BİR NESLİN TÜKENİŞİ

Özgür DENİZ - 14.08.2008

‘’gerçeği bulduğu halde, menfaatim zedelenir mülahazasıyla insanlığa duyurmaktan imtina eden kişi alçaktır. Ulaştığı gerçeği insanlığa duyurmak araştıran kişinin namus borcudur.’’ CEMİL MERİÇ

 

 

 

Merhaba sevgili ülkemin soylu evlatları! İnşaallah iyisinizdir. Olayın detayına girmeyeceğim. Bilimsellik zorunluluğu bendeniz için çok fazla önem arz etmiyor. Gerçeği izah etmekte bilimselliği koşul haline getirdiğimizden beri gerçeklere bigane kaldık ve karanlığa mahkum olduk. Gerçekleri, doğruları bilimsel argümanımız kifayetsiz diye dile getiremez, yazamaz olduk. Halbuki, hakikat güneşi dünyamızı ve zihnimizi şeksiz ve şüphesiz tenvir ediyordu. Ama, bir tek bilimselliği (!) eksikti. Maatteessüf uykudayız, hala da uyutuluyoruz. Madde eksenli bir hayat sürecine girdiğimiz günden bu yana, din, vatan, millet, bayrak, marş, namus, aile, milli ve dini dinamiklere dair ne varsa sevmek ve sahiplenmek yozluk ve kabalık addedildi. Gençlik, değerlerinden soğutularak kendi toplumundan uzaklaştırıldı. Bu da asimilasyonu tevlit etti. Değerlerin yaşaması ve hayatiyet kazanması için emek sarf edenler, yazanlar, çizenler horlandılar, gettolaşmaya maruz bırakılarak izole edildiler.

 

                    

Zira, paraya göre kurgulanmış bir dünyada, ulvi değerlerin sevdalısı olmak, özgürlük kavramını kuvveden fiile çıkarmak tehlikeliydi, zordu. Zor, oyunu bozardı, ama cüret edemedik. Başkalarının programladığı, sahneye koyduğu süfli bir hayatın kurbanları olduk. Hızla yozlaşma ve yabancılaşma sürecine girdik. Böylelikle, emperyalizmin ve işbirlikçilerinin mengenesinde sıkışıp kaldık. Anlamsal değerlerimizi, yönümüzü, istikametimizi kaybettik. Mutluluk haritamızı yaktık. Künhümüze sahip çıkamadık. Toplumumuza ve değerlerimize yabancılaştık. Din ve vatan düşmanları ayrık otları gibi bütün toplumu sardı. Bütün ayrılıkçı hareketleri finanse eden kapitalist kompradorlar müthiş şekilde palazlandı. Vatan hainleri, maneviyat düşmanları aleni yıkım faaliyetlerine girişerek birbirleriyle teşrik-i mesai yaparak emellerini tevhit ettiler ve topyekun taarruza geçtiler. Bizlerse, gelişen olaylar muvacehesinde lakayt kaldık, duyarsızlaştık, günü kurtarmaya odaklanıp malayani şeylerle iştigale giriştik. Havai işler peşinde koşup durduk şuursuzca. Yani, kaybettik. Sevgi, saygı, erdem, namus, barış, uhuvvet, adalet, vicdan, şefkat, merhamet, özgürlük, feraset, cesaret, basiret, soyluluk, necabet, salabet, suhulet, mehabet gibi ulvi güzelliklerimizi ve özelliklerimizi hatta bizi diğerlerinden ayıran asil duygularımızı kaybettik. Kolektif şuur ve bilincin yerini egoizm ve çirkin bireycilik aldı.

 

                     

Kapitalizmin ürettiği pazarcı kişilikler, toplumun milli ve manevi dokularını zedeleyerek insanımızı içten içe çürüttü. Fayda getirmeyen şeyleri önemsiz görerek makyavelist bir mantalitenin kurbanları olduk. Biyonik robotlara dönüştürüldük. Ormanlarımız bol, iklimimiz muhtelif, toprağımız mümbit, suyumuz mebzul, madenlerimiz ve doğal kaynaklarımız zengindi. Ama, yaşantımız bu nimetlerimizle hiçte doğru orantılı değildi. Devletimiz fakirdi, insanlarımız sefalet içindeydi. Birkaç komprador burjuvazi haricinde kimsede huzur, dirlik, düzen yoktu. Ne yaman bir tenakuzdu bu. Bunca bolluk arasında, halk kurtlar sofrasında naçar kalmıştı. Zengin hazineler üzerindeydik ama fakirdik. İnsanımız acıların kıskacında gülmeyi unutmuştu. Bu zengin toprakların üzerinde yaşayan, zengin kültürel unsurlara ve dinamiklere sahip büyük bir medeniyetin soylu çocukları acının madeni olmuştu adeta. Akletme ve tefekkür yetilerimizi kaybettik ve karanlıklarda kaybolduk, cehaletin kurbanı olduk. Akletmiyor musunuz? Sorusunun muhatabı olduğumuzu unuttuk. Bilinmedik yabancı iklimlerden esip gelen sert rüzgarlar kırdı fidanlarımızı, soldurdu daha baharındaki çiçeklerimizi. Gerçi, behemehal ümit var olunmalı. Zira, zaman aydınlıktır. Yeis yok, say ve cidal vardır. Zaman tünelinin sonu aydınlıktır. Biliriz ki, yarasalar ürker aydınlıktan, insanlar değil.

 

                     

Ey mukaddes ve güzel ülkemin sevgili ve kıymetli evlatları, canlarım! Aydınlıkta huzur vardır, mutluluk vardır, barış vardır, güzellik vardır, sıcaklık vardır. Lütfen milli ve manevi duygularınızı örseletmeyin. Vatanınıza sahip çıkın. Çünkü, vatan bütün değerlerin bünyesinde içtima ettiği bir organizmadır. Vatanınıza sahip çıktınız mı korkmayın, hiçbir şeyiniz tehlikede değildir. Vatanını en ufak bir menfaate satan soysuzdur. Sadi Şirazi der ki: ‘’soysuza soysuzluk etmek kabildir. Lakin, insan olanın elinden köpeklik gelmez.’’ Vatanını, dinini en basit bir dünyalığa tahvil eden ne tür bir yaratıktır çözemedim gitti. Bilelim ki; özgürlük, ölüm gibi bir bedeli göze almış yüce şahsiyetlerin hayattan alacağı en ulvi hediyedir. Haydin dostlarım, el ele, gönül gönüle verelim. Birbirimizi sevelim. Dinimizi samimi olarak yaşantıya dönüştürelim. Vatanımıza sahip çıkalım. Devlet-millet rabıtasını muhkemleştirelim. Sömürüsüz, sınıfsız, barışçı, güçlü, onurlu, aydınlık ve Tam Bağımsız Türkiye’yi tesis etme yolunda mücadele edelim. Bu vatan ve bu vatanı vatan yapan milli-manevi değerler bizim. Başka yer yok. İkinci seçenek ölüm. Sevgiyle ve kitapla kalın.     

Tarih: 14.08.2008 Okunma: 594

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

ELEBK

06.07.2008 - 01:04

YÜREĞİNİZE SAĞLIK. NE UÇUK UMTLARIMIZ NE DE TERSİ VAR İŞTE BU KÖTÜ GALİBA...

ELEBK

06.07.2008 - 01:04

YÜREĞİNİZE SAĞLIK. NE UÇUK UMTLARIMIZ NE DE TERSİ VAR İŞTE BU KÖTÜ GALİBA...