12 EYLÜL'E FARKLI BAKIŞ...

Özgür DENİZ - 31.05.2012

Söyleyin lütfen Deniz Gezmiş ve arkadaşları idam edilmeseydi, sol ne yapacaktı ya da ne yapardı? Sol, dalsız budaksız kalırdı, sap gibi. Dünyadaki sol önderleri bayrak yapmaya yeltenirdi ama bu millette bunu yemezdi. İşte idamların derin sebeplerinden biri de budur. Sol’a, bayrak yapabileceği isimler var edilmiştir. İdamlar kesinlikle bilinçlidir ve bundan, şu an sol’a yön verenlerde haberdardır. Bihabermiş gibi rol yaptıklarına bakmayın. İdamlar oldu ki, sol asla zorda kalmasın ve yerli birilerini bahane ederek komünizm propagandası yapabilsin. Sol’a acı bir mazi yarattılar ki, sürekli olarak duygu sömürüsü yapılabilsin ve rant kesilmesin. Zira bunun üzerinden rant yiyen niceleri vardır. Örgütler, partiler, süreli-süresiz yayınlar, aydınımsılar, müzik gurupları vs. Asıl rantı yiyen de siyonizmdir. İdamlar kesinlikle olmalıydı ve olduruldu. Suç, terör, şu, bu kesinlikle bahanedir. Aslında 12 Eylül denilen lanet gün, bu toprağın çocuklarına sürekli acıyla hatırlayacak ve sürekli oraya takılıp kalacak acı bir mazi yaratmak ve gençliğin enerjisini hep suni kavgalara yöneltmek için yapılmıştır. 12 Eylül öyle rastgele bir planın değil, uluslararası bir planın ürünüdür. Hem de uzun bir planlama sürecinin meyvesidir. Ama Türk Milleti bu oyunu algılayamamış ve anlayamamıştır. Hala buraya takılıdır. Oysa maziyi bir an geri bıraksa ve görmese, İslam’a yönelse ve İslam’ı idrak etmeye çalışsa nice hakikatleri keşfedecektir. Ama gelinde bunu anlatın. Anında hain damgasını yersiniz. Oysa bir düşünce serdetmekle, bir görüş ortaya koymakla; Allah’a, peygambere, dine, millete ve vatana isyan etmiyorsunuz. Ama bunu anlayan kim. Bir defa acı maziyle gözler kör ve vicdanlar sağır olmuştur. Artık şu acı maziye takılıp kalmayı bıraksak ve önümüzü görebilsek, zamanı okuyabilsek, gerçekler kendiliğinden bize açılacaktır. Kimsenin maziye saygısızlık edin dediği ve maziyi unutun dediği yok ama hakikatleri de mazi yüzünden ıskalamayın lütfen. Zira hem kendinize hem milletinize hem de yeni gelen neslinize ihanet ediyorsunuz. Ve birilerinin rant çarklarını döndürüyorsunuz. Ayrıca mazi mazide kalmıştır ve maziyi kovalayarak geleceğe yön veremezsiniz. Maziden ders almaya eyvallah ama maziye takılıp kalmaya ve sürekli aynı şeyi tekrar etmeye hayır. Yaratılan mazi, yaratılmak istenen geleceğe en büyük darbedir, gerçek maksatta budur ama bunu idrak etmek lazımdır.

 

Bu ülkede katledilen sol aydınlardan kotarılmak istenen faydada aynıdır. Tıpkı idam edilen gençler gibi. Daha önce bu konularda düşüncelerimizi serdetmiştik. Sol, kendi adamları vuruldukça güçleniyordu. Bu yüzden de sürekli vurdular ve vurdurdular. Evet, vurdular; bunu kendi içlerinden gelenlerde söylemişlerdir ve biz de biliyoruz. Bundan sol’un kendisinin bihaber olduğunu düşünmek saflıktır. Sol, normal şartlarda, asla, Müslüman Türk Milletin bağrında yaşayamazdı. Bu yüzden de bu milletin dikkatini celbetmek için sol tandanslıların bazılarını katletmek icap ediyordu. Ama tabi bu gerçeği hazmetmek çok zordu ve bugüne kadar da hazmetmeyi bırakın, konuşulmasına bile tahammül edilmedi. Birde sol tayfanın, kemalizm kılıfı ardında sürekli baskı ortamı kurması, yeni dayatmaların kabulünü kolaylaştırıyordu. İşin bir de bu tarafı vardı. Sol, baskı kurdukça, millet ABD’nin kucağına düşüyordu, düşürenlerin peşine takılıyordu. Sol, filhakika, milletlerin bağrına sokulmuş bir hançerdir ve sürekli, milletlerin yükselip, yücelmesinin önünde engel teşkil etmektedir. Zira sol, milletlerin kültürlerini oluşturan, zevklerine, estetiklerine, geleneklerine, törelerine ve en önemlisi de dinlerine düşmandır. Oysa bir milleti, yücelten ve yükselten şeyde, kültürleridir. Kültürleri temelinde yaptıkları hamlelerdir. İşte sol’un gerçek görevi; özellikle Türk Milletinin ilerlemesine ve İslam ülkelerinde ki gelişimlere darbe vurmaktır.

 

Sol’un yaptığı, gerçekte şudur; olmayan faşizmlere karşı, olmayan bir “halk” adına ve hiç olmayacak bir “devrim” için olmaması gereken yöntemlerle kendini tüketmek! Bizim sol gençlik, işte bu hayallerle aldatılmaktadır ve doğruyu görmesi engellenmektedir. Sol, bu milletin mayası olamaz ve olmayacak. Şayet oldurulmasına izin verilirse, bu millet olmayacak. Bu vatanın çocukları bu hakikati algılamalıdırlar. Bu vatanın en nadide beyinleri, güçleri, enerji dolu çocukları, 12 Eylül denilen kara ve lanet günle heder edilmişlerdir. Siyonizm ve Amerikan köpeklerinin marifetleri ile. Hem bu ülkenin hazineleri yağmalanmıştır hem de bu milletin değerli genç beyinleri yok edilerek, ülke gerçekten bir kısırlığa mahkûm edilmiştir. Ayrıca, sol’un mevcudiyeti ve işledikleri yüzünden, insanlık bugün BOP denilen lanetli projenin peşine takılmak zorunda bırakılmıştır. Artık gerçekleri görmeli ve gerçeklere dönmeliyiz. Bizler, içinde bulunduğumuz hallere mahkûm olacak bir millet değiliz. Oyunları görelim, düşmanı algılayalım ama sürekli oyunlardan ve düşmandan söz etmeyelim ve yapılması gerekenleri yapmaya koyulalım. Yoksa yarınlar çok geç olabilir. Sürekli olarak, mazinin acı hatıraları ile yaşamak ve bu yüzden ayrılıkları körüklemek ahmaklıktır. Mazide donmayalım, atiye yönümüzü çevirelim ve bulunduğumuz hali iyi anlayalım, yapmamız gerekenleri tespit edip hemen yola koyulalım.

 

Sevgili milletimin ve kıymetli ümmetin nadide evlatları! Türkiye isimli vatanınızı kanınızın son damlasına kadar korumaktan, Türk ismiyle anılan milletinize gücünüzün son raddesine kadar hizmet etmekten, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak bilinen devletinizi imkânlarınızın son sınırına kadar ayakta tutmaktan, İslam olarak bilinen yüce ve aziz dininizi hayatınızın her safhasında korkusuzca yaşamaktan ve yaşatmak için mücadele vermekten ve bu topraklar üzerinde İslam ahlakı ve adaleti temelinde bir nizam kurmak kavgasından bir adım bile geri durmamalısınız. İslam ahkâmının bu topraklarda hâkim olması adına direnmelisiniz. Bilmeli ve asla unutmamalısınız ki; Kur’an ile hükmedilmeyen bir millet ölü bir millettir. Çünkü Kur’an; ahlak ve adalettir. Ahlaksız ve adaletsiz bir milletin başı da, sonu da felakettir, sefalettir, rezalettir, esarettir. Manzara malumdur. Güneşsiz bir dünya nasıl kopkoyu karanlığa mahkûmsa, ahlaksız ve adaletsiz bir dünya da kopkoyu bir karanlığa mahkûmdur. Ahlak ve adalet, insanlığın hem maddi hem de manevi güneşidir. Bu güneşin sönük kaldığı toplumlar, her türlü pislikle, mikropla dolacaklardır. İslam Güneşi, ümmetin doktorudur. Türk Milleti, kendisini bu doktora teslim etmediği zaman asla iyileşemeyecek, gittikçe daha da kötü olacak ve ölecektir. Sürekli düşmanı suçlamak ve sürekli düşmanın pisliklerinden bahsedip durmakla, bir millet ne yücelir ne de yükselir. Bir millet, ancak ve ancak, hastalığı ve sebeplerini teşhis edip, en gerçekçi tedavi, yönetimine başvurursa yücelir ve yükselir. Çareler aramayıpta, mütemadiyen çalışmayıpta, sürekli engellerden söz edersek ve mazinin romantizminde boğulursak, olduğumuz yerde sayarız ve sürekli olarak ileri milletlerin hadimi olmaktan kurtulamayız.

 

Son tahlilde; artık bizi uyutan şeylerden yüz çevirip, bizi dirilten şeylere odaklanmalıyız. Bu ülkede, lüzumsuz şeyleri konuşacağımıza, İslam’ı konuşabilseydik ve tarihimizi dürüstçe tetkik ve tahlil edip gerekli dersi çıkarabilseydik, nice yollar kat ederdik. Dikkat diyor musunuz dostlarım? Bizleri, mutlaka, herhangi bir şeyle, İslam’ı konuşmaktan uzak tutuyorlar. Gerçek hastalıklarımıza dikkatlerimizi yöneltmekten mahrum bırakıyorlar. Bizleri daima suni gündemlerle oyalıyorlar. Artık aklımızı başımıza alma zamanıdır zaman! Zira içinde bulunduğumuz hal yürekler acısıdır. Daha büyük ateşlerde yanmaya gidiyoruz sanki!

 

 

İLAVE

 

BİR:

Öldürülen sağ ve sol aydınlara bakınız, genelde hepsinin ortak özellikleri Anadolu çocukları oluşudur ve fikirlerinde bir samimiyet taşımalarıdır. Ya da tandans olarak farklı bile olsalar, farklı oldukları yerin nezdinde kara çocuk oluşlarıdır ve kendi dünyalarında gerçekçi duruşlarıdır. Hiçbirisinde beyazlık yoktur. Sağ ya da sol hiç fark etmez, öldürülen Anadolu’dur kaybeden de Anadolu’dur. Kazanan ise; siyonizmdir ve siyonizme, okkalı mama için köpeklik yapan beyazlardır. Aynı şekilde 12 Eylül denilen kara günde de Anadolu çocukları öldürülmüşlerdir, haklı ya da haksız fark etmez.  Tezgâh çok iyi kurulmuş, çok iyi işlemiş, halk bile inandırılmıştır. Amerikan uşağı olan pisliklerin marifeti Anadolu çocuklarını sallandırmak olmuştur, her iki taraftan da. Ben olsam, o gençleri sallandıranı, acımadan sallandırırdım. 12 Eylül, Anadolu denizinde yüzen Anadolulu gençliğinin suni şekilde coşturulmasıdır ve son vurgunun vurulmasıdır. Anadolu çocuklarının acısını beyaz efendiler Siyonist babalarıyla birlikte kadeh kaldırarak kutlamışlardır. Ve artık bundan böylede bu acıyı iktidarları için kullanacaklardır. Fakat bunu bugünkü gençlik idrak edememektedir. Oysa bizim niyetimiz gençliği komünizmden soğutup başka bir yere, sağ bir fraksiyona çekmek değildir. Hakikati ifşa etmek ve gerçekleri ortaya koymaktır. Derdimiz canlarımızdır, Anadolu’muzdur. Mustafa kimdi? Ertuğrul kimdi? Mehmet Ali kimdi? Çatlı kimdi? Deniz kimdi? Mahir kimdir? Hüseyin kimdi? Yusuf kimdi? Bunlar hep Anadolu’ydu ve ana-doluydu. Gençlerimizin canlarını, can pazarlarında, gelecekte ki saltanatlarını tahkim aracı olarak kullanmak adına pazarladılar. Bir tarafı Komünizm adına sahaya sürdüler, bir tarafı da onlara karşı direnmeye sevk ettiler. Birileri komünizm adına sahaya sürülünce, birilerinin mutlaka buna karşı duracağını biliyorlardı. Zira bu vatana duyarlı olan gençlik, Rus emperyalizmine geçit vermezdi. İşte buradan da can pazarının temellerini attılar. Yıllarca da bu gençliğin sırtından bu milletin emeğini, düşüncelerini, duygularını namussuzca sömürdüler. Hepsini kasıtlı olarak katlettiler. Önceden hesaplar yapılmıştı. İsimler ona göre seçildi. Yardımlar çok kontrollü yapıldı. İdamlıklarda ona göre seçildi. Sonrası için, gelecek nesli yürekten etkileyecek olan, duygusal olarak sarsması gereken her türlü argüman hazırlanmıştı.  Bu milletin çocukları bu gerçeği görmelidir ve artık duygusallığı terk etmelidir, olaylara mantık temelinden bakabilmelidir.

 

Biz böyle konuşup söyleyince bu vatanın gençliği sanıyorlar ki, şiddetli bir komünizm ve komünist düşmanıyız. Hayır, bizim düşmanlığımız yalanlara ve yalancılaradır. Bizde, gerçek ne ise odur. Eğip bükme ve süsleme yoktur. Sözlerimiz maskesiz dağılırlar ve balolarını maskesiz sergilerler. Eğer yanlışımız ve yalanımız varsa, yön çevirme derdimiz varsa, herkes söylemek istediğini söyleyebilir. Bizler, bu vatanın öz evlatlarının hâkim olduğu, güçlü, aydınlık ve bağımsız bir Milli Türkiye istiyoruz. Bizi aldatanların maskeleri yırtılsın istiyoruz. Artık, bu topraklarda kardeşlik hüküm sürsün, devletimiz güçlü olsun, adalet güneşi dünyamızı aydınlatsın, ahlak suyu kirlerimizi söküp atsın istiyoruz. Acılarımız son bulsun, gülmelerimiz başlasın diyoruz.

 

İKİ:

Komünizm niye yoksulluk ve işçi sınıfı edebiyatlıyla arz-ı endam eyler? Çünkü kullanabileceği, kandırabileceği ve ölüme rahatça sürükleyebileceği kitle işçi ve yoksul kitlesidir de ondan. Zira yoksullar kolay aldanırlar. Hele birde yoksulluklarının bitirileceğini vaat ettiniz mi, genelini keklik gibi avlarsınız. İşçilerde kolay aldanırlar. Hele bir de mutlak iktidar vaat ettiniz mi, genelini öldürmeye ve ölmeye sevk edebilirsiniz. Oysa gerçekte birer köle olacaklarının ve efendilerin hadimi olacaklarının hiç farkında değildirler ve farkında olduklarında da zaten iş işten geçmiştir. Farkındalarmış gibi bir izlenim doğurduklarında ise, gidecekleri yer bellidir: Toprak. Hem zehir gibi acı bir ölümle. Komünizmi bilmiyoruz. Vallahi de, billahi de, tallahi de bilmiyoruz. Bildiğimizi sanıyoruz. Olaya tamamen duygusal, nostaljik ve romantik olarak yaklaşıyoruz. Heyecan yüklü müzikler, süslü laflar bizleri can alıcı noktamızdan yakalıyor. Ve tam da oramız, mantığımızı devre dışı bırakıyor. Oysa komünizm, gerçek bir felakettir. Acı dolu, zulüm dolu bir rejimdir. Gerekirse, kardeşini bile öldürmek zorunda kalacağın bir rejimdir. Karşı çıkmak isteyen; önce komünist önderleri okusun, bilsin, tanısın. Ondan sonra karşı çıksın. Aldanıyorsun genç kardeşim. Namert olayım ki, aldanıyorsun. Komünizm, vallahi, billahi, tallahi, bir avuç tiranın zorbalık ve zulüm dolu tahakkümüdür. Eşitlik vallahi yoktur. Adalet billahi yoktur. Özgürlük tallahi yoktur. Eğer varda, bile isteye yok diyor isem, dünyanın en kanı bozuk insanıyım. En alçak, en namussuz insanıyım. En azından PKK gözünüzün önünde ve kendini en harbi Komünist olarak görenler PKK yı deli gibi överler ve severler. Özgürlükte, adalette, kardeşlikte, olması gereken eşitlikte yemin ediyorum İslam’dadır. Ve bizim yegâne hedefimiz; İslam ahlakı ve adaleti temelinde Milli bir Türkiye inşa etmek olmalıdır. Kaynaklarımızı millileştirmek ve sömürücüleri dizginlemek olmalıdır. Zenginliklerin adil dağıtımını sağlamak olmalıdır. Keşke yoğun duygusallığı bıraksakta, bir an için düşünebilsek. Duygu elbette ki çok önemlidir ama bizim aldanmamıza ve sömürülmemize neden olmamalıdır.

 

ÜÇ:

PKK da bile ölenler kimdir? Yaşayanlar kimdir? Ki, daha evvelki gün bir gazetede çıkan fotoğraf hepimizin malumudur. Şimdi bir de, bu Siyonist ve Ermeni maşalarını topraklarımızın temiz gövdesini kirletmek adına ortalığa salıvermeyi düşünenler var. Ermenicilik ve Siyonistlik oyunu oynasın ve kardeşliğimizi kökten çözsünler diye. Yazıklar olsun. Ermeni sicilliler keyif sürer, gariban Kürt kardeşlerimiz ölürler. Kızlarımız orada kirli ağızlara mezedir, oğullarımız ise birer kanlı kurşundurlar. Harcanan Anadolu’dur, rantı yiyen Siyonist dölü Ermeni’dir. Dürüst, kendini bilen ve ihanete tevessül etmeyen Ermenilere sözümüz yoktur. Bizim askerimizde ölenler kimdir? Yaşayanlar kimdir? Sermayedar çocuğu ya para verip hiç dağa çıkmaz ya da düz ovada tatil yapar askerlik yapıyormuş kılıfı ardında. Her kesimin lortları için durum aynıdır. Rantı yiyen ayrıdır, hizmet eden ayrıdır. Bu millet gerçekten öyle bir uyanış uyanmalıdır ki, uyanık geçinen bütün alçakların, kansızların, soysuzların uykularını kaçırmalıdır.

 

 

 

 

 

Tarih: 31.05.2012 Okunma: 623

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?