DİRİLİŞ VE YENİDEN YAPILANMA...7...

Özgür DENİZ - 09.06.2012

Sevgili dostlar! Milletimizin fertleri olarak bizlerde, kaygısız, rahat bir şekilde duramayız. Çalışmaktan vazgeçemeyiz. Çünkü çalışmayan insan, gün gelir paslanır ve çürür, üstelikte esir olur. Lüzumsuz iştigallerle zaman tüketmek şerefli bir insana yakışmaz. Milletinin ve ülkesinin istikbalini düşünmeyen bir insan namussuzdur. Bir şey üretmek için zaman bulamayıpta, bir dizi izlemeye zaman bulabilenler milletlerine ve ülkelerine ne verebilirler? Gerçeği aramaktan da bıkamayız ve böyle bir lüksümüz yoktur, olamaz. Bulduğumuzla yetinemeyiz. Zira bulduğu ile yetinen ve gayreti bırakan, gün gelir düşmanlarına el açmaktan kurtulamaz. Zorlukları göğüsleyecek kadar mücadeleci olmalıyız. Kaygı duyabilmeliyiz. Zira kurtuluş, sadece muayyen bir zümrenin elinde değil, bütün milletin birlikteliğindedir, dayanışmasındadır. Tek tekerli bir arabayı yürütmek mümkün müdür? Tek bir ağaçla çığı önlemenin imkânı var mıdır? Birlik kuvvettir dostlar. Birlik yaratıcıdır. Zorluklara, ancak birlik olunursa göğüs gerilebilir. Zorluklardan da kaçmamalıyız. Bilmeliyiz ki, kolaylıklar değil, zorluklar yaratıcıdır. Çünkü zorluklar, insanları tepki vermeye ve çareler aramaya sevk eder, özendirir. İnsan ne kadar zorluklarla karşılaşırsa, o kadar çarelere başvurur ve kendini mücadeleye zorlar. Zorluklara karşı tepkide, fikren ve bedenen yorulup, ter dökmeden olmayacağını hepimiz bilmekteyizdir. Yani çalışmak, mücadele etmek şarttır. Ter, kan, yaş; kurtuluşun ve medeniyetlerin temelidir. Her toplumun yaşadığı kavgalar ve bu kavgalardan sadır olan sancılar, fert planında da geçerlidir ve yaşanır. İnsan bir yönüyle tepkisizliğe meyyalken, diğer yönüyle de mücadeleye meyyaldir. Zorluklar ve zorluklara karşı toplum ve fert bazında ki direnişler, sağlıklı bir toplumun en büyük müjdecileridir.

 

Sevgili dostlar! Her şeyin bir yöntemi vardır. Kaidesiz ve kuralsız bir şey yoktur. Her varlık muayyen bir biçimde yaratılmış ve muayyen kaidelere tabi kılınmıştır. Yağmurun yağması belli şartlara tabidir. Ekinlerin bitmesi belli şartlara tabidir. Çocuğun büyümesi belli şartlara tabidir. Medeniyetin inşası belli şartlara tabidir. Uzman bir hekimin bile, tedavi şeklini belirlemeden önce hastalığın yerini ve sebebini teşhis etmesi bundandır. Sorunların kaynakları tek sebebe dayanmaz. Her sorunun farklı nedenleri vardır. Bunlardan biri; şahsılar dünyasında ki aksaklıklardır. Diğeri; fikirler dünyasında ki aksaklıklardır. Bir diğeri ise; eşyalar dünyasında ki aksaklıklardır. Sonuncusu ise; bu üç yönün, birbirleriyle ilişkilerinde ortaya çıkan aksaklıklardır. Zira hayat, şahıslardan, fikirlerden ve eşyalardan müteşekkildir. Şahıs, olgulardan fikir edinir ve edindiği fikirler eşyaya müdahale eder. Şahıslar dünyasında ki aksaklıklara şöyle bir örnek verebiliriz; bir insan toplumunun içinde, kötülüğe davet eden bir zümre bulunabilir. Bunlar, yıkıcı ve tahripkâr olabilirler. Bunların karşısında elbette yapıcı ve tamir edici olanlarda vardır. Bir hırsızı, bir ayyaşı, bir sömürücüyü, toplumun huzurunu bozucu unsurlar olarak görebiliriz. Bunları somut hastalıklar mesabesinde değerlendirebiliriz. Fikirler dünyasında ki aksaklıklar ise, genelde ideolojilerden ve yanlış düşüncelerden kaynaklanmaktadır. Misal, pusulayı bulan Müslümanlardır ama bu pusula sayesinde Amerika’yı keşfeden Cristof Colomb’dur. Bu ilmi sapmanın bir sonucudur. Müslüman dünyanın, dünya hakkında ki yanlış algıları ve anlamaları, insanların gayret ve teşebbüs ruhlarına kelepçe olmuştur. Bu durum da, gelişmeye darbe vurmuştur. Zira değişen bir dünyayı, sanki değişmiyormuş gibi algılarsanız, eşyayı da ona göre yorumlarsınız ve müdahaleye gerek duymazsınız ama bu sizi mahveder, geri bırakır.

 

 

                                                      ABDÜRAHHİM KARAKOÇ

 

Saf ve temiz bir vicdan. Sızılı bir yürek. Çelik gibi söz. Ulvi bir aşk. Tarifsiz bir cesaret. Sonsuz bir mücadele azmi. Soydaş ve dindaş ayırmayan ve hepsinin dertlerine ortak olan bir gönül eri. Bütün bu yüce erdemler; üstadımız, gönüllerimizin şairi Abdürrahim Karakoç üstat da buluşmuştu. O, saf duygularla vatanını seven bir yiğitti. Can ve kan hazinesi Anadolu’ya âşıktı. Türk Milletinin özellikleri ile İslam Dininin ahlakının mezcolduğu erdemli bir kişilikti. Erdem Kenti’nin işçisi, Allah Davasının münadisi idi. Bu sözler asla mübalağa değildir. Zira görünen köy bellidir. Çünkü O’nun gizlisi saklısı yoktu. Ki, sözünü eğip bükecek, saklayacak kadar şahsiyetsiz değildi. Yalakaları, dalkavukları sevmezdi. Ne milletini savunmaktan, ne de dinini savunmaktan hiçbir zaman gocunmadı. Ne dinden geçindi, ne de vatandan geçinmek derdine düştü. Politik düzenbazlıklarla da işi olmadı. Bir zamanlar girmiş ve şöyle demiş; Allah rızası için girdim. Ve gün gelmiş ayrılmış, yine şöyle demiş; Allah rızası için ayrıldım. Bana böyle yürekli ve asil birini daha göstermek kabil midir? Evet, O, Allah rızası için yaşadı, savaştı. Bütün kâfirlerin hedefindeydi. Bir ara Hahambaşının köpekleri, bir emirle kendisine saldırmışlardı. Ama O, asla dikliğinden taviz vermedi. Söylediklerinin arkasında durdu. Hak Yol İslam Yazacağız dedi; kör dünyanın göbeğine ve kuşların göz bebeğine. O yolu açtı, inşaallah takipçileri yazacaklardır. Nurettin Topçuların, Necip Fazıl Kısaküreklerin, Remzi Oğuz Arıkların, Dündar Taşerlerin, Mehmet Akiflerin ve benzerlerinin zamanımızdaki sesiydi sanki.  

 

Allah sonsuz kez rahmet etsin. Mekânını Yüce ve Yegâne Önderimizin (sav) yanı kılsın. Taksiratını affeylesin. Bu milletin ve ülkenin hatta ümmetin en şerefli evlatlarından biriydi. Mutlak vatanseverdi. Şerefli ve sarsılmaz bir dindardı. Evet dindardı. Ne vatandan geçindi, ne dinden geçindi. Dikti, yürekliydi, şerefliydi. Sözü temizdi. Özü temizdi. Yüzü temizdi. Babacandı. Bir defa telefonda konuşmuştum ve bir şey danışmıştım. Hatta iki defa konuşmuştum, birincisinde NURETTİN TOPÇU üstat üzerine konuşmuştuk. Hatta yazdığım mesajlarda NURETTİN TOPÇU’NUNUN fahri talebesiyim demiştim de, ikincisinde o mesajları yazan sen misin diye sormuştu. Nasihatlerde bulunmuş, NURETTİN TOPÇU üstadı takip etmeyi bırakmamamı söylemişti. Hakikat ne ise onu söylemişti. Cenazesine katılamadım, gerçekten üzüldüm. Sevgim sonsuzdu, saygım sonsuzdu. Kâfirlere müşriklere ve münafıklara karşı sözünü esirgemezdi. Bir ömrü erkekçe mücadeleyle geçti. Gıyaben temiz ellerinden öpüyorum canım abimin. Sözlerini bayraklaştırmayı ve asla düşürmemeyi nasip etsin Allah. Sonsuz âminler olsun.

 

Ailesinin, milletimizin ve ümmetin başı sağolsun. Gerçekten şerefli, haysiyetli bir şairdi. İnsan bir şairdi. Adam gibi adamdı. Sahtekârlık, yalakalık, ihanet nedir asla bilmedi. Hak yoldan ve Hak sözden asla şaşmadı. HAK YOL İSLAM YAZACAĞIZ düşüncesiyle yaşadı, savaştı ve veda etti. ALLAH sonsuz rahmetini esirgemesin. Âmin.

 

NOT: Siyasette Muhsin Başkan-Reis ne ise, söz dünyasında da Abdürrahim Karakoç üstat oydu. İkisi de Milli Davanın ölümsüz neferleri olarak anılacaktır inşaallah. Dini, devleti, vatanı ve milleti, bulundukları konumda layığı ile temsil etmiş olan iki güzide şahsiyettiler. Hasbi idiler, hesabi değil. Allah her ikisinin de kabirlerini pür nur, mekânlarını cennet eylesin. Âmin.

Tarih: 09.06.2012 Okunma: 649

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?