KADIN...

Özgür DENİZ - 10.03.2012

Kadın, hassas bir varlıktır. Kırılgan, nazenin, zayıf ve korunmaya muhtaçtır. Karşı cinsi, cezp edecek şekilde yaratılmıştır. Erkekle kadın birbirilerine sevdirilmiştir. Kadın, insanlığın yarısıdır. İnsan neslinin üretim öznesidir. İlk evvelde bir annedir. Onun, anne olmasıyla, insan nesli, idamesini sağlama özelliği kazanmıştır. Erkekten farklıdır ama sorumlulukta erkeğe eşittir. Zira kadın için ayrı, erkek için ayrı bir din yoktur. Ne kadına ayrı ne de erkeğe ayrı ahlaki disiplin vardır. İşlevleri ve fıtratları farklıdır ama sorumlulukta eşittirler. Erkeği tamamlayan bir varlıktır. İnsanlığın üretim öznesi olduğu gibi, insanlığın şekillendiği ilk ocaktır da. Zira doğurmak değildir önemli olan, doğurduğunu terbiye ile yoğurmaktır, yetiştirmektir. Neslin üzerinde en etkin olan taraf kadın tarafıdır. Zira çocukla en çok haşir neşir olan kişi kadındır. Yani istikbali inşa eden bir mimardır kadın. Ayrıca inceliği ve nezaketi de etkilidir burada. Erkek, kadına göre biraz daha kalındır. Burada çok derin bir incelik gizlidir. Erkek geçim işinin öznesidir ve geçim işi zor koşullarda bulunmayı gerektirir, ama kadın nesli şekillendirme işinin öznesidir ve bu da incelik gerektiren bir şeydir. Hayat nasıl özelden ve resmiden ibaretse, aile hayatı da özelden ve resmiden ibarettir sanki. Erkek dışarısı yani resmi yön ile kadın da içerisi yani özel yön ile alakalıdır. İşte bu dengedir. Ama bizler dengeyi bozuyoruz. Denge bozulunca da her şey silsile halinde bozulmaya başlıyor. Kadın kendini korusa, bütün bir insanlık korunur emin olalım. Bu bütün suçu kadına yüklemek değildir. Haysiyetli olalım ve beynimizi çalıştıralım. Ama hayatında bir gerçeğidir. Kadın, harici etmenlerce, bozucu bir unsur haline getirilmektedir, getirilmiştir. İşte kadın burada direnmelidir. Çünkü direnmediği zaman, hem kendisi hem de bir parçası olduğu milleti ve ümmeti kaybedecektir. Nihayetinde medeniyeti kaybedecektir. Kadın temizliğine dikkat ederse nesil temiz olur, nesil temiz olursa millet temiz olur, millet temiz olursa ümmet temiz olur, ümmet temiz olursa temiz bir medeniyet inşa olunur. Yani ana gövde kadındır. İşte kadının yüceliği, azizliği buradan gelmektedir. Önderimizi de (sav) bir kadın dünyaya getirdi unutmayalım. Tabir caizse, cennetin mimarlarıdırlar kadınlar. Bu yüzden de ‘’cennet anaların ayakları altındadır’’ işte. ‘’Ananın gazabı Allah’ın gazabı gibidir’’ işte. 

 

Kadın bugün bir sömürü nesnesi haline gelmiştir, getirilmiştir ama burada kendisi de günahsız değildir. Evet, kapitalizmin yarattığı ekonomik dengesizlikler ve liberalizm denilen lanetin yarattığı ahlaksızlıklar aile hayatını parçalamayla neticelenmiştir. Ki, bu bilinçli bir planın ürünüdür. Zira neslin bozulabilmesi için, kadının bozulması şarttır. Çünkü nesile şekil veren ve onu temiz ya da kirli kılacak olan kadındır. Öyleyse kadın bozulsun ki, nesilde bozulsun ve çıkar çarkını döndürecek sürü hazır olsun her daim. Diziler, niçin kadın mahallesi görüntüsünü andırmaktadır, hiç düşündük mü acaba? Sömürü, geçim sıkıntısını ortaya çıkarmıştır, geçim sıkıntısı hayatı daha da zorlaştırmıştır. Böylece kadına, zımnen, yuvasından çıkması dikte edilmiştir. Zira huzurun, mutluluğun yolu kazanmaktan geçmektedir(!). Burada bir gerçeği sezemedik; kazanacaz diye kaybettiklerimizin farkına varamadık ve mahvolduk. Kadının çalışma hayatına atılmasıyla, erkeğin çalışma alanı da daraldı. Nesiller, anne şefkatinden ve sevgisinden mahrum kaldı, böylece sağlıklı büyümeleri zorlaştı. Kadınlarda erkekleşme hâsıl oldu, müthiş bir yozlaşma sadır oldu. Çocuklar yük olarak algılanmaya başlandı ve köpekler, çocuk yerine evleri süsler (!) oldu. Çocuk sayıları ister istemez düştü. Hakeza, lüzumsuz tükettim arttı. Zira çalışan kadın, kendini, daha bir bakımlı olma telakkisiyle görüntünün mahkûmu kıldı ve tüketime yöneldi. Nihayet, daha çok kazanmada huzur ararken, aksine huzursuzluk daha da arttı ve evlilikler çatırdamaya başladı. Toplum da, sarsılma zuhur etmeye başladı. Çünkü temel göçünce, kök çürüyünce üst tarafta etkisi hissedilir.

 

Evinde duran, anne olan ve çocukları ile ilgilenen kadını küçümsedik. Onu hayata atılmaya, bir nevi çağdaşlaşmaya zorladık. Olmayan haklar yükledik ve buradan bir kapı aralayarak ruhu üzerinde egemenlik kurduk ve zorla evinden dışarı çıkardık. Yani fıtratına ihanete zorladık. Dışarı çıkardık ama onun için, sağlıklı ve olması gereken bir ortam oluşturmadık. Çıkan kadını da bir daha geri döndüremedik. Kadının, yuvasından çıkmasını ve çocuklarından ayrılmasını, eşine karşı dikleşmesini ve güya hak aramasını çağdaşlaşmak, özgürleşmek diye sunduk. Oysa soysuzlaşmanın kıvılcımıydı bu. Bakınız bir kefere ne diyor; ‘’Muhammedin ordularına bin tankla yapamadığımızı, bir kadehle ve bir kadın eliyle yapacağız.’’ Kadınlarla ilgili bir gerçek söylendi mi hemen höykürürüz. Oysa kadının bir yaratılışı olduğunu, cinsel olarak cezp edici olduğunu düşünmeyiz. Sorunu hep kadının dışında ararız. Bunu da güya kadına değer veriyormuş görüntüsüyle yaparız. Ama kadına değer verdiğini düşündüğümüz dünyanın indinde kadının bulunduğu yeri ve kadına verilen değeri hiç görmeyiz nedense. Bilmeliyiz ki; kadın ve erkek fıtrat olarak farklıdırlar ve farklı olmaları, varlığın idamesi ve varoluş için gereklidir. Öyleyse, fıtratı dikkate almadan, bazı sorunlarda peşin itham etmek namussuzluktur ve derin ihanet gizlidir arka planda.

 

İslam, kadını kapatıyor, çağdışlığa mahkûm ediyor diyen soysuzların kadına verdikleri değeri ve kadını düşürdükleri durumu görüyoruz. Kadın adeta bir pazarlama objesi olmuş durumdadır. Çağdaş dünya da bir seks kölesidir. Ezilmekte, horlanmakta ve bedeninden istifade edilen bir hayvan olarak algılanmaktadır. Bunu dizilerde de bariz şekilde müşahede edebilirsiniz. Kadının, bundan daha kötü duruma düşebileceğini düşünmek zordur. Zira kadını, aşağıların aşağısına düşürmektir bu durum. Seks kölesi olan kadın adeta parayla alınıp satılan bir hayvan muamelesi görmektedir. Aynı şekilde reklam pazarlarının kuklası olan kadın da böyledir. Çünkü malın satılabilmesinde aracı olarak kullanılmaktadır. Ülkemizde, güya kendilerinin kadına değer verdiklerini ama Müslümanların ise kadının değerini düşürdüğünü söyleyen alçakların, soysuzların ve kanı bozuk pisliklerin kadına gösterdikleri muamele herkesin gözleri önündedir. Kadını seks kölesi olarak algılamaktadırlar, kullanmaktadırlar ve ürettiklerini pazarlama da satış için nesne olarak kullanmaktadırlar. Peki, bu mudur kadına verilen değer? ‘’Cennet annelerin ayağı altındadır’’ diyen bir din kadına değer vermeyecek ama reklam pazarlarında bir nesne olarak kadını kullanan çağdaşlık kadına itibar veriyor olacak öyle mi? Ve biz de öküz gibi yiyeceğiz bunu!

 

Bugün Müslüman Türk Milletinin, özellikle anneleri hedeftedir. Dizilerle, eğlence adı altında ki hayvani arzuların sergilendiği alanlarla, reklamlarla kadınımız tedricen bozulmaya çalışılmaktadır. Ayrıca, yönlendirmeli ama arka planında derin emeller bulunan kanunlarla da aile yuvaları hedef alınmaktadır. Genç kızlarımız büyük tehdit ve tehlike altındadır. Sürekli kendi geleneklerinden, kendi değerlerinden, kadim kültürlerinden ve köklerinden koparılmaktadırlar. Kimliklerine ve dinlerine düşman kılınmaktadırlar. Batı denilen lanetin kokuşmuş ve çürümüş kültürel kalıntılarıyla zihnileri ve yürekleri işgal edilmektedir, zehirlenmektedir. Bu millet, cehenneme giden bu yolu kapatmalıdır. Muhakkak ve mutlak olarak kapatmalıdır. Havlamalara aldırış edilmeden kapatılmalıdır bu yol. Zira mesele; varlık-yokluk meselesidir. Ve bu millet, çocuklarını, iki üç tane siyonist köpeğine ısırtacak ve kuduzlaştıracak değildir. Bu en tabi hakkıdır bu milletin. Devlet adamları, münevverler, âlim denilenler, onursuzca çıkar peşinde koşacaklarına ve ikbal için toplumsal dokuyu zedeleyecek kanunlarla iştigal edeceklerine, temel meselelere odaklanmalıdırlar ve asli vazifelerini ifa etmelidirler. Bilakis, en büyük suçludurlar. Sürekli çıkar peşinde koşmak, milli kaynakları yağmalatmak ve ekonomik buhranlar doğurup, geçim sıkıntılarının hâsıl olmasına neden olup aile yuvalarını çatırdatmak milli ve aile hayatımıza yapılacak en büyük suikasttır ve soysuzluktur.

 

Son tahlilde; söz bitmez ama yorgunluk olur. Kadınlarımızı korumalıyız. İtibarını sarsmamalı ve sarsılmasına meydan vermemeliyiz. Kadınlarımızı her zeminde ve zamanda gözetmeli, el üstünde tutmalıyız. Varoluş kavgamızın özneleridirler, esas unsurlarıdırlar onlar. Onlarsız hayat olmaz. Onlar hem çiçektirler hem de hayatımızın baharlarıdırlar. Çiçekler solarsa, dünya çirkinleşir. Baharlar giderse, kışların mahkûmu oluruz ve üşümek-donmak kaderimiz olur. Allah’ınıza, Önderinize ve Kitabınıza kulak verin, erkeğin ve kadının kim olduğunu, görevlerinin ne olduğunu ve nasıl olmaları gerektiğini öğrenin, idrak edin ve ona göre davranın, nihayet cenneti hak edin.

 

Tarih: 10.03.2012 Okunma: 604

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?