NELER OLUYOR?...10...

Özgür DENİZ - 13.02.2012

Bizim, kimliğimizden ve dinimizden taviz vermemizin nedeni, kürselleşme denen olgudur. Bütün yapılarımızın temelini sarsmamızın ve yeniden tanzim etmemizin nedeni, küreselleşme denen lanettir. Dünyaya uyacağız ya, küresel değerlere adaptasyon sağlayacağız ya; mabetlerimiz, mekteplerimiz, kışlalarımız dünya standartlarına uygun olmalıdır ya, işte bu yüzden kendi özümüze değil, çağdaş standartlara göre tanzim edilmesi elzemdir! Kendi özümüze uygun olmasa da olur! Çünkü kendi özümüz, radikalizmdir, yobazlıktır, irticadır. Öyleyse, yeter ki, küresel yapıya uygun olsun! Yoksa bizi hor görürler, çağdışı kabul ederler! Dünya ile bütünleşme lafıyla, insanlar afyonlanmakta ve iradesiz bir sürüye dönüştürülmektedir. Dünya nereye gidiyor, sen neredesin diyerek, insanlar komplekse sokulmakta ve varlıksal özlerinden taviz vermeye zorlanmaktadırlar. Kendi çevrenizi düşünün, aynı şekilde, aynı söylemlerle, bütün çirkeflikler bize de dayatılmakta değil midir? İnsanlar tek tipleştirilmektedir. Oysa kürselleşme denen şey, örtülü emperyalizmdir. Daha ötesinde ise siyonizmdir. Emperyalizmin şirinlik maskeli yüzüdür. Küreselleşme, bankalar tavassutu ile insanların kullaştırılmasıdır. Kredi katı çılgınlığı ekseninde düşününüz. Daha çok tüketme hastalığının şifası gibi sunulmaktadır kredi kartları, ama daha da beter etmektedir. Emperyalizm kavramı, insanlık nezdinde itibar kaybettiği için, artık iğreti gelmeye başladığı için ve mutlak sömürüyü ifade ettiği için, küreselleşme kavramıyla kendini gizlemek zorunda kalmıştır. Böylece, hedeflere daha kolay ulaşılmaktadır, her türlü kötülük daha kolay pazarlanmaktadır. Vatanlar, zorlanmadan işgal edilebilmektedir. Kaynaklar daha kolay sömürülebilmektedir. Değerler hissettirmeden tahrif edilebilmektedir. Her türlü pislik ve mikrop, milletlerin bünyelerine daha kolay sirayet edebilmektedir. Milletler, çağdaşlık ve demokrasi kavramları ile adeta soysuzlaştırılmaktadır. İnsanı, düşürmekte ve alçaltmaktadır.   

 

Bizler, küreselleşme uğruna her şeyimizi kaybettik. Gerçekten kaybettik ve kendimiz olmaktan çıktık. Şimdi birisi kalkıp, bize; siz, şusunuz dese, sen ne diyorsun behey ahmak diye karşılık veririz, o kişinin hakikati ifade etmeye çalıştığını düşünmeyiz bile. Çünkü kendimizden o kadar uzaklaşmışızdır ki, kendimizin kim olduğumuzu unutmuşuzdur. Sözümüzü ve değerlerimizi, kimliğimizi ve dinimizi, küreselleşmeye ve küreselleşmenin değerlerine feda ettik. Böylece bize daha çok değer verildiğini zannettik. Oysa küreselleşme denen şey, yutucudur, yok edicidir. Küreselleşme, kalabalık gibidir. Fert, kalabalığa entegre olunca, beyni döner, ruhu sıkışır. Yeteneklerini kaybetmeye ve yozlaşmaya başlar. Çünkü kalabalık, kendi değerlerini dayatır ferde. Yutar insanı, kalabalık. Pasifleştiricidir, yozlaştırıcıdır. Kalabalıkta, insanın, sınırı mınırı kalmaz, belirsizleşir insan. Böylece fert, kimliğini ve değerlerini; kalabalığın kimliksizliğine ve değersizliğine feda eder. Ancak o zaman kabul göreceğini düşünür. Oysa herkesin kendi olarak kalması daha iyidir. Kendi zemininde durması ve kendi yetileriyle, değerleriyle var olması daha doğru olandır. Kalabalığa girmek başkadır, entegre olmak daha başkadır. Kalabalığa girmek bir ihtiyaçken, entegre olmak tamamen nefsi bir arzudur, yönelimdir, zımni dayatmadır. Çünkü kalabalık cezp edicidir. İnsan olarak girilir ama insan olarak kalmak çok zordur. Tıpkı küresel dünyaya, kendi kimliğinizle giripte, kendi kimliğinizle kalmanızın çok zor olduğu gibi. Gerçi, kürselleşme, kimliksizliği ve dinsizliği dayatmaktadır. Zira niyeti bellidir, giren bunun farkında olarak girmektedir. Bile bile giren ise, kâmil manada ahmaktır.

 

Kürselleşmek demek, bireyselleşmek demektir. Bencilleşmek demektir. Kürselleşmek duyguların ölümüdür, kalbin kirlenmesi ve vicdanın terk edilmesidir.  Mutlak aklın egemenliğidir, çünkü kürselleşmenin kuralları, mutlak akılcılığı dayatır. Mutlak akılcılıkta; mutlak bencillik, mutlak çıkarcılık demektir. Kesin hesapçılık demektir. Tıpkı kalabalığın kurnazlığı dayattığı gibi. Kürselleşmede ve kalabalıkta çıkar esastır. Dostluk yoktur, duygu yoktur, fedakârlık yoktur, paylaşım yoktur, güven yoktur. Nefsin egemenliği vardır, hasbiliğin yerini hesabilik almıştır. İnsanlar birbirlerinden faydalanmak için, birbirlerine yanaşırlar. Makyavelizm ve pragmatizm, bu alemin teorileridir. İnsanlar birbirlerini yemeye kurguludurlar. Birbirlerini aldatabilmek için her kılığa girerler. Birer bukalemun olurlar. Kalabalığın, insan ruhunu öldürdüğü gibi; küreselleşmekte, milli ruhu öldürür. Milli ruh ölünce milletin var olması kabil olmaz. Tıpkı insanın ruhu ölünce, insanlığın kalmaması gibi bir şeydir bu. Ruhun katledilişi, bedenin önemsenmesi ve öncelenmesi demektir kürselleşme. Küreselleşmede, bedenin doyumu önceliklidir. Küreselleşme, öldürücü ve zehirleyici bir etkiye sahiptir. Farklılıkları budar, yok eder. Hizmet telakkisi üzerinde değil, çıkar esası üzerinde var olur.

 

İnsan, küreselleşmeden, vebadan ve kanserden korkar gibi korkmalıdır ve kaçmalıdır. Küreselleşme, bu hastalıklardan daha tehlikelidir. Çünkü bu hastalıklar, seni, belki uzun vadede öldürebilir ama bilincini yok etmez, seni senden almaz. Ama küreselleşme, bilincini katleder ve seni senden çalar. Sen, kendini bilmedikten sonra, istersen sonsuza kadar yaşa, bu yaşamın ne değeri olur Allah aşkına? İnsanın kalpsiz kalması, bilincinin dumura uğraması ise; insanı bir bitkiye dönüştürür, hatta hayvanlaştırır. İnsan, sınırlı ve sınırları olan bir varlıktır. Küreselleşme, kalabalık gibi, sınırları kaldırır. İnsanı sahte özgürlük düşleriyle boğar. İnsana, sınırsız ahlaksızlığı, özgürlük diye dayatır. İnsanı, sürekli tüketmeye zorlar. Kürselliğin ardında sermaye olduğu için, küreselleşme zaten tüketim demektir, tüketim için yeni pazarlar bulmak ve tüketecek bir toplum ihdas etmek demektir. İnsanı, adeta hayvanlaştırır. Çünkü dış dünyada sınırların lağvedilmesi, hayvanlaşmayı intaç eder zorunlu olarak. Küreselleşme, aynı zamanda, direnişin de kırılması demektir. Hem ferdi direnişlerin hem de milli direnişlerin. İnsanları ve milletleri, evcilleştirir.

 

Kürselleşme, vatanların parçalanmasını, milli kültürlerin ve İslam dininin erimesini, anlamsızlaşmasını ve hayattan çekilmesini de tevlit eder. Zaten belki de, en kökenin de, bu gaye vardır kimbilir! Çünkü bugün bütün dinler hükmünü kaybetmiştir. Hükmü olan ve insanlığın yegâne kurtuluş alternatifi olan, insanlara bir direniş ve kurtuluş teolojisi sunan din, sadece İslam dinidir. İslam dini, milli ruhla (milli kültürlerle, değerlerle) bütünleştiği zaman, bağımsızlık kavgasında en güçlü temel olur. Bu yüzden de, milli kültürler ve gelenekler ile İslam dini, küreselleşme için en büyük tehdit unsurudurlar. Küreselleşmenin önünde ki, en güçlü engellerdir bunlar. Dolayısıyla etkisizleştirilmeleri gerekir. İnsanlar üzerindeki, hükümleri ve etkilerinin pasifleştirilmesi icap eder. İşte burada, hoşgörü ve diyalog denilen şeytani oyun ve lanet kumpas ortaya çıkar. Çünkü başka şekilde, milli ve dini ruhu pasifize etmek, bu ruhların insanlar üzerinde ki etkilerini kırmak kabil değildir. Bilakis, insanları, küresel dünyaya adapte etmek, entegre etmek çok zordur. Bu iki yön, milli ve dini ruh, insanların çok hassas oldukları yönlerdir. Ve insanları bu ruhlarla aldatmak, istenilen yöne kanalize etmek çok kolaydır. Hoşgörü ve diyalogun, arka planda ki, aslı gayesi de budur işte. Olaya masumane bir şeymiş gibi saf niyetlerle bakmamalıyız. Ardında ki, büyük tehlikeleri görmeliyiz. Hoşgörü ve diyalogla, insanlarımız, şeytaniyetin planlarına kurban edilmektedir. İnsanlarımızın direnişi bilinci katledilmektedir. Adeta sürüleştirilmektedir insanlarımız.

 

Ülkemizde, kimlikler etrafında dönen oyunlarda, tamamen kürsel şeytanların taktiğidir. Bugüne kadar bu gayenin temeli hazırlanmıştır ve bugün de pişirilmeye ve yenmeye çalışılmaktadır. Kimliklerin sürekli ön plana çıkarılması ve buradan milletin ayrıştırılmaya çalışılması, kadim bağların zayıflatılmaya gayret edilmesi, vatanımızın parçalanmak istenmesi lanet bir kumpastır. Ama insanlar bu kumpasa gelmektedirler. Olaylara emperyalizmin istediği minvalde bakmaktadırlar. Bu minvalde kullanılan kişiler, samimi pozlar çizerek insanların kalplerine girmeyi başarmakta ve ayrımcılığı körüklemektedirler. Kadim kardeşliği zehirlemeye yeltenmektedirler. Niyetler temiz değildir. İki taraftaki kahpelerde, temsil ettiklerini söyledikleri kardeşleri temsil etmekten sonsuz derece uzaktırlar. Ama yakınmış gibi durmaktadırlar ve hedeflerini tam on ikiden vurmaktadırlar. Milletimiz yekpare bir bütün olarak bu lanet oyunu bozmalıdır. Kürt kardeşlerimize, Türk kardeşlerine düşman olmaları adına psikolojik hareket uygulanmaktadır ve asırlarca anıldıkları ve bundan da asla gocunmadıkları kadim kimliklerine hor ve düşmanca bakmaları için mücadele verilmektedir. Eğer bir kalp sahibi olarak ve vicdanlıca düşünürsek, olayları net şekilde görürüz ve kirli, kanlı hedefleri neticesiz bırakırız. Şeytanların ve şeytaniyetin egemenliğini engelleriz. Küreselleşmenin ağlarına yakalanmayız. Allah, bizi, milletimizi, ülkemizi, kadim kardeşliğimizi korusun. Sonsuz âminler olsun.

Tarih: 13.02.2012 Okunma: 587

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?