YAŞAM VE SÖZ...3...

Özgür DENİZ - 09.08.2008

‘’sömürgeciler soruna at gözlüğü ile bakılmasını istiyorlardı. Yerli halk anasını sever gibi onları sevmeliydi. Avrupalı seçkinler yerli ahaliden kendilerine seçkinler yetiştirmeyi iş edindiler. Yetişkinlerden yetenekli olanları ayırdılar. Onların gövdelerini batı kültürünün ilkeleri ile dağladılar. Ağızlarına deve hamuru misali büyük laflar soktular. Bunlar sömürgeci ülkede kısa bir müddet kaldıktan sonra bütünü ile değişmiş olarak anayurtlarına dönüyorlardı. Canlı yalan makinelerinin kardeşlerine söyleyecek lafları kalmıyordur.’’ Frantz Fanon (bizdeki batının şahsiyetsiz birer uşağı olan ve batı ahlakının robotik birer icracısı olan aydın müsveddelerini anımsayın lütfen Özgür Deniz)

 

‘’domuzları kutsal kitaplarla besledim olmadı.’’ Cemil Meriç

‘’her kitap bir medeniyete dayanır. Senin kitabın hangisi?’’ Cemil Meriç

‘’acı aydın insanın değişmez kaderidir.’’ Ali Şeriati

 

 

Evet, sevgili ülkemin soylu evlatları, mümtaz dostlar, can kardeşler, aziz üstatlar! Mühim olan defaatle ifade ettiğimiz gibi, söz söylemek değil ya da söylenilen sözleri ezberlemek değil. Okuyup düşünmek, düşünüp bulmak, bulup anlamak, anlayıp özümsemek, özümseyip inanmak, inanıp uygulamak, uygulayıp içselleştirmek, içselleştirip yaşamak, taşımak, yaymak ve uğrunda savaşmaktır. Yani hakikati bulmak, bulunan hakikati hayatta eksen alarak yaşamak, içselleştirmek ve kuvveden fiile çıkararak eylemselleştirmektir. Şu bir gerçek ki, sözlerin hükümsüz, fikirlerin mahkûm olduğu, kitapların yasak meyveye dönüştüğü bir devrin tanıklığını yapıyoruz. Gencecik, taptaze, dupduru dimağların hayatın acımasız çarklarında türap olup gittiklerine şahit oluyoruz ve elimizden bir şey gelmiyor. Gelse de sorumluluk ağır geliyor. Ay yıldızlı al bayrağımızda olmasa, mavi göklerin altında gölgesine iltica edeceğimiz bir sığınağımız yok.

 

 

Öncede ifade ettiğim gibi; kolu kanadı kırılmış, bacağı topal, gözü kör, kulakları sağır, beyni bitkisel hayata girmiş ‘’YOĞUN BAKIMLIK BİR HAYATI’’ yaşıyoruz maalesef. Bu hayattan isticalen azade olmalıyız. Bilakis acı bir sona hazır olmalıyız. Emperyalizm, bizi yüreklerimizden işgal etmiş, gövdemizi dağlamış, beynimizi demir duvarlara hapsetmiş. Bileklerimizi zincire ayaklarımızı bukağıya vurmuş ve bizi mateessüf yoğun bakımlık bir hayatın mahkûmu kılmıştır. Bir an önce, aşağılık, ilkel ve vahşi emperyalist zihniyeti, beynimizden, yüreklerimizden ve damarlarımızdan söküp atmalı ve özgürlüğümüze mülaki olmalıyız. Sözün gücüne ittiba etmeli ve attığımız her adımı sözlerin yol göstericiliğinde atmalıyız. Yoksa hedefe ulaşmak muhaldir. Tek can ve tek fikir olarak, barış, uhuvvet ve dostluk içinde, sevgi, şefkat ve muhabbet şemsiyesi altında yaşamaya koyulmalıyız. Hayatı yeniden inşa etmeli, barışı, sevgiyi ve muhabbeti çiçeklendirmeli, çoraklaşan dünyamızı yeşertmeliyiz. Tevazu abidesi olan kara toprağın bağrında, mavi gökyüzünün altında, zümrüt bahçelerin asude ve mutena köşelerinde diriliş ve direniş türkülerini terennüm etmeliyiz.

 

 

Gönüldaşlar! Artık bilgi eksenli tefekkür etmek mübrem bir vazifedir. Bilinmeli ki, boş beyinle tefekkür tahakkuk etmez. Zihin odalarımızın bütün kapılarını açık bırakmak zorundayız. Hayata, kâinata ve insana farklı bir bakış açısıyla bakabilmeli, ufkumuzu geniş tutabilmeliyiz. Derin bir tecessüs sahibi mütecessis insanlar olmalıyız. Hayat, kâinat, tabiat, varlık ve insan mevzuunda derin ve kapsamlı bir bilgi sahibi olmalıyız ve çok boyutlu düşünmeliyiz. Nasıl ki, tabiatın koynunda bin bir çeşit çiçek mevcuttur, ubudiyet toprağında da İslam suyuyla beslenen bin bir çeşit insan mevcuttur. Zira hayatın farklı renklerine tahammül edebilmeliyiz ki, barışın, uhuvvetin, sevginin, muhabbetin, birlik v e beraberliğin teminatıdır bu.

 

 

Canım ülkemin masum, elleri nasırlı, bağrı yanık muazzez evlatları! Hayat verdiklerinin bedelini mutlaka ödetiyor. Bazen bir dakikalık zevkin bedeli ömürlük bir acıyı intaç ediyor. Emin, huzurlu ve hür topraklarımızda insanca bir hayatı idame ettirmekte birbirimizi sevmenin, barışın, kardeşliğin bizlere hediyesidir. Sözün gücüne inanalım ve hayatımızda sözleri eksen alarak adım atalım. Her attığımız adımın ve yaptığımız işin hakemi Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şerif olsun. En güzel, en adil, en aziz ve en ulvi hakemler bunlardır zira. Bu hakemlerle hayat yolunda yürürsek emin olunuz ki akıbetiniz asla nedamet gözyaşları olmaz ve olmayacak. Ama yüzeysel, sığ ve kabalama değil derin bir şekilde idrak ederek ve içselleştirerek. Bizler hayatta bazı şeyleri basite alıyoruz ve nihayetinde sonuca ulaşamıyoruz. Öyleyse hayatı ve temel dinamikleri ciddiye almak ve muktezasını ifa etmek iktiza ediyor.

 

 

Yani dostlarım sözleri okuyup öğrenmenin değil, idrak edip özümsemenin ve eyleme geçirmenin tarafında olmalıyız. Heraklit ne diyor: ‘’öğrenmek başka anlamak çok daha başkadır.’’ Öğrenirsiniz bir sürü malumat sahibi malumatfuruş insanlar olursunuz yani bir bilgi küpü olursunuz. Gün gelir, fırsat doğar bir şey bildiğinizi ispat için iddihar ettiğiniz malumatlarınızı istimal edersiniz ve amacınıza da mülaki olursunuz. Peki, ne olur, ne geçer elinize, hiç koskoca bir hiç. Ne sefil ve alelade bir mantalite. Ama bir de anlar beyninize çivi gibi çakar ve içselleştirdiğiniz malumatlar yüreklerinizde makes bulursa, artık yerinizde duramazsınız ve rahatsız olursunuz uygulamadığınız zaman. Uyguladığınız takdirde de insanca bir yaşam sürersiniz. Yani anlamlı ve dolu bir şekilde ve bir gaye uğruna yaşamaya başlarsınız. Kendiniz güzelleşirsiniz, hayatınız ve nice hayatlar güzelleşir. Her şey yeniden bir anlam ve değer kesbeder. İşte o zaman biz zor oluruz ki, ‘’ZOR OYUNU BOZAR.’’ Korku dağlarımızı terk eyler ve yerini umuda ve cesarete bırakır. Atlarımız bize göre ritim tutar. Çok olsa da horozumuz, erken olur yine de sabahımız.

 

 

Soğuk ve karanlık kış gecelerinde, ıstırap yüklü yüreğiyle, perişan beyniyle, yorgun gövdesiyle ve beklenti dolu gözleriyle, aydınlık sevdalılarını intizar eden bu masum ve garip kardeşinizi ne olur acı denizine mahkûm etmeyin. Ruhumun meçhul derinliklerinden süzülüp gelen bitimsiz bir sevgiyle seviyorum sevgili ülkemin necip ve büyük insanları sizleri. Gönül bağım viran olmuş, ayrık otları sarmış her yanını. İstimdat dostlarım. Çok uzaklarda âlem-i insanlığın yüreğinin derinliklerinden süzülüp gelen hüzünlü nağmeleri hissediyorum. Artık bu hüzün nağmeleri yerini sevinç çığlıklarına bıraksın. Bunu başaracak olan bizleriz dostlar, üstatlar ve kardeşler. İlginç ve meçhul bir zalim hayatın zincirli mahkûmları olmaktan kurtulalım artık. Anlamlı ve adil bir dünya inşa edelim. İnsanlarımızın masum ve güzel simalarında kederin gölgeleri ve hüznün dalgaları barınmasın. O masum, onurlu, yanık ve temiz simalar, mutluluğun ve sevincin resmedildiği emsalsiz bir tablo olsun ne olur. Nefret deryasında boğulan âlem-i insanlığı, sevgi okyanusunda yüzdürme, muhabbet bağlarında yaşatma, mümtaz hizmet bahçelerinde yeşertme adına yaşayalım. Kin, nefret ve kıskançlık zehirlerini, sevgi, muhabbet ve kardeşlik ilaçlarıyla tesirsiz hale getirelim ki, toplumun ciğerlerini söken, iflahını kesen yaralar yok olsun. Birbirimizi hesapsız, pazarlıksız, hasbi ve umarsız sevelim ve muhabbet köprülerini tahkim edelim.

 

 

Evet, mümtaz, nadide, muazzez, necip gönüldaşlarım! Hayat-ı dünyeviye sizi boğduğunda, şartlar sizi tazyikat altında bıraktığında, insanların ihanetine uğradığınızda velhasıl kelam zor ve sıkıntılı anlarınızda ‘’SÖZLERİN GÖLGESİNE’’ iltica ediniz. İyi dileklerim sevgili ülkem, aziz milletim ve soylu ümmetim içindir. Behemehal okuyunuz. Ayrılık saati çaldı can dostlarım. Kendinize iyi bakınız. Sevgi, barış, kardeşlik, dostluk, muhabbet, tevhit, özgürlük, adalet, emek, vatan, bağımsızlık, ahlak ve kitapla kalınız. Kitap her derdin devasıdır. En seçkin erdemlere haiz olmanın membaıdır. Sizleri ve yüce şahsınızda bütün insan olanları, olabilenleri ve olmaya sevdalı olanları yürekten seviyorum. Bir gün ayrılık saatinin çalacağını, büyük ışığın söneceğini, büyük dostlukların biteceğini ve yapayalnız, hüzünlü bir çehreyle geldiğimiz bu âlemi yine yapayalnız, derin endişelerle ve mütebessim bir çehreyle terk edeceğimizi asla hafızalarımızdan çıkarmamalıyız.

 

 

 

Şu ulvi, derin ve keskin sözü hücrelerimize kazımalıyız. ‘’İKİ ŞEYİ UNUTMA; ALLAH’I VE ÖLÜMÜ. İKİ ŞEYİ UNUT; BAŞKASINA YAPTIĞIN İYİLİĞİ VE SANA YAPILAN KÖTÜLÜĞÜ.’’ Lokman Hekim

 

 

 

Tam Bağımsız Aydınlık Güçlü Büyük ve Hür bir Türkiye için biteviye çalışmalı, okumalı, yorulmalı ve sevinmeliyiz. Engin bir sevgi ve sarsılmayan bir muhabbetle selamlarım sizleri. Umutla. OKU VE DÜŞÜN EY İNSAN! Kazanacaksın İnşallah.            

 

Tarih: 09.08.2008 Okunma: 624

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Kadir

29.06.2008 - 12:03

Değerli tespitinizle "İnsanlığı öldürmüşüz." Dolayısıyla önce insanlığı yeniden diriltmek zorundayız. Bütün millet ölü gibi... Seyrediyor, soyuluyor... Tık yok, kıpırtı yok. Saygıyla.

özgür deniz

30.06.2008 - 13:21

varolunuz KADİR üstat.aynen öyle aziz dost.insanlık öldümü bırakıver gitsin..............diri kalan ne olur ki???????saygı selam dua umut muhabbet.

Kadir

29.06.2008 - 12:03

Değerli tespitinizle "İnsanlığı öldürmüşüz." Dolayısıyla önce insanlığı yeniden diriltmek zorundayız. Bütün millet ölü gibi... Seyrediyor, soyuluyor... Tık yok, kıpırtı yok. Saygıyla.

özgür deniz

30.06.2008 - 13:21

varolunuz KADİR üstat.aynen öyle aziz dost.insanlık öldümü bırakıver gitsin..............diri kalan ne olur ki???????saygı selam dua umut muhabbet.