TARİH-ECDAT...

Özgür DENİZ - 14.04.2012

Tarih; öz itibariyle, mazi demektir. Yani, tecrübeler, birikimler, hatıralar, yaşanılmışlar vs. demektir. Şimdi, tek bir ferdin olduğu gibi, her milletin de bir tarihi vardır. Çünkü tarihsiz olmaz. Tarihsizlik talihsizlik olduğu gibi, var olmamakta demektir. Zira bir tarihi olmayan, nasıl olmuş olabilir? Yaşıyorsak, elbet bir tarihimiz olacaktır. Bu tarih, iyiliklerle ve kötülüklerle anılabilir. Bu doğaldır. İnsanın olduğu yerde, iyilikte, kötülükte olacaktır. Yalan mı? Mantık bunu olumsuzlayabilir mi? Çünkü insan, insandır. Ne meleğimsidir, ne de şeytanidir. İnsan ortadadır. Çünkü insanın doğasında, iyi duygularda, kötü duygularda vardır. Nefret varsa, sevgi de vardır vs.

 

Şimdi, bir tarih var. Bizim tarihimiz. Sevsekte, sevmesekte, o tarih bizim tarihimiz. Bizi anlatıyor. O tarihi yapanlar, bizim ecdadımız. Biz onların torunlarıyız. Kabul etsekte, etmesekte. Reddetmek ayrıdır tabi. Babanı reddersen, hükmü nedir biliyorsun.  Ne tarihimize, ne tarih yapıcılarımıza küfredemeyiz. Edersek, kâfirler safına iltihak etmiş oluruz. Namusluca tetkik, tahlil etmek ve nihayet tenkit etmek ayrıdır. Ecdadımızı, melek gösteremeyiz, zira insandırlar ve günahları vardır. Ecdadımızı şeytan olarak tanıtamayız, zira insandırlar ve tövbekârdırlar. Tövbe etmediklerini de varsayamayız. Zira bu haysiyetsizce bir iftira olur ki, onlarla yaşamış ve onların ölümüne tanıklık etmiş değiliz.

 

Ecdadımızın sevapları vardır evet, ama o sevaplar bize geçer ve bize yeter deyip yan gelip yatamayız, gayreti bir kenara atamayız. Onların günahları var diye de, kâfirlere beş paraya satamayız. Aklımız ve kalbimiz vardır. Ölçeriz, tartarız ve bakarız; neyi çok, neyi az. Günahlar mı, sevaplar mı ağır gelmektedir. Ona göre tavrımızı koyarız. Ama maalesef, tarihimize toptancı bir yaklaşım vardır. Ya sürekli küfrederiz ve küffarın durumuna düşeriz ya da sürekli övgüler yağdırıp, farkında olmadan hem kendi kendimize hem de ecdadımıza zarar veririz.

 

Bir defa şunu ifade edelim. Mantığın bile reddedemeyeceği şeyi ifade edelim. Her evlat bir babanın evladıdır. Her millette bir ecdadın mirasına konmuştur. Evlatlar, babalarının izlerini takip ederler ama kendi akılları ve kalpleri vardır. Milletler de ecdatlarının, izlerini takip ederler ama onlarında bir kalpleri ve beyinleri vardır. İyilikler alınır, kötülüklerden de ders çıkarılır. Haddizatında, her şey bu kadar basittir, açıktır. Ama maksat kâfirlik ya da münafıklık etmek olunca, eğriltmek, yamultmak ya da yan çizmek marifet addedilmektedir. Oysa mantık kabul eder ki; bir şeye bakarsın, üzerinde düşünürsün, olumsuz yönleri görmezsin ve olumlu yönleri alırsın. On şeyi tümden reddetmen ya da kabul etmen icap etmez ki? Ya da o şeyde ki ufak bir olumsuzluğu görüp, o şeyi kötülemeye ve o şeye küfretmeye gerek yok ki. Zekâ ve vicdan diye bir şey var. Haysiyet, hissiyat ve hassasiyet diye bir şey var. Ama yok, tarih ve ecdat düşmanlığı damarlarımızda dolaşan kan gibi, bütün vücudumuza yayıldıysa o başka tabi. Onun çaresi de başkadır.

 

Haddizatında, kapalı olan bir şey yok. Kapalı olan varsa da, onu bilmeye gücümüz yok. Bilmediğimiz şeyin ardına da düşmeyiz ve bilmediklerimizle ilgili hükümde veremeyiz. Deli değiliz. Bu milletin evladı isen; atalarını lanetlemeye, tarihini kötülemeye, sevapları çokken, günahları öne sürmeye lüzum yoktur. Zira kifayet edecek derecede kâfirimiz ve münafığımız boldur. Kâfirlere yoldaşlık etmek istiyorsan onu bilemem. Kim olduğunu bilmiyorsan öğrenmelisin. Öğrendiğin zamanda, kendine küfretmekten utanacaksın. Bil ki, tarihin yoksa sen de yoksun demektir. Herhalde, bunu idrak edecek zekân ve hissedecek kalbin vardır.

 

Okuduğun her şeyi iyi okumalısın. Doğru algılamalı ve anlamalısın. Kendi benliğin-özün düzleminde okumalı, algılamalı ve anlamlısın. Elini vicdanına koymalısın ve yüreğinin fısıldamalarını duymalısın. Sağduyulu olmalısın. Kendine, kâfirlerin baktığı gibi bakamazsın. Kendini, onların seni algıladığı ve anladığı gibi algılayamaz ve anlayamazsın. Seni, sana düşman etmek isteyenlerin yegâne gayesi; seni, kadim ve muhkem köklerinden koparmak ve yarattıkları suni ve acı rüzgârların önüne katıp savrulmanı seyretmektir. Nihayet, kahkahayla gülmektir. Şeytanların dostlukları, darağaçlarına kadardır unutma! Akletmeye zekân ve kalbin kifayet mi etmiyor?

 

Ey bu milletin ve bu vatanın necip evladı! Kim ne derse desin, kim ne herze yerse yesin, tarihine asla sırtını dönme, ecdadından asla yüzünü çevirme. Küfredecek kadar alçalma. Kâfirlerin saflarına düşecek kadar zelil olma. Bil ve asla unutma! Sen, mazinin ve temiz hatıraların çocuğusun ve o mazi ve hatırlardır seni sen yapan. Bugün dünlerin, yarınlar da bugünlerin üzerine kurulur unutma!

 

 

EKSTRA

 

BİR

Bu milletin anaları; evlatlarını, yiğitlerini-ceylanlarını, helal sütleriyle, sağlam ve keskin Kur’an-Hadis ilmiyle ve sağlam töreleriyle besleyip, yetiştirip, büyütüp terbiye etmelidirler. Kalplerini ve beyinlerini aydınlık kılmalıdırlar. Öyle bir yetiştirmelidirler ki; hiçbir zaman düşmanın oyununa gelmesin, en amansız fırtınalar karşısında sapasağlam kalmasını bilsin. O da kendi evlatlarını aynı şekilde besleyip, yetiştirip, büyütüp, terbiye edebilsin. Asırlar geçse de, bu milletin, namı yeryüzünden silinmesin. Bu milletin, hiçbir nesl-i atisi, kâfirler önünde diz çökmesin, vatanını işgale uğratmasın, dinini yüreklerden sildirip attırmasın.

 

 

 

Tarih: 14.04.2012 Okunma: 573

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?