremeyen göze, fark edemeyen beyine tüküreyim. Bunların tek vazifesi; efendileri için havlamaktır.

 

 

BİR SÖZ:

 

‘’Adaletin bulunduğu yerlerde, milletvekilleri ve bakanlar az maaşlı, mütevazı ve çok mesuliyetli şahıslar olmalıdırlar. Bugün devlette en yüksek makam olan milletvekilliğini kabilse maaşsız ve ikbalsiz, şöhretsiz bir makam haline getirmek lazımdır. Onun ancak ahlaki şöhreti olabilir. O makam, şöhret makamı değil, mesuliyet makamıdır. Bu makamın pek sıkı endişelerle, kanunlar ve imtiyazlar tarafından hudutsuz bir şekilde himayesi de doğru olmaz. Milletvekilleri, millet kuvvetinden ve onun iradesinden korkmalıdırlar.’’ Nurettin Topçu  

 

 

BİR LAF:

 

"Bazı kimseler bizi zalimliğimiz sebebiyle ayıpladıkları zaman, bu kişilerin en basit Marksist prensipleri dahi nasıl unutabildiklerine hayret etmekteyiz." Lenin, Pravda Gazetesi

Tarih: 28.06.2013 Okunma: 609

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?