TÜRK MİLLETİ...17...

Özgür DENİZ - 27.05.2012

Evet dostlarım! Her namuslu direniş, özgürlük düşmanlığı olarak lanse edilmekte ve millet yanıltılmaktadır. Böylece de icra edilen ahlaksızlıklara, akıtılan zehirlere milletin tepkisiz kalması sağlanmaktadır. Tepki gösteren adeta yaylım ateşine tutulmaktadır. Kimliğimiz ve dinimiz kullanılarak, yine kimliğimiz ve dinimiz tahrip edilmeye çalışılmaktadır. Misal; en son Sayın Başbakan’ın gündem yaptığı ‘’kürtaj’’ olayı, bazılarını germiş durumdadır. Türk evlatlarının ‘’gayr-i meşru ilişkiler’’ yaşaması için yaptıkları çalışmaların baltalanacağını düşünen müptezeller, Sayın Başbakan’a saydırmaktadır. Oysa yapılan çok doğrudur. Zira ‘’kürtaj’’ namussuzluktur, cinayettir, alçaklıktır. Ne yani, kürtajın, doğmuş bir çocuğu katletmekten farkı nedir Allah aşkına? tabi sağlık meselesi durumunda yapacak bir şey yoksa o ayrıdır. Aynı şekilde, ‘’eşcinsellik’’ lanetini yaymaya çalışanlar hatta bu laneti Anayasa’ya koydurmaya gayret edenler var. Oysa bu hastalık bir kavmin helakine sebep olan bir hastalıktır. Tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır diyeceklerine, bir özgürlük hakkı olarak görmektedirler. Ne büyük ihanettir bu. Bakınız Tolstoy ne diyor; ‘’ahlak kurallarını çiğnemeyin, öcünü çabuk alır.’’ Ve ne hazindir ki, bugün içinde bulunduğumuz durumun temelde ki en gerçek sebebi, ahlaksızlıktır. Türk Milletinin, İslam olmasının öncesinde bile ‘’eşcinsellik’’ hastalığını, dünyanın sonunun geldiğini gösteren bir alâmet olarak gördükleri, kaos ve kıyamet dönemlerinin belirtisi saydıkları bilinmektedir. Ve bu hastalığı yaygınlaştırmaya çalışanlara en ağır cezaları verdikleri söylenmektedir. Ama ne gariptir ki, İslam olduktan sonra Türk Milletinin evlatlarına bu tür hastalıklar normalmiş gibi gösterilmeye ve bir özgürlükmüş gibi algılatılmaya çalışılmaktadır. Türk çocuğu olduğunu söyleyenlerde, buna saygı duyabilmektedirler. Ne büyük gaflettir bu Allah’ım! Hz. Musa peygamberimizin yalvarışını bizde tekrarlayalım; “İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helâk eder misin Allah’ım?” Gerçekten de ne de çok beyinsiz sürüsü var topraklarımız üzerinde.

 

Gençlik, kitabına uzak durduğu ve bu yüzden de hakikatlere yabancı kaldığı için doğru akıl etmeyi becerememektedir ve doğru olanı fark edememektedir. Sanatçı kisvesi altında ki şaklabanlara özenmektedir, onların yaşamlarını örnek almaktadır. Gazeteci kılıklı şerefsizlerin kuru laflarına kanmaktadırlar. Onların Müslüman ve Türk olduklarını sanmaktadırlar. Oysa maskelerini sıyırıp alsanız, altından kimbilir neler çıkacaktır. Onların çoğu gerçek beyinsizler sürüsüdürler. Bugün güya Türk Milletini savunuyor görünen niceleri vardır ki, gerçek Türk ve İslam düşmanlarıdırlar. Bizlerde bu yanıltmaları düzeltmekle sorumluyuz. Düşman çalışırken, bizler yan gelip yatamayız. Zevk bataklığına batamayız. Düşman bizleri, ruh cephesinden vurarak, yozlaştırmaya ve kendimizi inkar ettirmeye çalışmaktadır. Neslimizi bozmaya gayret etmektedir. Düşünün! Haklı ve namuslu tepkileri, yozlaşmayan ve düşmanın yolundan gitmeyen bir vatan evladı, şiddetle ve özgürlük düşmanlığı yapmakla bağdaştırabilir mi? Senin ecdadın, düşmana karşı daima ruh kuvveti ile galebe çalmıştır ve düşman bunu bilip durmaktadır. Öyleyse, seni nasıl yıkabilecektir? Ruh cephesinden yıkarak tabi ki. Önce senin emeğini, içerideki kapitalist itlerine gasp ettirecektir ve seni madden yoksul düşürecektir. Sonra da seni melun programların müptelası kılacaktır ve ruhunu tahrip ettirecektir, nihayetinde de seni manen yoksul düşürecektir. Sonra da sürekli fitne ve fesat yüklü yayınlarla beynini iğdiş ve iğfal edecektir. Böylece seni, kendi yoluna sokacaktır ve karanlığın, yobazlığın, soysuzluğun mahkumu kılacaktır. Sen de onun yolunun yolcusu olunca, tabiî ki din, vatan, devlet, millet tanımayacaksın. Soygunculara, bozgunculara, fitnecilere, ahlaksızlara karşı gösterilen tepkiyi, faşizm olarak, irtica olarak, özgürlük düşmanlığı olarak anlayacaksın. Ah be vatan çocuğu, beynini azıcık çalıştırsan ne olur?

 

Evet dostlarım! Aldanmayacağız, aldırmayacağız, varlığımıza yönelik tehditleri ve tehlikeleri gerekirse zor yoluyla bertaraf edeceğiz. Ecdadımız, Devlet-İ Aliye’yi kolay kurmadı ve kolayca korumadı. O devlet, durduk yerde mi, yüzyıllarca ayakta kaldı sanıyorsunuz? O zaman aldanıyorsunuz ve alıksınız. Hayır yani, göz göre göre, benim mevcudiyetime kurşun sıkana nasıl olurda müsaade edebilirim, müsamaha gösterebilirim? Bu hareket beni, hem ahmak hem alçak yapmaz mı? Devletin en mukaddes vazifelerinden biri de; nesli korumaktır. Ve nesil durduk yere korunamaz. Neslin dimağını ve ruhunu tahrip eden pisliklerin yaygınlaştırılmasına yol vererek nesil korunmaz. Misal; daha uzak olmayan bir dünde, bir vilayetimizde, umuma açık alanlarda içki tüketilmesi yasak edilmiştir. Sayın yöneticiden Allah razı olsun. Bu asla özgürlüğe darbe olarak düşünülemez. Bunu özgürlüğe darbe olarak düşünen bir Türk evladının varlığını tahayyül etmek bile azaptır. Ki, böyle düşünen biri de zaten bu milletin evladı olamaz. Bu yasağı koyan her kim olursa olsun, düşüncesi ne olursa olsun, kimlerin safında olursa olsun, bu hareket güzel ve yerinde bir harekettir. İşte bu, nesli korumanın yollarından biridir. Hiçbir devlet, neslinin ayyaş olmasını, geceleri kaldırım kenarlarında salya akıtmasını ve milletin namusuna küfürler savurmasını istemez ve buna müsamaha gösteremez. Bu pisliğin tohumlarını ekenlere yol veremez.

Tarih: 27.05.2012 Okunma: 608

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?