ACI HAYAT

Özgür DENİZ - 03.08.2008

Hayat, uzun metrajlı bir maraton ya da ne zaman nihayet bulacağı belli olmayan, bilinmeyen bir film. Senaryosunda işlevimiz olmayan, fasılalı bir tiyatro. Hayata, hangi anlamı yüklersek yükleyelim, başarıyla noktalamamız iktiza eder dostlar, arkadaşlar, kardeşler. Acı tatlı yaşar gideriz, bir şekilde verilen ömrü idame ettirir, tüketiriz. Ama sabır gereklidir. Mücadele mübremdir. Dostluk ve muhabbet olmazsa olmazdır. Gelirken ağladık ve güldürdük, giderken de ağlatmalıyız ve gülmeliyiz ki yaşadık olsun, bilakis bir ıstırap ve kayıptır hayat. Üstat Said Nursi ne güzel demiş: ‘’hayat, say ve cidaldir’’ diye. Zaten, çalışmadan, mücadele etmeden, hayatın idamesi muhaldir. Zira hareketsiz var oluş kabil-i mümkün değildir. Maziye, hale ve istikbale hitap eden, değişmez, değiştirilemez olan keskin ve kati yasaya dikkat: ‘’herkese çalıştığı vardır.’’ Kur’an.  Diyebilir misiniz ki; ben çalışmadan yaşarım? Size, şah damarınızdan yakın olan Müteal biri var ey insanlar! Hareket olmayan yerde, hayat emaresinden söz edebilir misiniz? Yoksa hayaller seraba döner, ümitler zamansız rüzgârlarla uçar gider.
            

 

Yalnız kalmak, terk edilmek, dostların uzaklaşması, muhabbetlerin münteha bulması, faniliğe hükümlü ömürde ne acı. Hayatın bütün acılarıyla, çirkinlikleriyle baş başa ve dahi yapayalnız kalmak. Hazan mevsiminde, zamansız esen rüzgârla, düşüvermek apansızca toprağa ve sararıp solmak ömrün baharında. Sessiz ve donuk duvarlar, bomboş kalan odalar, küskün ve yorgun bakışlar, boynu bükük kalan kâğıt, kalem ve masa, duvarlarda asılı duran vahşetin somut belgeleri, ne ağır ve acı bir hayat ve her dem zorlaşıyor. Hakikatin örtülüp, dünyanın kıpkızıl ateşe boğulduğu, güvenin ve sadakatin kaybolduğu, yalanın hazan yaprağı misali savrulduğu, sömürünün insanlığı kasıp kavurduğu, yaprak dökümünün yoğunlaştığı, insanlık ırmağının durgunlaştığı ‘’yoğun bakımlık bir hayat’’la karşı karşıyayız, ne hazin.

 

Mütemadiyen büyüyen insan ve aynı oranda ve paralelde kirlenen dünya. Anlamsal bütünlükten yoksun yaşanan bir hayat. Sömürünün ezip geçen çarklarında, yaşam coşkusunu kaybeden ve buna rağmen sömürülen emeğin görkemli istikbali için mücadele eden, onuruyla direnen, kutsal coğrafyamızın yiğit emekçileri. Sert fırtınalar ve şiddetli dert dalgalarına karşı zor zamanların direnciyle göğüs geren biçare cennet çiçekleri ve o cennet çiçeklerini, aydınlık ve hür bir dünya için yetiştirmeye çalışan, besleyen, büyüten ölümsüz mimarlar, anneler. Hayatı tazelemeye ikdam ederken, ihanetle itham edilen bigünahlar.
                

 

Dünya, cadı kazanı gibi kaynıyor. Olanca zehrini, boca ediyor insanlık. Toprak tevazu abidesi. Bu zehri, taşır mı, taşımaz mı, bilinmez. Yoksa bütün zehri, kerhen yutarak, çoraklaşma ile acı bir intikam mı alır, orası meçhul. Üstat Necip Fazıl’ın da keskin ve mücmel ifadesiyle ‘’öyle bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.’’ Hakikaten de, kendi kendisinin katili olmaya azmetmiş, yaşanan hayatlar. Vicdan kanunları tatile çıkmış, vicdanının sesini dinleyerek yaşayanlar enayi olarak damgalanmış, sevgiler yozlaşmış, dostluk ilişkileri menfaatlere endekslenmiş, meta tek ölçüt olmuş, felsefi arayış ve ulaşılana kendini adayış bitmiş, amaçsızlaşma ve sürüleşme sadır olmuş, nesiller soysuzlaşmış, ahlâki sefalet dibe vurmuş, tavırlar çirkinleşmiş, yüce dinin yerini hurafeler almış, devlet-i âlinin boşluğunu ceberrutlar doldurmuş, aklın yerini dogmalar, aşkın yerini cinsellik almış ve âlem-i insanlıkta varlıksal bir düzeysizleşme ve alçalma hâsıl olmuştur.
                 

 

 Zaman, ne çabukta öğütüyor insanoğlunu. Sahi başka bir dünya var mı, insanca yaşamak için? Yoksa niçin bu aptalca bekleyiş, yaşadığımız âlemi düzeltmek için? Tabi öncelikle kendimizi düzeltmek gerekir ki; kendi içini nizama sokamayan âlemi, nizama sokamaz. Ne garip; yükseklerde yaşayanlar, onların sömürüsüne onurluca direnenler ve bir de onların cazibesine kapılıp, oralara ulaşmaya çalışırken, elde edecekleri kemikler uğruna kişiliğini ve kimliğini satarak ruhsuzlaşanlar. Sefil hayatın mahkûmu zavallılar. Acımasızca sömürülen insanlık. Kahpece kurşunlanan aydınlığın öncüleri ve yüreklere salınan kahredici korku duygusu. İnsanlığın kaybolduğu dünyada, kaybolan yiğit dostlar. Ekmek kavgası peşinde koşarken, kanaatsızlığın mahkûmu olup, görevini unutup, dalkavuklaşan âlimler. Sönen ocaklar, yetimler, öksüzler, dullar. Ve bütün bu olup bitenler muvacehesinde kolektif bir suskunluk. Ve bu suskunluktan nemalanan, karanlık devrin kirli yüzleri. Niçin, nereye kadar? Bilin ki; hakikatin örtüldüğü yerde, kaos zuhur eder, bunalım baş gösterir, çürüme, tükenme ve çözülme başlar, ahlâk dibe vurur. Son tahlilde, gerçekten kopuş yabancılaşmayı, yabancılaşmakta izmihlâli tevlit eder. Öyleyse dostlarım, güzel, hür ve aydınlık bir dünya için dik durun, kimlik ve kişilik sahibi olun. Hedefiniz ve idealiniz olsun. Hakikat aşığı olun…
                 

 

   Biteviye, okuyun, okuyun, okuyun. Kendi balığınızı kendiniz tutun. Ateşinizi kendiniz yakın. Yolunuzu kendiniz seçin. Hedeflerinizi kendiniz belirleyin. Beyninizi ipoteğe, kaleminizi kiraya vermeyin. Her dem tefekkür halinde olun. Say ve cidali bırakmayın ki; kesbiyetleriniz ve hayatınızın idamesi buna merbuttur. Sakın ola ki hiçbir şey; ulvi değerlerinizden ve soylu kimliğinizden hicap duymanızı tevlit etmesin (doğurmasın). Vatanınıza ve yüce dininize asla ihanet içinde olmayın. İhanetin cezası, azap olur bir gün yüreğinizde de, kahırdan ölürsünüz.

 

Sevgili ülkemin güzel insanları! Milli bir vicdan oluşturmadıkça, milli sezgiyi ölümsüzleştirmedikçe, ihanet çemberiyle ihata edilmeye mahkûmsunuz. Yüksek düşününüz, uzak hayalleriniz olsun, muhakkak bir ülkünüz ve o ülkünüz istikametinde büyük hedefleriniz olsun. Bu hedefler ekseninde de güçlü atılımlar yapın. Söz güzeldir, etkileyicidir, lakin kuvveden fiile geçemeyen hiçbir şey bir anlam ifade etmez. Binaenaleyh, yaşadığımız hayatı, sözleri eksen alarak yaşarsak, mesut ve bahtiyar oluruz. Güzelleşen bir dünyaya doğru yol alırız.

 

Sevgili ülkemin güzel insanları, hayatımızın gidişatı bu ve bizim bu minvalde asıl davamız; insanları yönetilen, emir eri olmaktan, sürü olmaktan ve kimliğine yabancılaşmaktan kurtarıp; kimlik ve şahsiyet sahibi, onurlu, güçlü, hür ve aydın bireylere dönüştürmek ve kim için, ne için çalıştığını bilen bireyler olmalarını sağlayarak, yarınki Tam Bağımsız Türkiye’yi inşa etmektir.
                   

 

Şu sorulara cevap aramak, bulmak ve mutlaka gereğini yapmak en önemli ve öncelikli görevimizdir:
          

Dünya ve insanlık, tarihin ve medeniyetlerin kesiştiği bir dönemeçten geçiyor ve biz fetret devri bir halin mahkûmuyuz niye?
          

Sosyal iletişimimizde ve bireysel ilişkilerimizde müthiş bir güvensizlik hâkim niye?
          

Felsefi arayışlar bitmiş, hakikate duyarsızlık sadır olmuş, her şey metaya endekslenmiş, menfaat tek ölçüt olmuş, anlamsal yoksunluk zuhur etmiş, anlamsızlığın mahkûmu olmuşuz, yaşam donuklaşmış niye?     

 

Toplumsal ve siyasal mekanizma işlevselliğini kaybetmiş, tıkanıp, durma noktasına gelmiş, bireysel ve toplumsal terakkiyat akim kalmış niye?
          

Yabancı ve menhus rüzgârlar, taze fidanlarımızı, içten içe çürütmüş niye?
          

Evet, sevgili dostlarım! Son ve ölümcül darbe inmeden uyanalım, kendimize gelelim, kuvay-ı milliye ruhu’nu kuşanalım ve dirilişi realize edelim ki; büyük birliği tesis edelim.

 

Ama bu sefer ki kurtuluş bu vatanın gerçek sahiplerinin hâkimiyetini intaç etsin(netice versin). Kurtuluşta hiçbir emeği ve alın teri olmayan hazırcı alçakların, küstah kokonaların, din-vatan-millet-değer haini kanıbozuk ve şerefsiz burjuvazinin hâkimiyetini değil. (burayı bin defa okuyalım lütfen, zira her şeyin özü)

 

Sevgili ülkemiz Türkiye’yi, barış ve esenlik kokan bir bahar ülkesi haline getirelim. Sömürüsüz, sınıfsız ve zulümsüz bir dünya için, çiçeklerimizi soldurmayalım. Dik duralım, murakabe yapalım, tahlil ve muhakeme, muhasebe yapalım. Karanlıklar çatırdasın ve ışısın dünya.
                    

 

Dostlar! Her şeyi, bütün yönleriyle ve ayrıntılarıyla, sabahın sessizliğinde, gecenin kimsesizliğinde samimiyetle ve cesurca düşünelim, var mısınız?
                    

 

 Ne olur, dininize, vatanınıza, milletinize, devletinize, ordunuza, öz tarihinize, emniyetinize, medeniyetinize, dilinize, bayrağınıza ve bütün değerlerinize sahip çıkın.

 

Bilelim ki, bir şeyin başlığı kötü olabilir ama her zaman içeriği önemlidir. Biz başlık kötü diye içeriğiyle birlikte o şeyi tümden yokluğa terk edemeyiz ya da yok farz ederek hareket edemeyiz ve amansız bir kin besleyemeyiz. Bizim görevimiz, o şeyin içeriğine sahip çıkarak kötü olan başlığı değiştirip yerine iyisini koyup içerikle başlığı uyumlu hale getirmeliyiz. Böylece içerikle başlık insicam içinde olunca her şey daha güzel olacak ve başlık yüzünden içeriği de heba etmediğimiz için sonsuz mutlu olacağız. Filhakika, içerikte başlıkta her şeyiyle bizim aynamız ve numunemizdir. Buradaki ince ve derin nüans mutlaka idrak edilmelidir.(burası da çok mühim bin defa okunsa yeridir sevgili dostlarım) 

 

Sözcüsü, savunucusu, yaşayıcısı, taşıyıcısı ve kavgacısı olun bu yüce dinamiklerin, var oluş kaynaklarımızın. Bu değerlerle bağlarınızı muhkemleştirin. Ayrılık duvarlarını paramparça edin. Sevgi ve muhabbet köprüleri ile kardeşliğinizi müebbet eyleyin. Dostluklarınızı umut ve güven tuğlalarıyla tahkim edin.
                     

 

 Şu söz, ‘’Mitsui’’lerin Japon ekonomisine kaide olarak geçen meşhur sözleridir: ’dağılmak işleri bozar.’’  Milli Birlik ve Beraberlik bağını zedeleyecek hareketlerden kaçının lütfen.
                   

 

  Engin bir muhabbet, bitimsiz bir sevgi, sarsılmaz bir dostluk ve derin bir kardeşlikle selamlıyorum sevgili ülkemin güzel insanları sizleri...
                     

Kitap:  Ali Şeriati, Cemil Meriç, Nurettin Topçu, İsmet Özel, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Erol Güngör,  Frantz Fanon okuyabilirsiniz.
                  

 

Son Söz: Kur’an bilgisi + Kur’an ahlakı = sınıfsız, sömürüsüz huzurlu adil özgür bağımsız birey- toplum- devlet…
                   

 

Hedef: Tam Bağımsız Türkiye                      

                                                    

 

‘’bilgiyle dirilenler ölmezler.’’ Hz Ali (ranh)

Tarih: 03.08.2008 Okunma: 634

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

İ. Hakkı Cengiz

21.06.2008 - 01:05

Valla, Genelhaberler'in köşe yazarlarından birisi olarak, bendeniz de, "türbandan çok nadir bahsettiğim halde, türban'ı gösterip malı götürenlere dikkat çekmeye çalışıyorum. Belki de malı götürenler, baktığımız yöne göre farklı gözükebiliyor. Buradaki hassas mesele; "türban"ı kim istismar ediyor, kim gündeme getiriyor ve kim gündemde tutuyor? Bu soruların cevapları kimleri işaret ediyorsa, malı en çok götürenler onlardır. Benzinde yediğiniz kazık, göründüğünden daha fazladır. Çünkü, benzin istasyonuna kadar gittiğinize göre depoda da biraz yakıt olması lâzım. Diğeri, neden PO'ya gidiyorsunuz? Başka markalarda da aynı sahtekarlık var mı? Gönülden selâmlar...

Osman Yıldız

21.06.2008 - 11:04

İsmail bey Yazılarınızın iyi takipçisiyim. Büyük bir zevkle yazılarınızı okuyorum. Bugün Ülkemiz bu halde ise bunun sorumlusu biziz. Gerçekleri gördüğümüz halde çevresel faktörlerden dolayı değişmeyen beyinlerimiz. Üretmeden tüketebileceğimize inandırılmamız. Beni şahsen tanıdınız. Üzerinde biraz düşünürseniz neden genelleme yaptığımı bulacağınızdan eminim. Saygılarımla

özgür deniz

21.06.2008 - 13:32

EVET ZİHİNLER DERİN İŞGALDEN KURTULUP ÖZ DEĞERLERİMİZ EKSENLİ BİR BAKIŞ AÇISI KAZANINCAYA KADAR ÖZGÜRLÜK ADALET ASLA YOK.saygı selam muhabbet umut ile.

Necmi Uçar

26.06.2008 - 09:44

Arkadaş şu türban mesemesi şahsen beni çok rahatsız edtmeye başladı. Bırakılsın kendi haline nedir bu her gelen her bilen bilmeyen bir çomak sokuyor yazıktır günahtır hiç böyle olur mu ? Başını açana kim ne demiş, kapatana kim ne demiş? Ha devletin kurum ve kuruluşlarında kanunla bazı tespitler yapılmışsa elbetteki uyulması gerekmez mi ? Biz hukuk devletiyiz diye her safhada vurgu yap mıyormuyuz? Her problemin düzelmesi dilegiyle sevgi ve saygılar.

Vatandaş

29.06.2008 - 17:52

Osman Bey, web sitenizde iletişim bilgileri bulunmuyor. Sizinle veya web sitesi ile bağlantı kurmak isteyenler için Yazarlarla irtibata geçilmesi gereken konuların olabileceği düşüncesiyle yazarların e-mail adreslerinin bulunduğu bir iletişim sayfası eklenmesi web sitesine zenginlik katacaktır. Teşekkürler.

İ. Hakkı Cengiz

21.06.2008 - 01:05

Valla, Genelhaberler'in köşe yazarlarından birisi olarak, bendeniz de, "türbandan çok nadir bahsettiğim halde, türban'ı gösterip malı götürenlere dikkat çekmeye çalışıyorum. Belki de malı götürenler, baktığımız yöne göre farklı gözükebiliyor. Buradaki hassas mesele; "türban"ı kim istismar ediyor, kim gündeme getiriyor ve kim gündemde tutuyor? Bu soruların cevapları kimleri işaret ediyorsa, malı en çok götürenler onlardır. Benzinde yediğiniz kazık, göründüğünden daha fazladır. Çünkü, benzin istasyonuna kadar gittiğinize göre depoda da biraz yakıt olması lâzım. Diğeri, neden PO'ya gidiyorsunuz? Başka markalarda da aynı sahtekarlık var mı? Gönülden selâmlar...

Osman Yıldız

21.06.2008 - 11:04

İsmail bey Yazılarınızın iyi takipçisiyim. Büyük bir zevkle yazılarınızı okuyorum. Bugün Ülkemiz bu halde ise bunun sorumlusu biziz. Gerçekleri gördüğümüz halde çevresel faktörlerden dolayı değişmeyen beyinlerimiz. Üretmeden tüketebileceğimize inandırılmamız. Beni şahsen tanıdınız. Üzerinde biraz düşünürseniz neden genelleme yaptığımı bulacağınızdan eminim. Saygılarımla

özgür deniz

21.06.2008 - 13:32

EVET ZİHİNLER DERİN İŞGALDEN KURTULUP ÖZ DEĞERLERİMİZ EKSENLİ BİR BAKIŞ AÇISI KAZANINCAYA KADAR ÖZGÜRLÜK ADALET ASLA YOK.saygı selam muhabbet umut ile.

Necmi Uçar

26.06.2008 - 09:44

Arkadaş şu türban mesemesi şahsen beni çok rahatsız edtmeye başladı. Bırakılsın kendi haline nedir bu her gelen her bilen bilmeyen bir çomak sokuyor yazıktır günahtır hiç böyle olur mu ? Başını açana kim ne demiş, kapatana kim ne demiş? Ha devletin kurum ve kuruluşlarında kanunla bazı tespitler yapılmışsa elbetteki uyulması gerekmez mi ? Biz hukuk devletiyiz diye her safhada vurgu yap mıyormuyuz? Her problemin düzelmesi dilegiyle sevgi ve saygılar.

Vatandaş

29.06.2008 - 17:52

Osman Bey, web sitenizde iletişim bilgileri bulunmuyor. Sizinle veya web sitesi ile bağlantı kurmak isteyenler için Yazarlarla irtibata geçilmesi gereken konuların olabileceği düşüncesiyle yazarların e-mail adreslerinin bulunduğu bir iletişim sayfası eklenmesi web sitesine zenginlik katacaktır. Teşekkürler.