DİRİLİŞ VE YENİDEN YAPILANMA...25...

Özgür DENİZ - 13.07.2012

Sevgili dostlar! İlk evvelde mesuliyet sahibi olacağız. Zira kişiye bir paye veren de mesuliyet bilincidir. Mesuliyet bilinci olmayanlar insan görünümlü hayvandırlar. Çünkü mesuliyet sahibi olmayanlar aynı zamanda vicdan sahibi olmayanlardır. Vicdanı olmayanlar da vahşi hayvan gibidirler. Mesuliyet sahibi olmadığımız zaman kendi dünyamızda kendi hırslarımız uğruna küçük hesaplar peşinde beyhude yere ömür çürütürüz. Hayvanlarda öyle değil midirler? Sürekli bir kemik peşinde koşmazlar mı ve bulunca keyiflenmekten başka şeyi dert edinmezler değil mi? Mesuliyetten uzak yaşarsak, hem kendimiz kaybederiz hem milletimiz kaybeder hem de ümmetimiz kaybeder. Bir defa kendimizle birlikte büyük bütünden de mesul olduğumuzun bilincinde olmak zorundayız. Çünkü bizler büyük bütüne eklemliyiz ve büyük bütün olmadan bir hiçiz. Ancak hayvanlar büyük bütünü düşünmeden yaşar giderler. Büyük bütüne kaybettiren her hareket için, bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyerek geçiştirdiğimiz zaman büyük bütün kaybeder ama aynı zamanda bizde kaybederiz, sanırız ki biz kaybetmeyiz ama bilmeliyiz ki kaybederiz. Misal; ismi lazım olmayan malum ve sefil bir zibidinin programlarını deli gibi takip ederiz ve sanırız ki bu takibi kendimiz adına yapıyoruz, zararı da kârı da bizedir. Hayır, bu alıkça bir bakış açısıdır. Biz takip ettikçe reytingi artmaktadır, reytingi arttıkça daha çok gündem olmaktadır, daha çok gündem oldukça daha geniş bir izleyici kitlesine ulaşmaktadır ve böylece de millet daha çok zarar görmektedir. Zira yozlaşma kitlesel boyut kazanmaktadır. Ama bir tek kişi takip etmese belki de bu tek bir kişi binlerce, yüz binlerce kişi olacaktır ve zibidinin programı yayından kalkacaktır. Bunu hiç düşünmeyiz. Bizler hareketlerimizi sadece kendimizi düşünerek yapamayız ve yapmamalıyız kardeşlerim, büyük bütünü düşünerek yapmalıyız. Ama maalesef Siyonist medya herkese ‘’kendi hayatını yaşa’’ sloganını dayatmaktadır ve millette bu slogana göre yaşamaktadır. Böylece de her koyun kendi bacağından asılmaktadır ama gerçekte büyük bütünün asılışıdır bu. Zira bu slogan hakikatte mutlak bölücülüğün ve mutlak esaretin kıvılcımıdır, davetiyesidir. Millet bu şekilde ferdiyetçi bir yaşama mahkûm edilmektedir. Nihayetinde de, herkes tek başına kalmakta ve kolayca yem olmaktadır. Oysa kuvvet birliktedir, kurtuluş birliktedir, zafer birliktedir. Dağılmak ve tek başına kalmak ise; ya evcilleşmeyi ya da yutulmayı intaç edecektir ve etmektedir.  Her bir kardeşimizin derdini derdimiz bilmedikçe, milletimizin sorunlarına duyarsız kaldıkça, birbirimizden uzaklaştıkça ve düşmanların tuzaklarına düştükçe yok oluşa doğru yol aldığımızı ve alacağımızı asla aklımızdan çıkarmayalım. Bugün herkes birbirinden kopmuş ve kendi derdine düşmüş durumdadır. Herkes birbirini çekemez hale gelmiştir. Milletin zararına olan şeyler, nasıl olsa bana zarar vermiyor denilerek hoş karşılanır olmuştur. Ne sevinçlerimizi ne de acılarımızı paylaşabilecek durumda değiliz. Bilakis kardeşlerimizin sevinci bizim acımız, kardeşlerimizin acısı bizim sevincimiz olur hale gelmiş. Peki, bizler bu hale nasıl düştük kardeşlerim? Çünkü dünyevileştik, dünya nimetlerinin peşinde koşarken yorulduk. Herkes daha fazla pay için birbirini ezmeye başladı. Böylece de kâfirlerin, müşriklerin, münafıkların tuzağına düştük, sofralarına meze olduk.

 

 

KARIŞIK

 

BİR

Ülkücü tutsaklar özgürlüklerine kavuşmuşlar. Allah yardımcıları olsun ama bir o kadarda teennili olmalarında hayır vardır. Bir hezeyan bir hezeyan ki, sormayın gitsin. İstiyorlar ki, mahpus olarak çürüsünler, olmayan yürekleri ancak o zaman soğuyacak. Ülkücü mü bırakın gebersin faşist soyu! Ama Siyonist tohumu bir vatan haini mi, faşist devlet özgürlük isteyenleri, halk için kavga verenleri işkence hanelere doldurdu olur hemen. Ulan kanı bozuk Siyonist tohumları, o ülkücülerin tek tırnağı bile olamazsınız. Onlarda ki, şerefin ve haysiyetin ne olduğundan bihabersiniz daha, söyleyecek neyiniz olabilir ki? KCK’lı mı salın gitsin, PKK’lı mı yol verin geçsin, Siyonist sözcüsü mü bırakın gitsin; fakaaat Ülkücü mü, vurun, öldürün, gebertin faşisti! Milletin sözcü’lüğünü yaptığını sananlardan, karanlık oda’larda iş kotaranlardan, şeytanın düdük öttürdüğü lağım fışkıran ekranlardan tutunda bilmem nelerine kadar faşist katiller lafı gırla gidiyor. Ulan it soyları, o gencecik fidanların nasıl kurban olduklarını ve kurban olmalara sebep olduklarını hiç sorguladınız mı? Sorgulayamazsınız elbette, çünkü onlar size yal verenlerdir. Ve yal verenleri, yal yiyici köpekler asla sorgulayamazlar. Sizin işiniz gücünüz, birilerini göklere çıkarırken, diğerlerini yerin dibine gömmektir ve böylece parsayı toplamaktır. Yoksa derdiniz asla gerçekleri ortaya koymak değildir. İşte bende konuşuyorum; oysa bu hayvanlardan aşağı mahlûklara neyi izah edebilirsiniz ki? İzah etseniz bile algılayacak beyinleri ve yürekleri var mıdır ki? Sola gelince yurtsever, ülkücülere gelince faşist katiller. Ne o, vatanı Rus emperyalizminin kirli ve kanlı çizmelerinden kurtardı diye mi katil oluyorlar? Din, devlet, vatan ve millet aşkına kahramanca dik durdukları ve kanlı yolunuzu kapadıkları için mi katil oluyorlar? Dinsiz olalardı, Siyonist, coni ve Moskof uşağı olaydılar katil olmazdı değil mi? Ulan bu memleket eğer bağımsız olacaksa, hür olacaksa, yükselecekse ve yeniden karanlık dünyanın bağrına bir güneş gibi doğacaksa, Müslüman yürekli memleket çocuklarının sayesinde olacaktır bu. Evet, yersiz, dayanaksız, ahmakça kavgalara hayır ama yeri geldiği zamanda kahramanca vuruşmaya eyvallah. Birileri adına ve birilerinin tetiklemesiyle değil ama kendi adına ve kendi değerlerin temelinde kavgaya evet. Kavgadan korkan, kendinden korkuyordur. Kendinden korkanında yapabileceği hiçbir güzel iş yoktur. Geçmişte aldatılan ve kasıtlı olarak idam edilen gençlerin sırtından geçinen köşe başlarını tutmuş Siyonist köpeği gerçek katillerin konuşmaya zerrece hakları yoktur. Edebiyat yapmaya hakları yoktur. Geçmişin gerçek katilleri bugün köşelerden köşeyi dönmektedirler. Herkes bu itlerin suratlarına tükürmekten başka şey yapmamalıdır, bunların sözlerine inanmak ahmaklıktır. Velhasılı kelam; Ülkücü tutsakların özgürlüklerine kavuşturulması hakkın ve hukukun tecellisidir ve yerindedir. Olmayan bir hak verilmemiştir, gasp edilen hak iade edilmiştir. Özgürlüğe çırpılan kanatlar asla kırılmasın ve ihanetlere doğru kırmasın inşaallah.

 

İKİ

Suriye adeta muamma oldu. İleri geri lüzumsuz laf salatalarıyla gerçek buhar oldu adeta. Oysa her şey çok basit gibi sanki. Bence bu olay çok derin bir planın neticesinde ortaya çıkmıştır. Evet, komplo olarak bakılabilir amma bence bu olayın gerçek failleri, İngiltere, Amerika ve İsrail’dir. İçeriden destek veren hainlerde olabilir. Ortak bir organizasyon ürünüdür. Şeytanlar, bizi tongaya düşürmüşlerdir. Kendileri düşürdüler, kendileri öldürdüler ve geldiler koydukları yerde kendileri buldular. Aslında bizimkilerinde olaya bigâne olduklarını pek sanmıyorum ama millete izah etme yolunu bulamadılar galiba. Bu olayda Türk Milleti’nin ve Türk Devleti’nin karizması fena çizilmiştir. Zımnen, ölülerinizi bulacak, uçağınızın nasıl vurulduğunu tespit edecek teknolojiden bile yoksunsunuz hala övünüp duruyorsunuz denmiştir. Alçak şeytan yine oyununu kurmuş ve çok güzel oynamıştır. Bizse, içimizde birbirimizi yemekle iştigaldeyiz. Gerçekten yazık bize! Biz bu halde oldukça daha çok sürünürüz. İsterse sonsuz kez iktidar değişimleri olsun. Bu millet Kemalistlerin peşinden koşup kendi özüne düşmanlık ettikçe, Gülenistlerin peşinden koşup koyun gibi güdüldükçe asla iflah olamayacaktır. Daima düşmanın gülücüklerine aldanacak ve düşmanın yaltaklığını yapacaktır. İki tarafta da insanlık kaybı vardır. Dolaysıyla, ahlak ve adalet konusunda dehşetli derece de zayıflık vardır. Bize düşmanlık edenler, bu iki kesiminde dostluk ettiği şeytanlardır. Bu millet bunu görmelidir ve artık ebedi uykusundan uyanmalı, özüne dönmelidir.

Tarih: 13.07.2012 Okunma: 581

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?