DİRİLİŞ VE YENİDEN YAPILANMA...10...

Özgür DENİZ - 15.06.2012

Sevgili dostlar! Yapılması gereken; bir şeyi ne imkânsız görmek ne de kolaya ve basite indirgemektir. Ne ise, öyle algılamak ve anlamaktır. Ortada, ne imkânsız ne de kolay ve basit bir şey vardır. Görünüşe aldanmamak icap etmektedir. Görüntüler aldatıcıdır. Tanımak, tanımlamak ve anlamak gerekir. Tanımadığınız şey, yok hükmündedir ve onun hakkında yargıda bulunmak alıklıktır. Öyleyse, bizi ilgilendiren şeyleri, önce tanımalıyız, tanımlamalıyız, anlamalıyız ve ondan sonra tetkik ve tahlil etmeliyiz. Nihayet, duruma göre bir çözüm yolu bulmalıyız.

 

Sevgili dostlar! Bir medeniyet inşasında, ödev bilinci de çok önemlidir. Ödev bilinci yani sorumluluk hissetme, alma ve sorumluluğunun icabını ifa etme durumu, bir medeniyeti inşa etmenin en önemli temellerindendir. Bizler, hak kazanma arzusundan çok, ödev bilinci prensibine odaklanmalıyız. Ödevini yapan, zaten kazanması gerekeni kazanır. Üstelikte bu kazanma toplu kazanma olur. Misal; bir ahlaksızlığı def etmeyi sadece birilerine, muayyen kurumlara bırakamayız; bizlerde o ahlaksızlığın defi için gereken neyse yapmalıyız. Hem ahlaksızlığa karşı olup, hem de o ahlaksızlığı yaymaya çalışanların saflarında yer alamayız. En basitinden, Eşcinsellik denilen laneti, bu topluma, Anayasa bazında dayatmaya çalışıyorsa birileri, bizler o birilerinin saflarında yer alırsak, görevimizi, ödevimizi yapmamış oluruz. Ama yer almazsak, sorumluluğumuzu ifa etmiş oluruz. Zira bir Müslüman Türk evladının, Eşcinsellik denilen sapıklığı, bu milletin Anayasa’sına sokmaya çalışan sapıklarla işi olamaz. İşim olur diyen şerefsizin, Müslüman Türk evladı olduğundan şüphe edilir. Hem öyle hem böyle olamaz. Bir gönülde iki İlah olmaz. Olursa, ne vatan kalır, ne millet kalır, ne din kalır, ne devlet kalır. Fert, yapısı gereği, hak kazanmak isterken ödevlerden hazzetmez. Çünkü ödev zor gelir. Hem yatmak hem kazanmak nefse hoş gelir. Ama böyle bir şey, varlığın yasasına mugayirdir. Dolayısıyla, fertlerden haklarını talep etmelerini istememize gerek yoktur. Zaten fıtri olarak buna meyyaldirler. Asıl yapılması icap eden, fertlerin himmet ve gayretlerini ödev bilincine yönlendirmektir. Zira ödev bilinci taşıyan bir birey, zaten haklarının da bilincinde olacaktır. Ödev bilinci taşımayan fertlerden müteşekkil bir toplumun ilerlemesi imkânsızdır. Böyle bir toplumun sağlıklı yapıya kavuşması çok zordur. Böyle bir toplum, her türlü pislikle dolar ve gün gelir çürür, kokar ve yok olur. Her Müslüman Türk evladı, vatanı, milleti, dini ve devleti için yapması gerekeni en güzel şekilde yapmaya çalışmalıdır. Bilakis, şikâyete hakkı yoktur. Şikâyet ediyorsa da haysiyetsizdir, sahtekârdır.

 

Sevgili dostlar! Basit bir toplumda bile görev taksimi vardır. Görev taksimi, fıtri bir gereksinimdir. Mesleklerin ve insanların meslek sahibi olmalarının en derin hikmeti de budur. Herkesin bir görevi vardır ve o görevler toplumsal bir ihtiyacı karşılamaktadırlar. Aynı şekilde her yeteneğinde bir karşılığı ve hedefi vardır. Misal; âlimin bir görevi vardır, muallimin bir görevi vardır, münevverin bir görevi vardır, siyasetçinin bir görevi vardır. Bu kesimler görevlerini hakkıyla ifa etmezlerse, toplum sarsılır, karanlığa mahkûm olur. Münevver doğruyu yazacaktır, âlim hakikati izah edecektir, muallim doğruyu öğretecektir, siyasetçi en güzel hizmeti yapacaktır. Eğer bunlar görevlerini namusluca yapmazlarsa şerefsizdirler. Arılar topluluğunu düşünelim. Maddi boyuttan baktığımız zaman, insanlar arıların balını değerlendirirler. Manevi boyuttan baktığımız zaman, bal üretiminin, arı kolonisine, belli yasalara göre biçimlenen bir hayatı dayattığını müşahede ederiz. Ferdi faaliyet arttığı ölçüde, toplumsal üretiminde arttığını ve bu artışın ferde geri döndüğünü görürüz. Zira fert ürettiğiyle topluma katkıda bulunurken, aslında bir taraftan da kendi yaşam standardını iyileştirmektedir. Zira her ferdin kazanımı, bir yerde milletin kazanımıdır. Fert hareket ederse, millet hareket etmiş olur. Hareketin olduğu yerde de bereket olur. Ekonomik gelişme, ferdin yaşam kalitesini artırır. Millet bazında zenginleşmeyi tevlit eder. Bu yüzden, fertler çalışmak zorundadır. Hazırla yetinemezler. Rahata alışamazlar, sefahate dalamazlar. Rahata alışan, sefahate dalan toplumlar esir olmaya ve emir almaya mahkûmdurlar. Zira hazırcılık, rahatlık ve sefahat, ataleti intaç edecektir. Atalette, geri kalmaya sebep olacaktır. Geri kalmakla da, bir medeniyet inşası kabil değildir.

Tarih: 15.06.2012 Okunma: 620

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

özgür deniz

18.04.2012 - 16:43

Dönün” köy”e, bi nefes alın... Belki İstanbul da bi nefes alır!..............BU CÜMLEYİ ÇOK SEVDİM ÜSTAD....teşekkürler...İSTANBULa sevgim NEDENSİZ BİR AŞK GİBİ...kalbi muhabbetle...şiir gibi bir şehir...

özgür deniz

18.04.2012 - 16:43

Dönün” köy”e, bi nefes alın... Belki İstanbul da bi nefes alır!..............BU CÜMLEYİ ÇOK SEVDİM ÜSTAD....teşekkürler...İSTANBULa sevgim NEDENSİZ BİR AŞK GİBİ...kalbi muhabbetle...şiir gibi bir şehir...