ÂDİLER, SAHTEKÂRLAR!...

Özgür DENİZ - 03.08.2011

‘’Ben güzel ahlakı tamamlamaya geldim.’’ Yegâne Önderimiz (sav)

 

‘’Her suç, topluma sorulmuş bir sorudur.’’ Jacques Verges

 

‘’Yasaların bittiği yerde zulüm başlar.’’ Lord Chatham

 

‘’Kötülüklerin ilki ve en büyüğü, ahlaksızlıkların cezasız kalmasıdır.” Platon

 

‘’Din ile payidarsın, din gitti mi tarumar olursun.’’ Mehmet Akif Ersoy

 

 “Yol kesenler, Kur’an okuyup öğrenince, yol gösterici oldular” Muhammed İkbal

 

“İnsanları yasa ve ceza ile yönetirseniz, onlar bir daha yanlış yapmayacaklar, ancak şeref ve utanma duygularına da sahip olmayacaklardır. İnsanları erdemle ve ahlak kuralları ile yönetirseniz, o zaman onlar hem utanma duygusuna sahip olacaklar, hem de doğruyu yapmaya çalışacaklardır.” Konfüçyüs

 

‘’Ahlak kurallarını çiğnemeyin, zira öcünü çabuk alır.’’ Tolstoy

 

Gerçekler acıdır ve acıtır bebeğim!

 

Gerçek, ortak iyiliğe hizmet etmelidir ve ortak iyiliğe hizmet etmeyen şey gerçek değildir bebeğim!  

 

Ülke kirlenmiş, batmış, insanlar canileşmiş diye uğultular işitiyorum sanal ve doğal âlemde. Fakat sahtekârca uğultular bunlar. Zerre samimiyet yok. Çünkü gerçek çözümü arzulayan yok. Yani beyinden dökülenlere, ruh kör! Konuşuyoruz, lanetliyoruz, isyan ediyoruz güya, velâkin bütün bu tavırlarımızda samimiyetin zerresi yok. Güya iyi insan olmuş oluyoruz, toplum bizi yüceltiyor. Kadın ne güzel yazmış, adam ne cesur yazıyor, ne yürekli politikacı, ne âlim adam gibisinden sözleri işitmek nefsimize hoş geliyor. Oysa bunlar boştur. Ulan hoş ve güzel yazsan ne, cesur yazsan ne, yüreklice konuşsan ne, allame-i cihan olsan ne; bunlar sadece görüntü- vitrin olduktan sonra! Aşağılık sahtekârlar, utanmaz adiler! Namuslu olacaksınız oğlum-kızım namuslu. İş yapacaksınız. Eğer bişeyi söylüyorsanız, gereğini de yapacaksınız insan gibi. Ahlaksızlık var demeyeceksiniz; elinizdeki imkânı, o ahlaksızlığı ortadan kaldırmak için kullanacaksınız. Tabi gerçek çözüm yolu neyse onu ortaya koyacaksınız. Kahpelik yapmayacaksınız. Gerçek çözüm yolu, sizin beyninize ve ruhunuza ağır geldiği için, kabul etmemezlik yapmayacaksınız ya da gizleme gayreti içinde olmayacaksınız. Ama bunu yapıyorsunuz! Zira görünen köy kılavuz istemez. Hem de haysiyetsizce yapıyorsunuz. Çünkü gerçek çözüm yolu, sizlerin saltanatlarınızı sarsıyor. Pis suratlarınızdaki boyları döküyor.  Bu sözlerim, kimliklerinde Müslüman yazanlar içinde geçerlidir.

 

En bariz bir örnek: FEHMİ KORU denilen tipi biliyorsunuz. Şimdi bu adamın yaptıklarına bakınız, söylediklerine bakınız. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu cinsinden değil mi Allah aşkına? Şimdi bu adamın ahlaksızlıklardan, kötülüklerden dem vurması, ülkenin makûs talihini mevzu yapması ne kadar geçekçidir? Kim inanır buna? Hem ahlaksızlıklardan bahsedeceksiniz, hem gerçek çözüm yoluna dair en ufak bir imada bulunmayacaksınız, hem de üstelik ahlaksızlığın kaynağı olanlara kuyruk sallayacaksınız. Ayıp diye bir şey var be! İnsan utanır be! Yani bir Müslüman bu kadar mı düşer be? Peki, sen, ahlaksızlığın kaynağıyla ittifak edince, ahlaksızlığı yok edecek çözüm yollarını nasıl ortaya koyacaksın bebeğim? Ya da hem ahlaksızlığı yaymak, hem de ahlaksızlıkla savaşmak nasıl bir iştir? Yapmayın lütfen! Çok ayıp oluyor ve ihanet kokuyor bütün yaşamınız. Üstelik çok kötü örnek oluyorsunuz, gelen nesle!

 

Yani gerçekten anlamıyorum, vallahi anlamıyorum. Toplum arasında şöyle bişey söylenir: büyük görünen ya da isim yapmış yazarların yazılarını okuyunuz amma yanlarına uğramayınız, sonra şok olursunuz ve nefret edersiniz. Ki buna gerçekten şahitte oldum. Sözlerinde başka, yaşamında başka olan insanlar tanıdım. Bu nedir Allah için? Böyle bir şey olabilir mi? Hem de bir Müslüman için. Ya sahiden kim bunlar? Allah mı bunlar? Önder mi bunlar? Kimsiniz ya? Önderimizin (sav) hangi hayatından böyle bir örnek gösterebilirsiniz? Siz isim yapmış yazar oldunuz diye başınız göğe mi erdi? Hayır, yani size tafra yapma yetkisini kim verdi? Ki böyle bir yetki mi var? İsim yapınca göğü delecekmiş gibi, yeri yaracakmış gibi hareket etme ayrıcalığı diye bir şey mi var kardeşim? Eğer sizler namuslu olsaydınız, gerçekten namuslu bir toplum var etmek çok kolay olurdu. Fakat sizlerin sözleri ve özleri asla bir değil ve hiçbir zaman da olmadı! Yazıklar olsun, sonsuz kez yazıklar olsun! Aslında, asıl suratlarına tükürülmesi gereken sizlersiniz. Şeytan zaten melundur!

 

Ve hakeza, bakınız etrafınıza; kadınlar şiddet görüyorlar, öldürülüyorlar, küçücük kızlar evlenmeye zorlanıyorlar vs. diyen sürüyle çığırtkan var. Fakat bunlara gel kardeşim en güzel çözüm yolunu bulalım ve bunu da namusluca uygulayalım dediniz mi delirirler. Peki, buna ne derler Allah aşkına? İğrenç bir riyakârlık değil midir bunun adı? Yav kardeşim, evet rezil bir durum var ve çözülmesi gerekiyor. Peki, bu nasıl çözülecek? Elbette bunun bir çözüm yolu mutlaka vardır. Fakat nedir o? O çözüm yolunu gören, düşünen ve uygulayalım diyen var mıdır? Pek göremiyorum. Çünkü o çözüm yolundan korkuyorlar. Bunlar istiyorlar ki; suç olsun ama bizim istediğimiz kadar olsun ve bizim istediğimiz yöntemle çözülsün. Şerefsiz evlatları, alçaklar! Hem suç ortamını yaratacaksın, hem de insanlar suç işliyor diye bağıracaksın. Sonra da tutup hiç olmayan yerleri suçlayacaksın, din vb. gibi kadim değerleri. Fakat bütün melanetlerin dinsizlikten kaynaklandığını görmeyeceksin. Hem mutlak dinsizlikten, hem de din maskeli dinsizlikten.

 

İnsan bellidir, hayat bellidir. İkisi de mutlak anlamda kaotiktir. Yani ikisi de birbiri içindir. Ne hayat cennettir; ne de insan melektir. İnsanı suçladığınız zaman, hayatı da suçlamanız gerekir. Hayatı suçladığınız zaman, insanı da suçlamanız gerekir. Özlerine göre davranmak zorundayız, bu iki olguya karşı. Hayat her türlü nimetlerle doludur ve insanlarda büyük bir iştiyak vardır bu nimetlere karşı. Ve insan günaha meyyal yapıdadır. Nefis sahibidir. Tamam, doğru dursun amma nasıl doğru dursun? İllaki bir yolu-yöntemi olmalı değil mi bunun? Başıboş bırakırsanız rahat durmayacağı bellidir. Ama duygularına gem vurmasını zorunlu kılacak bişeyler olmalı değil midir? Birileri her türlü imkâna sahipken ve rahatça her istediğini yapıyorken, diğer insanların hadlerini bilmelerini ve durdukları yerde durmalarını söyleyemezsiniz değil mi? Bu alçakçadır. Zira nefis sadece imkân sahibinde yoktur, imkân sahibi olmayanlarda da vardır.

 

En basitinden bir misal vereyim; bir adam var, her türlü imkâna sahip, belli durumları yaşamakta zorlanmıyor. Ve diğer insanlarda umurunda değil. Aynı durum kadınlar içinde geçerlidir. Fakat siz yaşadığınız tozpembe hayatı diğer insanları düşünmeden yaşıyorsunuz. Ve hayata egemen olan sizin yaşantınız. Peki, gariban insan ne yapsın? Onda da bir nefis olduğu gerçeğini görmezden mi gelelim namussuzca? Toplumsal hayat belli, sanal hayat belli. Şimdi böyle bir ortamda, garibana rahat durmasını söyleyeceksiniz amma bütün yaşamınızla da onu kahredeceksiniz, tahrik edeceksiniz ve onu zımnen suça teşvik edeceksiniz, sonra da suç işledi mi kahpece salyanızı akıtacaksınız. Hayır, bebeğim bu domuzluktur. Hem adaletsizlik ve ahlaksızlık yarat, hem bu adaletsizlik ve ahlaksızlık içinde adeta cenneti yaşa, hem de bütün imkânlardan mahrum olanları kendine bakıt ve onları zımnen adeta suça zorla, sonra da bağır şerefsizce; toplumsal suçlar artıyor, insanlar canileşiyor, kadınlar şiddet görüyor diyerek. Önce insan olacaksın, sonra adalet ve ahlak temelli yaşayacaksın bebeğim! Ve kahpelik yapmayacaksın.

 

Şu MUTLU TÖNBEKİCİ denilen bir kadın var. Güya kadınlara uygulanan şiddetten şikâyetçi. Fakat bir çözüm bulamamış. Gerçekten bulmak istiyor mu? Asla. Sadece havaya konuşuyor, laf olsun diye geyik yapıyor, bir de ciddi yazıyor ki dikkate alınsın. Fakat asla inanmayın bu tür ikiyüzlülere kardeşlerim. Şimdi bu kişi samimi ise bu işin çözülmesinde; eğer gerçekten bir çözüm yolu varsa onu kabul etmesi lazım değil mi? Normalde evet. Peki, çözüm yolu, Kur’an yolu deseniz kabul eder mi? asla. Tıpkı şu BALÇİÇEK İLTER denilen kadın gibi. Bu da çok konuşur ama riyakârca konuşur. Gerçek çözüm yolu var dediniz mi hemen çözülecek diye kudurur. Aslında bunlar çözümden yana değillerdir, sadece öyle görünerek buradan ekmek kazanırlar. Çünkü toplumsal sorunlar bu tür zavallıların ekmek kapısıdır. Çözülmesini istiyorlarmış gibi görünürler amma gerçek çözüm yolu budur diyecek birisi çıkıverir diye de delirirler. Zira gerçekten korkarlar çözülecek diye. Oysa bunlar gerçek çözüm yolunu görseler, anlasalar ve topluma anlatsalar, ahlak ve adalet temelli bir yaşam adına şereflice mücadele verseler, emin olun şikâyet ettikleri sorunlar belki yine var olacaktır amma şimdikinden kat kat daha az olacaktır. Ki ne hayat cennet, ne de insan melek olacaktır ve bu yüzden de sorunlar elbet olacaktır.

 

Aynı şekilde PKK olayında da vardır bu durum. Güya barış isterler güya savaş bitsin isterler. Kuş beyinleriyle öneriler sunarlar fakat gerçek çözüm yolunu hep teğet geçerler. Peki, bunların samimiyetleri nerde kaldı? Yoktu ki zaten! Bunlar, yalanlardan, riyakarlıklardan rant üreten sefillerdir. Düşünelim bakalım; terör bitse, terör üzerine güya okkalı yazılar döktüren adamlar ne iş yapacaklar, nasıl caka satacaklar, kendilerini nasıl değerlendirecekler? Terör var ki, bunlar var. Terör olmasa bunlarda olmayacak. Peki, bunlar terörün bitmesini isterler mi? Bence asla istemezler. Bir defa terör bitsin diyen adam; ‘’kısasa kısası’’ kabul etmelidir arkadaş. Ya da terörü kökünden kazıyacak kanunlar ihdas edilmesini önermelidir. Öyle laf olsun icabından öneriler ve ihanet kokan çözümler değil. Tıpkı, kadınlara tecavüz eden alçaklara karşı uygulanması gereken, gerçek ve sonuç alıcı çözümlerin önerilmesi gibi. Ama tabi bu işlerine gelmez! Fakat bağırmaktan da geri durmazlar köpekler.

 

Güya dobra dobra konuşurlar. Çünkü rant bu tür söylemlerdedir. Kendilerini farklı kulvardaymış gibi gösterirler. Benzerlerinden farklı bir yere koyarlar kendilerini. Oysa bunlar diğerlerinden daha sahtekârdırlar. Dostlarım! Asla gerçek çözüm önerileri sunmayan tiplere güvenmeyiniz, bunlar âlemin en alçak tipleridirler. En sahtekâr ve şerefsiz mahlûklardırlar. Çünkü gerçek çözüm yolu, bunlar saltanatlarını sarsacaktır. Kirli ve iğrenç emellerini gerçekleştiremeyeceklerdir. Hadi buyuralım; terör bitsin diyenler, idam gelsin diyebiliyorlar mı? Diyemezler. Çünkü zaten kendileri teröristtirler.  Her kapitalist ve liberalist, kesinlikle teröristtir. Kapitalizme ve liberalizme en ufak meyli olan, asla suçların yok olmasını istemez, sadece istermiş gibi yapar. Kimliği ne olursa olsun!

 

Ulan kadın erkek ilişkisi nasıl olur kitapta yazıyor. İnsani ilişkiler nasıl olur kitapta yazıyor. O ahlak ki; bütün melanetleri silip süpürecek kudrettedir. Fakat kabul edecek yürek nerede? Hadi buyuralım kabul edelim ve görelim şimdiki kadar suç zinciri oluşuyor mu? Oluşmaz kardeşim asla oluşmaz. Vallahi, billahi, tallahi oluşmaz. Ama birilerinin ekmek kapısı kapanır! Tafra satacak alanları kalmaz. Rant elde edecek kapıları kırılır. Ve bu yüzdendir ki; asla gerçek çözüm yolunu söylemezler, dile getirmezler, yakından bile geçmezler. Bilakis hep gizlerler. Hatta o çözüm yolunun çözümsüzlük odlunu ima ederler zımnen, soysuzca.

 

Son tahlilde; kim ne derse desin; bütün sorunların, suçların, kötülüklerin gerçek çözüm yolu; KUR’AN AHLAKI’DIR. Kur’an Ahlakı’nı ve bu ahlakla hükmedilmesini kabul etmeyenlerin, toplumsal suçlardan şikâyet etmeleri sahtekârlıktan ve riyakârlıktan ibarettir. Onlar katıksız birer yalancıdırlar, düzenbazdırlar. Her zamanda ve zeminde bu ahlakı savunmadıkça, topluma egemen olması adına mücadele etmedikçe, suçlar asla eksilmeyecek, bilakis kat be kat artarak bizi alevli ateşlerin içine atacaktır. Kendi cehennemine odun taşıyan topluluk olmuşuz adeta!

 

KISA KISA:

 

BİR: Sermayenin yemi para, manevi destekçisi sekülerleşmiş cemaat, maddi destekçisi silahlılar, kılıcı hükümettir. Toplum; maddi (cep-sermayedar), manevi (kalp-özü alınmış din), zihni (beyin-politikacı) sömürücülerin kıskacında adeta can çekişmektedir. Fert fert bu kahpelerden kurtulmadıkça ve aynı ortak değerler (GERÇEK DİN-İlah-Önder-Kitap)  temelinde örgütlenmedikçe kurtuluş imkânsızdır.

 

İKİ: Ben, tutsak eden adaletsiz düzenlere karşıyım. Özgür bırakan adil düzenlerden yanayım. Ben, mevcut bütün liderlerin düzenlerine karşıyım. Bunlar ne verdi ve ne verecek? Hiç. Bunların düzenlerinde gizli zafer hep kapitalistlerin oluyor. Halk ise sefaleti yaşıyor. Bugün birini güçlendiriyor yarın ötekini. İşin iğrenç yanı bunu bunlarda biliyorlar. Ama rantını yedikleri için sessiz kalıyorlar.

 

                ÜÇ: Niye insanlar diğer insanlar üzerinde egemen olmaya çalışır? Ve niye ülkeler diğer ülkeler üzerinde hâkim olmaya çalışır? Oysa dünya fani. Herkes kendi hayatına bakabilir. Kendi iç nizamı ile ilgilenebilir. Ama olmuyor işte. Galiba hayat buna zorluyor. Ya da yaşam bu. Bu mücadele kadim bir mücadele. Öyle değil mi? Âdem’in oğullarını hatırlayın. Bu bir güç mücadelesi. Bu dünyanın çözülemezliğinde, insanın çelişik oluşunda gizli anlamı. İnsan güce erişmek istiyor. Niye? Çünkü her şey gücün hizmetinde. İnsanlar toplum halinde yaşıyorlar ve bu yaşam insanları bazı şeylere zorluyor. İnsanlar birbirlerine muhtaç. Yani illa birinin hâkim olması gerektiği yargısını doğuruyor hayat. O zaman insanlar ben olmazsam birileri mutlaka olacak diye düşünüyor ve bu sefer kendi güç mücadelesini vermeye başlıyor. Tabi kuvvet haklılıkta olsa da hak kuvvetin eline geçiyor böyle bir arbedede. Güç söze değil söz güce tabi oluyor. Çünkü insan bozuldukça güçleniyor. Öyle olunca da söz bozuluyor, hak ıskat oluyor. Ve idealin realiteye yenildiği an. İyinin kötüye, zayıfın kuvvetliye, helalin harama, doğrunun yanlışa kurban edildiği dünya doğuyor. Silah, para, hukuk gücün eline geçiyor ve talan ediyor insaniyeti. Niye? Çünkü namussuzlaşıyor insan.

 

                Haddizatında bu durum yaşamın özünde saklıdır. Dünya iyi ile kötünün savaş alanıdır. Bu dünya da mutlak barış imkânsızdır. Uzlaşmacılık kaybettirir. Zaten Allah’ta uyarmıyor mu iyileri, kötülerin tuzaklarına karşı. İyiler iyilik adına egemen olmak istiyor. Kötüler de kötülük adına egemen olmak istiyor. Zira birinin faydasına olan diğerinin zararına. O zaman birisi hâkim olmak zorunda kalıyor. Bu yüzden mücadele amansız şekilde devam ediyor. Zira bu kadim bir mücadele. Yeryüzü savaş alanı. İki taraf var: iyiler ve kötüler. İki hedef var: iyi yaşam (vatan-ahlak-adalet) ve kötü yaşam (vatansızlık-ahlaksızlık-adaletsizlik). Tabi bu arada iyilerde kötülerde parça parça. Bunlarda kendi aralarında benlik kavgasında. Öncü ben olacağım derdinde.  Yazık, tükeniyoruz biteviye!

 

                En son tahlilde; KUR’AN AHLAKI, hepimizi kurtaracak en yüce, en nezih, en güzel ve en temiz limandır aziz ve asil kardeşlerim!

Tarih: 03.08.2011 Okunma: 609

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?