SİYASET VE POLİTİKA...

Özgür DENİZ - 29.10.2012

Siyaset, akıl ve vicdan aracılığı ile hayatı dizayn etme aracıdır. İnsanları, hikmet ve hakikat aracılığı ile terbiye etme sanatıdır. Politika ise, mutlak akıl aracılığı ile hayatın dengelerini bozma aracıdır. İnsanları, yoldan çıkaran şeytani bir sanattır. Bu yüzden, şu an, yer üzerinde yapılan şey, politikadan başka bir şey değildir. Ne siyaset vardır ne de siyasetçi. Binaenaleyh çıkarlar esastır, diğerkâmlık değil. Adam satma esastır, dostluk değil. İhanet esastır, sadakat değil. Makama, şöhrete, servete ulaşma esastır, ilkeli olmak, hizmet ehli olmak, paylaşmak değil. Siyaset, hakikat temelinde yürür; politika, yalanlarla yol bulur. Siyaset, Allah ahlakını ve adaletini esas alır; politika, şeytani nefsi ve sömürücülüğü esas alır. Siyaset ile ahlak nasıl ayrılamazsa, politika ile ahlakta asla buluşamazlar. Politikanın gidişatını kahvehane muhabbetleri tayin eder, siyasetin gidişatını felsefenin yapılandırdığı idealler. Bu yüzden, insanlar daha çok politika konuşmayı tercih ederler ve siyasetten hoşlanmazlar. Siyaset sıkıcı gelir, çünkü siyasette derinlik vardır ama insanlar yüzeysel yaşamaktan hoşlanırlar. Siyaset, sorgulama makamıdır. Politika ise, örtbas etme makamıdır. Siyaset, eldekini paylaşma; politika ise, ellerdekini çalma makamıdır. Siyaset yapan kalıcıdır, politika ile iştigal eden ise faniliğe mahkûmdur. Bugün insanlığın maruz kaldığı felaketlerin sebeplerinden biri de, belki de en önemli sebeplerinden biri de, siyasetsizliktir. Siyaset cennete, politika cehenneme götüren bir yoldur. Eflatun, boşuna, ‘’politikacılar birazda fahişedirler’’ dememiştir. Ona bunu söyleten bir şeyler elbette vardır. Çünkü politikacının kaderi, kucaktan kucağa dolanıp durmaktır. Siyasetçi, vicdanının sesini dinler. Politikacı ise, paranın sesini dinler. Binaenaleyh, para sahiplerinin kuklası ve oyuncağı olmaktan kurtulamaz. Siyasetçi idealisttir, politikacı ise realisttir. Siyasetçi, reel olanın farkındadır ve reel olana mutlak şekilde yabancı kalamaz ama politikacı ideal olanla asla uyuşamaz ve reel olandan ayrılamaz. Bu yüzdendir ki; günümüz partilerinden asla bir fayda sadır olmaz. Zira tümü politikanın esiridir. Ancak, birbirlerinin menfaatlerinin temini için vardırlar. Dünya bir kazan, politika bir kepçe, insanlar da dünya kazanında haşlanan kurbağadırlar politikacılar ve politikacıların meşum aracı partiler nezdinde. Ama insanlar alışmışlardır bir kere, illa bir partiye gitme lüzumu duymaktadırlar. Gitmelerine bir şey demesek bile, gittikleri partilere siyaset etmeyi dayatmamaları vahim bir durumdur. Bununda sebebi, insanlarında politikleşmesidir. Politik insanlar; dalkavuk, bukalemun, satıcı, kahir ekseriyetle namussuz, sömürücü ve yalancı tiplerdir. Dolayısıyla, bu tip insanların tercihleri de kendi karakterleriyle uyuşan tipler olacaklardır. Öyleyse, kimin, namussuzluktan şikâyete hakkı olabilir? Ama buna rağmen şikâyet etmekten vazgeçmeyiz. Garip bir dilemmadır bu. Bugün yer üzerinde siyaset edilseydi, kaynaklar bu kadar şerefsizce yağmalanamaz, insanlığın kanı bu kadar pervasız akıtılamaz ve insanlık çok kolay şekilde yoldan çıkarılamazdı. Siyaset birleştirici, politika bölücüdür. Bölen politika, insanlığı acımasızca sömürür. Birleştiren siyaset ise, insanlığın, müstekbirler elinde esir olmasını önler. İslam, siyaseti esas alır; ideolojiler ise politikayı esas alırlar. Hayat ise, ideolojilerin kıskacındadır. İdeolojiler; vicdanları nasırlaştırmış, beyinleri uyuşturmuş, bedenleri zincirlemiş, ruhları ise öldürmüştür. Vicdanların, beyinlerin, bedenlerin, ruhların yegâne dirilticisi İslam’dır, İslam temelli siyasettir. Sömürüye, yağmaya, talana son verecek olan, akan kanı durduracak olan, kardeşliği ve birliği sağlayacak olan İslam temelli siyasettir. Bu vatanın, bu milletin, bu devletin payidar olmasını istiyorsak şayet; İslam temelli siyaset etmek ve felsefenin yapılandırdığı ideallere tutunmak zorundayız.

 

Türk Milletinin, varlığı ve bekası için, İslam ve töre temelli siyaset etmesinden başka çaresi yoktur. Politik düzenbazlıklar bu milletin sonunu getirecektir, getirmektedir. Bir an önce şeytani politikalardan, İslam ve töre temelli siyasete dönmek zorundayız. Çıkarlarımız için, yalanlarla yürümekten vazgeçmeliyiz. Türk Milleti’nin dünya tarihine mühür vurmasının ve dört kıtaya hükmetmesinin ardında, güçlü siyasi akıl ve kararlı siyasi eylem vardır. Türk Milleti hiçbir zaman politikanın mahkûmu olmamıştır. Evet, taktik ve stratejik hareket etmiştir ama asla kahpelik yapmamıştır. Ne zaman siyasi duruştan vazgeçip, politik davranmaya doğru evrilmiştir; işte o zaman kendi kendine yabancılaşmaya ve yozlaşmaya başlamıştır. Yozlaştıkça ve benliğine yabancılaştıkça, dostlarını düşman, düşmanlarını dost bellemiştir. Hakikatin aydınlığından uzaklaşıp, yalanların karanlığına sığınmıştır. İslam’ı terk edip, ideolojilerin çengeline takılmıştır. Allah’ın kulu olmaktan uzaklaşıp, şeytanın kölesi olmuştur. Politikacı çıkarını, siyasetçi ise gelecek nesli düşünür. Bizler, gelecek nesli düşünen asil kişiliklerden mahrumuz ne yazık ki. Bu yüzden de bataklıktayız, çırpınıp durmaktayız. Bütün Türk İslam ellerinin birliği ve kurtuluşu için siyasi akla ve vicdana ihtiyacımız vardır. Türk Milleti’nin önderliğini de bu akıl ve vicdan tayin edecektir. Türk Milleti, İslam ve töre temelli siyasete dönmedikçe tarihi önderliğine asla kavuşamayacaktır. Ne kendisini, ne vatanını ne de devletini yok olmaktan kurtarabilecektir. Siyaset; zihin, beden, ruh ve vicdanın birliği demektir. Türk Milleti, bu birliği en güzel ve güçlü şekilde sağlamış, bu birlikten muazzam bir disiplin sadır olmuş ve bu disiplinde muzaffer olmayı tevlit etmiştir. Türk Milletinin, insanlık âleminde temayüz etmesinin nedeni de budur. Güçlü devletler kurmasının, vicdanlı olmasının ve önderlik makamında bulunmasının yolunu açan budur. İşte Türk Milleti, bu seçkin ve yüce ruha geri dönemlidir. Nasıl çiçek her toprağa yakışmazsa, önderlikte her millete yakışmaz. Çiçeğe layık toprak, önderliğe layık millet olmak gerek. Bu da lafla olmayacak kadar önemli bir meseledir. Siyaset yargılama makamı değil, anamla makamıdır. Bu yüzden politikacılar yargılarlarken, siyasetçiler anlamaya çalışırlar. Türk Milleti de her zaman anlamaya çalışan bir millet olmuştur, yargılamaktan yana olan Batılıların-Haçlıların aksine. Şanının büyüklüğü de buradan gelir zaten. Türk Milletinden bahsederken, daima bu yönü göz önüne alınarak bahsedilmektedir. Yoksa kuru kuruya yüceltilen bir millet yoktur karşımızda. Ki haddizatında yücelikte Allah’a mahsustur. Allah yücedir, kullar-insanlar-milletler ise ancak takvalı olabilirler.

 

Son tahlilde; şeytani politikanın pisliğinden kurtulmak ve korunmak; İslam ve töre temelli siyasetin temizliğine sığınmak zorundayız. Bundan başka da kurtuluş yolu aramak ahmaklıktır, çünkü yoktur.

 

 

AYRINTILAR

 

BİR

 Türk Milleti, uygulanan politik cambazlıkları görmeli ve kaderini kendi ellerine almalıdır. İnce politik taktiklerle bu milletin geleceği karartılmaktadır. Vatan topraklarının satılması, ince politik cambazlıklarla eyalet sisteminin getirilmeye çalışılması, eğitim sisteminin tarumar edilmesi bu cambazlıklardan bir kaçıdır. Okulların ayrılmasına, yani ilkokul, ortaokul sisteminin getirilmesine, sözümüz yoktur ama alan değişikliği gibi tamamen saçmalıklarla dolu bir yöntemin eğitimi harap edeceği ortadadır. Yine özel okulların yaygınlaştırılması ve eğitimin özerkleştirilmeye çalışılması tam bir fecaattir. Zira özel okul olayı, milli eğitimin tam bağrına saplanmış bir zehirli hançerdir. Milli siyaseti boğucu, katledici bir durumdur. Nesillerin özbenliğini tahrip eden, kimliğini çalan, ruhunu karartan bir meseledir. Ve bütün bu olup bitenlerin siyasetle zerre alakası yoktur. Tamamen politik taktiklerdir. Milli menfaati esas alan değil, bireysel ve gurupsal menfaati esas alan hareketlerdir.

 

İKİ

Yine seçim yaşının düşürülmesi gibi bir garabetle karşı karşıyayız. Tamamen politik bir cambazlıktan başka şey olmayan bu taktik, Türk Milletinin varlığına sıkılmış kurşun gibidir. Daha hayat nedir bilmeyen, hiçbir tecrübe edinmemiş, acemiliklerin mahkûmu olan, nefsinin dizginlerine bile sahip olamayacak yaşta bulunan gençlerin siyasete sokulmaya çalışılması ihanet değilse bile gafletin en dibidir. ‘’Hayat en büyük mektep, tecrübe en büyük öğretmendir’’ diyor Peyami Safa. Peki, mevzubahis olan gençlerin hangi birisi, büyük mektepten ve büyük öğretmenden haberdardır? Yani daha dünkü çocukları tehlikeli bir gemiye bindirip, azgın dalgalarla boğuşmaya göndermek hangi akılla, hangi vicdanla, hangi sorumlulukla bağdaşır Allah aşkına? Bu millete kastınız nedir beyler? Bu zannımca, içerideki düşmanların ince taktikleriyle kotarılan bir hamledir. Bunu yapmayın beyler. Bu yol yanlış yol.

 

ÜÇ

Bazı mallar çıkıp, güya vicdanlı poz çiziyorlar. Ulan hangi vicdan, aydınlığa kurşun sıkan soysuzlara merhamet hissiyle yaklaşabilir? Hangi göz, masum yüreklere nişan alan kanlı ellere acıyıp, ağlayabilir? Vatan nedir, millet nedir bilir misin sen lan? İnsan kimdir, insanlık nedir anlayacak kapasiten var mıdır ki ötüyorsun? Devlet, bu tür, kendini saygın kılıflar ardına gizleyen katıksız hainleri iyi tanımalıdır. Ve bu hanileri tecziye etmede tereddüt etmemelidir. Zira tereddüt ederse, yeni hainlerin türemesine neden olacaktır. Bu hainlerin insanlık gösterisi yalandır. Bunlar çıkar peşindedirler. Birilerinin kuklasıdırlar ve dikte edilen şekilde hareket etmektedirler. Güya eli kanlı katillere insanlık gösterisi yaparken, aynı zamanda o eli kanlı katilleri meşrulaştırmaktadır. Onlara masumluk bahşetmektedirler zımnen. Bu ise affedilmeyecek bir davranıştır ve asla affedilmemelidir. Devlet devletliğini, millet milletliğini mutlaka yapmalıdır. Sorumsuzluğun sonucu, kahredici bir yok oluştur. ‘’Kılıç çeken kılıçla düşer’’ derler ve boşuna demezler.

 

 DÖRT

Suriye konusunda düştüğümüz bataklıktan da ancak siyasi akılla kurtulabiliriz. Politik mantıkla değil. Ki, zaten politik mantıkla bu duruma gelmedik mi? Bir sonucu doğuran sebebe, yeniden ve yeniden sığınmak hamakatlık örneğidir. Yukarıda ki, sorunların kaynağı da politik mantıktır. Artık sorunlarımızı aklın ve vicdanın bileşkesi olan siyasetle çözmek en kolay, en ucuz ve en yapıcı yoldur. Politika pahalıdır, zordur, yıkıcıdır.

Tarih: 29.10.2012 Okunma: 608

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?