VARLIĞIN TEMELLERİ ÜZERİNE TEZLER...20... BU TOPLUMUN ALLAH'I VAR MI?...

Özgür DENİZ - 18.06.2011

 

Şöyle ki; elbet Müslüman çalışacak, üretecek ve kazanacak ve emaneten sahiplenecek. Başka türlü düşünmek imkânsızdır kardeşim. Zira hayat; say ve cidaldir. Yani çalışmak ve mücadele etmektir. İçinde bulunduğu sistem dâhilinde hareket ederken, bu sistemi değiştirmek içinde gayret sarf edecek bir Müslüman. Bilakis, zaten münafıktır, namussuzdur ve sahtekârdır. Kazandığı serveti, kapitalist bir komprador olup, insanlığa hükmetmek, toplum üzerinde tahakküm kurmak, tağutlaşmak için bir araç olarak telakki etmeyecek. Bu tavır, ‘’emredildiğin gibi dosdoğru ol!’’ Hûd-112, emrine aykırıdır, Allah’a ihanettir. Bilakis, adaletin ikamesi, ahlakın egemen olması, paylaşımın, yardımlaşmanın bütün toplumu sarması ve böylece toplumsal huzurun ve gönencin, adaletin zehiri olan sömürünün ve faizin yok olmasını sağlamak için istimal edecektir. İşte bizim sıkıntımız buradadır ve bu yönü tamir etmek zorundayız. Kazananlar, içinde bulundukları sisteme çok çabuk intibak ediyorlar ve zaman içinde bu halin alışkanlık kazanması sonucunda dejenere oluyorlar ve böylece saflarını da değiştiriyorlar, nihayetinde sistemi yok etmek için çalışan değil tahkim etmek için çalışan birer şerefsize dönüyorlar. Karunlaşıyorlar. Firavunlaşıyorlar. Birde Haman buldular mı, üçlüyü ikmal edip çarkı kuruyorlar. Kazanımlarını kaybetmemek adına statükonun kulluğuna soyunuyorlar. Bekalarını statükonun bekasıyla birliyorlar. Ve ayıp ediyorlar hayvan oğlu hayvanlar.

 

İşte bizim tenkit etmemiz gereken asıl yön budur. Olayı tahrif etmemeliyiz. Onları ahlakilik temelinde uyarmalıyız. Bilakis, onları mutlak düşman belleyip, onları terk edip, kâfirlerin saflarında yer alamayız ve kardeşlerimize kin kusamayız. Bunu yapmakta, asla, dinen meşru görülemez. Aslında ciddi bir güce sahip olabildikleri de yok. Kuyrukçuluktan başka yaptıkları da yok. Ama o azcık dünya malı gözlerini döndürüyor bizimkilerin. Yazık ediyorlar oysa! Aslında asıl kodamanlar buna bir nevi imkân da hazırlıyorlar. Çünkü zengin olan bir yerde yozlaşıyor, tedricen değerlerinden tecerrüt ediyor. Yani burada da ince bir oyun var. Bugüne kadar İslamilere, hükümetlerin bir verilip, bir alınmasının ve verildiğinde de sistemin mevcut dinamikleri tarafından sürekli murakabe altında tutulup istenilen şekilde hareket ettirilmemesinin sebeb-i hikmeti nedir acaba, hiç düşündük mü? Dünyaya alıştırmak! Hiç Akletmiyor musunuz? Dünyaya alışanlar, dünyaya egemen olanların çarklarını döndürmek zorunda kalırlar bir zaman sonra. Ve dünyaya mutlak olarak bağlanan dinini muhakkak ezip geçer nihayetinde.

 

Ekonomik yönde ki bu çelişik durum neye benzer biliyor musunuz kardeşlerim? Siyasette ki duruma benzer. Şöyle ki; şimdi siyasetin kurallarını kendi istedikleri şekilde tayin ediyorlar, belirliyorlar ve zımnen diyorlar ki Müslüman’a; sen dinine göre hareket etmelisin. Yani siyaset edemezsin. Ya belirlenmiş kurallara uyacaksın ya da bu meydandan çekileceksin. Ama Müslüman belirlenmiş siteme bir şekilde intibak etmeye çalıştığında ise, hemen münafıklıkla itham ediyorlar. Takiye ile ve riyakârlıkla itham ediyorlar. Yani Müslüman’ı ahmak yerine koymaya çalışıyorlar. Bu ikilemde kalan Müslüman da ne yapacağını bilemiyor, dengeyi ayarlayamıyor ve bir şekilde ya sisteme adapte oluyor ya da tasfiye ediliyor. Peki, bütün bunları, çokbilmişçesine konuşanlar bilmezler mi? Ve bilindiği halde, bildiğimiz gibi konuşmak ne demektir? Yazık oluyor! Allah bunu asla onaylamaz.

 

Müslümanlar, genel kabulün ürünü olan sitem dâhilinde, o sitemin kanunlarına göre yaşarlarken, aynı zamanda o sistemi değiştirmek içinde mücadele vermelidirler. Ve zorbalıklardan kurtulmalıdırlar. Eğer bunu yapmıyorlarsa alçaktırlar. Mezellete ve meskenete müstahaktırlar. Ama toplumsal sistemi değiştirmeden, kendi zihinsel sitemlerini değiştirmelidirler ilk önce. Bilakis bizim için dünya, hep kayıp ve tedenniyat dünyası olacaktır. Biteviye müşriklerin kanunlarına göre yaşam sürmek kaderimiz olacaktır. Tarih malumdur. Akıllı olmak ve akletmek iyidir!

 

Son tahlilde; kralda olsanız, şahta, padişahta olsanız, allame-i cihanda olsanız, Kur’an’ın mal-mülk-çalışma konusunda ki emri şöyledir ve kıyamete kadar da böyle kalacaktır, aksi tahrifattır, tahribattır, sapmaktır ve bu da dine münafidir. Şayet mutlak hakikat temelinde olaya bakılırsa her şey sarahaten ortadadır. Kur’an’ı bütüncül olarak incelediğimiz, çok ince detaylara dikkatlice eğildiğimiz ve kuru mantıkçılığı terk ettiğimiz zaman saf hakikat bütün berraklığıyla kendini gösterecektir vallahi.

 

Şöyle ki; mutlaka çalışacaksın. Muhakkak helal kazanacaksın. Çalışanın emeğinin karşılığını zamanında ve layığı ile ödeyeceksin. Kazandıklarından yoksulun payını vereceksin. Kazandıklarınla egemenlik kurmaya çalışmayacaksın. Kazanç yollarını ele geçirmeyeceksin. Haram yollara sapmayacaksın. Mutlak sahiplik iddiasında bulunmaya yeltenmeyeceksin. Kesinlikle ahlak ve adalet temelinde çalışacaksın, kazanacaksın ve yaşayacaksın.  KESİN KANITLAR temelinde, kurman İstenilen ADİL DÜZENİ, işte o zaman kuracaksın. Kazandıklarını, lanetli düzeni yok etmek için kullanacaksın. Bilakis, it gibi kıvranacaksın, maymun gibi oynayacaksın!

 

 

BU TOPLUMUN ALLAH’I VAR MI?

 

‘’Söylesem tesiri yok.

Sussam gönül razı değil.’’ Fuzuli

 

Bu toplumun Allah’ı var mı? Gerçekten namusluca soruyorum. Varsa hangi Allah bu? Bu Allah, korkularla yaşamamızı mı istiyor? Toplumu korkularla yönetmeyi tasvip mi ediyor? Âlimlerin ve aydınların gerçeği gizlemesini onaylıyor mu? Zalimler karşısında sus pus olmamızı mı emrediyor? Şeyhlerin, ağaların, politikacıların önünde düğme iliklemeyi, onların sözleri üstüne söz söylememeyi mi tavsiye ediyor? Düzen yok olmasın diye yalan söyleyip, yanlış hareket edebilirsiniz mi diyor? Politikacıların, kendilerini eleştirenleri cezalandırmalarını hoş mu görüyor? Âlimlerin, politikacıların yanlışlarını düzeltmemelerini mi istiyor? Âlimlerin, ‘’tek kurtuluş yolu; Kur’an’ın yoludur’’ sözünü söyleyebilmekten çekinmelerini onaylıyor mu? Aydınların, çıkar için susmalarını mı tavsiye ediyor? Politikacıların, iktidar olabilmek adına, her türlü yalanı söylemelerini onaylıyor mu? Politikacıların, devletin imkânlarını, kendi yakınlarına, kendi çevresine peşkeş çekmesine söz etmiyor mu? 550 vekile, kıyak emekliliğe, milyarlarca maaşa, parti yardımı adı altında ki soyguna tek bir sözü yok mu?

 

Soruyorum çünkü bıktım. Dalkavukluktan bıktım. Yalandan bıktım. Torpilden bıktım. Soygundan bıktım. Yanlışı örtmekten bıktım. Hakkın gizlenmesinden bıktım. Zalime yardakçılıktan bıktım. Zulümlere tepkisizlikten bıktım. Tağutlaşanlardan bıktım. Resmileşen tarihten, resmileşen dinden bıktım. Kendimizden olanı aklamaya çalışmaktan bıktım. İğreniyorum, kusasım geliyor toplum içine çıktığımda. Rüşvet, torpil, tefecilik, başıboşluk, ahlaksızlık, kibirlenme almış başını gidiyor. Ezilmekten bıktım. Her gelenin kendini dayatmasından bıktım. Korkuyla yaşamanın, yaşamımı katletmesinden bıktım. Niye geldik dünyaya? Nasıl yaşamalıyız? Gerçekleri gizlemek zorunda mıyız? Kimden korkuyoruz? Sözü niçin eğip büküyoruz? Aydın ne demektir? Âlim kimdir? Siyaset nedir? Aydın, niçin varlık sebebine ihanet eder? Âlim, kim olduğunu niçin unutur? Politikacı, hokkabazlık yaparak niçin verdiği sözü yerine getirmez ve umutları çalar, iyi niyetleri katleder ve zalimler için havlar hep? Siyaset yerine politikayı tercih edişimizin sebebi nedir? Siyasetçi olarak geçinen amma politikacı olanlar niçin kasasının ve makamının kölesi olur? Erkekçe mücadele edememelerinin sebebi nedir? Gerçekler niçin hep karanlıkta kalır?

 

Niçin dosdoğru olmaktan gocunuruz? Niçin Amerika’ya rest çekemeyiz? Dünya menfaati için mi? Yoksa sebebi nedir? Niçin demokrasiye iman edilmesini isteriz? Demokrasi gerçekten insanlığa faydalı mıdır? Faydalarını sayabilir misiniz? Peki, demokrasi uğruna katledilen canlar, yağmalanan mallar ve kirletilen namuslar ne olacak? Niçin halkın kanını emenleri halka açıklayamayız? Zenginler sizi öldürürler mi? Peki, ölüm korkusuyla zalimin zulmüne hep sessiz mi kalacağız? Bu mazluma ihanet değil midir? İsrail’i niçin açıkça lanetleyemiyoruz? Allah, bizim reel politik denen ucubeye göre mi hareket etmemizi istiyor? Peki, bu Allah nasıl Allah’tır ki, bizim gerçeği gizlememizi istiyor? Allah, bizim, zalimden korkmamızı mı istiyor? İman ettiğim Allah’ım beni anladığı için bu kadar cüretkâr olabiliyorum. Kulların ise ne söyleyeceği, ne düşüneceği umurumda değil!

 

Aydın ve âlim ölüm korkusuyla yaşayabilir mi? Dünya baki midir? Bizler ölümsüz müyüz? Gerçeği gizlemek, yoksulun, garibin, mazlumun hakkını gasp ettirmek değil midir? Politikacının yardakçısı olabilir mi, aydın ve âlim? Zalimlerin yardımcılığını ve yardakçılığını yapmak masumiyete ve hakikate ihanet değil midir? Niçin yalancı politikacıların, aydınların ve âlimlerin peşine takılırız? Niçin savunuruz onları? Bana gerçeği korkusuzca ve çıplak olarak anlatmayan âlime niçin güven duyayım? Beni aydınlatmayan ve zorbalığa başkaldırmayan aydının sözlerine niçin inanayım? Doğruyu söylediği ve yaptığı için cezalandırılan bir vatandaşın hakkını savunmayan politikacı insan mıdır, şerefli midir? Kendinden olmadığı için, başka birinin işini yapmayan ya da engelleyen veyahut bize gelirsen yaparız diyen bir kimse kahpe evladı değil midir? Bu yaptığı ahlaka ve adalete ihanet değil midir?

 

Tabiata çıkıyorum, insanların arasına karışıyorum ve gözlem yapıyorum. Doğa ben faniyim diyor. İnsan ben faniyim diyor. Peki, her şeyin ben faniyim dediği bir dünyada kalıcı olmaya çalışmak nasıl bir duygudur? Kalıcı olmak adına eğri yaşamak ne demektir? Makam, mülk, şöhret hırsıyla yanmak insanlık mıdır? Namussuzlukları, ahlaksızlıkları, adaletsizlikleri elinde güç varken bile isteye engellememek haysiyetle bağdaşır mı? İmanla bağdaşır mı? Her doğru her yerde söylenmez gibi bir ilkenin dinle alakası var mıdır? Peki, doğruları gizleyeceksek, niçin yaşıyoruz? İnsanları, niçin doğruluğa çağırdığımızı iddia ediyoruz? Doğruların yerini ve zamanını kim belirleyecek?

 

                Allah yalanı sevmez. Ama toplum handiyse tümden yalancı olmuş. Allah haramı sevmez. Toplum handiyse külliyen haramzade olmuş. Allah hakikati gizleyeni sevmez. Herkes kâfir, münafık olmuş. Allah şımarıklığı sevmez. Mütevazı insan kalmamış. Allah kibri sevmez. Sanki herkesin başı göğe değecek. Allah tağutlaşanları ve tağutlara tapanları sevmez. Amma tağutlaşmayan yok ve tağutların önünde secde edenler ne de çok. Niye böyleyiz? Niye insanları kandırırız? Niçin garibanın hakkını yeriz? Neyimize kibirleniriz? Niçin hakikati gizleriz? Yalana muhtaç mıyız? Zorbalara yardakçılık yapmak zorunda mıyız?

 

                Politikacılar halkı niçin kandırır? Niçin toplumun alınterine göz diker? Niçin gerçeği olduğu gibi ortaya koymaz? Niçin kendini müstağni ve üstün görür? Kıyak emekliliğin ilgası için niçin çalışmaz tek bir vekil? Kim bu hakkı verdi onlara? Ve bizler niçin bunların peşinden koşarız çılgınca? Bize ihanetlerini görmemek için direnişimiz nedendir? Her bir partinin yardım parası alması adil ve ahlaki midir? Toplum bunu niçin kanıksamış durumdadır? Vekil maaşlarını normal görmemizin sebebi nedir? Niçin cellâtlarımıza aşığız?

 

                MHP’liyim diye MHP’li vekilleri savunmak zorunda mıyım? Partim kaybetmesin diye partimin yanlışlarını görmezden gelmek zorunda mıyım? AKP’liyim diye AKP’li vekilleri hesapsızca desteklemek zorunda mıyım? AKP zarar görmesin diye AKP’ye laf etmemeli miyim? CHP’liyim diye CHP’li vekillerin yanlışlarına kör olmam mı gerekiyor? CHP kaybetmesin diye CHP’nin her yaptığını iyi mi görmem gerekiyor? Aynı şeyi diğer partiler içinde yapmak zorunda mıyız? Liderlere, Önder nazarıyla bakmak ve sözlerini kitap gibi algılamak, şerefle, imanla bağdaşır mı? Niçin böyleyiz toplum olarak? Sonra da niçin ahlaktan ve adaletten dem vururuz adice? Kendi partimizi herkesin sevmesini istemek ve bunu zımnen dayatmak ahlaki midir, adil midir? Bizi desteklemeyenleri, sırf desteklemedikleri için sevmemek imanın hangi rüknü dür? Bizim partimizi, grubumuzu desteklemiyor diyerek, o insanların sözlerini kendi platformlarımızda yasaklamak ve zımnen bizim partimizi, grubumuzu savunmalarını onlara dayatmak gerçekten namuslulukla, şerefle ve imanla bağdaşır mı?

 

                Niçin tek bir vekil çıkıpta parti yardımları kesilsin demez ve bu yolda mücadele vermez? Attıkları adalet nutukları yalan mıdır? Oy alasıya kadar mıdır? Niçin tek bir vekil çıkıpta kıyak emeklilik şerefsizliktir, halka ihanettir demez ve kaldırılması için çalışmaz? Peki, niçin, 550 vekil fazlalıktır, 100 vekilde toplumu yönetebilir, bu kadar vekil ekonomik külfettir, toplumun hakkının açık gaspıdır diyen tek vekile şahitlik etmeyiz? Yoksullar 500 milyonla yaşar da vekiller yaşayamaz mı? Vekiller ayrıcalıklı insanlar mıdırlar? Onların çocukları paraya, yemeye, giymeye, eğlenmeye ihtiyaç duyarda, yoksul çocuğu duymaz mı? Yoksulların eşleri hayvanda, zenginlerin eşleri insan mıdır? Yoksullar fazlalık mıdırlar? En fazla oyu yoksullardan alan vekiller, zenginlere hizmet etmekten hicap duymazlar mı hiç? Yaptıkları hayvanlık değil midir? Yoksulun kasasından çalıp, zenginin kasasına aktarmak köpeklik değil midir? Hiç duygu taşımaz mı bunlar? Hiç ağlamazlar mı? Geceleri keyiflice yatarlarken; bir yoksulun, yatağına aç girme ihtimalini düşünmezler mi? Burada dayanamıyorum ağlıyorum. İçim acıyor. Gerçekten, İlahımızı, Önderimizi, Kitabımızı biliyor muyuz?

 

                Sokakta mısır satan bir adam mısır satmaya mahkûm mudur? O adamın bir vekil kadar yaşamaya hakkı yok mudur? O gariban akşam evine ekmek götürmeyecek midir? Bekleyen çocukları yok mudur? Niye bu kadar çürüdü dünya? İnsanlık niçin kokuştu? Sivrisinek gibi bedenlere yapışıp insanların kanını emmek insanlığa sığar mı? Peki, bizler hep korkuyla mı yaşayacağız? Sağ kesim sol korkusuyla sağa mahkûm olup, bu yüzden mi oy atacak? Sol kesim sağ korkusuyla sola mahkûm olup, bu yüzden mi oy atacak? Bu oyun değil midir? Niçin hiç düşünmeyiz? Bu yoldan kazanan kimlerdir? Halkı niçin aldatırız? Hiç şerefimiz yok mudur? Siyasetçinin görevi, halkın umutlarını, alınterini, gözyaşını, kanını, zengin itlerine sömürtmek midir? Âlimin ve aydının görevi, zenginin sözcülüğünü, kapı kulluğunu, yardakçılığını, tasdikçiliğini yapmak mıdır?

 

                Bir parti yanlış yapar diğeri gelir, diğeri yanlış yapar öbürü gelir. Peki, niçin tek biri bile hep doğru yapmaz? Bu oyun değil midir? İnsanların ayrılığından nemalananlar kimlerdir? Ve politikacılar niçin bu ayrılığın devamından yanaymış gibi hareket ederler? Niçin hiç birleştirici olmak adına konuşmazlar? Niçin birleştirmek için gerçekleri açıklamazlar? Niçin zenginlere meydan okuyamazlar?

 

                Şimdi sağ parti zedelenipte sol partiye mahkûm olmayalım diye sağ partilerin yanlışlarını örtelim mi? Ya da sol parti hep umutmuş olarak görülsün diye yanlışlarını doğruymuş gibi mi sunalım?

 

                Ya da bir dini cemaatin yanlışını, onun bekasını sağlamak adına görmezden mi gelelim? O dini cemaatin bekası mı yoksa Hakkın ayakta kalması mı önemlidir? Dini cemaat liderini layüsel görmek zorunda mıyız? Dini ya da laik bir cemaatin bekası mı önemlidir yoksa imanımız mı önemlidir?

 

 Topluma çıkıyorsunuz, bakıyorsunuz, etraf gariban dolu. Gençlik yozlaşmış. Değerler, gelenekler çiğnenir olmuş. Günübirlik yaşam peşinde sürükleniyor insanlık. Okumak yok, düşünmek yok. Ahlaktan eser yok. Adalet ölmüş. Sömürü almış başını gidiyor. Zalimler zulümlerini katmerleştirmişler. Herkes paranın kulu olmuş. Dostluklar alınıp satılan bir meta olmuş. Yoksul unutulmuş, zenginin önünde diz çökülür olmuş. Dini zenginlere payanda kılmışız. Liderlerimizi putlaştırmışız.  

 

                Nasılda zalim bir dünyadayız. Zalim insanların kıskacındayız. Kimse dürüst değil. Kimse namuslu değil. Bütün kelimeleri, değerleri tahrif etmişiz.

 

Dünyanın dengesini koruma gerekliliği adına mıdır bütün bu kahpelikler? Her tasarım anlamsız denge için midir? Kaderlerimiz hangi tezgâhlarda hangi ellerce dokunmaktadır bilmeliyiz. Artık uyanmalı ve kendimize gelmeliyiz.  

 

‘‘EY İMAN EDENLER İMAN EDİNİZ!’’ Nisa-136

Tarih: 18.06.2011 Okunma: 623

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?