NEYDİK-NE OLDUK-NE YAPMALIYIZ

Özgür DENİZ - 29.07.2008

Selam san yüreğimin derinliklerinden Türkiye’m…

Selam sana Tam Bağımsız Türkiye ülküsünün pervasız direnişçileri…

Selam sana özgür kafalı, ateşli yürekli yiğit emekçiler…

Sevgili dostlarım merhaba…

Sizleri coşkuyla, sevgiyle, muhabbetle, dostlukla, arkadaşlıkla selamlarım.

Ne kadar yüreğimden kan damlasa da hayattan az da olsa tat almaya gayret ediyorum.

 

 

Hayat garip çok garip, yaşam monoton. İnsanlık kaybolmuş, sevgiler tükenmiş, vefa çok uzaklarda, dostluklar sahte, tebessümler yalan. Dünya kızıl bir nehre dönmüş. Yeryüzünün her noktasında ümmetin mübarek kanı oluk oluk akıtılıyor. Hakeza sevgili ülkemizde de her gün huzura ve güvene tahrip gücü yüksek bombalar atılıyor, hem canlar hem de mallar gidiyor, insanlık ölüyor. İniltiler arş-ı alaya yükselse de, kardeşler kör ve sağır. Avrupa dersen, zaten yegâne arzuları, daha fazla Müslüman kanı dökmek ve İslam’ı yeryüzünden ve insanlığın kalbinden söküp atmak. Bütün İslam ülkeleri Siyonistlerin zavallı kölelerinin tahakkümü altında her türlü baskıya maruz. Bir zamanlar, bir İsrail başbakanı, dünyadaki on İslam ülkesini, Siyonistlerin emrindeki kuklalar yönetiyor demişti de mossad ajanlarınca katledilmişti.

 

 

Ah dostlarım! Ümmet bin parçaya bölünmüş ve her parçanın başına kuklalar yerleştirilmiş ve uzaktan kumanda ile idare ediliyorlar. Zenginlikleri sömürülüyor, değerleri çiğneniyor, bağımsızlıkları siyonizmin lütfettiği kadar. Dert dolu bir hayat. Türkiye’miz, aziz vatanımız, ise, dış mihrakların ve içerideki kölelerinin entrikaları ile talan ediliyor. Medya, garbın papağanlığını yapıyor. Dine yabancı, vatana uzak, değerlere geberesiye düşman sefiller, milletin öz evlatlarına çatlarcasına kin içinde haysiyet yoksunları zavallılar. Bürokratlar, şahsi emellerini müstevlilerin emelleri ile tevhit etmiş. Daha çok lüks içinde yaşama, daha yüksek mevkilere gelme, daha pespaye, süfli ve rezil bir hayat yaşama peşinde. Gençlik dersen zaten boş ve gayesiz bir hayatın içinde boğuluyor. Her türlü çirkinlik terviç edilirken, her türlü güzelliğin önü kesiliyor. Televizyonlar şaklabanlardan geçilmiyor, itle at seçilmiyor. Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu ağabeyin manyak güzel bir sözü vardı: ‘’çok girme soy sop faslına, itse it, kurtsa kurt sonunda çeker aslına.’’ Doğruydu, çok doğruydu. Her şey aslına rücu ediyordu.

 

 

Bir ara ‘’oryantal star’’ gibi bu vatnın evlatlarını soyup itlerin ağzına layık hale getiren bir yarışmada, sunuculuk yapan sefil beyinli, aklı sıra herze yumurtlayıp, bu yarışmanın Osmanlı’dan tevarüs ettiğini söylüyordu, kanal değiştirme girişiminde bulunurken. Vay zavallı cahil vay. İti tarife ne hacetti, ne köpektir bilirdik. Gülü tarife ne hacetti, ne çiçektir bilirdik.  Bir Filistinli bir Yahudi gencini kaçırıyor ve bütün halk her şeyiyle yakılıp, katlediliyor ve insan hakları edebiyatı yapan küresel soysuzlardan çıt yok. Ama bir yahudinin veya hıristiyanın burnu kanasa bütün dünya alarmda. Türk’e ve Türkiye’ye kim ihanet ediyorsa hemen desteklenip lehine karar veriliyor ve Türkiye anında yüklü tazminatlara mahkûm ediliyor, amma bir Müslüman-Türk evladına olmadık acılar çektiriliyor ve davası yıllarca bekletiliyor ve yine de aleyhine karar veriliyor. Allah aşkına inanmayın Darvin ve Çörçilin torunlarına ey milletimin şerefli çocukları.

 

 

Bu şerefli millet ne hale getirildi böyle güzel dostlar. Ne zaman büyük ve bağımsız Türkiye için bir adım atılsa hemen engel olunuyor. Milletin evlatları birbirine düşürülüyor, bir kavga bir çatışma, her şey toz duman oluveriyor. Niçin? Niçin? Niçin? İnsanlık nasıl bu kadar çamurlaşabilir? Ruhuna ihanet edebilir? Bu aziz millet, emekli maaşını alıp, neşe içinde torunlarına bir şeyler almanın süruru içinde evine dönmek için yolda yürüyen altmış yedi yaşındaki bir teyzenin çantasındaki parayı çalarak onu acı ve gözyaşı içinde kıvrandıran bir şuursuz zavallı yetiştirecek bir millet miydi? Bu millet, devasa bir felaket neticesinde enkaz altında kalmış ve yardım çığlıkları atan acı içindeki bir kadının kolunu keserek bileziklerini alacak vahşi canavarlar yetiştirip meydana salıverecek bir millet miydi? Bu millet küçücük yavruların taptaze, tertemiz bedenlerini kirletmeye teşne cani ruhlar, aşağılık itler yetiştirecek bir millet miydi? Bu millet arsızlıkları, hırsızlıkları, içki-kumar sefaletlerini, uyuşturucu bataklıklarını, kaybolan ırzları, vahşice kıyılan canları, akıl almaz boyutlara varan ahlaksızlıkları bir tarafa bırakarak, Allah a pir-ü pak bir gönülle secde edenlerin namazları ile, Allah ın emrine uyanların başörtüleriyle, Kur’an okuyan dillerle uğraşacak bir millet miydi? Bu millet, din, vatan, devlet, millet, bayrak marş için canlarını vermek yerine bu yüce değerlere küfreden nesiller yetiştiren ve bu değerleri savunmayı kabalık addeden insanlar yetiştiren bir millet miydi? Yoksa, bütün bu yüce değerler uğruna Şehitliği şeref bilen, anaları, bacıları, kardeşleri, hanımları başörtülü, evlatları bülbül gibi Kur’an okuyan, vatan deyince eline silahını alıp kafirin üzerine atılan, bayrak deyince son nefesine değin elinden düşürmeyip, onu engin ufuklarda dalgalandırmayı şeref bilen bir millet değil miydi?

 

 

Ey basiretli okur! Ey bu mukaddes coğrafyaların yiğit ve soylu çocukları, şerefli ecdadın şerefli torunları! Nerden nereye geldik böyle? Nereye gidilmek isteniyor? Hepsinden öte bunu kim veya kimler istiyor? Onları görüyor musunuz? Yoksa, karanlık odalardan emir yağdıran ve kendisinin görünmesini istemeyen birileri mi var??? Kim adına var? Nasıl var? Niçin var? Olayları iyi görün, iyi tahlil edin, fani bir hayatı yaşıyorsunuz asla unutmayın. Bu âlemde kesinlikle ebedi kalacak değilsiniz bun çok iyi idrak edin. Ayrılık, kin, nefret size bir şey kazandırmaz. Kardeşinize kin duyacağınıza kininizi aşağılık kefereye ve köpeklerine ayırın. Birbirinize düşmanlık güdünce ne geçiyor elinize? Söyleyin ne geçiyor? Daha çok dünyalık mı alıyorsunuz bir yerlerden? Daha üst bir mevkiye mi yükseltiyorlar sizi? İşte, medya maymununa dönenlerin müptezelliğini bütün sarahatiyle müşahede ediyoruz. Profesörlük gibi bir ünvanı bile pespayeliklere, müptezelliklere, menfurluklara kurban ettik. Bin kere yazıklar olsun.

 

 

Peki, Karun kadar zengin, firavun kadar iktidar, belam baur kadar ilim sahibi olsanız ölmeyecek misiniz? Lütfen şereflice ve korkmadan cevap verin, belki kimse duymaz ama kendi kendinize cevap verin ve ne olur artık biraz ciddi ve dürüst olun. Ah bir bilseniz sizden öncekiler de neler neler yaşadılar. Bakınız şerefli ümmetin şerefli evladı, yiğit sahabe Ebu’d Derda ne diyor: ‘’sizden önceki milletler de topladı; onlar da hayaller kurdu, emeller besledi. Çok geçmedi topladıkları yerle bir oldu, emelleri seraba, yurtları harabeye, evleri kabristana döndü.’’ Evet, dostlar, hayatın en mükemmel ve kısa özü, özeti bu. Çok iyi kavrayın, anlayın ve gereğini yapın.

 

 

 

Son Söz: şu an yapacağınız en hayati görev ‘’’’din ve vatan müdafaasıdır.’’’’ Vatan tehlikede bunu bilin. Uyanık olun. Toplumumuzda siyasetle iştigal eden şerefli ve yiğit Müslüman-Türk evlatlarını sakın ama sakın göz ardı etmeyin. Onların mevcudiyeti bir ödüldür bu yüce millete. Bu ödülün kıymetini muhakkak bilin. Tabi, emperyalizmin uşağı olmadığı, sömürüye prim vermediği, devletçiliğe ihanet edip halkın malını özelleştirme adı altında komprador burjuvaziye peşkeş çekmediği ve mülkiyeti düzene soktuğu müddetçe sevgimiz onlarladır, bilakis en amansız rakipleriyiz, hatta düşmanıyız. Çünkü, vatanımızda kendi kaynaklarımızı kendimiz kullanmak ve bahar tazeliğinde bir hayat yaşamak, kuşlar kadar özgür olmak istiyoruz, kölelikten ve güzelliklerden yoksunluk yetti gayrı. Muhakkak ve muhakkak imkânlarınız iyiyse çok çocuk yapın, din ve vatan bekçisi olacak yiğitler yetiştirin, keferenin karşısında dimdik duracak şerefinden ödün vermeyecek, ‘’diyalog ve hoşgörü safsatasıyla’’ kafire boyun eğmeyecek, hakkı hak, batılı batıl bilecek ve sözlerin en güzeline ve en yücesine ittiba edecek evlatlar.

 

 

Sadi Şirazi diyor ki: ‘’çocuklarımızı kuzu gibi büyütmeyelim ki, büyüyünce koyun gibi güdülmesinler.’’ Unutmayın bugün diyalog safsatasıyla, hoşgörü mavallarıyla büyüttüğümüz evlatlarımız yarın er meydanından kaçacaklardır mutlaka, günü geldiğinde görürüsünüz. Ümmet, millet çoğalsın hemi. Yarınlar için çok çalışın. ‘’Atatürk’ü, din, vatan, millet ve değer düşmanlarının tekelinden kurtarın.’’ Zira o ‘kurtuluş subayı’nın gölgesinde vatanı da, dini de yok edecek vatan haini, din düşmanı garbın papağanları.

 

 

Ayrıca, okuyun, okuyun, okuyun, düşünün, düşünün, düşünün, yaşayın, yaşayın, yaşayın, anlatın, anlatın, anlatın, yoksa yoksunuz bilin. Nutuk, Nurettin Topçu, Erol Güngör, Neitzsche, Cemil Meriç, İsmet Özel, Sezai Karakoç, Jean Jack Rousseau, Peyami Safa, , Kenan Kalecikli, Dündar Taşer, Remzi Oğuz Arık, Mehmet Akif Ersoy, İhsan Eliaçık, Ahmet Özcan, Necati Sepetçioğlu, Montaigne, Necip Fazıl, Osman Yüksel Serdengeçti, Ali Şeriati, Seyyid Kutup, Engels, Mevdudi, Çernişevski, Jean Jaures, Albert Camus, Mustafa İslamoğlu, Jean Paul Sartre, Marks, amma amma en önce muhakkak, mutlaka, kesinkes Kuran-ı Kerim ve Hadis okuyun.

 

 

Şunu çok çok iyi bilin ki; vatan sabit, din baki, gayrısı değişkendir... Bu arada, dünya genelinde ki keferenin ve Siyonistlerin zulümlerine karşı geniş çaplı eylemler organize ederek bu yüce milletin şuurunu tazeleyen, bilincini bileyleyen, mukavemetini keskinleştiren soylu insanları yürekten kutladığımı beyan ediyor ve nihayetsiz başarılar diliyor, daha da yaygınlaşmasını temenni ediyorum. İşte bu. Hedef: Tam Bağımsız Türkiye… Ne olur ayrım yapmadan tüm sefil, adi, ilkel, aşağılık ve namussuz kapitalist komprador burjuvaya karşı tavır alıp direnelim. Kara-Kızıl-Yeşil hangi tür kapitalizm olursa olsun, hepsine karşı yekpare bir direniş içinde olalım. Ve ‘’’’mutlak mülkiyetsiz, sınıfsız, sömürüsüz ve tam bağımsız’’’’ dünya özlemimizi gerçekleştirelim.

 

 

Artık bizi sömüren efendilere bir dur diyelim. İster siyaset ağası olsun, ister cemaat ağası olsun. Halkın iktidarını gerçekleştirelim. Emeğin gaspını önleyelim. Niçin efendiler her türlü güzelliği hiçbir emek sarf etmeden yaşayabiliyor da, emekçiler bütün haklardan mahrum oluyorlar. Üstelik bütün yük onların omuzlarındayken. Artık ayrımcılığa bir son verin ne olur. Her zaman aldatılıyorsunuz. İdeolojiler zihinlerimize giydirilen deli gömlekleridir unutmayın. İdeolojik ayrımcılıklar emekçinin kutsal ittifakını önlüyor. Bunun önüne geçelim. Efendiler bir yana, emekçiler bir yana. Eğer ayrımsa işte ayrım ve en şerefli ayrım. Ezenle ezilen, sömürenle sömürülen, efendi ile köle, varsılla yoksul, havasla avam, burjuva ile proletarya. Daha ne ayrımı olacak. İdeolojik ayrımlar tamamen aldatmaca arkadaşlar. Çünkü alttakiler birbirini yerken üstteki efendiler keyif çatıyorlar bunu kesinlikle bilin ve Ey dünyanın bütün mustazafları müstekbirlere karşı birleşin. Tek can ve tek fikir olun… Siz ezildikten, emeğiniz çalındıktan, yaşamın sunduğu zevklerden mahrum kaldıktan sonra birbirinizi ideolojik ayrılıkla boğazlasanız ne fayda, yine efendiler kazanmaktadır. İster islamcı, ister milliyetçi, ister kemalist, ister sosyalist, ister cemaatçi olun ne değişir.

 

 

Şimdi şöyle bir düşünün: bu düşünceler, bu fikirler temelinde siyaset yapanlar, kitleleri güdümüne alanlar, hep bu ülkenin kaymak tabakası değil mi? Her türlü lüksü, zevki yaşamıyorlar mı? Her türlü zenginlikten istifade etmiyorlar mı? Hayallerini, özlemlerini, arzularını en zirvesinde gerçekleştirmiyorlar mı? Altlarında son model otomobiller yok mu? Lüks malikânelerde oturmuyorlar mı? Evlatları zevkin doruklarında deveran sürmüyorlar mı? Bu vatanın hazineleri emirlerine amade değil mi? Kısaca, aklınıza gelen her nevi güzellikler bunların ayaklarının altında değil mi?

 

 

Peki şimdi söyleyin bana: bu zevatlar Türkiye’nin tam bağımsız, mutlak  mülkiyetsiz, sömürüsüz, sınıfsız bir Türkiye olmasını yürekten, içtenlikle, samimane isterler mi??? Asla, kesinlikle, hiçbir zaman, hayallerinde ve rüyalarında bile kesinkes istemezler, isteyemezler, rahatlarının bozulmasını asla kabullenmezler. Ama bu devran, sizler birbirinizi ideolojik ayrılıklarla yediğiniz ve bir araya gelemediğiniz müddetçe geçerlidir. Ne zaman bu ayrılığa bir son verdiniz ve tek can- tek fikir oldunuz, mutlak mülkiyetsiz, sömürüsüz, sınıfsız, aydınlık, güçlü, tam bağımsız bir Türkiye ideali istikametinde birleştiniz, işte o zaman onların kâbusu olursunuz ve bu seferde onların birleşmesine sebep olursunuz ve gerçek taraflar ortaya çıkar. Ezenler ve ezilenler, sömürenler ve sömürülenler, efendiler ve köleler, burjuvazi ve proletarya. Hem o zaman mücadelede kolaylaşır. Saflar belirgindir. Ne yapacağınız, nasıl yapacağınız, kim için yapacağınız gün gibi açıklık kazanır. Valla, bunu yaptınız yaptınız, yapmadınız yapmadınız, siz bilirsiniz.

 

 

Yegâne kurtuluşunuz bu istikamette yaşamanıza, direnmenize, mücadele etmenize bağlı. İsterseniz, gece yarısında, balkonunuzda, yıldızların altında, ay’ın ışığında derin derin bir tefekkür edin, ayrıntılı olarak düşünün, muhasebe yapın. Eğer ben haksızsam bildiğiniz yolda devam edersiniz. Ne gelir elden. Ben sizi seviyorum. Herkesin ağız dolusu güldüğü, umutların yitip gitmediği, rüyaların gerçek olduğu, kanın ve kinin olmadığı, hayatın özgürce aktığı, direniş türkülerinin terennüm edildiği, direniş ocaklarının çoğaldığı, özgür kafaların ve ateşli yüreklerin meydanları doldurduğu, bahar tazeliğinde bir hayat düşlediğim için bunları söylüyorum. Ama yine de siz bilirsiniz, karar sizin. Ben düşmanlığı, ayrılığı sevmiyorum. Hele bu ülkenin çocuklarının ülkelerinin zenginliklerinden mahrum bırakılmasından azap duyuyorum. Ülkemin emperyalistlerin güdümünde bir politika takip etmesinden utanıyorum. Gücüme gidiyor, acı veriyor ruhuma. Yaşamaktan utanıyorum bazen intiharı düşünüyorum. İnanmasam intihar bile ederim.

 

 

Selamla, sevgiyle, saygıyla, arkadaşlıkla, kardeşlikle, dostlukla, muhabbetle, umutla sevgili ülkemin soylu çocukları. Kendinize iyi bakın. Artık birleşin ve gam almadan terk-i âlem etmeyin. Unutmayın! Bu ülke sizin…

 

Tevhit altyapısı üzerinde Tam Bağımsız bir Türkiye için her şeye EVET.

Türkiye bir gün mutlaka ÖZGÜR olacak.

Kitap-ahlak-devrim-tevhit-adalet-özgürlük-emek-vatan-bağımsızlık.

 

 

NOTLAR:

 

1. Allah her ferde takvalı olmayı emrederken biz Allah’ı dinleyeceğimize, kendimizi kurtarmak için bir model bulup

— baksana adama, Müslüman ama her türlü nane var diyerek kötü modeli misal alıp ona göre yerimizi tayin ediyoruz. Düşünceleri (İslam-Komünizm-Faşizm-Kapitalizm-Siyonizm-Liberalizm) saf kaynağından öğrenip ona göre ret veya kabul edeceğimize, fikirlerin takipçilerine bakarak fikir sahibi oluyor ve tavır alıyoruz. Ne acı bir sefillik ve dar kafalılık. Hâlbuki bu çok derin bir hatadır. Sonu felakettir. Her güzelliğin katlidir bu.

 

2. Allah, ‘’yeryüzünde ahlaksızlığı yaygınlaştırmayın ve Allah’ın mescitlerinde ibadet edilmesini engellemeyin’’ diye keskin şekilde emrederken bizler ne yaptık: her gün her köşeden ahlaksızlık propagandası yaptık. Gençliği bataklığa gömdük. Sırf, ideolojimiz ancak böyle hâkim olacağı için. Zira bilgi ve bilinç sahibi olan aldanmaz dı, ki aldatmak için ahlaksızlaştırmak ve sarhoş etmek, uyuşturmak gerekti. Bu olmayınca ideolojilere köleler bulmak zordu. Her taraftan ahlaksızlık tohumları saçtık. Ahlaksızlaşan, uyuşan genç beyinler terörün sefil birer nesnesi oldu. Vurdu, kırdı, döktü, yok etti. Şimdi ellerimizle büyüttüğümüz beyinlerin akıttığı zehirlerle zehirlediği insanımızın ardından timsah gözyaşları akıtıyoruz. Ne kadar iğrenç, aşağılık ve sahtekâr olmuşuz.  Ubudiyet toprağını zehirledik, her yere zehirli tohumları boca ettik. İnsanlık yurdunu tarumar ettik. Bir gün gelip öleceğimizi unutup, ölmeyecekmiş gibi her türlü pisliğe gark olduk, temizlenmeyi, tövbe etmeyi aklımıza bile getirmedik, getirdiysek te tövbe etmek çağdaş insana yakışmaz devir ne devir diye küçümsedik.

 

3. Toplumu böldük, parçaladık. Her bölümden kahpece nemalandık. Menfaatlerimizi baki kılmak için parçaların bütün olmasını hep engelledik, kumpas, tezvir ve her nevi sahtekârlıklarla. Halkı cahil bıraktık. Akıllanırsa saltanatımız sarsılır dedik. Omuzlarında yükseldik hayvanca. Ve hayvan yerine bile koymadık. Göbeğini kaşıyanlar diye, bidon kafalılar diye her dem aşağıladık, alay ettik. Halk aptaldır bişeyden çakmaz, oy versin yeter dedik. Güruh diye niteledik. Adam olmak zannettik mal-mülk-şöhret sahibi olmayı. Hâlbuki ne soysuzmuşuz da bihabermişiz.

 

4. Her zaman gerçekleri ifadeden kaçtık. Yerimizi kaybederiz diye. Menfaatimiz yok olur diye. Makamı alırlar diye. Medyada yer vermezler ve şöhret gider diye. Ne alçaklıklar ne alçaklıklar. Gerçeğe dokunanlara da radikal yaftası vurduk kanı bozukça. Fikir fahişeliği yaptık bile isteye. Herkes her şeyden müşteki oldu ama çözüm içinde samimi tavır göstermedi. Kaypaklık yaptı, kahpelik yaptı. Onurlu ve dürüst davranmadı. En gerçek çözüm Kur’an Ahlakı’dır diyemedi bir türlü hiç kimse, söylemesi gerekenler bile. Hâlbuki çözüm diye önerdikleri hiçbir şey bugüne değin çözüm olmadı. Bilakis karanlık odakların nemalanmasını doğurdu sunulan çözümler ve çözümsüzlüktü aslında çözüm diye sunulanlar.

 

5. Şunu asla unutmamalıydık oysa: terörü ancak ve ancak din bitirir. Dinden uzak ve dine düşman hiçbir çözüm önerisi vallahi de billahi de tallahi de insanlığa huzur, saadet, güven, sevinç, güzellik, barış, kardeşlik GE TİR ME YE CEK. Bunu eğer iş işten geçmezse herkes bir gün görecek. Bizim ülkemizde din deyince insanımız hep şeriat tehlikesi var diye diye korkutuldu, ürkütüldü, hâlbuki öyle bir şey bu ülkede hiçbir zaman olmadı, izi bile olmadı. Sırf saltanatlar sarsılmasın, hazinenin anahtarı el değiştirmesin içindi bu kirli ve karanlık yönlendirmeler. Şeriat yol demekti oysa. Oysa İslam sözü geçince şeriat diye yol kesen cellâtlar, farklı dinlerle ilgili hiçbir şeyde İslam’da olduğu gibi cesur ve dürüst olmadılar. Onlar için yegâne tehdit ve tehlike İslam’dı. Çözümün İslam’da olduğu söylenince, fikir fahişeliği yapıyorlar, söz cellâtlığına soyunuyorlar, dansözce kıvırtıyorlar.

 

6. Hep kandırıldık, kandırdık. Kimse dürüst olmadı. Doğru konuşmadı. Korkutulduk, korkuttuk. Ne siyasiler ne de aydın denilenler haysiyetli olamadı. İstisnalar ayrı. Menfaati hakikate tercih ettik. Cumhurbaşkanları da, başbakanlarda, bakanlarda vs. hiç saf gerçeği itiraf etmediler yahut edemediler. Edemedilerse ne işleri vardı oysa o ulvi mevkilerde. Ama keyifler bozulamazdı. Şimdi gerçeği haykırıp keyifleri kaçırmanın zamanı değildi. Ne acı. Hiç kendimiz olamadık. İnsan olamadık. Uyutulduk, uyuttuk. Bunu marifet zannettik. Oh halkı uyuttuk artık keyfimize bakarız dedik. Ama günü gelip katiller boşalınca eyvahlar ettik. Ah ne onursuzluk. Kullanıldık, kullandık. Herkes, kim dürüst ki diye diye kendini kandırdı. Dürüst olmadı, olmak için çabalamadı ve insanlara da gerçek yaklaşmadı, yanlışlıkta ısrar edildi hep.

 

7. Hâlbuki bugün bari devlet büyükleri, silahlılar, silahsızlar saf gerçeği ifşa etseler, halka her şeyi çıplak olarak aktarsalar ve destek isteseler, birlik ve beraberliğe can havliyle, içtenlikle, saf samimiyetle, inandıracak şekilde çağırsalar ne çok şey değişir. Ah kahrolasıca nefis, yok olasıca menfaat, batasıca servet, yıkılasıca saltanat, körolasıca şöhret, insanı nasılda hayvanlaştırıyor. Kaybediş nasılda korkutuyor. Yazık. ‘’Her nefis ölümü tadacaktır. Kur’an.’’ ölümsüz hakikatini ne çabuk unuttuk? ‘’Lezzetleri yok eden, zevkleri acılaştıran ölümü çokça anınız. Hadis.’’ Ölümsüz gerçeğini ne çabuk nisyana terk ettik. ‘’Ölüm en güçlü öğretmendir. Don Juan Carlos.’’ Ölümsüz gerçeğini ne çabuk zihinlerden attık. Gün geçtikçe de en hayati görev olan ‘’gerçekleri bütün çıplaklığıyla alenen anlatma’’ görevimizi erteliyoruz. Ve hep kan kaybediyoruz. Oysa bir kere denense bu devlet erkânınca. Bakınız neler oluyor. Neler değişiyor. Hem de aniden. Hem de topyekün. Ahhh ahhh.

 

 

İnşaallah vakit geç olmadan herkes (bahusus devleti idare edenler) aklını başına alırda huzura, güvene, barışa, kardeşliğe ebediyen hasret kalmaya mahkûm olmayız.  

 

Tarih: 29.07.2008 Okunma: 709

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

Kadir

19.06.2008 - 10:46

Allah, hepimizin kalbine aşk ateşi düşürsün. Verdiğiniz bilgiler çok değerli, elinize sağlık. Saygıyla...

elebk

19.06.2008 - 15:34

bir körkütük sarhoşun ötekine duyduğu...yani her iki tarafında körkütük olmadığı durmlarda zaman ilahi ve toplam aşka oturtuyor bazen aşkı...Tanrı hiç bir aşkı ölümle çelimsizleştirmesin...Elinize sağlık

özgür deniz

19.06.2008 - 19:11

ALLAH RAZI OLSUN KADİR ÜSTAT SONSUZ TEŞEKÜRLER.PAYLAŞARAK ÇOĞALACAĞIZ VE KAZANACAĞIZ İNŞAALLAH.EN KALBİ SAYGI SELAM UMUT VE MUHABBETLE.VAROLUNUZ SAĞOLUNUZ.

özgür deniz

20.06.2008 - 15:55

teşekürler elebik.muhabbetle.

Kadir

19.06.2008 - 10:46

Allah, hepimizin kalbine aşk ateşi düşürsün. Verdiğiniz bilgiler çok değerli, elinize sağlık. Saygıyla...

elebk

19.06.2008 - 15:34

bir körkütük sarhoşun ötekine duyduğu...yani her iki tarafında körkütük olmadığı durmlarda zaman ilahi ve toplam aşka oturtuyor bazen aşkı...Tanrı hiç bir aşkı ölümle çelimsizleştirmesin...Elinize sağlık

özgür deniz

19.06.2008 - 19:11

ALLAH RAZI OLSUN KADİR ÜSTAT SONSUZ TEŞEKÜRLER.PAYLAŞARAK ÇOĞALACAĞIZ VE KAZANACAĞIZ İNŞAALLAH.EN KALBİ SAYGI SELAM UMUT VE MUHABBETLE.VAROLUNUZ SAĞOLUNUZ.

özgür deniz

20.06.2008 - 15:55

teşekürler elebik.muhabbetle.