TÜRK’ÜN SORUNU VE GEZİ PARKI OLAYLARI...

Özgür DENİZ - 02.06.2013

‘’Hakikati söyle, bırak alçak senden uzaklaşsın.’’ W. Blake

 

Türk Milleti’nin tek bir sorunu var. Dinden, tarihten, köklü kültür ve gelenekten ilham alarak siyaset üreten ve bu siyasetini halkla bütünleştirerek halk ile kucaklaşmayı başarabilen ve bu temellerde adil ve ahlaklı bir sistemi dizayn edemeyen ya da dizayn etmek adına tüm varlığını ortaya koyarak mesai harcamayan lider yokluğu. Taktik ve stratejik hareket edemeyen, vizyondan, misyondan mahrum lider ve devlet adamı kıtlığı. Bizdeki liderciklerin tümü günü kurtarma peşindedir, sekülerizmin mahkûmudur, evlad-ı iyalini zengin etmek düşüncesindedir, küçük ve ucuz hesaplarının peşinden koşma derdindedir. Sorunları çözmek için mücadele etmez, kendi işine bakar ve sorunları bir sonraki döneme havale der. Sonra da o sorunlar üzerinden yeniden oy çalmaya bakar. Böyle olunca da tabiatıyla güçlü bir birlik ve beraberliğin olması kabil olmamaktadır. Milletimiz de bir oraya bir buraya savrulmak zorunda kalmaktadır. Çünkü kendini verebileceği, inanabileceği, tereddütsüz peşinden gidebileceği bir lider yoktur. Bu millet, dinine, tarihine, kadim kültür ve geleneğine rağmen siyaset yapanı asla tasvip etmedi, etmez, etmeyecektir de. Zira böyle bir şeye müsaade etmesi, kendi varlığına kurşun sıkması anlamına gelir. Ki bunu yaptı ya da yapmak zorunda kaldı ama bunun tekrarı artık olmamalıdır, olmayacaktır. Başarısız olanlar sorunu millette değil, kendilerinde aramalıdırlar. Kendinde arayanı görmedim. Başkalarının başarısını hazmedemeyenler daima millete yüklenmişlerdir. Burada ki başarıdan kastımız reel konjonktüre göre elde edilen başarıdır.

 

Milletimiz bigünah mıdır? Asla değildir ama ne yazık ki milletimizin geneli de ekmeğinin peşinde koşan ve mütemadiyen çalışan, okumaya, bilmeye fırsatı olmayan kesimdir. Bu insanlarımızı itham etmek ahlaklı bir davranış değildir. Zira karnını doyurma peşinde olan insanın, vatan derdi, millet derdi, devlet derdi olmaz. Olsa bile bu konularda sağlıklı düşünüp, karar veremez. Bu durumda olmayan kesim de neme lazımcı kesimdir, lüks ve konfor peşinde koşan, hiçbir ideale kendini adamayan, kendi hazzı peşinde koşan aylak kesimdir. İşin garibi, milletin karşısında bulunan, okuyan, bilen diye tarif edeceğimiz kesim milletten daha cahildir. Tarihine, dinine, benliğine yabancılaşmış, halkı düşman gibi algılayan, garbın papağanlığını yapan sefil ve rezil bir zümredir. Orta kesimin derdi zaten ulaşamadığı dünya nimetlerine nasıl ulaşabilirim düşüncesidir. Öyleyse böyle bir manzara karşısında ideal bir siyasetten bahsetmek kabil değildir. Millet reel şartların mahkûmu ise, politikanın da reel şartlarda yürümeye çalışması normaldir. Kabul etmesekte yapacak bir şey yoktur. Burada siyasi başarılardan bahsederken, ideal bir başarıdan söz etmiyoruz. Reel temellerde konuşuyoruz. Çünkü ideal olan, bir ideale kendini adayan ve ideal çizgide yürüyen zaten tek bir kişi bile yok. Öyleyse olayları, olguları ideal eksenli değerlendirmek ve ona göre bir sonuca varmak isabetsiz olur.

 

Namuslu olmak ve sorunları namusluca çözmeye çalışmak zor olmasa gerek. Ama zor gibi gösteriliyor ve millet aldatılıyor. Birileri milleti aldatıyor deniliyor ama bunu söyleyenler kendileri milleti aldatarak bir sonuca ulaşılamayacağını çok iyi biliyorlar. Bu söylemle nereye varmak istiyorlar? Kendilerinin haklı olduklarını ispata çalışıyorlar, tabi millet yerse! Millet bunları biliyor. Bu yüzden sorun aldatma sorunu değil. Milletin ruhuna düşmanlık sorunu. Sen milletin ruhuna düşman olursan ve birileri senin düşmanlığını açık eder, kendini de dost olarak sunarsa, kusura bakılmasın bu aldatma değildir. Reel temellerde politika yapmak ve başarıya ulaşmaktır. Ki zaten politika da bu değil midir? Yalan, dolan, münafıklık, hainlik, fahişelik. Millet kendisine gelenin seciyesine bakıyor ve ehven-i şer deyip seçimini yapıyor. Burada çok bariz bir misal vermek istiyorum. ‘’Gezi Parkı Olayları’’ devam ederken MHP Genel Başkanı Sayın Doktor Devlet Bahçeli bir söz söyledi; ‘’dün bölücülerle birlikte olanlar ve ülkenin, milletin altının oyulmasına sessiz kalanların, bir ağaç kesimi sonucunda verdikleri tepki ciddiyetten uzaktır, Türk Vatanı bir ağaçtan daha mı değersizdir?’’ dedi ve çok ince bir detayı ortaya koydu. Aslında malum olaylarında amacı ne yeşilliktir ve ne de masumane bir şeydir. Tamamen yabancı güçlerin ve içerideki işbirlikçilerinin organizatörlüğüyle kotarılan bir durumdur. Bunu algılamamak, anlamamak, fark etmemek için saf olmak gerekir. İşte millet bunu çok iyi biliyor ve bilinçsizce başkalarının yanına kaçıyor yani bir nevi mahkûm oluyor. Sonrada deniyor ki, işte bunlar milleti aldatıyor. Haddizatında asıl aldatma budur. Sen milletin tüm benliğine düşman olursan, milletin nereye gideceğini sanıyordun? Sana gelmesini mi istiyordun? Bu milleti mal mı sanıyorsunuz? Milleti mal sanmak, aslında mallığın daniskasıdır.

 

Milletin gönlü millete hizmet edilerek kazanılır. Tabi millete hizmet derdiniz yoksa milletin üzerinde metazori hükümranlık kurma peşine düşersiniz ama çakılır kalırsınız. Hatta düşman bellediklerinizin işine gelir her yaptıklarınız. Sonra da ağlarsınız. Milletin birilerine mahkûm olmasının tek sebebi, güvenebileceği ve yarınlarını emanet edebileceği birilerinin olmamasındandır. Söyleyin bana lütfen; bu milletin bindiği arabaları yakanlara, bu milletin evladı olan polisleri katletmek istercesine saldıranlara, bu milletin yürüdüğü yolları talan edenlere, bu milletin ekmek kapısı olan dükkânlarını yıkanlara destek çıkanlara millet niçin güvensin ve istikbalini tevdi etsin? Bu dört tarihsiz, milliyetsiz, imansız, vatansıza namusunu teslim etmekten farksız olmaz mı? Eğer siyasetçiysen, siyasetçi gibi davranacaksın. Milletin gönlünü kazanmaya çalışacaksın. Üç dört tane çapulcunun peşine düşmeyeceksin. Sonra da iktidar olamamanın sebebini millete yüklemeyeceksin. Ki malum olayları tahlil etmek için militanik yapıları, faaliyetleri, teröre dayanan ideolojileri çok iyi bilmek gerekiyor. Bilmiyorsan konuşmayacaksın. Gideceksin okuyacaksın. Biz hangi ideologların terörden başka yola inanmadıklarını çok iyi biliyoruz. İşte bu olaylarında en diplerinde yatan güdü de budur. Ha bu olaylarda birilerinin suçu yok mudur? Hiç şüphesiz ki vardır. Ama birilerinin yanlışları yüzünden, gariban milletin hayatını alt üst etmek, vergileriyle alınan malları talan etmek hangi vicdana sığar? Eğer politik olarak başarılı olmak istiyorsanız, milletten başka çareniz yoktur. Çareyi milletin çocuklarının elinde ki silahı, yine milletin çocuklarının üzerine doğrultturmak değildir. Ki bu millet bazılarının cemaziyülevvellerini de çok iyi bilir. Hem birilerini tenkit edeceksin hem de onun yeniden hükümran olması için elinden geleni yapacaksın. Yaptıklarınızın kendinize yaradığını mı sanıyorsunuz behey şaşkınlar?

 

Yine, malum olaylarda sürekli Mustafa Kemal Atatürk’ün adını kullanmakta bir tuzaktan ibarettir. Meydanları ısıtan, meydanlara çıkan ve ortalığı cehenneme çeviren militanların genelinin Mustafa Kemal’le alakalarının olduğunu asla düşünmüyorum ve bu mümkün de değildir. Milletin çoğunluğuna ulaşmak ve milleti meydanlara çekmek adına bir tuzaktır bu. Ki aslında daha tehlikeli bir durumda söz konusudur. Sanki birileri mevcut yapının idamesi adına bu tezgâhı kurguladı gibime geliyor. Çünkü mevcut yapıdan beklentiler var ve o beklentilerin karşılanması için bu yapının bir süre daha devam etmesi gerekiyor. Ama bunu idrak edip, lüzumunca davranacak zekâya sahip kim var? Zaten o zekâ olsa, adam gibi politika edilir ve millete namusluca gidilir, yoksa üç dört tane zavallının rezil eylemine sığınılmaz. Buna kalan da kara güne kalmış demektir ve umutsuz vakadır. Türk Milletinin çocukları çok uyanık olmalıdırlar. Asla tezgâha gelmemelidirler.  Yanlış yapanları iyi bilmeli, tanımalıdırlar ve bir hesap sorulacaksa kesinlikle kendileri sormalıdırlar. Türk Milletinin hesabını, Türk Milletinin varlığına, tarihine, dinine, kültürüne, geleneğine ve bilumum maddi-manevi değerlerine düşman olanlar soramaz. Meydanları cehenneme çevirenlerin kahir ekseriyetinin Türk Milletine ve Türk Milletini yücelten ve yükselten ulvi değerlere bağlılığı olduğunu asla düşünmüyorum ve düşünmemeliyiz şahsi kanaatimce. Bilinçsiz, şuursuz ve belli bir hedefe konumlandırılmış güruhtan bu milletin bir beklentisi olamaz, bunların da bu millete vereceği zerre bir şey yoktur.

 

Son tahlilde; Garbın peşinden koşan, Garbın papağanlığını yapan, Garbın ürettiği pislikleri gelip burada satmaya yeltenen, kendine ve kendine ait ne varsa düşman olan, kendi ecdadına utanmadan küfreden, kendi dinini yok etmek için mücadele eden, kendi kimliğine kin duyan zümrelerin Türk Milletine vereceği hiçbir şey yoktur. Türk Milleti de bunlardan bir şey beklememelidir ve bunlara zerre miskal güvenmemelidir de. Kendine güvenen dünyayı fetheder ve etmiştir de. Kendine güvenmeyenin ise sonu hüsrandır, daha dünyadayken cehennem ateşinde yanmaktır. Zalimin insafı olmaz. Bu ülkede köşe başlarını tutmuş, aydınım diye caka satan şerefsizlere itibar etmeyiniz. Bu ülkede, bu ülkeyi ayakta tutan kadim değerlere düşmanlık ederek politika üretenlere itibar etmeyiniz. Bu milletin kimliği ile sorunu olanlara itibar etmeyiniz. Bu ülkenin kaynaklarını yağmalayan, bu milletin emeklerini ve kanını emen komprador şerefsizlerine itibar etmeyiniz. Peki, kime itibar edeceksiniz? Önce kendinize, sonra da Allah’a, Öndere, Kitaba, Kimliğe, Vatana ihanet etmeyene itibar edeceksiniz. Ahlaklı ve adaletli olana itibar edeceksiniz. Nurettin Topçu, Cemil Meriç, İsmet Özel, Remzi Oğuz Arık, Erol Güngör vb. üstatlara itibar edeceksiniz. Yarınlarda gülmek istiyorsanız, bugünlerinizi sağlam temeller üzerine kurmak zorundasınız. Türk Milleti önce Allah’a sonra de kendine güvenmek zorundadır. Başka da kurtuluş yolu yoktur.

 

‘’Bizde Avrupalılaşmak, yani iktidarın Avrupalılaşması, Avrupalılaşmak değildir haddizatında. Nitekim kendileri de birtakım kelimeler uydururlar; muasırlaşmak, çağdaşlaşmak gibi. Doğrudan doğruya İslamiyet’ten uzaklaşmaktır, kendi tarihimizden, kendi ülkemizden, kendi şartlarımızdan kopmaktır Avrupalılaşmak. Hiçbir zaman Avrupalılaşmak diye bir şey yok. Avrupalılaşmak, bizdeki Avrupa düşkünlerinin, Avrupalılarla anlaşması, , dış sermaye çevreleri ile dostluk kurmaları, kompradorluğu devam ettirmeleridir. Bu memleketin aydınlarının tanıdığı hiçbir şey yoktur. Ne kendini bilir ne de Avrupa’yı.’’ Cemil Meriç

Tarih: 02.06.2013 Okunma: 649

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

izmirli97

20.03.2013 - 13:49

Merhaba, Birilerinin tekerine çomak sokarsan MB de yazın sansürlenir. Saygı ve selamlar...

izmirli97

20.03.2013 - 13:49

Merhaba, Birilerinin tekerine çomak sokarsan MB de yazın sansürlenir. Saygı ve selamlar...