NELER OLUYOR?...5...

Özgür DENİZ - 11.02.2012

Evet, ne gariptir ki, şu an içinde bulunduğumuz halin sebepleri söylediklerimizle doğru orantılıdır. Ve bir an önce bu kaotik halden çıkmamız ve başımızı mutlak olarak kaldırmamız gerekir. Ufuklara bakmamız, istikbale odaklanmamız, medeniyet hamleleri yapmamız gerekir. Temelleri sarsmadan, çok ciddi reformlara yönelmemiz şarttır. Ama bunun içinde özümüze dönmemiz icap eder. Kim idiysek, nasıl idiysek, tekrar olduğumuz şeye dönmemiz ve yaşadığımız gibi yaşamamız gerek. Ama bir türlü öze dönüş iradesi gösteremiyoruz. Hala aynı yerimizde sayıyoruz. Düşmanın tam zıt kutbunda olmamız gerekirken, düşmanla aynı yerdeyiz. Oysa mutlak farklılıklarımız vardır ve bu farklılıklar yaşantımıza yansımalıdır. Velâkin yansımamaktadır. Ne acı ki, adeta Yahudileşmişiz. Bütün mevcudatı bir faydalanma aracı olarak görüyoruz. Sürekli mide odaklı çalışıyoruz. Marks diyor ki; ‘’para Yahudi’nin dinidir.’’ Yine bir filozof diyor ki; ‘’Yunanlılar, kendilerini çalışmaya, sanata ve felsefeye adamışlar; İsrailliler ise, teolojinin besleyici bakış açısından dışarı çıkamamışlardır.’’ Evet, bunlar tarihsel birer gerçektirler. Gerçekten de Yahudiler, paraya tapmışlardır, sürekli yemekle iştigal etmişlerdir. Ve diğer milletleri de kendilerine benzeterek, onları, kendileri için hizmetkârlar kılmaya çalışmışlardır. Ama Yahudilerin, sözcülüğüne soyunanlar, Yahudileri bilimin temelini atan millet olarak göstermeye çalışmışlardır. Sürekli ve zımnen, Yahudilerin üstün insanlar olduklarını insanlığa dayatma gayretine girmişlerdir. Oysa Yahudiler, başka milletlerin sırtından geçinen bir millettir. Diğer milletlerin ürettiklerini çalan, diğer milletlerin kaynaklarını yağmalayan bir millettir. Yahudilerin, insanlığa verdikleri zerre bir şey yoktur. Ama insanlıktan alıp götürdükleri şeylerin hesabı bile yapılamaz.

 

Yahudiler, kendilerini daima özel yaratılmış varlıklar olarak gördüler. İnsanlık üzerinde egemen olma haklarının var olduğunu iddia ettiler ve hep bu minvalde yaşadılar. Zulümlerinin yegâne sebebi bu anlayış oldu. Bütün kötülüklerin kaynağı oldular. Adeta, şeytaniyetin mümessili oldular yeryüzünde. Tabi burada bütün suçu şeytana yüklemekte yanlıştır. Herkesin bir aklı ve iradesi vardır. Sen aklını ve iradeni iptal edersen ve her gösterilen yoldan gidersen hiç kimseyi suçlayamazsın. Tek suçlu kendinsindir. Bu yüzden sadece Yahudileri suçlamıyorum. Suçu birazda kendimizde aramalıyız. Zira şeytanın görevi bellidir ve yapmak için müsaadesi de vardır. O zaman insan da insanlığını bilecek ve insan gibi yaşayacaktır. İnsan, kendi mayasını unutup hayvanlaştığı zaman, üzerine binen çok olacaktır tabiatıyla. Bundan da şikâyet etmeye hakkı olduğunu sanmıyorum. Yahudi, bencildir. Kendinden başkasını asla düşünmez. Düşünür ama onu nasıl yiyeceğini düşünür. Yahudi için Tanrı, savaş Tanrısıdır. Çünkü Yahudiler savaşa taparlar. Zira güçlerini göstermek isterler.  Kendilerini mükemmel ve güçlü olarak görürler. İnsanlığın, kendilerine hizmet etmek için var olduğuna inanırlar. Bu yüzden, bütün insanlığı kendi krallıkları altında toplayabilmek için yanıp tutuşurlar. Bütün gayretleri bunun içindir. Bütün varlığı bu yolda kullanmaktan imtina etmezler. İdeolojilerin ideologları da yine Yahudilerdir ve ideolojileri, insanlığın kendilerine hizmet etmesini sağlamak adına çok iyi kullanmaktadırlar. Faşizm, komünizm, darvinizm, kapitalizm, kemalizm, liberalizm, anarşizim, sürrealizm hatta daha ötesi demokrasi, çağdaşlık ve diyalog bile en nihayetine Yahudiye hizmet etmek için vardır. Düşünün, taşının, tahlil ve tetkik edin en nihayetinde bu gerçeği bütün çıplaklığı ile göreceksiniz. Hem vallahi, hem billahi, hem tallahi göreceksiniz. Bizim kurtuluşumuz; İslam temelli Milli siyasettedir.

 

Türk İslam âleminin çocukları olarak ve bir zamanlar bu âlemin başı olarak bizler ise çok farklıyız. Bu, bizler üstün milletiz demek değildir. Zira böyle bir düşünce de, algı da Yahudileşmektir. Zira bizler üstünlüğün, ancak ve ancak, Allah’a hakkıyla kulluk yapmakta olduğuna inanırız. Bizler insanlığa hizmet için varız. Dünyayı yaşanılır kılmak içindir, bütün çabamız. Yeryüzünde ki, zulüm ateşini söndürmek ve insanlığın karanlık ufkuna bir güneş gibi doğmak için varız biz. Adımız bütün kıtalarda bilinir bizim. Münir Derman’a göre Batı tarihçilerinden birisi şöyle söyler; ‘’dünya da iki meçhul vardır; birisi Kutuplar, diğeri Türkler.’’ Yine ‘’üç tarih vardır: Yunan, Roma ve Türk tarihleri, diğerler hikâyedir.’’ Münir Derman kendisi de şunları söyler: ‘’Nil’i Mısır’dan, Dicle ve Fırat’ı Mezepotamya’dan, Seyhan ve Ceyhan’ı yerlerinden kaldırın, her şey çorak ve bomboş kalır. Tarihe yön vermiş insanları da milletlerin tarihinden kaldırınız, dünya bomboş kalır. Türk Milletini savaş meydanlarından hayali olarak alınız, dünya savaş tarihi enteresanlığını kaybeder, çıplak bir mahalle kavgası manzarasını alır.’’ Gerçekten de doğrudur bu. Hayır yani, inkar edilebilecek bir durum yoktur.

 

Müslüman Türk Milleti, İslam’dan önce de, sonra da tarih sahnesinde her daim onurlu şekilde yerini almıştır. Müslüman olduktan sonra da kılıcını daima İslam için kullanmıştır. Ki zaten Müslüman olmadan önce de inanışı tıpkı Müslüman gibiydi ki, İslam’a girmesi çok kolay olmuştur. Kıtalardan kıtalara at sürmüştür, İlay-ı Kelimetullah Davası için. Türk mevhumunun bir tek olumsuz manası yoktur. Doğan Avcıoğlu, dört ciltlik ‘’Milli Kurtuluş Tarihi’’ kitabının galiba birinci cildinde olacak, Türk mevhumunun tanımı üzerine yaptığı araştırmayı verir ve bir tek olumsuz anlam bulunmamaktadır. Hatta bir anlamı ‘’kudret’’demektir. Hakeza, Türk adı tarih sahnesinde Müslüman ile özdeşleşmiştir adeta. Tabi bu durduk yerde olmuş bir şey değildir. Bu millet, bin yıl İslam dinine hizmet etmiş, bu din için at koşturmuş, kılıç kuşanmıştır. Ve daima da baş olmuşlardır. İşte bu millete karşı gövdeleri dağlayan derin kinde burada gizlidir. Bir şeyi nasıl yok edersiniz, o şeyin başını yok ederek değil mi, o şeyi ayakta tutan noktasını iptal ederek değil mi? İşte Türk milletini yok etmeden, ezmeden İslam’ı yok edemeyeceğini çok iyi bilmektedir düşman ve bu yüzden Türk milletini nasıl yok ederim diye hesaplar yapmaktadır mütemadiyen ve bizlerde maalesef yemekteyiz her sunulanı ve bu millete ihanete varan hareketler içerinse girmekteyiz. Günümüzde olanlarda bundan başkası değildir.

 

Temelini Vatikan’ın attığı hoşgörü ve diyalog oyunu da bu hedefe yöneliktir. Ezemedikleri bir milleti evcilleştirmektir yegâne gaye. Türk Milleti dindardır ya, işte bu damardan girerek bu millet pasifize edilmek istenmektedir. Uykusuna devam etmesi istenmektedir. Zira uyuyan devin uyanması tehlikelidir. Bütün hesaplar altüst olabilir, bütün planlar bozulabilir. Bu da düşmanların işine gelmez. O zaman tek çare, ezilmesi kabil olmayan bu milleti evcilleştirmektir. Uyanması gereken dinle, uyutmaktır. Böylece, küresel emperyalizmin ağlarına hapsetmektir. Dünyaya yön vermesi gereken millete, yön vermek ve kader biçmek istiyorlar. Bunu da sürekli uğruna kılıç kuşanıp, at koşturduğu yüce dinle yapmak istiyorlar. Ama bu millet bu lanetli oyuna gelmeyecektir inşaallah. Uyanacak, şahlanacak ve yeniden kadim medeniyetinin temellerini atacaktır. Bugün vuku bulan olayların en derinlerinde tetikleyici olan sebepleri ta derinlerde, buralarda da aramak gerekir. Su uyur, düşman uyumaz. O zaman bizim için uyumak demek, kahredici bir ölüm demektir!

Tarih: 11.02.2012 Okunma: 631

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?