DİRİLİŞ VE YENİDEN YAPILANMA...35...

Özgür DENİZ - 29.10.2012

Sevgili dostlar! Ülkemiz yangın yerine çevrilmiş, milletimiz adeta kendi vatanında sürgünü yaşamaktadır. Her gün onlarca can yok olup gitmektedir. Ülkemiz üzerinde karabulutlar dolaşmaktadır. Her gün yeni bir tuzak hayata geçirilmektedir. Devletin hamle yapması, milletin kendine gelmesi engellenmektedir. Son zamanlarda ciddi bir pilot kaybımız olmuştur, hiç dikkat ediyor musunuz? Yarın savaşlarda ne yapacağız diye düşünüyor musunuz? Bu vakaların araştırılması gerektiğine inanıyorum. Açıkçası şüpheleniyorum. Zira pilot kaybı çok önemli ve hassas bir konudur ve basit değildir. Bazı zamanlarda bazı küresel vakaların çıkarılması ve ülkemize kaçakların getirilmesi olayı da asla sıradan ve basit bir olay değildir. Buradaki ekonomik külfeti düşünmek gerekir ve buradan da arka plana bakmak icap eder. Yine beyinlerimizin katledilmesi olayı da aynı şekildedir. Hem de özellikle askeri alanlarla ilgili çalışma yapan beyinlerimizin katledilmesi düşündürücüdür. Maalesef insanımızı koruyamıyoruz dostlarım. Hatta bu vatanın mayasını temsil eden siyasetçilerimizin kaybı bile düşündürücüdür. Sıradan olaylar değildir bu tür olaylar. Ama sanki sıradanmış gibi algılıyoruz ve öyle algılamamız için zımni dayatma yapılıyor paçavralar aracılığı ile. Görmemiz lazım gerçekleri, tetkik ve tahlil etmemiz lazım olayları, arka perdeye odaklanmamız lazım dostlarım. Yoksa olmaz, hep yeniliriz, hep yanılırız, hep yolda kalırız ve fark etmeden tükenir gideriz. Şu sıralar bir iç savaş çıkartmakla meşgul bazı itler. Hatay ilimiz Suriye’ye iltihak ettirilmek isteniyor. Kaçakların gelmesi asla sıradan bir olay değil, Çekiç Gücün farklı versiyonuyla oraya yerleşmek istemsi boşuna değil. Kıvılcımın ateşe döndürülebileceği bir ortam hazırlanmaya çalışılıyor. Ön kol faaliyetleri yapılıyor, içeride ki itler sürekli iş üstündeler. Emirler alıyorlar, bilgiler veriyorlar. Afyon olayı asla sırdan bir olay değildir, mutlaka arka perdesi olan bir olaydır ama sıradanmış gibi gösterilmeye gayret edilecektir elbet. Allah, bugüne kadar canlarını vermiş ve şahadet ödülüne kavuşmuş bütün şehitlerimize rahmet eylesin. Âmin.

 

Sevgili dostlar! Hiçbir olayın öteki yüzsüz meydana geldiğine ve hiçbir faaliyetin öteki yüzsüz yapıldığına asla inanmamalıyız. İdeolojilere, partilere, cemaatlere mutlak şekilde güvenmemeliyiz, itibar etmemeliyiz. Bunları dine ve töreye vurmalıyız. Uyana uymalıyız, uymayana hadi defol Siyonist uşağı demeliyiz. Alpaslanlara, Selahaddin Eyyübilere, Hacı Bektaşi Velilere aykırı hareket edenleri bilmeliyiz. Türk-İslam Birliğini (yani ümmetin büyük birliğini) değilde, BOP, ABD, AB vs küresel domuz diktatoryalarını düşleyenleri silmeliyiz. Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmeye çalışıldığını, İngiliz denilen piçlerin asıl aktörü oynadıklarını ve sıranın bir gün ülkemize geleceğini kesinlikle bilmeliyiz. Bu yüzden lakayt bir hayat yaşamamalıyız, zor zamanlara kendimizi hazırlamalıyız. Hiçbir şeyin gösterildiği gibi olmadığını görmeliyiz. Sürekli okumalıyız. Sürekli tefekkür etmeliyiz. Beynimizi, bedenimizi ve ruhumuzu asla malayani işlerle yormamalıyız. Dostumuzu da, düşmanımızı da yüce kitabımız Kur’an’ı Kerim’e, aziz, emin, sıddık Önderimiz Hz. Muhammed’e (sav) ve kadim ve güçlü tarihimize, töremize göre tayin etmeliyiz. Artık gerçek çözüm adresinin Kur’an olduğunu ve kimliğimize dönmek olduğunu görmeliyiz, bilmeliyiz, algılamalı, anlamalı ve idrak etmeliyiz. Bilakis sonumuzun hiçte iyi olmayacağını fark etmeliyiz. Odun gibi yaşayacağımıza hiç yaşamamak daha iyi değil mi? Kimliksiz ve dinsiz yaşayacağımıza hiç yaşamamak daha iyi değil mi?

 

Sevgili dostlar! Son tahlilde; Allah yolunda olana, Allah yolunda olanlardan başkasının faydası asla olmaz, dokunmaz. Bunun örnekleri, hayatımızda, olanca netliğiyle, berraklığıyla mevcuttur. Ne hayat yalanlar bu düşünceyi ne de bir insan yalanlayabilir. Zira bu düşünce, varlığın, tabir caizse fıtri kanunudur. Müslüman Türk milleti (Kürt, Alevi, Laz, Çerkez vs) de ancak ve ancak Allah Davası ile sorumlu olduğundan, bu davadan başka bir dava asla güdemeyeceğinden ve hiçbir zaman da gütmediğinden Müslüman Türk milletine, ne bir ABD denilen vahşi domuzdan, ne bir Siyonist köpeğinden, ne de Avrupa denilen alçak kasaplar topluluğundan fayda gelmedi, gelmez ve gelmeyecektir. Çünkü Müslüman Türk milleti, bu, Haçlı denilen köpek sürülerinin çok boynunu vurmuştur, elinde ki keskin adalet kılıcıyla. Bunlar, İslam’ın ve Türk’ün kadim düşmanlarıdırlar. Düşmandır ve bunun sebebi aranmaz. Zira Müslüman Türk milleti insanlığın son adasıdır, medar-ı iftiharıdır. Bu necip millet, bütün insanlığı aydınlatan yüce güneşin (Hz. Muhammed -sav-)sıcaklığıyla ısınmıştır, erimiştir ve olgunlaşmıştır. Bu küresel vahşi domuzlar müttefiki, kendi milletlerinin bile düşmanlarıdırlar. Hülasa, insan türünün düşmanlarıdırlar. Düşmanlıkları da kıyamete dek sürecektir. Bunların tümü küfür milletidir. Bütün izm’ler, bunların lanet tuzaklarıdır. Bütün ist’ler ise, bunların lanet yollarını takip eden zavallılardır. Bunlarla Allah yolunda layığı ile cihat etmek her Müslüman Türk evladının üzerine farzdır. Bu vazifeden kaçanlar, zillet ve miskinlik içinde yaşamak, sürekli boyun eğmek zorunda kalacaklardır. Kölelik kaderleri olacaktır. Ve aynı zamanda bu küresel domuzlar diktatoryasının, diğer memleketlerde bulunan ve o memleketlerin kimliğinden ve dininden olduğunu sandığımız (nüfus kâğıdında öyle yazıyor ya) yerli işbirlikçilerinden de asla fayda gelmez ve gelmeyecektir. Misal; ülkemizden örnek verecek olursak, malum kodaman soysuzlar, malum medya patronları ve onların beslediği köpekler, TÜSİAD denilen şer organizasyonu, PKKBDP denilen Siyonistin yalladığı ve içimizde ki bazı yerli görünümlü köpeklerin finanse ettiği sefiller, pislikler, bu milleti dinden uzaklaştırıp çağdaşlaştırma peşinde olan partiler, bu milletin kimliğini ve dinini tahrip ve tahrif etme gayretinde olan diyalogcular vs. bu kategoriye dâhildirler. Bunu kesinlikle bilmeliyiz. Kim ki, Allah’ın davası peşindedir, o kişiye ancak ve ancak Allah davası peşinde olanların hayrı dokunur. Allah davasının düşmanlarının hayrı asla dokunmaz. İşte bu yüzden necip Müslüman Türk milletinin görevi çok ağırdır ve yalnızlığı da bu yüzdendir bir nevi. Yani, tanıdığımız ve bildiğimiz manada ki bir kemalistin, bir kapitalistin, bir liberalistin, bir demokratın, bir komünistin, bir anarşistin, bir faşistin, bir ateistin, bir darvinistin asla hayrı dokunmaz, dokunmamıştır da, Allah davası peşinde olanlara. Çünkü bu zümrelerin istedikleri ve arzuladıkları dünya ile bir Müslüman Türk’ün istediği ve arzuladığı dünya mutlak olarak zıttır ve bu zıtlık hiçbir zaman da yok olmayacaktır. Bunu bu tür düşünceleri elinden geldiğince, gücünün yettiğince temellerinden sorgulamış biri olarak söylüyorum sevgili dostlarım. Bu kişilerle ister aynı kavimden olun, ister aynı dinden olun, ister aynı partiden olun, ister aynı ideolojiden olun, isterse aynı cemaatten olun. Yani bir kişi ki, Allah’ın kanunlarının hâkimiyetine karşıdır, o kişiden hayırlı bir iş sadır olmaz, fayda da gelmez. O kişiden, bu vatana, bu millete, bu devlete, bu dine, bu ümmete ve insanlık âlemine ideal anlamda hayır dokunmaz. Bu demek değildir ki, Allah gelecek bize hükmedecek. Hayır, saflığın âlemi yoktur. Elbette ki kanunlar yine insan eliyle uygulanacaktır ama uygulanan bu kanunlar Allah’ın emrettiği şekilde olmalıdır ve bizlerde bu şekilde olacak yönde gayret sarf etmeliyiz. Yani bizler, Allah’ın gönderdiği kitapta, olmamızı istediği şekilde olmalıyız. Elbette mükemmel olamayız ama elimizden geleni yapmakla sorumluyuz. Allah’ın kanunları bütünü kapsar ve bütün için faydalıdır ama hiçbir izm bütünü kapsayamaz ve bütünü düşünmez, her izm mutlak olarak kendini düşünür ve kendi çıkarı için çalışır, bu varlığın yasasıdır. Bunu yalanlamaya ne zaman, ne beyin ne de yürek güç yetirebilir. Bizler ancak Allah’ın emrettiği şekilde yaşamak zorundayız ve doğal olarak onun kanunlarının tatbikini istemek zorundayız. Ta ki, bir ateist olsak bile. Ki, Allah kanunları ateisti bile koruyucudur ama bunu idrak edebilecek beyin gerektir. Vallahi de, billahi de, tallahi de ateisti bile koruyucudur. Tabi Müslüman Türk evladı isek, yoksa söylenenlerin bir hükmü yoktur. Asla bir Kemalist, liberalist, kapitalist, komünist, faşist, anarşist, ateist, darvinist dünyayı istemeyiz, isteyemeyiz ve bu seküler düşüncelerin ürettikleri faydasız hatta sonsuz zararlı, insan fıtratına mugayir, bölücü, sömürücü, kan emici, kodamanı gözetici ve mazlumu ezici kanunlarla hayatımızı idame ettiremeyiz. Dünyaya neredeyse yüzyıllardır bu düşünceler hükmetmektedir ama insanlığın ve dünyanın geldiği aşama da gözümüzün önündedir. Misal; bir komünistin ya da başka bir ist’in güzel ve faydalı görünen bir iş yapması, onun düşüncesinin de güzel olduğu anlamına asla gelmez, bu yüzden bazı eylemlere bakarak kişilerin ya da ideolojilerin peşine düşmek saflıktır. Aynı şekilde, bir Müslüman Türk evladının yanlış eylemine bakarakta İslam’a ve Türk kimliğine tavır almak sonsuz yanlıştır. O Müslüman Türk evladının eyleminin yanlış olması, İslam’ın ve Türk kimliğinin de yanlış olduğu anlamına gelmez. Burada ki ince detayı iyi fark etmek icap eder. Bilakis yanlışlar zincirinin mahkûmu olmaktan kurtulamayız. Zira bu ince detay üzerinden nice oyunlar kurgulanmakta ve vahim hatalar meydana gelmektedir.

 

Sevgili dostlar! Son tahlilde; özümüze dönmek zorundayız yani kimliğimize ve dinimize dönmeliyiz. Daha da açık olarak, dinimizin ve töremizin kanunlarına dönmek zorundayız. Türk Kavmi olarak, bizim İslam’dan başka yolumuz ve kurtuluş reçetemiz yoktur. Şerefim ve namusum üzerine yemin ediyorum yoktur. Bu düşüncemi de tam bağımsız bir yüreğe ve beyne sahip olarak serdediyorum.  Vallahi tam bağımsız biri olarak serdediyorum, çünkü anlaşabildiğim fazla kişi yok hayatta. Zira herkes parti manyağı, ideoloji manyağı, cemaat manyağı olmuş durumdadır. Akl-ı selim bulmak gerçekten çok zor. Bunu megolaman bir halet-i ruhiye içinde söylüyorsam da şerefsiz evladıyım. Masumane niyetle söylüyorum, zira bu yönde çok acı çekiyorum ve nice zorluklar yaşıyorum. Çünkü bulunduğumuz durum beni kahrediyor. Dehşetli bir cehalet bataklığı içindeyiz. Farkında değiliz ama gerçek bu. Kahvehane köşelerinde, meyhane şişelerinde ömür çürütüyoruz, sonra da sanki her şeyi biliyormuşuz gibi ahkâm kesiyor, apaçık hakikatlere muhalefet ediyoruz. Türklük bedenimiz ise, İslam ruhumuzdur. Bu ruh uçup gittiği zaman, bedenin ayakta kalması muhal ender muhaldir. Ama ruhu muhafaza eden, koruyan da sağlam bir bedendir. Bedenimiz sağlam değilse, ruhumuzun olması da bir yerde anlamını kaybeder. Bu yüzden hem bedenimize hem ruhumuza gereken önemi vereceğiz. Beden ve ruh olarak diri, iri olan birini yere sermek kabil değildir, en azından çok zordur. Türk’e düşman olan, bu vatanın ve bu devletin yok olması için çalışan, bedeni ya da ruhu zaafa uğratmak isteyen asla Müslüman Türk evladı olamaz. Kelimeleri ve olayları derinlemesine tahlil etmeliyiz. Bilmeden düşmanlık yapmamalıyız. Bugün ne kimliğimizin ne de dinimizin özünden haberimiz yoktur ama körü körüne düşmanlık güderiz. Bu gerçekten iğrenç bir durumdur. Binlerce yıllık süreçte oluşmuş, kökleşmiş, fıtrata da mugayir olmayan töremiz ve bizim hayrımız için indirilen dinimiz varsa, kendimize başka bir yol aramak bence ihanetle eşdeğerdir. Ve aslında bu ihaneti de işlediğimiz için başımıza nice dertler açılmıştır. Artık dosta da, düşmana da nasıl icap ediyorsa öyle davranmasını da bilmeliyiz, öğrenmeliyiz ve öyle davranmalıyız. Eğer sapıtırsak acınacak hale düşeriz. Demir olmamız gereken yerde demir, ipek olmamız gereken yerde ipek olmaktan sakınmayacağız. Lüzumsuz sertlikte, yumuşaklıkta tahminsiz zararlar doğurur. Denge önemlidir. Sen bütün insanlığı kuşatan kanunları uygula, ondan sonra maraza çıkaran olursa da acımadan biletini kes, zerre tereddüt etme. Bizim töremizde ve dinimizde, bütün hayatımızla ilgili her şey vardır. Sosyal, siyasal, ekonomik vs. bütün yönlerle ilgili izahlar ve uygulamalar mevcuttur. Ama bizler bilmediğimiz için ya da bilmememiz için her şey yapıldığından dolayı uzak kaldığımız için olaya bigâneyiz. Ama bu bizim masum sayılmamız için bir neden teşkil etmez. Bilmek, öğrenmek zorundayız. Bilmiyorsak, öğrenmiyorsak cahil kalmamız kaçınılmazdır. Cahil kalırsakta, izzetsiz yaşamak zorunda kalmak kaderimizdir.

 

 Sevgili dostlar! Son tahlilde; artık duyarsız kalmayı bırakacağız, son derece duyarlı olacağız her şeye karşı. Özellikle varlığımızı, bekamızı ilgilendiren şeylere karşı. Birlik olacağız, birlikte hareket edeceğiz. Tefrikayı, cehaleti yok edeceğiz. Başkalarına muhtaç olmaktan kurtulacağız. Bilmeden, tanımadan, anlamadan izm’lerin ve ist’lerin peşine düşmeyeceğiz. Tanıyınca zaten düşmeyiz evelAllah. Çünkü bir şeyi tanımak, onu anlamanın yarısıdır. Akıllı olmak zor değil dostlar. Bizler bu dünyaya başıboş otlamak için gelmedik. İnsanız ve sorumluyuz. Her şey bizim içinse, bizim de Bir’isi için olduğumuz kesindir. Mantık buna muhalefet edemez, bilim buna muhalefet edemez. Kuru gürültüye iş yapmak ahmaklıktan başka bir şey değildir ve traji-komik bir durumdur. Bir şeyi en dibine kadar sorgulayıp, anlayacağız. Asla yüzeysel tahliller ve tetkikler yapmayacağız, bilakis bundan kaçacağız, vebadan kaçar gibi. İneceğiz, ineceğiz taaa dibine kadar ineceğiz. İyice sorgulayıp, anlayacağız. Çünkü bizim altımızı oyan birazda bu sığlıktır. Sığlık, dostu ve düşmanı karıştırmaya götürür bizi ve bu felakettir. Dostu ve düşmanı ayırmasını kesinlikle çok iyi başaracağız. Bu çok önemli bir mevzudur. Çünkü dertlerin çoğu bu yüzden musallat olmaktadır bize. Güzel yüzlere, tatlı sözlere aldanmayacağız. Zira tatlı olanın sonunda bir acılık, güzelliğin ardında iğrenç bir çirkinlik olabileceğini düşüneceğiz. Bu durum, bizi çok yanıltmaktadır. Dost sandıklarımız, kadim düşmanlarımızın yol arkadaşları olabileceği gibi; düşman sandıklarımızda gerçek dostlarımız olabilir. Yani bugün birileri size tatlı bir hayat vaat edebilir ama o tatlı hayat vaat eden muktedir olduğunda senin dinini ve kimliğini elinden alacaktır. Peki, söyleyin Allah aşkına, dinsiz ve kimliksiz tatlı bir hayat kabil midir dostlarım? Artık her şey o kadar ayan beyan ortada ki, görmeyen göze şaşmak gerek. Gözlerinizi de, kulaklarınızı da, beyinlerinizi de, vicdanlarınızı da, kalplerinizi de açacak yegâne şey Kur’an’dır sevgili dostlarım. Ve sizi siz yapacak ve sizin siz gibi olmanızı sağlayacak yegâne şeyde kimliğinizin bilincinde olarak yaşamanızdır.  Türk evladı gibi olacaksın ama Allah’ın kanunlarına dayanacak, o kanunlarla yol bulacak ve yine o kanunlarla hükmedeceksin. Nihayet, her iki dünyada da cennete ereceksin.

 

 

EKSTRA


BİR

Bir itin yaptığı pislik yüzünden İslam dünyası, ümmet, ayaklandı. Bir ülkemizde vahşi domuzun bir yavrusu katledildi. Evet, akıllı hareket edilse iyiydi ama ettiren kim? Zira bir kıvılcım yetiyor alevlerin yükselmesine. Evet, tepki olmalı, mutlaka olmalı, ama stratejik davranılmalı, taktik hareket edilmeli. Maalesef bu yönümüz çok eksik. Burada bir detayın gizli olduğunu düşünüyorum. Bir defa vahşi domuz böyle bir durumda, pislik yavrusunun iğrenç hareketine mutlaka karşılık verileceğini bilir. Bu yüzden yavrularını korumaya alması düşünülür. Ama korumaya almamıştır ve burası düşündürücüdür. Çünkü ABD denilen vahşi domuzun elçisi yine ABD denilen vahşi domuz tarafından katledilmiştir. Mutlak olarak inanıyorum ki gerçek budur. Zira bu cinayetle nice çıkarlar elde etmiştir alçak domuz. Olaya derin bakmak icap eder. Elde edilmek isten neydi, elde edilen nedir fark edilmelidir. Kazanan kimdir, kaybeden kim olmuştur fark edilmelidir. Bir domuzu katledecek misin, isyan edersin, tepkini en güzel şekilde ortaya koyar kenara çekilirsin ve beklersin. An gelir, bir domuz yavrusunu, hem de kelli fellisinden birini it leşi gibi yere yine serersin. Ama bu şekilde değil. Çok akıllı olmak lazımdır. Hem intikamını almış olursun hem de zarar görmez ve domuza da çıkarlarına ulaşma yolunu kapatmış olursun. Bu daha iyi değil mi Allah aşkına?

İKİ

Kadim değerler uğruna can vermiş, şahadete ermiş bütün şehitlerimize yüce Allah’tan rahmet diliyorum. Ama çok kirli ve kanlı bir oyun içinde olduğumuzu da biliyorum. Ve diyorum ki; artık demiri göstermek zamanı gelmiştir. Fazla ipek olunmuştur ve itler şımartılmıştır. Can veren şehitlere saygılı isek, sadakatli ise ve onların intikamlarını alabilecek yüreğe sahip isek ve zerre haysiyet sahibi isek, mutlaka bir şehide, bin itin canını almak farz olmuştur. Ayrıca, itlerin ardında ki, küresel domuzlara da ültimatom verme zamanı da gelmiştir. Dünya âlem bilmelidir ki; Müslüman Türk çaresiz değildir, zavallı değildir. Allah, şehitlerimizin ailelerine ve soylu milletimize sabır ihsan eylesin. İçimizde ki ve dışımızda ki hain itleri de kahreylesin. Âmin.

Tarih: 29.10.2012 Okunma: 667

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Osman Yıldız

02.06.2012 - 19:44

1. paragraf hariç özlediğim İsmail bey yazısı. Altına imzamı atarım. Neden 1. paragraf hariç diyorum. Her hangi bir noktada dini değerleri artan insan yokta onun için. Olsa olsa münafıklar artıyordur. Mamalarının kesileceğini gören mutlu azınlık şekil değiştiriyordur. Lütfen burayı unutmayınız. Dini değerlerine bağlı insanlar her gün azalıyor. Saygılarımla

Osman Yıldız

02.06.2012 - 19:44

1. paragraf hariç özlediğim İsmail bey yazısı. Altına imzamı atarım. Neden 1. paragraf hariç diyorum. Her hangi bir noktada dini değerleri artan insan yokta onun için. Olsa olsa münafıklar artıyordur. Mamalarının kesileceğini gören mutlu azınlık şekil değiştiriyordur. Lütfen burayı unutmayınız. Dini değerlerine bağlı insanlar her gün azalıyor. Saygılarımla