LAF'LA OLMAZ...

Özgür DENİZ - 18.05.2013

‘’Lafla peynir gemisi yürümez’’ ama biz yürüteceğimizi düşünecek kadar cahiliz. Laf yapmayı çok seviyoruz, tam anlamıyla boşboğaz olmuşuz, küçüğünden büyüğüne kadar. Konuştuklarımızda tamamıyla anlamsız, saçma sapan, bomboş, aptalca şeyler. Ya da aldatma eksenli kurgulanmış laflar. Söz medeniyetinin çocukları laflarda boğulmuş durumdadır. Sürekli tenkit ediyoruz ama tenkit edilen şeyin nasıl çözüleceğini ya bilmiyoruz ya da çözüm yolunu konuşmaktan korkuyoruz. Söyleyip geçelim derdindeyiz. Meselenin, köklerinden ve köklü bir şekilde vuzuha ve çözüme kavuşması hiç umurumuzda değil, sadece bir şeyler bildiğimize şahit olunsun kâfi. Samimiyetimle söylüyorum, memleketimin hiçbir ortamında ciddi şeylerin konuşulduğuna, bir ideal ekseninde hareket edildiğine, bir sonuca ulaşıldığına, ulaşılmışsa bile o sonucun izlerinin o sonuca ulaşanların hayatında görüldüğüne neredeyse hiç şahit olmadım. Bin laf yapıyoruz ama bir eylem yapacak mecalimiz yok sanki. Handiyse tamamen dünyevileşmişiz. Dünya nimetleri, tüm mevcudiyetimizi muhakkak olarak esir almış. Söylem çok, eylem yok. Ama söylemle bir şey olmuyor, işler yolunu bulmuyor. Ol deyince olduracak olan sadece Allah’tır. Kul için hareket şarttır. Kulluğun anlamı hareketle kendini bulmaktadır. Kur’an diyor ki; ‘’İman ettik demekle kurtulacağınızı mı sanıyorsunuz?’’ Yapmayın diyoruz ama yapıyoruz. Yaptığın şeyi yapma demek şerefsizlikten başka nedir ki? Hırsızlık yapma diyorsun, iyi güzel de, sen kendin yapıyorsun be adi adam. Herhalde böyle demekle vazifeni yaptığını sanıyorsun. Ama bilmiyorsun ki, vazifeni yapmıyorsun, bilakis ihanet ediyorsun. Sen, devlet malını ve kul hakkını, kanunları kullanarak metazori olarak gasp ediyorsan adi bir hırsızsın işte. Konumun, gücün ne olursa olsun adi bir hırsızsın. Bizler, millet olarak, lafçı ve şakşakçı bir millet olmuşuz ne yazık ki. Eylemci bir millet değiliz. Doğruları konuşur, yanlışları yaşarız. Başımıza bir bela geldiğinde de şaşar kalırız. Oysa o belayı bizatihi çağıran kendimizizdir ama bilmeyiz hatta farkında bile olmayız. ‘’Başınıza gelenlerin hepsi, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir.’’ Kur’an-ı Kerim.

 

Mesela; adaleti sağlamadığınız zaman, ülkede ki kaostan şikâyet etmeye hakkınız yoktur. Cinayetlere, gasplara, hırsızlıklara sözünüz olamaz. Totolara, lotolara, piyangolara vs. haram demeniz hiçbir şey ifade etmez. Çünkü sen soyarsan, üstelik adaleti de sağlayamazsan ve nihayetinde millet muhtaç olursa milletten ne yapmasını bekleyebilirsin ki? Şayet hırsızlıklara laf edip, bir şeylerin haram olduğunu söylüyorsanız siz adi bir sahtekârsınızdır. Çünkü bunları yapan ve zımnen teşvik eden sizlersiniz. Bir araya gelince hep doğruları söyleriz, hatta herkes bir diğerinden daha namuslu kesilir. Ama hayatın içine karışınca söylenen ne varsa unutulur ve tam tersi yapılır. İşte bu yüzden de asla bir düzelme sadır olmaz. Hep suçlayıcı oluruz, dönüpte bir kez olsun aynaya bakmayız. Oysa aynaya bir bakabilsek namussuzu mutlaka göreceğizdir ama bakmayız işte. Kimbilir belkide gerçeğe bakacak yüzümüz yoktur. Her konuşan, konuşmayı bırakıp yapmaya baksaydı, şu an yapılacak şeyleri konuşmayı bırakırdık. Yalanın ve riyanın girdiği toplumlar, manen felç olmaya mahkûmdurlar. Bir insanı ve bir milleti, yalan ve riyanın vurduğu kadar hiçbir şey vuramaz. ‘’Taarruzun hedefi; Haçlı Seferlerinden beri aynıdır; kılıçla kazanılamayan zaferi yalanla kazanmak.’’ Cemil Meriç. Biz, tarihi yalanlarla malul bir millettik, şimdi de insanları riyayla malul bir millet olduk.  Nesillerimizi yalanla besledik ve doğrulara düşman ettik. Sonra nesillerin gövdesini riyayla dağladık ve maymuna döndürdük. Çocuk yalan söyler, anne-baba, politikacı, şeyh, amir-memur yalan söyler ve riyakârdır. Doğru söylüyorsan soluğu onuncu köyde alırsın. Bizim sistemimizde namuslu adamın yeri kesinlikle yoktur. Namussuz her zaman muteberdir. Namuslu adam her zaman yol tıkayıcı olarak görülür. Namussuz adam içinse, buna her şeyi yaptırırız, bu yolumuzu açar diye düşünülür. Bizim ülkemizi, devletimizi, milletimizi mahveden anlayışta budur. Din zaten hayatımızdan çıkmış durumdadır. Sadece adı vardır, kendisi ise gerçek mahiyetiyle hiçbir zaman olmamıştır.

 

Son tahlilde; laf yapmayı bırakacağız, yalanı terk edeceğiz, riyanın kapısından geçmeyeceğiz, şakşakçılığı, dalkavukluğu toprağa gömüp üzerine beton dökeceğiz. Bir an önce söze geçiş yapacağız ve sözümüzü de hareket haline getirip canlandıracağız. İşte o zaman ‘’Cennetin Işıklarının’’ göründüğü andır!

 

EKSTRA

 

BİR

 

REYHANLI CİNAYETİ; bir Müslüman’ın işi ya da bir Müslüman’ın ortak olabileceği bir iş değildir ve olamaz. Çünkü bir Müslüman bunu yapacak kadar ‘’Şaron tohumu’’ olamaz. Birilerinin kimliğinde Müslüman yazması onları asla Müslüman yapmaz. Çünkü Müslümanlık kimlikle olmaz. Şayet böyle bir şey mümkün olaydı, Türkiye’miz cennet olurdu. Açık ve net konuşursak; bu olayda Türk Milletinin ve Türkiye’nin kötülüğünü isteyen ne kadar karanlık odak, ajan, klik varsa hepsi vardır. Ya işte bir Türk ya da Türkiyeli bu işi yapmaz diyemeyiz. Buradaki ince nokta zihniyettir. Zaten bir insan suç işlemez, o insana suç işleten şey; bir zihniyet ve o zihniyetin tayin ettiği hedeftir. Sen Stalinist bir dünya özlemi içindeysen ve Stalinist düşünceleri taşıyorsan, kundakta ki bebeği bırakın anasının karnında ki bebeği bile delik deşik edersin. Tabi bu iş en dibinde, alçak ve şerefsiz Siyonist’in ve Coni’nin işidir hiç kuşkusuz. Bunların itlerinin yapması, bunları masum kılmaz. Siyonist ve Coni, ABD ziyareti öncesinde bir mesaj vermiştir itleri tavassutu ile bana göre. Misafirini, istediklerini almak üzere getirtmek için bu saldırıyı tertiplemişlerdir. Yani zımnen demişlerdir ki; bak kardeşim, buraya geleceksen, olan biteni göz önünde bulundurarak gel ve burada haddini bil. Ülkenin huzuru benim elimde, dediklerimi yapmazsan yaptıramayacağım şey, kaçıramayacağım huzur yoktur. Tabi bu işte, bu milletin kendinden bildiklerinin ellerinin olduğuda gizlenemeyecek kadar gerçektir. Siz bilseniz, bu ülkede ne akbabalar vardır bu ülkeyi ve milleti tarihe gömmek için bekleyen. Çok akıllı hareket etmeliyiz. Feraset ve basiret sahibi olmalıyız. Burada ayrıca Hükümete de bir darbe indirmek düşüncesi de gizlidir. Hükümeti savunuyor değilim, savunacakta değilim. Ama bir Hükümeti düşürmek için bu kadar vahşi bir cinayete eyvallah çekmek ve bu cinayet üzerinden birilerine vurmak adına kendine pay çıkarmaya çalışmakta gerçekten insan haysiyetine yakışmaz. Vicdan diye bir şey vardır be.

 

Evet, Sayın Başbakanın ve Hükümetin hiç mi suçu yok? Bilakis çok suçu ve yanlışı var. En başından Suriye politikasında tuzağa düşürüldü ama düşmemeliydi. Önce Esed pisliği ile dost olması için gayret edildi, güzel sözler söyletildi ve tüm dünyaya bu manzara yansıtıldı. Sonra da bir anda düşman edildi ve malum durumla karşı karşıyayız. Haddizatında Esed hep düşmandı da biz göremedik. Bu adi uşak Siyonist’in emrinden hiçbir zaman çıkmadı. Sadece biz aldandık. Bu adi uşak şu an bile Siyonist’in ve Coni’nin emrine amadedir. Görmek ve duymak istemsek bile gerçek budur. İstihbarat zafiyeti görülmeyecek kadar küçük bir durum değildir. Suriyeli mültecilere müsaade edilse bile bu kadar yoğunluk oluşturulmamalıydı. Biz zannediyoruz ki, Esed denilen Siyonist finosu mültecilerin içerisine kendi itlerini sokmadan bu işi bırakacak. Bunu düşünenin maldan farkı yoktur. Hükümet içindeki ajanların da etkisi vardır bu işlerde. Maalesef her şey de yanlış bir yönlendirmenin esiri olunmaktadır ve kaybedilmektedir. Kadim bir milletin ve köklü bir tarihin çocuklarıyız. Bu tür hataların vuku bulması bizler için haddizatında züldür. Dünya nimetlerinden başımızı çevirip, kalbimizi kurtarıp birazda ciddi meselelere eğilirsek daha güzel şeyler yapabiliriz. Hangi koltuğu hangi adamıma, hangi ihaleyi hangi dostuma vereceğim kavgası güdüp ve milletin cebine göz dikip durmakla kazanılacak hiçbir şey yoktur ve olamaz. Bilakis kaybedilecek şeylerin hesabını bile yapamazsınız.

 

Burada bir şey görmek gerekiyor; çıkar ve rant kavgalarından, büyük resim için feragat etmeliyiz bir zaman içinde olsa. Fedakârlık yapmalıyız, sorumlu davranmalıyız. Ülkemizi, devletimizi, milletimizi düşünmek zorundayız. Yüce ve yüksek değerleri, küçücük ve ucuz çıkarlar için asla feda edemeyiz, etmemeliyiz. Ne bu millet ne de tarih bunu yapanları asla affetmeyecektir. ’’Zulümle mücadele ederken, ideolojik ayrılıklarla iştigal etmek, zamanı ve çabayı boşa harcamaktan başka bir anlam taşımaz’’ derken sonsuz haklıdır Nelson Mandela. Ama bu sözdeki derinliği bir türlü idrak etmiş değiliz. Hiçbir zaman hiçbir şeyde bu ülkenin, milletin, devletin düşünülerek hareket edildiğine şahit olmadım. Varsa yoksa çıkar kavgası. İnsan haysiyetine sonsuz aykırı bir durumdur bu. Artık daha namuslu olmak zorundayız. Küçük hesapları bir kenara bırakmak durumundayız. Yoksa sonumuzun iyi olduğunu hiçbir kimse söyleyemez.

 

Bu arada yeni bir it çıkmış piyasaya. Fitne yaymaktan başka yaptığı hiçbir şey yok. Güya Müslümanlıktan dem vuruyor, İslam’a muhalif bazı şeylere isyan ediyor görüntüsü verip buradan nemalanıyor. Yaptığı laflarla Müslümanların gönlüne girmeyi başarıyor. Emin olunuz ki, söylediği hiçbir şey yok. Ezberlediği şeyleri tekrar edip duruyor. Sırf muayyen şeylere düşmanlıktan malı götürüyor. Mutlaka birileri buna biraz yal vermiş ve kapısına bağlamış. Bu da mütemadiyen havlayıp duruyor. Bütün şerefimle söylüyorum ve sizlerde şahitsizinizdir ki, iki lafı bir araya getiremeyecek kadar cahil biri. Ama dedim ya agresifliğini isyan olarak algılatmayı başarıp kendini farklı tanıtıyor ve küçük ve ucuz çıkarlarını elde etmeyi başarıyor. Saftirikten bir şeyler yazdığını bir şey sanıp bilge olduğunu düşünüyor. Reyhanlı ilçemizde olan bazı şeyler olduğunu söylüyor ve bunu da düşman olduğu bir kesim üzerine atmaktan utanmıyor. Yaptığı şey tam anlamıyla fitne ve fesattan başka bir şey değil oysa. Ama sorsanız İslam’dan dem vurur haysiyetsiz mikrop. Bu millet artık duygularının yanında mutlaka aklını da kullanmayı başarmalıdır artık. Hiçbir zaman kimliklere inanmamalıdır. Sözleri, hareketleri ve eylemsi davranışları da çok derinlemesine analiz etmelidir. Bazı alçaklar fikri planda ki kifayetsizliklerini, birilerine itlik yaparak örtmektedirler.

 

İKİ

 

Kim ne derse desin; ister candost, isterse candüşman olunuz, sevmeyebilirsiniz, en şiddetli şekilde tenkit edebilirsiniz ama insaflı ve adil olmak zorundasınız. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Recep Tayip Erdoğan’ı asla ve kata bebek katili, Siyonistin safkan uşağı Esed ile mukayese edemezsiniz. Vicdan bunu asla kabul etmez. Yaptığınız değerlendirme dürüstçe bir değerlendirme olamaz. Türk’ün en safkan düşmanları bile bunu yapmıyor. Ki zaten bunu yapmakta asla akıllıca bir politika da değildir zannımca. Çünkü bunu yaparak bu milleti kazanamazsınız, ancak kaybedersiniz ki kaybediyorsunuz da. Yukarıda da söyledik, Sayın Başbakanın ve hükümetinin elbette ki yanlışları, kusurları vardır. Hatta hükümetin içinde iğrenilecek tiplerde vardır. Olmaması gereken hataları da vardır, olmasından kurtulamayacağı hataları da vardır. Nihayetinde bir insandır ve bir ülkeyi yönetmektedir. Adalet konusunda asla iyi bir notları yoktur. Hizmet konusunda yaptıkları vardır ve zaten yapılanlar yapılması zorunlu şeylerdir. O hizmetler yapılmayacaksa çekilsin gitsin zira. Çünkü o hizmetler hiçbir hükümetin bu millete lütfu değil, her hükümetin zorunlu vazifesidir. Bilakis hükümet olmanın ve etmenin anlamı nedir ki? Bu yüzden fitne tohumu ekeceğimize, bu milletin birlik ve beraberliği için kavga vermeliyiz. Enerjimizi birbirimizi yok etmek için israf etmemeliyiz. Tenkitimizi yapmalıyız ama insaf çizgisinde kalarak. Kimseye akıl vermek haddim değildir, böyle bir terbiyesizlikte yapmam ama ülkemi, milletimi, devletimi ve dinimi düşünmek zorundayım. Hükümetlerin düşüp kalkması beni ırgalamaz. Çünkü hükümetler hiçbir zaman benim için çalışmaz. Ama bu ülkenin bütünlüğü, bu milletin payidarlığı, bu devletin bekası, bu dinin diri olması beni ırgalar. İşte bu yüzden de küçük ve ucuz çıkar hesapları uğruna bu değerlerin zarar görmesini kabullenemem.

 

ÜÇ

 

Asılları aldatarak vekillik mertebesine ulaşmış olanlar artık hadlerini ve hudutlarını bilmelidirler ve kendilerine gelmelidirler. Bu milletin damarına basmayı bırakmalıdırlar. Yaptıkları soygunlar, hırsızlıklar yetti de arttı gayrı. Oraya hizmet etmek için gittiniz efendiler, milletin alın terini soymak için değil. Devlet hazinesi babalarınızın çiftliği değil efendiler. Sizin estetik ameliyatınızdan bana ne, sizin cep telefonunuzdan bana ne. Millete keyfinizin bedelini ödetmek istiyorsanız eğer, millet size öyle bir bedel ödetir ki emdiğiniz süt burnunuzdan fitil fitil gelir. Vallahi de gelir, billahi de gelir, tallahi de gelir. Yazıktır, ayıptır, günahtır be. Zaten haram yiyip haram içip haram giyiyorsunuz. Önce bunları bir temizleyin de daha fazla batmaktan kurtulun. Bu millet sizin için çalışmıyor efendiler. Herkesin çoluk-çocuğu var, sadece sizin değil. Herkesin bir sevdiği eşi var sadece sizin değil. Herkesin istediği bir dünya var, keyfini çıkararak yaşamak istediği bir hayat özlemi var, sadece sizin değil. Herhalde bu dünyada sadece kendinizin olduğunuzu sanıyorsunuz. Artık insanlık çizgisinden aşağı düşmeyiniz. Düştüyseniz tekrar çıkabilirsiniz. İnsan olarak halk edildiğinizin ve şerefli kılındığınızın bilincinde olunuz ve kendinize geliniz.

Tarih: 18.05.2013 Okunma: 605

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?