TEK YOL: MİLLİ DEVRİM...4...

Özgür DENİZ - 26.07.2008

Yegâne gaye ise; bu vatanı bölmek, bu milleti köleşetirmek ve bu toprağın çocuklarının değerlerini ve hazinelerini yağmalamak ve ve ve yüce, ekmel, ilk ve son din İSLAM’I öz be öz vatanı olan YÜREKLERDEN söküp atmaktır. Son tahlilde ise; tüm dünyayı SİYONİZMİN hâkimiyeti altına almaktır.   

 

 

Her zaman düşünce önderleri ile ya da kitap eksenli düşünenler ile hemhal oldum, piyonlarla, müritlerle asla işim olmadı olsa da beni anlamadıkları için iletişim kuramadık. Ya da rutin bir iletişim içinde olduk. Çünkü onlar kalıplarla, klişelerle iştigal ediyorlardı, sloganiktiler, papağandılar, sırdan olmaktan memnun görünüyorlardı, sığ sularda yüzüyorlardı, arayışları ikmal olmuştu, bir tanrıları ve dinleri vardı. Tanrı’ya ve dine başkaldırırlarken tanrıların ve dinlerin kuklası olmuşlardı. Hâlbuki Tanrı’ya kul olmak ve dine tabi olmak ne güzeldi. Yani yolun sonuna gelmişlerdi ve artık yolculuğa çıkmamak üzere oturmuşlardı. Birileri onlar için düşünüyorlardı ve yürüyorlardı. Bu düşünceleri savunurken bile her dem arayış içinde oldum. Sahip olduğum düşüncemi bir diğerine hakaret ya da bir diğerini yok etme üzerine kurmadım. Münhasıran insanları meraklandırmayı, düşündürmeyi, heyecanlandırmayı ve sordurmayı erek edindim. Herkesin doğruları kendisinin bulmasını ve özgür iradesiyle ittihaz etmesini benimsedim. Zorla yapılanların kalıcılığına asla inanmadım. Ateistken dindarlara ve değerlerine küfredecek kadar iğrençleşmedim. Dindarken de ateistleri basitçe yargılamaya gitmedim. Zira çok iyi bildiğim arayış dönemleriydi bu dönemler ve çok sıkıntılı ve zordu ve hiçbir şey bir anda olmuyordu. Binaenaleyh derin bir anlayış ve engin bir müsamaha gerekiyordu.

 

 

Düşüncelerime bilinçli olarak inadım ama arayışım hep sürdü. Çünkü hep bir şeylerin eksikliğini gördüm ve mükemmeli aradım. Her fraksiyonun bir şekilde beni sömürdüğüne ve aldattığına inandım süreç içerisinde. Zira söylemlerinde ve eylemlerinde derin bir tenakuz gördüm. Sorudan, sorgulamadan ürktüklerini sezdim. Buna tevessül edenlerin tecziye edildiğini müşahede ettim. Bazılarında korkunç bir hiyerarşi müşahede ettim. Koşulsuz itaate zorlanıldığına şahit oldum. Düşüncemi hep bu vatan sathında realize etmeye çalıştım. Hep onur dedim, haysiyet dedim, adalet dedim, özgürlük dedim, bağımsızlık dedim, birlik dedim, sevgi dedim, kardeşlik dedim, barış dedim. Benimde hakkım yaşamak dedim. Ve hak mücadelesi verdim pervasız. Hiç devletime isyan etmedim. Ama devletim hakkımı alsın ve versin dedim. Çünkü yalnız başıma hakkımı ala-ma-yacağıma inandım aşağılık, vahşi, soysuz, kan emici kahpe komprador burjuvaziden. Tabi benim desteğimle yani mücadelemle olacaktı bu iş. Ve onurlu dövüşümle haklı mücadelemde devletime destek olmaya gayret ettim. Gerek söylemlerimle, gerekse eylemlerimle.  

 

 

Hiç kimsenin düşüncesinden dolayı mesleğinden tardedilmesini asla benimsemedim. Münhasıran muayyen bir ceza ile iktifa edilmesinden yana oldum. Tekrar mesleğine dönmesi üzere. Zira hiçbir kimsenin ya da kurumun bir insanın ömürlük alın terinin ürünü olan ekmeğinin metazori olarak hiçe sayılıp yok edilmesini kabullenmek imkânsızdı. Bu insanlık haysiyetini hiçe saymaktı. Yalnızca bu vatanı parçalamak isteyenler ve bu milleti köleleştirmek için gizli mücadele içinde olanlar hariç. Hatta bir yerde buna bile karşı oldum. Bu kişilerin kullanıldıklarını ve devletçe ıslah edilip bilinçlendirilmeleri gerektiğini düşündüm. Ama hangi düşünce olursa olsun bu vatan sathında idealini realize etmeye çalışıyorsa ona da bir şey demedim. Zira bu toprağın evlatlarıyız. Bu topraklarda doğduk. Düşüncemiz bu toprağa bağlıdır. Zehirsizdir. Yapıcıdır. Şifalıdır. Bu toprakların tarihine ve kültürüne sadakatliyiz. Bu toprağın kokusunu taşıyoruz. Dünümüz, bugünümüz, yarınımız hep bu topraklarda yaşandı, yaşanıyor ve yaşanacak. Bu topraklara kanla kazılmış mührümüz. Ya bu toprakla varız ya da yokuz, yoksa bu topraklar.  

 

 

Ben dünyaya mülkiyet iddihar etmeye değil insanca yaşamaya geldim dedim. Bir kere geldim ve bir kere gidecem dedim. Paylaşarak ve bölüşerek yaşamak istedim. Hak yememeye gayret ettim. Başkasının mutsuzluğu üzerine mutluluk oluşturmaya, başkasının alın teri, kanı ve gözyaşı üzerinden servet üretmeye tevessül edecek kadar köpekleşmedim. Ben hiçbir şey istemedim. Servet, şöhret ve mevki delisi değilim dedim. Münhasıran, her görevini noksansız ifa eden bir birey olarak, devletimden hazinede ki hakkımın tam olarak verilmesinin sağlanmasını istedim. Yaşamın sunduğu natürel zevkleri kuşlar kadar özgür olarak yaşamak istedim. Ben masum ve onurlu yaşamaya çalıştım. Hiçbir şeyim olmasa da hakkım yenmesin istedim. Hakkımın müdahalesiz teslimini istedim. Yani bir insan hak ettiğini almak için kapı kapı dolaştırılsın istemedim. Kimseye kötülük yapmamaya gayret ettim. Zulmetmedim kimseye, sömürmedim kimseyi. Bir referansla işimi yapabilme imkânı bulduysam bile başkasının hakkını yerim mülahazasıyla bu işe tevessül etmemeye gayret ettim. Bu yüzden herkes adil olsun istedim. Benim hakkım yenmesin istedim. Beni temsil edenler milli soyguncu olmasın, toplumun ortak hazinesini ve yetim hakkını komprador burjuvaya peşkeş çekmesin, münhasıran halk için onurluca görev yapsın istedim. Toplumsal hazine, toplumsal değerlere düşman, toprağına yabancı sanatçı müsveddelerine peşkeş çekilmesin istedim. Benim mümessillerim halkın garipleri gibi masum olsun istedim. Hz. Ali efendimiz ne diyordu: ‘’Ümmetin temsilcileri, ümmetin en garipleri gibi olmalıdır.’’ Beni temsil makamında olanlar kıyakçılık (kıyak emeklilik) gibi iğrençliklere ve endirekt soygunculuğa tevessül edecek kadar çukurlaşıp beni sömürmesin istedim. Ayrıcalıklı olanlar olmasın istedim. Birileri güçlerini kullanarak benim hakkımı yerken ben bakayım istemedim. Herkes eşit olsun ve eşit pay alsın hazineden istedim. Çünkü bu ülkede bende her vazifemi noksansız ve kusursuz ifa ediyorum dedim ve kaynaklardan müsavi olarak istifade etmeyi hakkım bildim. Sadece kodamanların hakkıdır bu demedim. Zira onlar köpek gibi yerken ben sefilce bakayım istemedim. Bu ülke herkesin dedim. Herkes hakkıyla iktifa etsin istedim. Herkes insanlık için işini yapsın istedim. Onurluca ve namusluca. Ama hak ettiğimizi de bir türlü alamadık. Torpilsiz, rüşvetsiz yollarımız açılmamak üzere kapalıydı. Ama yine de gayri iradi olarak, kerhen, bir işimizi hak yemeden kolaylaştırma yoluna tevessül ettiysekte, rüşvet gibi bir ahlaksızlığa, iğrençliğe tevessül etmemeye gayret ettik, direndik ve elhamdülillah etmedik.. Zira gözbebeğimiz, efendimiz, yeryüzünün görüp görebileceği YEGÂNE DEVRİMCİ ÖNDERİMİZ (((tabir-i caizse, yüce önderimiz ‘’işçinin ücretini alnının teri kurumdan veriniz’’ ilkesiyle sosyalist, ‘’vatan sevgisi imandandır’’ ilkesiyle milliyetçi, fıtri olarak zaten İslam’dı. Zira her düşünceyi kapsıyor, bütün insanlığı kucaklayıp kuşatıyordu. Binaenaleyh, yegâne ‘’ortak akıl, ortak vicdan’’dı ve insanlık bu yüce önderin yolundan gitmeyip sapıttıkça asla felaha kavuşamayacak, hep sefil olarak yaşayacak ve sefaletin şarkısını terennüm edecekti. ‘’UYAN ANADOLUM’’ başlıklı yazımdaki en başlardaki Mustafa Kemal’e ait söze tekrar göz atabilirsiniz. Aynı şeyi keskin olarak ifade ediyordu. Binaenaleyh, insanlık tek vücut ve tek fikir olup O yüce öndere tabi olmadıkça ve O’nun izinden gitmedikçe parça parça emperyalizme yem olmaya, mezellet ve meskenet içinde çürüyüp gitmeye mahkûm olacaktır.))) rüşvet alanı da vereni de lanetlemişti. Allah’ın laneti bu kişilerin üzerinedir demişti. Ve meleklerin ve insanların ve bütün mahlûkatın laneti.

 

 

‘’Yerler ve gökler adalet üzerinde durur.’’ Hz. Muhammed (sav) Adalet dünyanın altyapısıdır. Adaletsiz bir dünya yoklukla, perişanlıkla, mahvla maluldür.  

 

 

Zihinlerin işgalden kurtulması ve özgürleşmesi için didindim durdum. O zaman her şeyin netleşeceğini ve ciddi bir istikamet kesbedeceğini düşündüm. Zira insanı eyleme sevk eden durumun BİLMEK değil İDRAK etmek olduğunu benimsedim. İnsanlığın yürekte gizli olduğu mülahazasıyla her dem yüreklere seslendim ve yüreklerde yaşamaya çalıştım. En güzel vatanın da insan yüreği olduğuna inandım. Yıkılmayan, eskimeyen, parçalanmayan en güzel vatan. O yüreklerin de derin ve ulvi duygularla yürek olduğu bilincine vardım. DUYGUSUZ YÜREKLERİN, insanlığa, hakikate, özgürlüğe, adalete, sevgiye, barışa, kardeşliğe, muhabbete hatta ve hatta ALLAH’A bile mesafeli olacağını idrak ettim ve bu durumu bizatihi müşahede ettim.

 

Tarih: 26.07.2008 Okunma: 581

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

İ. Hakkı Cengiz

13.06.2008 - 08:35

Sayfamdaki problemi gideremedik. Makalemizi siyah harfler ve 12 punto ile yazdık fakat sanal ortam yazımızı gördüğünüz hale getirmiş. Özür dileriz. Düzeltmeye çalışıyoruz. Selâmlar...

İ. Hakkı Cengiz

13.06.2008 - 08:35

Sayfamdaki problemi gideremedik. Makalemizi siyah harfler ve 12 punto ile yazdık fakat sanal ortam yazımızı gördüğünüz hale getirmiş. Özür dileriz. Düzeltmeye çalışıyoruz. Selâmlar...