CAHİLLİK; KARANLIKTIR...

Özgür DENİZ - 05.05.2012

Bilgi, istikrarlı bir çalışma sonucu, olgular hakkında ulaştığımız verilerdir. Bilginin kaynağı olgulardır ve biz zekâmız sayesinde o kaynaktan veriler elde ederiz. Bilgiye ulaşmak, bizleri gerçeğe yaklaştırır. Bilmeyen cahil kalır ve yanılır. Doğru tahlil yapamaz, doğru sonuca ulaşamaz. Tabi her bilgi doğrudur diye bir şeyde olamaz. Bilginin gerçek kaynağı ise, vahiydir. Zira varoluşun ilk tohumunu atan Allah olduğuna göre, varlık hakkında ki ilk bilgi sahibi de Allah’tır. Daha sonra ise, insanoğlu, kendisine bahşedilmiş olan zekâ sayesinde yaratılmış olan olgulardan bilgiler edinerek, bu bilgileri kullanır. Edindiği bilgiler sayesinde yeni keşifler yapar ve hayatını kolaylaştırır. Bilimin temeli bilgidir, bilginin temeli de olgulardır. İnsan, hakkında bilgi sahibi olmadığı bir şeyi tanıyamaz ve tanımlayamaz. Hatta bilmediği şey, insan için yok hükmündedir. Bu yüzden insan bir şeye inanmadan önce onu bilmelidir. Ve bunu kendi gayretleri ile bilmelidir, hazırlanmış ve önüne konulmuş verilerle değil.

 

İnsanoğlu hazır bilgilere alışıktır ve bu yüzden süreklide yanılgılar içinde bocalamaktadır. Oysa bilgi, emek ve çaba ister. Bilgi yorulmak ister. Bilgi ter ister. Hazır bilgiler, bizim için zehirli bir aş gibidir. Bugün biz insanlar hazır bilgilerin kurbanlarıyız. Çünkü bir olgu hakkında, bizatihi kendi irademizle bilgiler edinmekten kaçıyoruz. Hatta bilgiden korkuyoruz. Çünkü konforumuzun bozulması tehlikesi vardır sonucunda. Alışkanlıklarımızın bizleri sürüklediği boşlukların ve saçmalıkların ortaya çıkması tehlikesi vardır. Bilgi sahibi olmak, yürekli insanların işidir. Gerçekten korkmayacak ve gerçeği göğüsleyecek kadar sağlam ve cesur olanların işidir. Zira bilgi, gerçeğe ulaşmayı ve gerçeğe ulaşmakta bir yerde yalnız kalmayı intaç edecektir. Toplumdan kopmak ve gerçekle yoldaş olmakta herkesin harcı değildir. Hak bildiğin yolda yalnız kalsan da yürüyebilmek; işte en büyük erdemlerden biri, belkide birincisidir bu.

 

Yani bugün, kim, sahip olduğu düşünce hakkında bir bilgi edinerek, o düşünceye sahip olmaktadır. Muhtemelen çok az kişi. Büyük çoğunluk, hazır bilgilerle düşünce sahibi olmaktadır. Oysa bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak ahmaklıktır ve sonuçları göz önündedir. Bizim ülkemizde, gençliğin harcanmasının en büyük sebeplerinden biri de budur; bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak. Gerçek budur ve kimse bunu yalanlayamaz. Zira bilgi sahibi olarak fikir sahibi olanlar, kolay kolay kimsenin yönlendirmesine gelmezler hatta yönlendirenlerin bile kim olduklarını sorgularlar. Bugün her kitlenin müntesibi, dâhil olduğu kitlenin saflarına, o kitlenin mahiyetini bilmeden, anlamadan dâhil olmaktadır. Oysa insanlar bilgi sahibi olarak, sorgulayarak hayata baksalar, nice saltanatın sarsıldığına şahit olacaklardır. Bu ülke için de en güzel düzenin hangi düzen olduğunu fark edeceklerdir.

 

Bugün toplumun geneli, sahip olduğu fikirlerin arka planından bihaberdir. Böyle olduğu içinde, sıradandır, slogansittir, papağanisttir. Fikirlerinin tartışılmasından bile hoşlanmazlar. Zira elinde avucunda ne varsa kaybedeceğinden korkar. Bir kitlenin içinde sürekli kaldığı için oraya, o kitlenin yaşamına alışmıştır ve gerçekleri öğrenmek kopmak demektir. Bu yüzden de gerçekleri görmekten, öğrenmekten hazzetmez. Ama sürekli özgürlük diye bağırırlar, adalet diye bağırırlar. Oysa gerçek özgürlüğün ve adaletin, gerçek bilginin hediyesi olduğunu idrak etmezler, etmeye de çalışmazlar. Yanlış yoldan, özgürlük ve adalet gelecek hayalleriyle avunurlar. Bu daha kolaydır çünkü. Oysa bir insan, gerçekten ahlaklı, adil ve özgür bir dünya istiyorsa şayet; böyle bir dünyayı hangi düşüncenin ve düzenin sunabileceğini namusluca araştırması icap eder. Hem ister hem de işlemez. Bu ise, saf sahtekârlıktır. Zira istemenin ucunda eylem vardır. Eylemsiz istemek riyakârlıktır. Çünkü bir şeyi istiyorsan, ona ulaşmak için çaba göstermek zorundasın.

 

Son tahlilde; bilgisizliğimiz cahilliğimiz, cahilliğimizde karanlığımızdır. Kimseyi suçlamayalım. Önce dönüp kendimize bir bakalım. Belki gerçek suçluyu görürüz, buluruz ve tanırız. O suçluyu da adilce yargılayarak, isteklerimiz yönünde bir adım atmış oluruz.

 

 

AYRINTILAR

 

BİR:

Ruh birliği, İslam birliği demektir. İslam birliği ise, Allah’ta birleşmek demektir. Ruhlar birdir ama bedenler ayrıdır. Bu yüzden en güzel ve sağlam birlik ruhların birliğidir. Ruhların ölümsüz, bedenlerin ölümlü olmasının hikmeti de budur. Ruh birliği, kardeşliğinde tescilidir. Çünkü kardeşlik ruhlarla ilintilidir. Bedenler bir yerde ayırıcı olabilirler. Ve bedenler menfaat odaklıdırlar. Zira bedenler dünyaya, ruhlar ise sonsuzluğa meyillidirler. Dünya ise, böler, ayırır. Sonsuzluk ise, birleştirir, bütünleştirir. Aynı beden ama farklı ruh birleştirmez. Ayrı beden ama aynı ruh birleştirir. Farza aynı kıvamda, tabiatta ve aynı durumda iki beden var ama bu iki bedenin ruhları farklı; birinde Allah sözü hâkim, diğerinde şeytani güdüler. Bu iki bedenin bir arada bulunması kabil midir? Asla değildir. Aynı şekilde, farza aynı kıvamda, tabiatta ve aynı durumda olmayan iki farklı beden var ama bu iki bedenin ruhları aynı; ikisinde de Allah sözü hâkim. Bu iki farklı bedenin bir arada bulunması kabil midir? Kesinlikle kabildir. İşte bu yüzden önemli olan yüzler değil, özlerdir. Bedenler değil, ruhlardır.

 

İKİ:

Bu vatan, baştanbaşa, evliyalar ve şehitler yurdudur. Bu toprakların her zerresinde, yüksek ruhların izlerini, nefeslerini hissedersiniz. Bu yüzden, bu topraklar üzerinde vuku bulan her dinsizlik cereyanı, evliya ve şehit ruhlarını muazzep kılar. Bu millet, bu vatan üzerinde dinsiz bir düzenin hâkim olmasına karşı bütün göğsünü siper etmelidir. Aksi, emanete ihanettir. Bu toprakları, eşimizi, dostumuzu, ailemizi ve bedenimizi koruduğumuz gibi korumalıyız. Gerekirse canımızı ortaya koymaktan imtina etmemeliyiz. Zira bir yerde, özgürlüğün ve şerefle yaşamanın bedeli, ölümdür. Öyleyse bu milletin çocukları, Allah yolunda yürümelidirler. Vatanlarının yükselmesi ve bağımsızlaşması uğrunda çaba göstermelidirler. Ahlaklı ve adil bir milli düzen için kavga vermelidirler.

 

ÜÇ:

Çocuklarımıza tarihi ve dini isimler vermeliyiz. Çocuklarımız, tarihlerini ve dinlerini isimlerinde yaşatmalıdırlar. Bu çok önemli bir şeydir. Tarihi ve dini hafızanın kaybını önler. Sürekli bir bilinç aşılar. İsminin anlamını araştıran bir vatan çocuğu, maziye gider ve ecdadını hatırlar. Buradan da bilincini tazeler ve kendine güveni gelir. Basite almamak gerekir. Zira her büyük yolculuk ilk adımla başlar. Her büyük hamle ufak bir eylemle kıvılcımlanır. En azından isminin hatırına belki büyük bir yanlıştan kurtulabilir. Nihayetinde, isim çok önemlidir. Zira isim çocuğun toplum içinde kendini belli ettiği ve herkes tarafından çağrıldığı bir şeydir. Öyleyse anlamsız ve saçma isimlerden koruyalım çocuklarımızı.

 

Tarih: 05.05.2012 Okunma: 581

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?