KURTULMAK MI İSTİYORSUN? DÜŞÜNECEKSİN!...11…

Özgür DENİZ - 13.01.2013

Düşünmek, bilmek, tanımak, anlamak, inanmak, sevmek; bunların hepsi manevi eylemlerdir. Ve kendi deruni âlemimizde tahakkuk eden, maddi eylemlerimize güç kaynağı olan görkemli eylemlerdir. İnsanı, insan kılan eylemlerdir. İnsanın, hayvandan ayrılış noktası burasıdır. Maddi eylemlerden daha yücedir ve yücelticidir. Maddi eylemlerin ruhudur dersek mübalağa yapmış olmayız. Sokaklara çıkar bağırırsın, taşları söker polise atarsın, eline bir iki yumurta alır fırlatırsın, bundan daha kolay ne vardır? Ama bir de bunları niçin, kim için yaptığını bilmek, anlamak; iyi mi, kötü mü olduğunu düşünmek çabası vardır. Bu soruların cevabını bulmak ve ona göre istikamet tayin etmek iradesi vardır. Hangisi daha anlamlıdır ve zorludur? Elbette ikincisi daha çetindir, çetrefillidir. Ki, zaten bu yüzden de, ilkini yani papağan gibi aynı şeyleri tekrar etmeyi, salakça bağırmayı daha kolay bulup, aptalca hareketlere tevessül etmiyor muyuz? Ki, bu yönlü maddi eylemlerin neticesiz kalmasının en büyük sebebi de budur. Manevi eylemlerden güç almamasıdır. Ruhsuz beden dirençsizdir, verimsizdir. Çünkü ikincisi yani bilme ve anlama çabası işimize gelmiyor, konforumuzu bozuyor, inandıklarımızı yok ediyor, putlarımızı deviriyor. Ki, haddizatında, anlamlı olan, bir gayeye matuf olan maddi eylemlerinde tetikleyicisi olan eylemlerdir manevi eylemler. Maddi eylemlerin anlam derecesi, manevi eylemlere ne kadar yaslandığı ile doğru orantılıdır. Maddi eylemlere derinlik katan, maddi eylemleri anlamlı kılan ve zaferle neticelendiren, manevi eylemlerdir. Bu sessiz eylemlerin her biri büyük bedeller isteyen, zorlu süreçleri koşul kılan, ciddi özveri gerektiren eylemlerdir. Büyük yüreklerin ve kafaların gerçekleştirebileceği eylemlerdir bunlar. Düşünüyorum demekle düşünmek, biliyorum demekle bilmek, tanıyorum demekle tanımak, anlıyorum demekle anlamak, inanıyorum demekle inanmak, seviyorum demekle sevmek kesinlikle çok farklı şeylerdir. Vatanımı seviyorum demekle, vatanı için fedakârlıkta bulunmak apayrı durumlardır. Vatanı için nice acılara katlanan, sadece vatanımı seviyorum demekle yetinenden binlerce kat daha şereflidir, asildir ve vatanını gerçekten seven kişi de budur. Allah’a inanıyorum demekle, imanın gereklerini ifa etmek apayrı durumlardır. Adaletin yüceliğini anlıyorum demekle olmuyor işler, anlıyorsan adil davranmasını da bileceksin, zevzeklik yapmayacaksın. İhanetin alçaklık olduğunu biliyorum de ama git ihanet et. Sen bir halt bilmiyorsun ahmak. İnsanoğlunun en önemli sorunlarından biridir bu. İnsanlar genellikle, düşünüyormuş, biliyormuş, tanıyormuş, anlıyormuş, inanıyormuş ve seviyormuş gibi yaparlar ama gerçekte bu duygulanımlarla, manevi eylemlerle pek ilgileri olmaz. Allah’a inanıyorum der ama gider kul hakkı yer. Peki, bu nasıl inanmaktır? Seviyorum der ama sevdiğine bir zarar geldi mi, ben bunu kaldıramam diyerek ucuz bahanelerle hemen terk eder. Bu hangi sevgidir? Tanıyorum der ama birisi, dostu hakkında bir şey söyledi mi hemen ona inanarak dostuna ihanet edercesine küsüverir? Peki, böyle tanımak olur mu? Evrensel Sosyolog Şehit Dr. Ali Şeriati’nin bir sözü vardır, der ki; ‘’anlamak ve anlaşılmak; tek sermayeleri söz olan gönüllerin niyazıdır.’’ Bu söz, ne kadar derin ve anlamlı bir sözdür. Anlamak öyle basit bir şey değildir ve ucuz elde edilecek bir yeti de değildir. Yine der ki; ‘’bir düşünürün çektiği onca acının karşılığı, sadece anlamak ve anlaşılmaktır.’’ Anlamak ve anlaşılmak, çok üst düzey bir durumdur. Anladım demekle iş bitmiyor ve anlama olmuyor maalesef. Ali Şeriati bir kitabında şöyle diyor; ’’ölüm, o kadar büyük bir olaydır ki, büyükleri küçültür’’, ‘’nasıl ölüneceğini bilen insanlar aslında nasıl yaşanacağını bilen insanlardır’’ bu sözler ne kadar derin ve anlamlı sözlerdir. Onlarca satır yazı yazabilirsiniz sadece bu sözler üzerinde. Biz, manevi eylemleri çok basite alıyoruz ve küçültüyoruz, değerini düşürüyoruz. Bu eylemlerin seviyesine erişemeyince, eylemleri kendi seviyemize düşürüyoruz. Şunu anlayamıyoruz; Kur’an bir kitaptır, Allah’ın ayetlerini barındırır aziz bünyesinde. Bunu biliriz, herkes bilir. Elinize alıp yoldan geçen birine sorsanız ve deseniz ki, bu nedir? Size hemen Kur’an diyecektir. Ama bu tür bilmekle, özünde bilmek çok farklı şeylerdir. İşte bunu anlamamız gerekiyor ve bunu anladığımız zaman sorunlarımızın çoğu kendiliğinden çözülmüş olacaktır. Hissetmeden hassasiyet gösterilemez. Gösterildiği sanılır ama bu sahte bir hassasiyettir. Sömürüyü intaç eden bir hassasiyet gösterisidir. Hissin de, hassasiyetin de kaynağı bahsettiğimiz manevi durumlardır, eylemlerdir. Kendimizi kandırmayalım sevgili dostlar! Dürüst olalım.

 

EKSTRA

BU ÜLKE-BU MİLLET

Bu ülke ve bu millet üzerine düşünmek; bu ülkeyi, bu milleti bilmek, tanımak, anlamak; bu ülkeye ve bu millete inanmak; bu ülkeyi ve milleti sevmek gerekir. Ama bu çok basit bir şey değildir. Bu ülkenin dağlarında, bu milletin evladı olan Köroğlu’nun dolaştığını hissedebiliyor ve manen görebiliyor musunuz? Ovalarında Alpaslan’ın rüzgâr gibi koşan atlarının nal seslerini işitebiliyor musunuz? Toprağının her karışında âlimlerin, bilginlerin, münevverlerin ayak izlerini duyumsayabiliyor ve fark edebiliyor musunuz? Topraklarının damarlarına şehit kanlarının sızdığını ihsas edebiliyor musunuz? Ve bu durumları bizatihi gözlerinizle görüyormuş gibi bir hale girebiliyor musunuz? Yüreğiniz sağlam mı? Beyniniz aktif mi? Ve tüm bunlardan sonra vicdanınızın sesini dinleyip, üzerinizde ağır bir yükün durduğunu hissedebiliyor musunuz? İşte o zaman bu ülkeyi ve bu milleti bilebilir, tanıyabilir ve sevebilirsiniz. Bu ülke ve bu millet üzerine düşünmeden, bu ülkeyi ve milleti bilmeden, tanımadan, anlamadan; bu ülkeye ve millete inanmanız ve bu ülkeyi ve milleti sevmeniz kabil midir? Yapılan ihanetlerin kaynağı burasıdır işte. Bu ülke ve millet üzerinde, mütemadiyen, bu ülkeyi ve milleti tanımayan, bilmeyen ve sevmeyen tipler hükümran olmuşlardır. Türklük ve İslam ile ilintileri olmayan tipler hüküm sahibi olmuşlar ve mukadderatımızı tayin etmişlerdir. Bu ülkeye ve millete ihanet eden insan değildir ve olamaz da. Bu ülkenin ve milletin varlığına, hâkimiyetine, güçlenmesine ve bekasına karşı çıkanlar, bu milletin kadim kimliğinden gocunanlar, insanlıktan nasibini alamamış yoz birer mahlûkturlar.

 

Bu ülkenin ücra bir köşesinde bulunan kerpiç damlı bir evde, ayazın buza kestiği bir zamanda, kar; ayakkabılarınızı delip geçip, çoraplarınızı ıslatıp, teninize değdi mi hiç? Soğuk, bedeninize ok gibi saplanıp, bedeninizi delip geçip ruhunuza işledi mi? Üşüyen ayaklarınızı ve gövdenizi ısıtmak için, tezekle sobayı yakmaya çabaladınız mı? Tezeğe son nefesinize kadar üflediniz mi ve bir türlü yanmayan sobadan çıkan dumanlar genzinizi yaktı, gözlerinizi acıttı mı? Bunun ne demek olduğunu anlayabiliyor musunuz? İşte bunu başarabiliyorsanız, bu ülkenin ve milletin değerini anlayabilirsiniz. Doyasıya gökyüzüne bakmayı becerememiş, elleri nasırlı anaları tanımamış, toprağını işlemek için sabahın köründe kalkıp yaya olarak beş bin metre yürümemiş, ayazın buza kestiği geceleri tatmamış ve o gecelerde evlatları için saçta ekmek yapmamış, bu toprağın damarlarına sızmış şehit kanlarını algılayamamış, Köroğlu’nu dağların patikalarında haykırırken duymamış, Alpaslan’ın atının rüzgâr gibi gidişini fark edememiş olanlar, bana; bu ülkeyi ve milleti bildiğini, tanıdığını ve sevdiğini söyleyipte şarlatanlık yapmasınlar. Fildişi kulelerde yaşayan, hizmetçiler, şoförler tutup dem süren ve bunun üstüne bir de bu ülke ve millet adına ahkâm kesen pezeveneklere ve fahişelere inanmayınız sevgili dostlar. Yaptığı politikayı münhasıran kendisine ve çevresine çıkar sağlamak için yapan ve zamanı geldiğinde bu ülkenin ve milletin yücelmesi, yükselmesi, ilerlemesi adına hiçbir iş yapmamış olarak defolup giden kanı ve südü bozuklara inanmayınız sevgili dostlar. Kendini aydın ya da âlim olarak görüpte, hayatını hakikati haykırmak için harcamayan, milletine gerçekleri söylemeyen, hiçbir yazısında ve konuşmasında saf gerçeklere değinmeyen, ülkesi ve milleti üzerinde dönen dolapları fark edipte çıkarının zedelenmemesi adına susan, saf hakikati bireysel ya da gurupsal çıkarları adına tahrif ve tahrip eden şerefsizlere, alçaklara inanmayın sevgili dostlar. Beni anlayabilen dostlarım, inanıyorum ki, sözlerimin sertliğini de anlayabileceklerdir. Dayandığı acı bilinmeden, sözler yargılanamaz.

 

Bu coğrafyanın kokusunu alıp, ciğerlerine kadar çekmeyenden; bu milletin tarih boyunca yaptığı hizmetleri algılayıp, anlayamayandan, ne bu coğrafyaya ne de bu millete hayır gelmedi, gelmez ve gelmeyecekte. Bahsettiğimiz duyguları tatmayanlar, tatmamışsalar da hissetmeyenler, bu coğrafyayı ve milleti ciğerden sevemezler. Çünkü bilmeyen ve tanımayan asla sevemez. Sevmek için, mutlaka bilmek ve tanımak icap eder. Bu coğrafyayı ve milleti sevmek için, adam olmak gerekir. Bu ülkeyi ve milleti sevmeyenler adam değildirler. Onlar ancak gâvur tohumudurlar.

 

AÇILIM-APO-PKK-İNFAZ

Bu ülkede ‘’Kürt Sorunu’’ diye bir şeyin varlığına hiçbir zaman inanmadım ve halende inanmıyorum. Çünkü bu ülkede Kürt Sorunu diye bir sorun olamaz. Kürtlükle ilgisi olmayan hainlerin ve kirli ve kanlı emellerine, Kürt kardeşlerimiz üzerinden ulaşabileceklerini düşünenlerin ürettikleri hayali bir sorundur bu. İki tarafta ki, şerefsiz hainlerin ortak çabalarının ürünüdür. Temelleri ‘’Kara Eylül’’de, siyonizmin maşalığını yapan kapkara adamlar tarafından atılmıştır. Bu tanımlama, haddizatında, Kürt kardeşlerimize karşı yapılmış en büyük hainliktir. Binlerce yıldır süren kardeşlik zedelenmeye çalışılmıştır bu tanımlama üzerinden. Kürt kardeşlerimizin, sanki sorunları varmış gibi bir algıya kapılmaları sağlanmıştır kasıtlı olarak. Ve bu algıdan yola çıkılarak, PKK denilen Siyonist maşasına da bir paye verilmiştir zımnen. Bu şerefsiz örgüt için, güya var olan ve adı konan sorun adına mücadele ediyormuş izlenimi verilmiş ve Kürt kardeşlerimiz nezdinde sempati toplaması sağlanmıştır.  Her şey evrensel bir oyunun izdüşümüdür. Apo denilen caninin bile yakalanıp, beslenir hale gelmesi ve nihayet muhatap alınıp zımnen yüceltilmesi ‘’Büyük Oyun’’un bir parçasıdır. Ama bunu hissedebilecek, algılayabilecek, anlayabilecek, kafa ve yürek yoktur. Ya da bu ülkeyi ve milleti bilen, tanıyan, seven adam yoktur. ‘’Açılım’’ denilen zırva ile ancak kadim kardeşlerin aralarının açılması sağlanmış olup, başkaca bir şey yapılmamıştır. Açılım, tamamen açılmanın ve yok olup gitmenin yolunu açmıştır. Hayali sorunun kanıksanmasını sağlamıştır. Yürekler, beyinler, vicdanlar, bedenler tarumar edilmiştir. Bu zırvaya her iki taraftan inanmayanlar bile inanır hale gelmişlerdir. Hainler için ne büyük başarıdır bu. Bu yönlü gelişmeleri takip edip, vuku bulan olayları tahlil eden ve anlayanlar, maksadı sarih olarak müşahede edeceklerdir. Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Hiçbir kimse de kendini gösterdiği gibi değildir. Maskeli yüzlere aldanmamak, inanmamak icap eder. Zira bu millet ve ülke, maskeli yüzlerce talan edilmiş, mahvedilmiş ve ezilmiştir. Bir defa, Türk kimliğinden gocunan, İslam Ahlakını ortaya koymaktan hicap duyan hiçbir kimseden bu ülkeye ve millete zerre hayır gelmedi, gelmez, gelemez ve gelmeyecekte.

 

Apo denilen cani, Siyonist finosu, bugünler görülerek, planlanarak, bu ülkeye getirtilmiştir.  Şimdi kalkıp, bu hainden medet ummak, bu millet için bir züldür haddizatında, ama bunu hisseden kim? Anlayan kim? Bu caniyi muhatap almak çok tehlikelidir ama düşünen kim? Birileri (İngiliz-Amerika, İsrail yani Evrensel Siyonist Çetesi), bu caniyi muhatap aldırırken, aslında kimi muhatap aldırdıklarını ya da aldırmak istediklerini çok iyi bilmektedirler. Filhakika muhatap alınan PKK denilen şerefsiz örgütün ta kendisidir. Bu ise ne acıdır. Türk Devleti, Türk Milleti için züldür. Eğer gerçekten İslam değerleri ve kadim töre üzerinde hayat bulan Müslüman bir Türk Devleti varsa şayet bu olaya kesinlikle müsaade etmemeliydi. Maalesef, bu caniyi muhatap alanlar yanılmaktadırlar. Bu caniyi besleyip, büyüten alçaklarda bu süreçten sonsuz derecede sorumludurlar. Münhasıran muhatap alanlar değil, bu işi bu raddeye getirenler en büyük suçlulardır. Hem bu caninin ve çakallarının kökünü kurutmak için namusluca mücadele etme hem de yaratılan süreçten rahatsız ol, kimse buna inanmaz. Ama buna inanmamak ve karşı çıkmak, asla bu hatayı tolere etmek anlamına gelmez. Yine de muhatap alınma diye bir şey söz konusu olmamalıydı. Ne acı ki, Müslüman Türk Milleti, tarihinde hiç bu kadar aşağılanmamıştı, ezik duruma düşürülmemişti. Malum süreç, bilerek ve isteyerek yaratılmıştır. İçimize sızmış alçak hainler, bu şerefsiz örgütle namusluca mücadele edilmesini kasten engellemişlerdir ve halen de engellemektedirler. Gafil olanlarda bunu fark edememekte ve hata üstüne hata yapmaktadırlar. Bu milletin kadim itibarını sarsmaktadırlar.

 

BDP denilen kravatlı teröristlerden müteşekkil yapının borazanlarına inanmak; gafletin, dalaletin hatta ihanetin ta kendisidir. İnsan olmayı bile becerememiş olanlara inanmak nasıl bir duygudur? Bunların şirinlik gösterileri, güya şehit annelerine sitayişler düzmeleri, yönlendirmeli davranışlar ve sözlerdir. Bunlar kukladan başka şey olamazlar. Bunların iradeleri, ruhları, vicdanları, haysiyetleri ve beyinleri yoktur. Ne Apo denilen caninin, ne BDP denilen politik teröristlerin, ne de PKK denilen çakalların ruhları, beyinleri, iradeleri, vicdanları ve haysiyetleri yoktur. Bunların tümü, birer  ‘’Kontrollü Bunalım Stratejisi’’ uzmanları olan ‘’Küresel Savaş Baronlarının’’ kuklalarıdırlar. Bunlar emredileni yaparlar. Ağızlarına sokulan lafları gevelerler. Her birinin pozları ayrıdır belki ama hedefleri birdir. Her birinin yürüttüğü rol farklıdır, bu da hedefe daha kolay ulaşmak içindir. İpleri küresel baronların ellerindedir bunların. Bunlara en ufak bir inanış, bu ülkeye ve millete sonsuz ihanet ediştir. Bunlarla analaşmaya, uzlaşmaya tevessül etmek, hele bunlarla masaya oturmak diye bir şey kabil değildir, böyle bir şeyin vuku bulması, bu millete, tarihinde görmediği ihaneti yapmaktır.

 

Türk Devleti çok taktik hareket etmelidir. Çok uyanık davranmalıdır. Kesinlikle tongaya düşmemelidir. Bu sürece müdahil olan, bu süreci teşvik eden şahıslara karşı da dikkatli olmalıdır. Zira şirin görünerek, her şey iyi olacak denilerek ne yanlışlar yapılmış, ne ihanetler kotarılmıştır. Apo denilen caninin muhatap alınması talihsizlik olmuştur. Kimin aklıyla hareket edildiyse çok büyük hata edilmiştir. Türk Milletinin (tüm unsurlarıyla birlikte) evlatlarını, Siyonist emeller uğrun şehit eden bir caninin, haysiyetsiz ve şerefsiz birinin, adamdan sayılıp dikkate alınması, Türk Milleti ve Devleti açısından zül sayılabilecek bir tavırdır. Bu hale düşülmemeliydi. Bunun tehlikeli bir tuzak olduğu görülmeliydi. Gafletten uyanılmalıdır ve vahim hatadan dönülmelidir. Bilakis, bu millet, bu gafleti, dalaleti ve ihaneti asla affetmez, affetmeyecektir de.

 

Ayrıca aziz ve necip Müslüman Türk Milletinin evlatları bilmelidirler ki; bu millet kadim tarihinde hiçbir zaman el-etek öpmemiştir ama elini öptürmüştür. Bu da metazori değil spontane olmuştur. Bu milletin kıymetini gerçekten idrak edenler, vicdanlarında duyumsayanlar gocunmadan, yüksünmeden bu milletin elini öpmüşlerdir. Varlıklarını el-etek öperek ortaya koyanlar, kendilerini el-etek öperek varsaydıranlar, bu millete el-etek öpmeyi uygun görmekte, teklif etmektedirler. Ama bu millet bunu asla yapmaz, yapamaz, yapanları da kesinlikle affetmez. Çünkü yüksek şahsiyeti bu reziliği, alçalmayı kaldıramaz.  Kimsenin bu milletin yüksek itibarını düşürmeye hakkı da, haddi de yoktur, olamaz da. Olur diyen varsa şayet, bu milletin evlatları da ne yapacaklarını çok iyi bilirler. Daha İslam’ın İ’sinden bihaber olanlar, İslam tarihini derinlemesine idrak edememiş olanlar kendilerini hüküm verme merciinde görmektedirler. Bu ise haddini bilmemektir. Bilmiyorsan öğren, öğrenmiyorsan bildiğin kadar konuş, haddini ve hududunu aşmana lüzum yok. El-etek öpmeye meraklıysan, zaten mütemadiyen öpmektesin ve öpemeye de devam et ama midesi kaldırmayacak olanlara da teklifte bulunma.

 

Hz. Ömer (r.a) halifemizin, Ümmet-i Muhammed adına en çok korktuğu kimseler, kendilerini dilleri ve sözleri ile âlim diye yutturup, kalbi ile cahil olduklarını gizleyenlermiş. Yine bakınız Yüce Allah Âli İmrân suresinin 73. Ayetinde ne buyuruyor: "Ve sizin dininize uyanlardan başkasına inanıp güvenmeyin." Tabi hakikatin önemli olduğu kadar, hakikati çekinmeden, korkmadan, tereddüde düşmeden haykıracak asil ve yüce bir ruhun varlığı da önemlidir. Kâfirin ve kâfirin köpeğinin elini-eteğini öpecek kadar düşen ruhlardan ise yüce hakikati haykırmasını, insanlığa duyurmasını beklemek alıklıktır. Bir defa el-etek öpmek Müslüman’ın izzetine, şerefine dokunur ve ne Allah ne de aziz Önder bunu bizden asla istemez. Müslümanlara böyle bir şeyi teklif etmek gerçekten nasıl bir halet-i ruhiyenin eseridir anlamak kabil değildir. Böyle birinin İslamlığı bile tartışma konusudur. Çünkü Kur’an’ın tek bir hafinde ve Önderin hayatının hiçbir safhasında böyle bir şeye rastlanılamaz. Müslüman Türk Milletine, kâfirin elini-eteğini öpmeyi teklif eden ya gafildir, ya cahildir, ya da haindir. Bunun aksi mevzu bahis bile olamaz. Kitapta ve törede olmayan, bu millete ters gelir. Ayrıca burada kayda değer bir durumda şu olsa gerek; tam PKK denilen çakal sürüsü hezimete uğramışken, Kürt kardeşlerimiz, hem Apo denilen caniden, hem PKK denilen Siyonist güdümlü çakallar sürüsünden, hem de BDP denilen Siyonist maşasından umut kesmişken ya da kesmeye başlamışken, böyle bir sürecin başlatılması ve hükümetin bu tuzağa düşmesi dikkat edilmesi ve sorgulanması gereken bir husustur. Yani tam mağlup olmuşken galip sayılmak diye buna denir.  Ne büyük idraksizlik, ne derin gaflet! Son tahlilde; bakınız Yüce Rabbimiz ne buyuruyor:  ‘’Sakın za’f göstermeyin. Üstün olduğunuz hâlde barışa çağırmayın. Allah sizinle beraberdir. Sizin amellerinizi asla eksiltmeyecektir.’’ Muhammed-35

 

İnfaz olayına gelince; Sakine Cansız denilen hain, PKK nın kuruluşunda bulunmuş biri. Yani yüzlerce, binlerce masum insanın, polisin, askerin kanlarında eli var. Nice cahil ve zavallı gencin, ömürlerinin boş yere çürümelerinde eli var. Aşağılık bir soysuz, siyonistin alçak bir maşası. Geberdi gitti. Diğer geberen hainlerde bundan farklı değillerdir. ‘’Su testisi suyolunda kırılır’’ derler ve doğru derler. Sözde barış süreci diye bir süreç işliyor. Bu dönemde Sakine Cansız’ın dönebilme, konuşabilme ihtimali olabilir düşüncesinin derinden yayıldığı düşünülebilir. Bu ise PKK ya yön verenler için çok tehlikelidir, gerek içeridekiler, gerekse dışarıdakiler için. Ortak bir operasyonla infaz edilmiş olabilir. Yine Apo denilen caninin barış sürecinde güya aktif rol alabileceğini sanıp ahmakça laflar etmesi, birilerini kızdırmış olabilir ve buna, sen kimsin lan sefil cevabı verilmiş olabilir infazla. Hatta Apo ile görüşen kravatlı teröristin edindiği izlenimlerin bir sonucu da olabilir bu infaz. Malum kravatlı kaşarlanmış terörist, olumsuz bir izlenim edinmiş olabilir konuşmalardan ve kendi çarklarının kırılacağını, oyundan ekarte bile edilebileceklerini ihsas etmiş olabilir ve birilerine bilgi aktarıp, zımnen bu infazların yapılması gerektiğini ifade etmiş olabilir. Zaten politik teröristlere güvenmek, onlara adamlık payesi vermek akıl karı değildir. Hatta bu infazla ters köşe yapılmak isteniyor olabilir yani barış süreci denilen gaflet ve dalalet kokan sürecin daha bir hızlı devam ettirilmesi isteniyor olabilir. PKK asla alelade bir örgüt değildir. Bu bilinerek hareket edilmelidir. Uluslar arası boyutu olan, çok önemli ekonomik getirisi olan bir örgüttür. PKK, savaş baronları ve harici-dâhili çeteler için adeta bir banka gibidir. Normal bankalardan sonsuz kez daha fazla kazandıran bir banka gibidir. Böyle bir örgütten feragat etmek hiçte kolay olmayacaktır içeride ki ve dışarıda ki baronlar-çeteler için. Türkiye’den büyük paylar koparılmak istenmektedir. Birileri barışçıl gözükürken birileri öldürmeye devam etmektedir. Çok büyük oyunlar dönmektedir. Çetrefilli bir uluslar arası güç derinden derine emellerini gerçekleştirmektedir. İran ve Suriye bile hikâyedir. Bunlar destek veriyorsa bile, önemsenecek boyutta değildir. Zira olsalar ve oluyorlarsa bile ancak soysuz birer piyon olabilirler bu işte. PKK denilen şerefsiz örgütün arkasında olan asıl güç; İngiliz piçidir. Amerika ve İsrail denilen itler ise öne sürülen ve iş gördürülen piyonlardır. Yani Batı’ya hükmeden derin Siyonist çete vardır en arkada. Akıllı olunmazsa, büyük bedeller ödetir bu iş adama. Bu milleti küçük düşürmeye, aciz göstermeye kimsenin hakkı yoktur, böyle bir şey haddine de değildir. Hatta şu iddia bile asla boş değildir. BDP denilen çetenin de bu infazdan haberi mutlaka vardır. Kimbilir eli bile olabilir. Onların eli böyle şeylere alışkındır.

 

GÜVEN BANA

 Bir kanalda, ‘’Güven Bana’’ isimli bir yarışma programı var. Ama milli bünyeye güvensizlik aşısı zerk etmeye çalışan rezil, iğrenç bir yarışma. Bu yarışma kesinlikle yayından kaldırılmalıdır. Birlikte çalışılıp, birlikte mücadele edilip ama birlikte paylaşılmayan bir ürün var ortada. Hatta bazen bir kişinin, hiç ama hiçbir katkı sunmadan el koyduğu bir ürün var ortada. Bu ise iğrenç bir gasp oyunudur. Bu milletin gençliğine namussuzca kazanmak öğretilmektedir. Ayrıca, zımnen, güvensizlik tohumları da ekilmektedir, millet tarlasına. Bu milletin evlatları, birbirine güvenilmeyeceğini öğrenmektedirler. Milletin evlatlarına, güvenmenin, kendilerine kaybettirdiği düşündürülmektedir.  Ne acı bir durumdur bu. Üstelik mukaddes kitabımız bile bu kirli oyuna alet edilmektedir, kafası basmayan bazı zekâ özürlü mal yarışmacılar tarafından. Kitabımız kullanılarak, karşı taraf aldatılmakta ve bu da zihinlerde bazı çağrışımların oluşmasına neden olmaktadır, bu ise kasten yapılmaktadır. Bu, milli bünyeye zarar veren hainliğe, ahlaksızlığa bir an önce nihayet verilmelidir.

 

İNCE BİR HATIRLATMA

Siyonist, bazen, bu millet sevsin diye, bazılarına cephe alır. Bu yüzden siyonistin cephe aldıklarına dikkat edilmelidir. İsterse Müslüman Türk kimlikli olsun. Çünkü işlerini bazen bu şekilde kotarır Siyonist domuz. Uyanık olmak iyidir! Millet uyanmadıkça, üsttekilerin uyanık olması bişey değiştirmez. Çünkü onlar çıkarlarından yana uyanıktırlar, milletten yana değil.

Tarih: 13.01.2013 Okunma: 615

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

OSMAN GENÇ

13.07.2012 - 12:41

Biz hep misilleme yaparız...Mesele one munite yağtığımız gibi, cuval da yaptığımız gibi , dokuz insanımızı Akdenizde secim yatırımı uğruna kaybettiğimiz gibi, Rumların Akdeniz de petrol aramalarına misilleme yaptığımız gibi, aklıma gelen şimdilik bunlar.... biz hep gürleriz dolu dolu bulutlar gibi...Lakin ufak bir sam yeli gelir bu kara kara dolu dulu bulutları anında dağıtır nedense...Bazen düşünüyorumda YOKSA HEPİMİZ Mİ BALIK KAFALIYIZ .............NEYSE YAPARIZ BİR DALGA OPERASYON DAHA BUNLARIDA UNUTUR BU MİLLET........

OSMAN GENÇ

13.07.2012 - 12:41

Biz hep misilleme yaparız...Mesele one munite yağtığımız gibi, cuval da yaptığımız gibi , dokuz insanımızı Akdenizde secim yatırımı uğruna kaybettiğimiz gibi, Rumların Akdeniz de petrol aramalarına misilleme yaptığımız gibi, aklıma gelen şimdilik bunlar.... biz hep gürleriz dolu dolu bulutlar gibi...Lakin ufak bir sam yeli gelir bu kara kara dolu dulu bulutları anında dağıtır nedense...Bazen düşünüyorumda YOKSA HEPİMİZ Mİ BALIK KAFALIYIZ .............NEYSE YAPARIZ BİR DALGA OPERASYON DAHA BUNLARIDA UNUTUR BU MİLLET........