ŞEHİTLİK, MİLLİLİK, EĞİTİM...

Özgür DENİZ - 28.03.2012

ŞEHİTLİK

 

Bir defa şunu kati olarak ifade edelim ki; ‘’şehitlik’’ olgusu, kesinlikle İslami bir olgudur. Algısı da, direkt olarak, bu minvalde zihne yansır. Bu yüzden, ‘’şehitlik’’ rütbesi, rütbelerin en yücesidir ve kolay ulaşılabilecek bir rütbe değildir. Ödüle erişmek zor olduğu kadar, ödenecek bedelde bir o kadar sıkıntılıdır. Hiçbir ferdin haddine değildir, istediğine, bu yüce payeyi vermek. Bu kişi, her kim olursa olsun, nerede bulunursa bulunsun. Ta ki, isterse, en üst mevkide olsun. Bu paye, layık olana, Allah tarafından verilmiştir zira. Ve lüzumsuzluklarla iştigal etmekte, şehitlerin ruhunu muazzep kılar. Ayrıca, öyle, olayı hukuki kılıfa sokmamız gerekir gibisinden ucuz söylemlerde saçmalığın dik alasıdır. Kendine, devletin bir yerinde köşe bulan herkes, istediğini yapabileceğini, temellerle istediği gibi oynayabileceğini sanıyor. Küçücük aklının her şeye yettiğini, yetebileceğini düşünüyor. Ama hiç kimse böyle bir sevdaya tutulmasın. Tutuluyorsa da, bedeline hazır olsun. Zira sevdalar, zor dağları aşmayı gerektirir. Bedeller gecikir belki ama muhakkak ödetilir! Sabrında bir sınırı vardır!

 

Maalesef, bu milletin dokuları ile oynanıyor. Hem milli hem manevi dokuları ile oynanmaktadır. Hem de alenen. Herkes haddini bilmeli ve kendine gelmelidir. Birileri tuzağa düşürülüyor. Millet, kendisinden biri diye gördüğünün yaptıklarına ses etmiyor. Bunu fırsat ve ganimet bilen siyonistler ve siyonistlerin, kendilerini iyi gizlemiş yerli ajanları, bu tür kişi ve guruplara, istediklerini yaptırtmaya çalışıyorlar. Fırsat bu fırsat diyorlar ve her türlü tavizi kopartmaya gayret ediyorlar, bütün yüce olguları anlamsızlaştırıyorlar, oyuncaklaştırıyorlar. Egemenler ve Diyalogcular, ülkeyi büyük uçurumun eşiğine sürüklüyorlar. Birbirlerine karşı rant ve çıkar kavgası veriyorlar. Bu yüzden de, hangisi temelleri iyi sarsarım da, büyük biraderin gözüne girerim diye iş yapıyorlar. Ruhban okulları açmak, Vakıf Malları diye önüne gelen mülkü dağıtmak, zımnen terörü meşrulaştırmaya yeltenmek, her önüne gelene şehitlik payesi bahşetmek (!) hangi akla hizmet etmektedir acaba? Yarınlarda, bu tür şeylerin, bu millete ne büyük kayıplar yaşatabileceği düşünülmekte midir?

 

İslam, Gayr-i Müslime saygı göster der ama ihanete de geçit ver demez. Akıllı olmak lazım. Öyle; din şunu der, din bunu der diyerek her şeyi talan etmek başa olmadık belalar açar ve bir gün arkanızda kimseyi bulamazsınız. Din, tuzaklara karşıda uyarır. Bir millet, varlığına yönelik suikastlara karşı da dikkatli olmak zorundadır. Dine, öyle sathi bakıpta, sathi çıkarımlarda bulunmak saflığın zirvesidir. İşte ne bileyim, Osmanlılar zamanında, Selçuklular zamanında, Müslümanlarla Hıristiyanlar birlikte yaşadılar da, bilmem ne de gibisinden teranelerle, güya yabancılara verilen tavizler ve ihanet kokan icraatlar meşru kılınmaya çalışılıyor. Birlikte yaşanmış ama öyle uyunmamışta, her önüne gelene taviz verilmemiş, saygılı olacağım diye de kendini ezdirmemiş. Ama bugün bakıyoruz da, güya din payanda kılınarak, bu yönden halk susturulmaya ve her türlü icraat yapılmaya çalışılıyor. Ama bu millet, bir gün uyanır elbet!

 

Diyalogcular ve egemenler içinde ki adamları, ülkeye tam egemen olmak adına, istedikleri gibi at koşturmak istiyorlar. Yolumuz düz olsun diliyorlar. Din ile istedikleri gibi oynamak, milli varlığı istedikleri gibi tahrip etmek istiyorlar. Zira bunu yaptıkça, birilerinin gözüne gireceklerini düşünüyorlar ve o birilerinin, kendilerine tam egemenlik hakkını tanıyacağını sanıyorlar. Peki, onlar tanıdı diyelim ya bu millet tanıyacak mı? Bu millet ihanetlere kayıtsız kalacak kadar ahmak mı? Bu milletin öyle ellerini bağlayıp acı çekerek yaşayacağını ve oturup kalacağını mı sanıyorsunuz? Ama kusura kalmasınlar, bu millet daha kendini kaybetmedi. Bu millet, varlığına yönelik her netameli teşebbüsü def etmeyi bildi ve yine bilecektir. Ne yabancı kimlikli emperyalistlere diz çöktü, ne de yerli görünümlü emperyalist zihniyetlilere diz çökecektir. Bu millet daha ölmedi! Ne milli varlığını ne de dini kimliğini tahrif ve tahrip ettirecek kadar aciz değildir.

 

Hayır yani, her gelen, illa ters bir şeyler yapmak zorunda mı? Yani milli ve dini kimlik temelinde, geneli kuşatacak ve genel tarafından kabul görecek icraatlar yapmak çok mu zor? İlla temellerden taviz vermek ve değerleri yozlaştırmak mı gerekir? İlla Müslümanız diye, varoluşumuzu sıkıntıya sokacak hareketler mi yapmak zorundayız? Müslüman olmak, önüne gelene gülümsemek ve buse vermek demek değildir. Müslüman ahmak mıdır ki? Ki bu tür davranışlar Müslüman’ı ahmak olarak algılatmaz mı? Oysa bir yere geldiysen, geldiğin yerde şereflice duracaksın ki, daima durasın. Bilakis, gidersin ama haince gidersin.

 

MİLLİLİK

 

Ülkemizde Millilik deyince hemen tepkimeler ortaya çıkmaya başlıyor. İslam’da ki sathi bakış burada da kendini gösteriyor. Sanki vebaymış gibi algılıyoruz, millilik olgusunu. Oysa bir milleti için, milli kültürünü ve milli şerefini korumak zaruridir. Her millet, başka milletler nezdinde haysiyetlice durmak ve çıkarlarını korumak zorundadır. Bu hususu gözetmeyen bir millet tahayyül edilemez. Milletini ve milli kültürünü, yabancı kültürlerin zehirli yayılımcılığına karşı, muhafaza etmek ve sahiplenmek her ferdin milli vazifesidir. Bu anlayış, asla ırkçı bir anlayışla bağdaştırılamaz. Böyle bir şeye tevessül etmek, asla iyi niyetli bir yaklaşım olamaz. Bir defa millilik, emperyalizme karşı duruştur. Ahlaksız ve adaletsiz diktatörlüğü tensip etmez. Ülke sevgisi, millet sevgisi, din sevgisi ve yerlilik üzerinde gelişir, büyür ve vücut bulur. Diğer milletlere karşı kinli bir tavır sergilemeyi tasvip etmez. Yabancı kültürlerin pazar yeri haline gelen ve soysuzlaşmaya yönelen ve bu uğurda varoluş kaynaklarını kaybetmeye yüz tutan bir medeniyet için koruma duvarı mesabesindedir. Bizim ülkemize has milliyetçilik olgusu da, daima bu minval üzerinde durmuştur. Yani Batı kültürünün ve batıl ideolojilerin izini takip eden ve bu minvalde istikamet bulan bir milliyetçilik anlayışı olmamıştır. Belki çok küçük bir azınlık, ismi, cismi bile anılmayacak kadar küçük bir gurup, İslam’a bile düşman bir gurup, dinsiz bir milliyetçilik anlayışına sahip olmuştur ama onlarda millet nezdinde itibar görmemiştir. Burayı çok iyi idrak etmek icap eder. Milli düşüncede, İslam asla saf dışı değildir. Bilakis, en belirleyici unsurdur. Çünkü İslamsız bir millilik kabil-i mümkün değildir. Millilik, İslam’ı koşul kılar; İslam’da milliliğin idamesini temin eder. Din, yaşanılan ve nasıl olmaklığı ve olunacaklığı tayin eden yegâne olgudur. Dini, canlı bir unsurmuş gibi algılamak, insanı yanılgılara mahkûm eder. Durumu iyi tespit etmeli ve doğru tahlil etmeliyiz. Hiçbir olguya düz bakamayız. Hiçbir olguyu, zevahirine göre algılayamayız. Her olgu ikiyüzlüdür, öyleyse iki yüzünü de okuyabilmeliyiz. Ve hiçbir olguyu yalnız olarak tetkik edemeyiz. Hayatı, insanı ve sair olguları da dikkate almalıyız; bir olguyu okurken.

 

EĞİTİM

 

                Eğitimde düzenlemeler yapılıyor. Birilerini hafakanlar basıyor. Oysa eğitim sistemimizin mefluç durumda olduğu çok barizdir. Eğitim sistemimiz, asla bize özgü değildir. Robotlar üretecek şekilde dizayn edilmiştir. Ki hayatta bizi yalanlayamaz bu iddiamızda. Kimliğine ve dinine yabancılaşan nesiller üretecek şekilde düzenlenmiştir. Aslında, yapılmakta olan bile, çözüm değildir. Zira eğitim sistemimizin gidişatını tayin eden şey; kuru inatlardır. Biri gelir şöyle yapar, biri gelir böyle yapar. Ama bu tür yapılandırmalar, ancak gurupları tatmin edecek düzenlemelerdir. Milletin bütününü memnun edecek düzenlemeler değildir. Kişisel ve gurupsal çıkarlara alet edilmektedir eğitim sistemimiz ne yazık ki. Oysa bir milletin eğitim sisteminin temelini, kendi kadim-milli kaynakları ve kendi dini değerleri tayin etmelidir. Bu temeller üzerinde şekillenmeyen bir eğitim sistemi, asla hür nesillerin yetişmesini sağlayamaz. Varoluşun sigortası olamaz. Ne acı ki, yüce ve büyük ülkülere ve o ülküleri gerçekleştirecek cesarete sahip devlet adamlarından mahrumuz. Dolayısıyla, bu yöne meyyal nesiller yetiştirecek eğitim sisteminden de mahrumuz. Bütün varoluş kaynaklarımızı; kısır, cılız ve sathi ideolojik kavgalara kurban ediyoruz.  Oysa çelik gibi nesiller yetiştirecek, dini ve milli kimliğini ölümüne sahiplenecek nesiller yetiştirecek, bağımsızlık aşkıyla yanan ve büyük Türkiye sevdasıyla dalgalanan bir nesil yetiştirecek eğitim sistemimiz yok hala. Ki, bu yönde çok ciddi gayret edende yok.

 

                Beyin göklerine karanlıklar çökmüş bir adam aynen şunları söylüyor ODATV denilen karanlıklar krallığında; ‘’yeni sistemde laik formasyonla yetişen öğrenci kalmayacak, onların yerini dini formasyonla yetişen yurttaşlar alacak ve bugün olduğu gibi, gelecekte de Türkiye Cumhuriyeti’nin bu yurttaşlar tarafından yönetilmesi sağlanacaktır. Böylece, yıllar öncesinde söylendiği gibi İslami kimlikli bir cumhuriyet yaratılmasına yol açacaktır.’’

 

                Allah aşkına, şu sözlerin neresinde kabul edilebilir bir durum var? Üstelik bunu söyleyen kişi, eski YÖK üyesi imiş. Yani güya bir bilim adamı. Hayır yani, eğer yeni düzenleme böyleyse, bu vatanın bütün sadık evlatları bunu zaten dünden kabul eder. Tabi kimliklerini ve kişiliklerini de korumalıdırlar. Müslüman Türk Milleti, İslam Dininin ahkâmlarıyla idare olunmayı şeref telakki eder. Ne yani, yıllarca sekülerizmin ahkâmlarıyla idare olundu, başı göğe mi erdi? Bilakis, alçaklara yuvarladıkça yuvarlandı. Hem dininden hem de kimliğinden oldu. Robot gibi nesiller üretildi. Bilim adamı kılıklı yobazlar, bilimin kökünü kuruttular. Bomboş politikacılar, ülkenin ve milletin yarınlarını mahvettiler. Bu ülkenin ve milletin bu hale gelmesinin yegâne müsebbibi olan her türlü kurumda ki egemenler, herhalde yeni düzenlenmekte olan eğitim siteminin ürünleri değillerdi. Peki, ülkemizin ve milletimizin hali pür melali nasıldır? Zeka var, zeka var!

Tarih: 28.03.2012 Okunma: 672

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?