ZİHNİYET DEVRİMİ...18...

Özgür DENİZ - 03.03.2012

Artık mutlak olarak aşikârdır ki; bu millet, dün Türk olarak bilinmekteydi, bugün Türk ismiyle anılmakta, yarınlarda da Türk olarak bilinecek ve anılacaktır. Dâhilinde ki bütün bileşenleriyle birlikte böyle anılmıştır ve anılmaya da devam edecektir. Ama lafla da peynir gemisi yürümez, beylik laflarla kader çizilmez, samimice, namusluca gayret etmek icap eder. Zira kaderi, çalışmak ve mücadele etmek tayin eder. Dünyaya hükmeden ve İslam’ın sancağını elinden düşürmeyen ecdadımız; tembellikle, zulümle, ahlaksızlıkla ve adaletsizlikle bunu gerçekleştirmedi. Kimlik hakikatini, İranlı ve dünya çapında bir dev olan fikir adamı üstat Ali Şeriati de ifade etmiştir. Yine İslam âleminin fikirsel yönünde hedef tayin edicisi ve kader belirleyicisi olan bir Seyyid Kutup ta ifade etmiştir. Aynı şekilde bir Said Nursi de ifade etmiştir. Bir Engels de, Pascal da ifade etmişlerdir, tarihteki farklı filozoflar da ifade etmişlerdir. Ve yine milletimizin aziz bir evladı ve fikir devi olan Cemil Meriç üstatta ifade etmişlerdir. Bu millete, ister dostane, isterse düşmanca yaklaşılmış olsun kimlik ifadesi bu şekildedir. Bunu bir şey kanıtlamak babında da söylemiyorum, zaten gerçek olan bir şeyi göstermek adına söylüyorum. Ki, kanıt peşinde değilim, tarihe kazılmış mührümüz ve silinmeyecek şekilde yazılmış ismimiz âlemin malumudur. Hiçbir kimse bu ifadeyi ırkçılık olarak telakki etmemelidir. Ki, tarihin bir sürecinde, bu milletin evlatlarının da ırkçılık yaptığı vaki değildir. Irkçılık, bir şeyin gerçekliğini ortaya koymak değil, o şeyi tanrılaştırmaktır. O şeyi, her halükarda takdis etmektir ve o şeyin takdis edilmesini istemektir. Bizimde böyle bir yaptırımımız ve telakkimiz yoktur ve de olamaz. Ama kimliğimizi de bilmek ve kimliğimizle anılmak güzeldir, olması gerekendir. Kimliksizlik, yitmektir. Bütün birikimlerinin berhava olmasıdır. Olması gereken; kimliksizleşmeyi dayatan bir dünyada, kendin olarak kalabilmektir. Haddizatında, bu kimliksizleştirme gayreti içinde bile bir kimlik dayatması gizlidir. Bu hakikat, fark ve idrak edilmeli, tuzaklara düşülmemelidir.   

 

Türk Milleti, yaptıklarıyla değerlendirilebilir, tenkit edilebilir, bütün bunlar doğaldır ve olması gerekendir. Fakat Türk milletinin mevcudiyetine karşı suikast içinde olunamaz ve işte bu tehlikelidir ve kabul edilemez. Öyleyse, Türk Milleti’nin mevcudiyetine yönelik suikast içinde olan hiçbir fikir tasvip edilemez ve hoş görülemez. Bu fikir isterse, adalet için kavga verdiğini iddia etsin. Ki gerçekte adalet için kavga verdiği de söylenemez. Zira adalet; haklıya hakkını teslim etmektir. Gerçeği örtmek, adalete mugayir bir tavırdır. Türk kimliğine açık ya da gizli düşmanlık güdüpte, yaptıklarının doğru olduğunu söyleyenler ve bu milletin çocuklarının peşinden gelmemelerini tenkit edenler, önce bir durup düşünmelidirler. Bir defa bu milletin kimliğine düşman olmakla zaten baştan kaybetmişsin demektir. Öyleyse, kimliğe düşman olmaktan ziyade, kimlik sahiplerinin hareketlerini tenkit etmek daha doğru olandır. Tenkite eyvallah ama elimine etme gayretleri tensip edilemez. Şöyle ki; bir kişi, Türk milletini, gerek fert bazında, gerekse milletlik bazında yaptığı yanlışlardan dolayı tenkit edebilir, doğru olanı ifade edip, o doğrunun kabul edilmesini söyleyebilir ve bu çok güzel bir davranıştır. Ama Türk milletinin bir ferdinin ya da bir gurubunun yanlışlarını fırsat bilip ve oradan çıkış yapıp, bunu da genele şamil kılarak bu milletin mevcudiyetine suikast tertip edemez. İşte bu asla kabul edilemeyecek olan hatta şiddetle tedip ve tenkil edilmesi icap eden bir hainliktir. Ve maalesef, bağrımızda böyle yılanlar mevcuttur.  

 

Kimliğimizi gizleyemeyiz de. Birilerine hoş görünmek ve onlara kendimizi kabul ettirmek adına kimliğimizi gizlemekte fecaattir. Zira bilindiğimiz ve olduğumuz gibi kendimizi ifade etmeliyiz ki, sonradan arızalar meydana gelmesin. Bugün böyle deyipte, yarın şöyle derseniz, hem kimliğinize zarar vermiş olursunuz hem de güven bunalımına neden olursunuz. Hatta kimliğini ifade etmeyi suçmuş gibi algılatırsınız. Bu tavır, neslimize de ihanettir. Doğru olanı yapacaksınız, kimliğinizle anılmaktan da gurur duyacaksınız. Ama temsilinizi de layığı ile ifa edeceksiniz. Çünkü bu kimlikle, gurur duyacak nice işler yapılmıştır. Birilerine, kendinizi kabul ettirmek adına, hakikati örtemezsiniz. Birilerini memnun edeyim diye, kendisiyle varlık âleminde, varlığınızı ispat ettiğiniz ve nice güzel işler yaptığınız şeyi yok sayamazsınız. Kimliğinizi söylediğiniz zaman ve kimliğinizi koruma refleksi gösterdiğiniz durumda, birilerinin sizleri ırkçılıkla itham etmesine aldırmayacaksınız. Çünkü bu itham edilmenin ardında; sizin, kimliğinizi gizlemenizi sağlamak adına hainane bir tavır gizlidir. Her ferdin hareketini genelleyerek, bir milletin varlığına düşmanca tavır sergilemek, kesinlikle normal ve tasvip edilebilecek bir hareket değildir. Masum bir hareket olarakta adlandırılamaz böyle bir şey.

 

İslam Milleti bir ormansa, bu isim altında ki her millette birer ağaçtır. Ve tek tek ağaçlar olmasa, ormanın da bir anlamı olmaz ki, zaten orman diye bir şey de var olamaz. Bu gerçek görülmeli ve soyutluklarda boğulunmamalıdır. Kimse en üst tanımlamanın İslam Milleti olduğunu inkâr etmez ve etmemektedir. Ama bu tanımlama altında da bir tanımlama olduğu gerçeği görülmelidir. Ki, milletlerin birbirlerini tanımaları da bu sayede olmaktadır. Nasıl bir milletin bünyesinde ki her aileyi, kendi kimliği ile tanıyorsanız, her milleti de kendi kimliği ile tanıyabilirsiniz. Aksi kabil değildir. Ama burada, ya masumane ya da hainane tavırlar sergilenebilmektedir. Ki düşman da bunu fırsata dönüştürmekte ve Müslümanları, kimliklerine düşman edebilme gayretleri göstermektedirler. İçimiz de bunu yapan hainler çoktur. Sırf, Müslümanlar için; nasıl ırkçı bir anlayışa geçit verebilir gibisinden ifadeler ortaya konmakta, zımni ve netameli suikastlar tertip etmektedirler. Ve insanlarımızı, Türk kimliğini kabul etmekten ve bu kimlikle anılmaktan uzak tutmaktadırlar. Kimse bu hainane yönlendirmelere aldanmamalıdır. Nasıl her aile güzel olursa, dâhil olduğu millette güzel olur. Aynı şekilde her millet güzel olursa, dâhil olduğu büyük millette güzel olur. Gayrısı, soyutluklarda boğulmaktır ve anlamsızdır.

 

Aynı şey, vatan konusunda da geçerlidir. Bir vatanımız vardır ve ismi Türkiye’dir. Ve bu vatanı korumak, yükseltmek, gizli ya da açık düşman işgalinden kurtarmak ve bağımsızlığına kavuşturmak asli vazifelerimizdendir. Kimliğimizden gocunmamak gerektiği gibi, vatanımızın isminden de gocunmamak gerekir. Gocunanlar varsa da, onların bu vatana sevgi duyduğu ve sadık olduğu yalandır. Ecdadımızdan miras kalan ve imparatorluğumuzun bir bakiyesi olan, üzerinde gezip oynadığımız, türkülerimizi söylediğimiz, şiirlerimizi okuduğumuz, varlık kavgası verdiğimiz, ekmeğini yiyip suyunu içtiğimiz bu toprakları korumak, savunmak insani ve İslami vazifemizdir. Aynı, kimlik konusunda olduğu gibi, bu vatana düşmanlık edipte, bir değer uğruna kavga verdiğini iddia ederek, milletin kendisinin peşinden gelmesini söyleyenler sahtekârdırlar. Gelmediği için milleti suçlamakta hamakatlık timsalidir. Hiçbir vatan çocuğu, vatanına düşman odakların peşinden gitmez, gidemez. O odaklar isterlerse insani bir değer uğruna kavga verdikleri iddiası içinde olsunlar. Ki, iddiaları da boştur. Çünkü vatana düşman olunarak, bir değer savunulduğu iddiasından daha saçma bir şey olamaz. Zira vatan, bütün değerlerin yaşatıldığı ve varlığı sayesinde bütün değerlerin yaşanılabildiği bir evdir. Öyleyse, hem vatana düşmanlık güdüp hem de insanlığa dair bir değerin savunulduğu iddiası mutlak saçmalıktır. Vatanımız birdir, bütündür ve birliğine, bütünlüğüne yönelmiş her suikast hamlesi şiddetle tedip ve tenkil edilmelidir. Millet konusunda olduğu gibi, bu konuda da soyutluklarda boğulunmamalıdır. Vatansızlık dayatmalarına asla adlanılmamalıdır. Küresel dünyada, vatanların, artık anlamsızlaştığı yönünde ki onursuzca yönlendirmelere inanılmamalıdır.

 

Din konusu da aynıdır. Din, varlık evimizin biricik hazinesidir. Varlık evimizin, var olmasının mutlak temelidir. İnsanlık uğruna mücadele verdiğini söyleyipte, dine düşmanlık gütmek, yeryüzün en büyük ve emsali görülmemiş saçmalığıdır. Çünkü dinin asıl konusu insandır. İnsan dinsiz, din insansız yapamaz. Hayatla ölüm gibi iç içe olan olgulardır. Kadınla erkek gibi ayrılması kabil olmayan olgulardır. Ama burada da soyutluklarda boğulunmamalıdır. Din dedik mi kalıpçı bir anlayışa mahkûm olmamak icap eder. Din kavramını olduğu gibi algılamak yanlışlara neden olur. Zir din dediğimiz zaman, aklımıza, ahlaki davranışlar, adil olmak, cihat etmek, paylaşmak, namusunu korumak, topraklarını savunmak, kardeşliğe riayet, birlik içinde olmak, garibi gözetmek, izzetlice yaşamak, mazlumu korumak ve zalime haddini bildirmek vs. gibi insani erdemler akla gelir. Dinimiz de İslam dinidir. Birileri dinimizi kabul etsin diyerek, dinimizi tahrif ve tahrip etmeye gayret etmek, dinimizin üzerinde durduğu mutlak ve muhakkak olan temelleri sarsmak, emsalsiz bir kahpeliktir. Birileri yobaz der korkusuyla, dinimizi olduğu gibi yaşamaktan, savunmaktan, tebliğ etmekten imtina etmek derin ve affedilemez bir ihanettir. Hem milli hem de dini bir ihanettir. Çünkü dinimiz, seçtiğimiz değil, seçilmiş bir dindir. Belirlenmiş bir dindir. Tek kabul gören ve kabul görecek bir dindir. Niye öyledir? Çünkü asliyetini koruyan tek dindir. İnsan eli değmemiş tek dindir ve son dindir. Muhtevasında, insanlık adına olumsuz sayılabilecek tek bir harf bile mevcut değildir. Ve dinimiz, insanlığın son adasıdır. İnsanlık bu adaya eninde sonunda iltica etmek mecburiyetinde kalacaktır. Çünkü harici bütün adalar kanlıdır, kirlidir. İnsanlığın yönünün bu adaya çevrildiği durumda, öncünün de milletimin olmasını gönlüm şiddetle arzular tabiî ki. Ama Allah, bu görevi layık olana emanet edecektir.

 

Bu millet, üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapacak bir millet değildir. Bu milletin çocukları da zangoç olacak kadar haysiyetsiz değildir. Bilinçsiz ve budala değildir. Gelenlerin keyfi için geçmişine sövecek kadar soysuz ve kansız bir millet değildir. Batıl değerler uğruna kavga verecek bir millet değildir. Dışarıdan alınmış hukuk kurallarıyla hayatlarını düzenleyen bir millet değildir ve olmamalıdır. Bu milletin uğruna kavga vereceği yegâne değer, İslam’dır ve İslam’ın tazammum ettiği ulvi ve soylu erdemlerdir. Küreselcilik adına, çağdaşlık ve demokrasi adına, vatanından, kimliğinden ve dininden taviz verecek sefil bir millet değildir. Bu millet, tarihinin bilincinde olan, mazisine layık olmaya çalışan, ecdadına saygıda kusur etmeyen, dinine mutlak sadakatli, vatan savunmasını olması gerektiği gibi yapan bir millettir. Büyük ülkülerin peşinde koşan ve her adımda daha bir coşan millettir. Kadim medeniyetinin dirilişi için kavga veren ve vermesi gereken bir millettir. Bu millet, ne kadar da yoğun propagandalarla ahlaksızlaştırılmaya çalışılsa da özünde ahlaklı ve şerefli bir millettir. Kimlikli ve dindar bir millettir. Bu milletin çocukları da bu bilinçle hareket etmelidirler ve vazifelerinin idrakinde olmalı, gereğini yapmalıdırlar.

 

Öyleyse, uğruna mücadele vereceğimiz ve kurmamız gereken ulvi düzenin temeli kılacağımız ahlak ve adalet olgularının, mutlak ve vazgeçilmesi muhal olan temelleri belirlenmiştir. Bu temeller üzerinde, taviz vermeden ve gerekirse makul şiddet bile içerebilecek olan ahlak ve adalet davasına kendimizi adamamız insani bir zorunluluktur. Bu milletin evlatları, bu vatan üzerinde, İslam ahlakı temelinde bir adalet kavgasını ciddi anlamda vermelidirler. Gerçekten adalet kavgası verdiğini iddia edenler, bu temelleri ıskalayarak bir yere varamazlar ve samimiyetleri sorgulanır. Hatta samimiyetlerinin olmadığı varsayılır. Öyleyse, geneli kuşatan temeller üzerinde vermeliyiz soylu kavgalarımızı. Harici yönlendirmelerin tuzağına düşmemeliyiz.  Bu vatan üzerinde, değişmez ahlak temlinde, bir adil düzen kurmak zorundayız. Bu millet, bu hakikati idrak etmeli ve icabını ifa etmelidir. Bilakis, vazifesini ihmal etmiş olacaktır ve var olması sekteye uğrayacaktır. Olaya ideolojik temellerden değil, saf insaniyet temelinden baktığımız zaman bütün bu gerçekler görülebilecek ve kabul edilecektir. Allah, İslam Ümmetini ve Türk Milletini korusun ve kadim davamızı zaferle neticelendirmeyi müyesser kılsın! Âmin.

 

Tarih: 03.03.2012 Okunma: 586

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?