TEK YOL: MİLLİ DEVRİM...3...

Özgür DENİZ - 25.07.2008

Hâlihazırdaki iktidarın bu netameli konularda haddinden fazla müteyakkız olması iktiza ediyor. Bendeniz bir birey olarak uyu-ma-ma-larını, kendi içlerinde de varsa şayet hainlere karşı teyakkuzda olmalarını yürekten istirham ediyorum sayın başbakanımızdan ve sayın cumhurbaşkanımızdan.   

 

 

Daha sonra da irili ufaklı particikler, örgütçükler ve cemaatçikler ihdas ettiler. En büyüğünü ve netamelisini biliyorsunuz malum. HOŞGÖRÜ ve DİYALOGCU taifesi. Her birinin başına da kendi maiyetlerinde olan netameli kişilikler tayin ettiler. Yani belirlenmiş insan kalıpları. Kendi kişilikleri ve bilinçleri olmayan mahlûkatlar. Haysiyet ve hassasiyet yoksunu sefil beyinliler. Bu organizasyonlarda bir kişinin cemaatçikle en ufak bir doku uyuşmazlığı-nı ya da küçücük bir fikir ayrılığını fark ettiler mi anında aforoz ederler beyinlerde. Artık o kişi sakıncalıdır, ona karşı dikkat edilmelidir, mesafe konur peyderpey üyelerle arasına. Ama ekarte de etmezler ki, sömürülmesi gereken bir tarafı vardır. Ekonomik olarak, güç olarak, bilgi olarak vs. artık o zavallı bir sömürü nesnesidir. Değersiz biridir müritler indinde. Abi, abla kılıklı dar kafalıların yanında zaten bitmiştirler. Tebessümler sahtekârcadır, iletişim belirgin şeklide yapaydır. İliklerine kadar sömürüldükten sonra artık müritlere selam veril-me-mesi talimatı verilmiştir, tedricen iletişim koparılacaktır. Fakat o kişi kendisi bu kadar sahtekârlığa, aşağılık tavırlara, kahpeliğe zaten dayanamaz ve anında, daha mürailiği sezdiği anda tekmeyi vurur. Tabi özgüveni, özbenliği oluşmuşsa. Orada haysiyetini, hassasiyetini, iradesini yitirmemişse. Yoksa sefil bir şekilde yaşar gider bu haysiyetsiz, hassasiyetsiz, iradesiz, özgüvensiz, özbenliksiz sürünün arasında.

 

 

Particikleri devlet ve toplum enerjisini heba etmek ve bütünü parçalamak için, cemaatçikleri dini yozlaştırmak ve dindarları pasifleştirmek için, örgütçükleri ise gerektiğinde suikastlar için acımasızca kullandılar.

 

 

Şu ifadelere derin bir bakış atın ve bütünü göz önüne getirerek olayları idrak etmeye gayret edin lütfen sevgili dostlarım, ferasetli ve basiretli okurlar: ‘’Toplumları muhtelif fikirlere ayırmalıyız. Her fikir kendine taraftar bulacaktır kuşkusuz. Bu sayede toplumların müşterek düşünmelerinin önüne set çekeceğiz. Müşterek düşünmeden yoksun kalan parçalanmış toplumlar, bir hareket için kalkmaya çalıştıklarında kolları yana düşecektir.’’ Siyon Protokolleri

 

 

Bütün parçaların otokontrol görevi de silah gücünü elinde bulunduran soylu, mümtaz, asil, necip ve kahraman Türk Ordusu’na ve şerefli Türk Emniyeti’ne tevdi edilmişti. Bu gayri iradi şekilde olmuştu. Bu işi bu toprağın çocuklarının bu MUKADDES KURUMLARA MUHALİF olmasını sağlamak için yapıyorlardı ve ne hazin ki başarılı da oluyorlardı. Zira bu, toplumun mukaddes kurumları için züldü ve bu kurumlar bunu kabullenmiyorlardı.

 

 

Asıl ve esas otokontrol mekanizması ise küresel sermayenin taşeronluğunu ve payandalığını yapan ve paraya hâkim olan iğrenç, soysuz, kanı bozuk, kahpe KOMPRADOR BURJUVAZİNİNDİ.

 

 

PARÇALAR birbirlerini parçalarken kazanan çirkin, vahşi, ilkel ve kanı bozuk KAPİTALİSTLERİN sefil ve kişiliksiz veletleriydi. Bu durumu yeni zamanların şerefli aydını olan muazzez üstat Ahmet Özcan ağabey Özgürlük Paradoksu isimli makalesinde bedihi olarak şu şekilde izah ediyordu:

 

 

‘’Bundan yıllarca önce, bir üniversite yurdunda ülkücü, İslamcı, solcu, her görüşten bir grup arkadaş sohbet ediyorduk. O zamanlar yurtlarda, öğrenci evlerinde, sabahlara kadar tartışılır, çay ve sigara eşliğinde öfkeli muhabbetler olurdu. Bir gece devrimi kimlerin yapacağını tartışırken, sol görüşlü bir arkadaş ayağa kalktı ve ‘’biz’’ dedi. ‘’Biz hepimiz aslında aynı yolun yolcularıyız. Aynı kelimelerle konuşmasak ta, aynı dili konuşuyoruz. Ve tuhaf bir şekilde farklı ve düşman kamplardayız. Bana öyle geliyor ki, hepimiz sırayla yenileceğiz ve KAZANANLAR aramızda olmayan ve şu anda bir diskoda sevgilisiyle DANS EDENLER olacak.’’ O geceden birkaç yıl sonra, bu sözleriyle hepimizi garip bir gerilime sokan solcu arkadaşın bir çatışmada öldürüldüğünü öğrendim. Aradan yıllar geçti ve maalesef onun dediği doğru çıktı. Sadece ülkemizde değil, tüm dünyada koca koca ideolojiler, büyük anlatılar, felsefeler, ‘’entertainment’’ endüstrisinin basit ve sıradan eğlenme kültürü karşısında birer birer yenildi. Doğruydu, sert ve soğuk ideolojiler insanlığı yormuş ve bunaltmıştı. Hayata dair sıcak ve sevecen yaşama kültürleri üretilememiş, gelecekteki mükemmel ütopyalar uğruna şimdi ve bugün feda edilmişti. ‘’biz, hepimiz’’ bir batılı gazetecinin ifadesiyle, ‘’Elvisin kıvrak danslarına’’ yenilmiştik. Bu yeni eğlenme ideolojisinin temsil ettiği para ve cinsellik tahakkümüne dayalı yeni dinin, ne insan varoluşuna ne de adalet, özgürlük ve etik arayışına dair tek bir sözü bile yoktu. Ama sonuçta bizi yenmişti ve tüm insanlığı hızla içine çeken şeytani bir girdap gibiydi. Galiba kötülük yine kazanmıştı. Güçlüler, zenginler, yönetenler, kendi yaşam tarzlarını hiçbir ezaya, cefaya, zahmete girmeden muktedir kılmıştı. Daha sonraları da o İslamcı arkadaşın intihar ettiğini, ülkücü arkadaşın ise parasızlıktan tedavi ettiremediği çocuğunun kucağında ölümüne dayanamayıp akıl hastanesine yatırıldığını öğrenmiştim.’’

 

 

Şimdi her fraksiyon birbirine düşman şekilde kaderiyle baş başa. Müntesipleri de öyle. Yani milletimiz paramparça. Hazinemiz ve değerlerimiz Vandallık kokan bir zihniyetle yağmalanıyor. Bu toprağın çocukları sefaletin şarkısını terennüm ediyor bitevi. Ne hazin bir hikâye. Üstat Cemil Meriç’in dediği gibi ‘’ne gülüyorsun, anlattığım senin hikâyen.’’ Ve yine ne hazin bir hikâye. Ve ne acı. BİR GÜZEL VATAN VE PARAMPARÇA OLMUŞ YÜREKLER. Şu sıralar çok vahim bir süreç içindeyiz. İslamcı dedikleri kesim yalnız başına ve diğer fraksiyonlar bunlara can düşman. Niye düşmanlık yaptıklarını bile bildiklerini sanmıyorum. Ve bu bilinçli bir senaryonun ürünü. Kim bilir belki de 100 yıllık bir planın icra aşamaları. Ne müthiş bir başarı emperyalizm için. Normalde kopmaz bağlarla bağlı olan kardeşleri en amansız düşman kılmayı başarmak kolay olmasa gerek. ‘’Ancak müminler kardeştirler.’’ Kur’an. Hâlbuki Kemalist, milliyetçi ve İslamcı denilen fraksiyonlar aynı ulvi ve ekmel değer yargılarının müntesipleridir. Kemalist cenahtan muayyen bir bölümü farklılık arzetsede devasa bölümü diğerleri ile aynı değerlerin müntesibidirler. Ama araya ideoloji girdimi her şey nasıl da vehleten değişiveriyor. Ne diyordu üstat Cemil Meriç ‘’ideolojiler zihnimize giydirilmiş deli gömlekleridir.’’ Ne diyordu Yüce Allah ‘’birbirinize girmeyin, kuvvetiniz gider, rüzgârınız kaybolur ve devletinizi kaybedersiniz.’’ Kemalist kliğin müntesipleri olan kardeşlerimizi de bilinçli olarak İslam’ın ve Türklüğün değerlerine muhalif kıldılar. Milliyetçilik ve milliyetçi kesim faşizm ve faşistlik olarak, İslamcı kesim dolayısıyla İslam ise gerici, gerilik ve ortaçağ özenticiliği olarak lanse edildi. Ne dehşetli bir plan ve ne soysuz uygulama.

 

 

Tarih: 25.07.2008 Okunma: 587

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?

elebik

12.06.2008 - 04:27

Kadının erkek egemenliğinin önüne yatmış olması şeiat. Atatürk'ü sevmeyebilir elbette yaşasaydı Atatürk sanırım bir mukabele derdi bu yobaz kadına...Edilecek söz değilde bu dar kafalılara çok küfür var içimde...Elinize sağlık

İsmail SÖNMEZ

13.06.2008 - 20:40

Size katılmamak mümkün mü? Eğer Ruhumu satmadıysam!!! Saygılar.

elebik

12.06.2008 - 04:27

Kadının erkek egemenliğinin önüne yatmış olması şeiat. Atatürk'ü sevmeyebilir elbette yaşasaydı Atatürk sanırım bir mukabele derdi bu yobaz kadına...Edilecek söz değilde bu dar kafalılara çok küfür var içimde...Elinize sağlık

İsmail SÖNMEZ

13.06.2008 - 20:40

Size katılmamak mümkün mü? Eğer Ruhumu satmadıysam!!! Saygılar.