VARLIĞIN TEMELLERİ ÜZERİNE TEZLER...15... MÜSLÜMAN-TÜRK'ÜN ATEŞLE İMTİHANI...

Özgür DENİZ - 30.05.2011

Söyleyin lütfen, toprağın, altının, gümüşün, fabrikanın vb. insanlara zulmettiği, insanları sömürdüğü görülmüş müdür ve böyle bir şey olabilir mi? Cansız maddenin etkisi diye bir şeyden söz etmek kabil midir? O zaman, mülk kötüdür demek ve mülkü lanetlemek ya da mülksüzlüğü ve mülkte kesin eşitliği savunmak kanaatimce saçma olacaktır. Zira cansız bir maddeyi lanetlemek gariptir. Bilakis, mülkü kullanan ve kirli hırslarına aracı kılan kişi kötü, zalim ve hain olabilir. Para ve toprak kötü değildir, çünkü cansızdır. Amma parayı ve toprağı, zalimce hükmetmek için kullanan insan kötüdür, alçaktır, soysuzdur. Zira yanlış algıdan dolayı böyle bir yola başvurmaktadır. İşte kötülüğü doğuran, olgular değil algılardır. İşte burada yapmamız gereken en güzel şey; insanı, yüce naslar temelinde şekillenen bir eğitim sistemiyle terbiye etmek ve insanlaştırmaktır. Ve düzenleri, bu temelde işleyecek şekilde değiştirmek için, çaba sarf etmektir asıl olan. Nefisleri tesviye-tezkiye etmektir. İnsanı makul düzeyde murakabeye tabi kılmaktır. Hem toplumsal olarak, hem de kamusal olarak. İşte o zaman sorun olan şeyler, sorun olmaktan çıkacaktır. Bilakis güzelliklerin kaynağı olacaktır şeyler.

                                                                                                                      

İnsan ne dünyadan el etek çekebilir, ne de dünyaya tapabilir. Dünyadan el etek çekmek zilleti, miskinliği ve izzetsizliği tevlit edeceği gibi, dünyaya mutlak şekilde bağlanmakta sapıklığı, sapkınlığı ve tuğyanı tevlit eder. Dünyadan uzaklaşma, çalışıp çabalamama, kendi rızkını kazanma gayreti gütmeme ve toplumu adına üretmeme ve iktisadi yönlerden kendini çekme öyle bir sonuç doğurur ki; bütün dünya nimetleri namussuzun, şerefsizin, müşrik kâfirin, siyonist şeytanın eline geçer. Ve dünya, bunların eline geçtiğinde, insanlığın kaderini tayin etme yetkisi de bunların eline geçer. Zira insanlığın mukadderatını iktisat tayin etmiyor mu bir yerde? Kesinlikle evettir cevap. O zaman insani yönle ilgili bütün gelişmeler de onların inhisarında olmayacak mıdır? Tabiatıyla. Demek ki dünyadan el etek çekenin bütün varlığı tehdit altında olacaktır. Yani mutlak mülklülüğü de, mutlak mülksüzlüğü de, mülkte tam eşitliği de kabullenmek demek; şeytanın oyununa gelmek demektir ve esarete giden yoldur bir anlamda bu. Şimdi buradan yola çıkarak mülksüzlük propagandasının derin yönünü, netameli boyutunu müşahede edebiliriz. Ve daha önceden verdiğimiz dört örnek, içki-kumar-eroin-silah, temelinde de olayı tefekkür ve tezekkür edebiliriz.  Derin düşünen akıl sahibi için bu zor değildir. Oysa namusluca çalışacaksın ki; herkes çalıştığının rehinidir. Kazanacaksın ama helalinden, haddini bileceksin ve şımarmayacaksın. Biriktirip, yığıp, sayıp durmayacaksın. Kazandığını hem kendin için kullanacaksın ki; önderimizin de muhkem ve muhakkak ifadesiyle; ‘’insanın yiyip içtiğinden, giyip eskittiğinden ve tasadduk ettiğinden başka sahip olduğu neyi vardır ki?’’ Hem de toplumun için kullanacaksın ki; toplumunun zengin olması demek, fert olarak senin gururlu ve onurlu yaşaman demektir. Düşün bir! Doğadan alıyorsun ve vermezsen bidaha alamazsın. Toplum içinde yaşıyorsun ve paylaşmazsan nefretleri üzerine çekersin ve kazandığını korumakla ömür tüketirsin, zerre zevk alamazsın hayattan. Hani imam Ali halifemiz diyorlardı ya: ‘’malı sen korursun, ilim ise seni korur’’ diye, işte o misal. Haddizatında burada devlet denilen mekanizmaya-toplumsal uyum birliğine büyük görev düşüyor. Ve olayın da bam teli burasıdır zannımca. Ne mutlak mülksüzlük, ne de mutlak mülklülük insan fıtratına uymaz. İşte devlet burada devreye girmeli ve denge sağlayıcı rolünü deruhte etmelidir. İfratı da, tefriti de engellemelidir ve hem bireysel azgınlaşmayı hem de toplumsal sefaleti tevlit edecek devletçi azgınlaşmayı önlemelidir. Yani İslam ahlak ve adaleti temelinde, bireysel ve toplumsal yaşama müdahale de bulunmalıdır.

 

 

 

                MÜSLÜMAN-TÜRK’ÜN ATEŞLE İMTİHANI

 

Sadece önsezilerimi yazıyorum. Başka bir şey değildir. İsabet ededebilir, boş çıkadabilir. Tabi laf olsun icabından da yazmıyorum. Hem temelli hem de hedefli olarak yazmaya çalışıyorum. Zira temelsiz şeyler, gün gelir, birer utanç vesikası olabilirler; hedefsiz şeylerde, kuru yorgunluktan, cerbezeden ve zaman israfından başka bir şey değildir. Ucunda, ülkem ve milletim ve ümmetim vardır. Ve ben sorumluluğumun muktezasını ifa ediyorum. Her insanın, ülkesinin ve milletinin ve yeryüzünün her parçasında ki soydaş ve dindaşlarının sorunlarına duyarlı olması gerektiğine ve bu uğurda yapması gerekenler olduğuna inanıyorum. ‘’Kardeşinin derdiyle dertlenmeyen, kardeşinin sorunlarına çare aramadan deliksiz uykuya dalanlar bizim mescitlerimize yaklaşmasınlar.’’ Yegâne Önderimiz (sav). Ne amaçsız yaratıldık, ne de amaçsız yaşayabiliriz. Evimde ve ülkemde; milletimde ve ailemde; yeryüzünün her parçasında yaşayan kardeşlerimde huzur olmasını arzularım. Evimin de, ailemin de, ülkemin de, milletimin de, soydaşlarımın ve dindaşlarımın da kendi özdeğerlerine göre yaşam sürmesini isterim. Ve bu unsurlara (evim, ülkem,  milletim, dindaşlarım ve soydaşlarım), huzuru, ağız tadını, özgürlüğü, kendi özdeğerleri temelinde yaşamı çok görenlere; bende onların bu ülkede ki ve yer üzerinde ki varlıklarını çok görürüm. Aynı şekilde mücadeleyi bir görev addederim. Bu bir şeyi değiştirmez bilirim, sadece şahsi sorumluluğumu ifa etmiş olurum amma devletim dikkate alır ve muktezasını yaparsa çok şey değişir buna da inanırım. Ayrıca tek taştan duvar olmaz amma binlerce taş bir araya gelirse duvar değil bina bile olabilir. İşte sorunda burada, bizler tek taşlar olarak kaldığımız müddetçe hiçbir şey olamayız ve hiçbir şey yapmayız amma bir araya gelir, duyguda ve düşüncede birlik sağlarsak hedeflerimizi gerçekleştirebiliriz. Böylece devletimize de büyük destek vermiş oluruz. Ve bildiğimizi yapalım ki; inandığımızı umalım.

 

CIA, MOSSAD, KGB, MI-6 gibi lanetli istihbaratlar, insanlığın kanına giren kirli ve karanlık örgütler, Türkiye de üs kurmuş durumdadır. Tabi bütün Türk-İslam vatanlarında olduğu gibi. Çoğu yazımda buna yer veriyorum. Çünkü tekrar, hafızayı diri tutar ve düşmana odaklanmayı ve tetikte olmayı sağlar. Bilirsiniz ki; ‘’su uyur ve düşman uyumaz.’’ İşte bu yüzden fasılasız okumakta sonsuz önemlidir. Bu ülkede ciddi düzeyde etkinlikleri vardır bunların. Güzel ülkemde, kendi insanına karşı, maske takarak gizlenmeyi başarmış, Müslüman Türk düşmanı olan, yığınla muzır klik vardır (hem küçüğü vardır, hem de çok büyüğü), bu örgütlere köpeklik yapan. Öyleyse azami dikkatli olmak gerektiği apaçıktır. Burayı elde eden, dünyaya hükmeder. Bu durum, tarihsellikle, dinsellikle de ilgilidir ve gerçektir. Sizi dışarılardan dizayn yapıldığını falan sanmayın. Evet direktifler ve büyük plan, dışarının ürünüdür amma icracılar tamamen içeridedir. İletişim çağında işlerde iyice kolaylaşmıştır. İçeriden dışarısının bilgilendirilmesi, dışarıdan içerinin yönlendirilmesi zor değildir. Siz de, düşmanın yöntemleriyle dövüşmeyi bilmelisiniz, becermelisiniz ve bunu yapacak elemanlar yetiştirmelisiniz. Vücudu ve beyni sağlam evlatlarınızın olması çok önemlidir. İstikbalinizi belirleyecek en önemli etkenlerden biri budur. Amma sürekli söylediğimiz bir şey olduğu halde, sanki hiç adım atılmamaktadır bu konuda. Oysa eğitimsizliğin çok acı bedellerini yaşadık ve yaşamaktayız. Süper beyinlerimizin göçünden ve katlinden bizarız. Fakat hala gerçekleri idrak etmekten aciziz. Sayın devletim, bu konuya mutlaka çok köklü bir çözüm bulmalıdır. Tabi bizlerde evlatlarımızı en güzel şekilde yetiştirmekle sorumluyuz. Suçu başkalarına atamayız. Evlatlarımızı dinimizle beslemeliyiz, tarihimizle büyütmeliyiz, kimliğiyle var olmasını sağlamalıyız. Asla dinsiz, tarihsiz, kimliksiz tiplerin tezgâhlarına düşmelerine yol açmamalıyız, bilerek ya da bilmeyerek.

 

Fakat ne acı ki; ülkemiz de, eğitim felç edilmiştir, ilim katledilmiştir, film yaygınlaştırılmıştır. Dinsizlik, tarihsizlik, kimliksizlik toplumu ve genç nesli adeta esir almıştır. İlmi az ama filmi çok olan insanların, tarassutu ve muhasarası altındadır ülkemiz ve milletimiz. Bu durum, muhakkak tersine dönmelidir. Beyinlerimiz adeta ezilmiştir. Yerli beyinlerimiz horlanmıştır, gücendirilmiştir ya da bir şekilde katledilmişlerdir (ASELSAN). Çünkü önemli yerlerde hâkim olanların, bu ülkeyle ve milletle organik bağı yoktur. Bu yüzden bu vatanın öz çocuklarına yapmadıklarını bırakmamaktadırlar, çünkü her yönde tepe noktayı ele geçirmişlerdir. Bu ülkeye hâkim olan düzen, Türk-İslam düzeni değildir. Türk-İslam düşmanı bir düzendir. Din düşmanı, tarih düşmanı, kimlik düşmanı, vatan düşmanı bir düzendir. Artık hep söylediğimiz gibi bu ülkeyi ve bu milleti kahreden bu düzeni def etmeliyiz, ref etmeliyiz. Ama önce oyunu ve aktörleri ihsas etmeliyiz. Ve o aktörleri tanıdıktan sonra asla unutmamalıyız. O aktörler, kesinlikle ve kesinlikle İslam düşmanıdır, Türk düşmanıdır. Ve her yapının içinde vardırlar. Kendilerini çok iyi gizlemektedirler. Ve sizler onları deşifre edeceksiniz, etmelisiniz. Son olaylar da, yapıların, bizzat içlerine sızmış bu aktörlerce tetiklenmektedir. Ve bizler kuru mantıkçılıkla, kör ve kesin inançla, sığ ve önyargılı bir düşünceyle olaylara baktığımız için gerçeği algılamakta zorlanıyoruz. Önce çok okumalısınız, sonra iyi okumalısınız.  Peşinden gittiğiniz düşünceyi çok iyi tahlil etmelisiniz, o düşüncenin en önünde ki insanı muhakkak sorgulamalısınız. Bilakis düşmanı deşifre etmek zordur. Sözler, özleri dışa vurur. Söz, sahibinin kimliğini ele verir. Sözleri iyi idrak ve iyi tahlil etmek zorundasınız. Amma önce bunu yapabilecek durumda olmalısınız. Yani çok okumalısınız, idrak ederek okumalısınız, senkronize (kıyas) ederek okumalısınız. Ve her şeyden önemlisi; sorumluluk şuuruyla ve bilinciyle okumalısınız. Bilakis boştur okumanız. ‘’Ülkemizin içinde bulunduğu durumlar karşısında, sızlamayan yürek, çalışmayan beden, düşünmeyen beyin bizden değildir.’’ Diyen üstat sonsuz haklıdır. Zira ülke, millet, din, devlet, tarih ve kimlik lafla sevilmez, seven insan sevdiği için mutlaka bir şeyler yapar, mücadele verir ve sevilen de sevenden bir şeyler bekler, en azından sevgisini göstermesini bekler. Bilakis o sevgi, sahtedir, boştur, ikiyüzlüdür. ‘’Örnek insanın, bir dava adamı olması da şarttır. Dava adamı tabiri ile dışarıdan hiçbir tesir olmadan, kendi kendine, bir milletin kaderi üstüne sorular soran, sorgulayan ve bunların karşılığını arayan insanı kastediyorum.’’ Diyor başka bir üstatta ve sonsuz haklıdır. Zira sorusuz, sorgusuz yaşayan, seviyorum dediklerine karşı lakayt kalan biri gerçekten çok sahtekârdır ve bomboş yaşamaktadır.

 

Bugüne kadar hemen hemen hiçbir öngörümde yanılmadım. Ne dediysek o oldu. Hatta bazı şeyleri yeni yeni açıklayanların söylediklerini, biz çok çok önceden söylemiştik. Bundan memnun olduğumuz sanılmasın, keşke yanılmış olsaydık. Bazıları gibi buradan rant sağlamaya çalışacak kadar alçak ve köpek değiliz. Çünkü bazıları, verilmiş bilgilerle öngörülerde bulunurlar ve bunun tutması sonucunda, bir anda önemli adam oluverirler ve dilerler ki bütün öngörüleri tutsun. Oysa bu utanç duyulacak bir durumdur amma utanç ve onur, sadece insan türünde bulunur. Ve bir insan sevdiği ile ilgili söylenen kötü şeylerin çıkmasını asla arzulamaz, arzulayanda da bir kahpelik vardır, bir hainlik vardır. Şimdi de diyorum ki; MHP ele geçirilmeye çalışılıyor. Ele geçirildikten sonra istendik duruma getirilecek ve getirilmeye de çalışılmaktadır. Yani muhtemel gelişmeler karşısında tepkisiz hale getirilmeye çalışılmaktadır. AKP ile arası da iyice açılacaktır ve bu da başarılmıştır. Bir eve hükmetmek istiyorsanız; önce kardeşlerin arasını açmak zorundasınız. Komşuyla arasını açmanız, bundan sonra ki iştir. İşte bu yüzden, bu ülke de, daima Millilerle İslamilerin arasını açmaya çalışmıştır düşman. Şimdi de, muhtemelen, alçakça bir cinayetle, ebediyen, iki kesimi birbirinin düşmanı kılmak için tezgâh hazırlamaktadır. Kesintisiz müteyakkız olmak gerekmektedir. Ama bu iki kesimde, sürekli, cehaletinin ve ahmaklığının kurbanı olmuştur. İçlerinde ki etki ajanlarının kurbanı olmuşlardır. Oysa en temelde mutlak anlamda kardeştirler bunlar. Amma cehalet, nankörlük ve zalimlik kardeşliklerini görmelerini engelliyor, bir de içerilerde ki etki ajanlarının bilinçli ve kasti tahrikleri ve yönlendirmeleri hedefi on ikiden vuruyor. Geçmişte, 12 Eylül döneminde, bir namaz çıkışında, Metin Yüksel’in şehit edilmesi bile buna yönelik kahpece bir kumpastır. Ve ne yazık ki, oyuna gelinmiştir. Sonra da, kardeşlerin birinin komşuyla arası iyice açılırken, diğerinin arası zevahirde iyileştirilmeye çalışılır. Böylece, komşu ile kardeşlerden biri, birlik olarak, diğer kardeşe karşı cephe alırlar. Ve maalesef bu elim durum, ülkemizde tahakkuk ettirilmiştir. Düşman için bulunmaz bir nimettir bu. Tabi küçük, basit ve ucuz hesaplarla hareket ederseniz, mal gibi düşmanın attığı yeme koşarsınız. Oysa herkes, ülkeye ve millete hizmet etme şuuru, bilinci ve sorumluluğuyla hareket etseydi asla bugünlere gelinmezdi. Kimse aksini iddia edemez, erkekse etsin. Kör de değiliz, köpek te değiliz. Küçük, basit ve ucuz hesapların adamı da değiliz. Sadece karasevdaya tutulmuş Müslüman Türk çocuğuyuz. Vatan, ahlak, adalet ve insan sevdalısıyız. Siyonist köpeği değil, Allah kuluyuz. Siyonist kuklası liderlerin kölesi değil, Önder (sav) ümmetiyiz. Sayın Devletim, bu konuda sonsuz teennili olmak zorundadır. Bilakis ciddi tehlikeler sadır olabilir. Ne demek istediğim umarım anlaşılır.

 

Herkes teyakkuz halinde olmalıdır daima. En başta devletimiz, ordumuz, emniyetimiz ve istihbaratımız müteyakkız olmalıdır. Ve kesinlikle sonsuz bir cesaretle adımlarını atmalıdırlar. Buralar mutlaka, bünyelerini muhkemleştirmelidirler. Türk-İslam zihin örgüsüne göre karakterini inşa etmiş evlatlarımız buralara hâkim olmalıdır. Düşmanı def ve ref etmenin başka yolu asla yoktur. İçteki birliği muhakkak sağlamak elzemdir, bir an önce. Çünkü şeytan boşluklardan içeriye sızmaktadır. Öyleyse sızıntı olan yerleri tamir etmeliyiz. Çatlak oluşturan itleri de kulübeye tıkmalıyız. Her zaman söylediğimiz gibi; ne bedelsiz elde ettiğimiz bir şey vardır, ne de bedelsiz kaybedeceğimiz bir şey. Ve birileri bedelsiz, hazıra konmak istemektedir. Zira içteki ihtilafı çok iyi bilmektedir, çünkü yaratan kendisidir. Ve bizler gerçekten çok ahmağız. Ödenecek ve ödetilecek bedelde birlik olmak, düşmanın kâbusudur; asla unutmayınız ve bir an önce kardeşliğinizi hatırlayıp, birliğinizi perçinleyiniz!

 

Ayrıca, BDP bir şekilde kendi kendini fesh eden bir hareket yapacak, güya ülkeye ve millete adapte olmuş olacak muhtemelen, bu arada Kürt kardeşlerimizin gönlünü de kazanmış olacak ve onları kendi peşlerine takacak. PKK nın da tamamen affedilmesini sağlamaya çalışacak. Birileri zaten çoktan teşnedir böyle bir affa. Ülke ve Kürt kardeşlerimiz için en vahimi de budur. Zira böylece, örgüt şehre egemen olacak ve toplumu zihnen yönlendirecektir. Üstelik baskı, dağdakine oranla daha da yoğun olacaktır amma güya sivilleşmiş olarak görülecektir. Çünkü toplum, zımnen ama bir şekilde de sezdirilerek otokontrole tabi tutulacaktır. Buna düşmanın gizlenmesi denir. Tıpkı bu tarafta ki gibi. Yıllardır ülkemiz bu tür bir yöntem ile yönetilmekte değil midir? Düşman açık olsa mücadele vermek çok kolaydır amma düşman belli değilse kime karşı mücadele vereceksin ve bir de düşmanını dost olarak göstermişlerse tam beladasın demektir? Üstelik seni içten kuşatmış. Halkı bile kendine dost tutmuş. Siz, siyonist, ülkenizi açıktan işgal etmiş olsa ne yapardınız? Domuz kurşunuyla gebertirdiniz değil mi? Olacak olan şüphesiz buydu amma düşman kendisini gizlemiştir ve hükmedebilmektedir. Ve CHP ile gelecek seçimde zımni ittifak yaparak ülkeye hâkim olacak ve böylece ülkeye PKK, yani arka planda siyonizm hâkim olmuş olacak. İşte Müslüman Türk’ün, ateşle imtihanı budur. Üstelik Mustafa Kemal’in düşüncesi de sökülüp atılmıştır CHP den. Güya ılımlılaştırılmıştır amma gerçekte saf radikal Marksistler egemen olmuştur. Hükmü düşenler bellidir, hükümdar olanlar bellidir. Zaten şu an bile CHP nin içinde 40 kadar PKK’lı olduğu söylenmektedir ki şaşılacak bir durum yoktur. Zaten internette bir tık yapın, CHP nin en üst yönetiminde olan bir kişinin ölen PKK’lının cenazesinde saygı duruşunda bulunulmasını sağlamıştır. Planlar gelecek zamanlar adınadır. Herkes akıllı hareket etmelidir. Oyun büyük. Bu başarılmaya çalışılacak büyük ihtimalle, başarılamazsa da büyük bir iç çatışma çıkarılacak. BM denilen şeytani organizasyon olaya müdahil olacak ve PKK yönetiminde özerk bir yapı oluşturulacak en hafifinden. Ve Doğu bölgemiz siyonistin güdümünde tampon bir yapıya dönüşecek. Kürt kardeşlerimiz hayatta hiçbir zaman görmedikleri acıları yaşayacaklar. Hem maddi, hem manevi acıları tadacaklar ve bu durum, kendi içlerinde ki, kendilerinden sandıkları mutemet elemanlar eliyle gerçekleştirilecek. Ortadoğu’nun tam böğrüne, zehirli yılan zehrini akıtacak. Bakınız SOL-PKK-MUSTAFA KEMAL yazımda, SAĞ-SOL yazımda, YA İSTİKLAL YA ÖLÜM yazım da, RESMİ TARİH vb. yazılarımda bu tür durumlardan bahsetmiştim ve şimdi tek tek gerçekleşmektedir. Müslüman Türk Milleti, tarihin hiçbir döneminde bu kadar kıskaca alınmamıştı.  CHP ile BDP ittifakından dem vurduğumda, bu hedefe yönelik henüz zerre emare yokken, ne küfürler yemiştim. Solun ihtilafı zevahirde ihtilaftır, batında hepsi kardeştir. Bu ölümsüz hakikati asla nisyana terk etmemeliyiz. Bilakis, mukadderatınız çok ağır zulümlerle yaşamak olacaktır.

 

Ayrıca bir hakikatin izharını daha yaşadık, net bir şekilde. İşe bakın ki emekçi CHP nin stratejisini küresel kapitalizmin yerli kuklaları çiziyor. Ve ne garip ki bu CHP çıkıyor ve işçiyi, köylüyü, esnafı, emekçiyi, memuru baronlara ezdirmeyeceğini söylüyor. Ne büyük tutarlılık (!) değil mi dostlar? Yoksa ne keskin bir paradoks mu demeliydik? Hayır, paradoks falan değil. Zira kapitalizm ile marksizmin kardeşliğinden sürekli dem vurmaktayız. Amma anlamamakta da ısrarcıyız. Oysa yüreği yeten, bu söylenenleri hayata kustursun da görelim. Eğer hayata, bu ikiz kardeşlerin gizli ve derin ittifakını kusturun, alnıma namert diye yazdırmazsam insan değilim. Bile isteye aldanıyoruz dostlarım. Yani TÜSİAD denilen yapının bugüne kadar hiç Millilerin ya da İslamilerin yanında durduğunu gördünüz mü? Peki, bir yapının, kendisine mutlak düşman olarak gördüğü bir yapının yanında yer alması nasıl bir şeydir? Düşman görünümlü dostlar. Bu milletin çocuklarını aldatmak, ezmek, bozmak içindir lafta düşmanlık kardeşlerim. Zerre inanmayınız. TÜSİAD; bu ülkeye, bu millete, İslam’a ve Türk-İslam âlemine asla ve asla dost olamaz. Vallahi, billahi, tallahi olamaz. Aynı şekilde SOL da olamaz. Olmaz ya olamaz. Teorisi dost olmayanın pratiği dost olur mu Allah, Önder, Kitap, vatan, namus aşkına? Amma bilmiyoruz, bilmediğimizi de bilmiyoruz ve bildiğimizi sanıyoruz ve sanmaklar üzerine yaşıyoruz. Ve kendimize ediyoruz. Kendi kendimizi kandırmayalım canım kardeşlerim! Çünkü sefaleti yaşayan, acıyı çeken bizler oluyoruz. Ne zaman, aldatanlar, sefaletin şarkısını söylemiş, acının madeni olmuş? Özür dilerim, amma onlar yediklerini kusarlarken, sen acılarını kusuyorsun canım kardeşim. Artık uyuma ve aldanma! Sayın Devletim, lütfen evlatlarını her yönden koru.

 

 

                                                      TEFERRUAT:

 

BİR:

Mustafa Kemal’in ismini kullanarak, Siyonizmin müzaheretiyle Kemalizm ideolojisini üretenlerin, Müslüman-Türk milletini Hıristiyanlaştırmaya çalıştığı gibi; yine güya Kürtlerin bağımsızlığı gibi bir safsatayla yola çıkarak ve Siyonizmin ve içeride ki eniklerinin marifetiyle ürettikleri Apoizmle de Müslüman-Kürt kardeşlerimizi Hıristiyanlaştırmaya çalışmaktadırlar. Gelişmeler artık iyice tebeyyün etmeye başlamıştır. Misyonerler faaliyetlerine hız vermişlerdir. Hatta kilise açmaya çalışmaktaymışlar ortaklaşa. Aziz Kürt kardeşlerim lütfen uyanık olunuz. Safsatalara kulak vermeyiniz. Sizleri boş işlerle kandırıp, sizleri uçuruma sürüklemek istiyorlar. Benliğinizi çalmak ve sizi köleleştirmek istiyorlar. Her şeyinizi siyoniste emanet etmek istiyorlar. Sizleri birileri alçakça kullanıyorlar. Kardeşlerinize karşı temiz yüreklerinizi kinle dolduruyorlar. Taraf isimli paçavraya da zerre inanmayın ve güvenmeyin. Bu paçavra tamamen siyonizmin güdümündedir. Sürekli zehir akıtmaktadır. Sizlerin, kardeşlerinizle aranızda ki sevgiyi tamamen yok etmek üzerine hareket etmektedir. Bu paçavranın tepesinde ki adam, sürekli ayrılıktan dem vurmaktadır. Sanki babasının çiftliğini pazarlamaktadır. Bu paçavraya kutsal alın terlerinizi veripte israf etmeyiniz lütfen. Taraf kesinlikle siyonizm misyoneridir. Sürekli milleti aldatmaktadır. Önce bu milletin ahlakını bitirdi, bu tepedeki adam; şimdi de milletin kardeşliğine gözünü dikti, ülkenin bütünlüğüne gözlerini dikti. Bu paçavra, kesinlikle, din, devlet, vatan, millet, tarih ve kimlik düşmanıdır. Sürekli maddi ve manevi değerlerimize karşı kin kusmaktadır. Bunu çok derin tahliller yaparak görebilirsiniz. Aslında burada ismini zikrederken üzülüyorum amma söylemekte zorundayım. Allah, vatan hainlerinin, din düşmanlarının, tarih ve kimlik düşmanlarının reklamlarını yapmaktan korusun ve zaruret karşısında yaptığımız içinde bizleri affeylesin. Âmin.

 

İKİ:

Noldu dostlarım? MADIMAK olayında bir aydınlanma izi belirdi. Daha önce bir yazımızda da değinmiştik. ‘’DERİN DOKUNUŞLAR’’ başlıklı yazımızın 4. ve 12. Maddelerinde. Amma yine değinmekte fayda vardır.  Şimdi Müslümanlara küfreden alçaklar, yobazlar ne yapacaklar bakalım? Kendi adamlarının işi tezgâhladıklarını görünce, bakalım özür dileme asaletini gösterebilecekler mi? Öylesine söylüyorum, zira özür, ancak kızaran yüzlerin mümeyyiz vasfıdır. Ki zaten de bilmiyor değillerdi. Amma Müslüman’a küfretmek ve dini hedef gösterip parsayı toplamak vardı işin ucunda. Şimdi ne olacak göreceğiz. Dostlarım! Canım ve sevgili dostlarım! Bunlarla yola çıkan, her zaman yolunu şaşırır asla unutmayınız. Bunların peşinden giden, bataklığa saplanır kalır asla unutmayınız. Bunların söylediklerine inanan, her zaman aldanmaya ve acı çekmeye mahkûmdur asla unutmayınız. Bunlarla yiyip içen, ruhunu ve kimliğini kaybeder asla unutmayınız. Bunların izini takip eden, vara vara şeytanın (siyonizmin) kucağına varır oturur asla unutmayınız. Allah rızası için, kafanızı iki elinizin arasına alıp bir saatçik tefekkür ediniz nolur ve sonra şayet katılmazsanız küfredebilirsiniz bana. Amma dürüstçe tefekkür edeceksiniz, ulaştığınız sonuç aleyhinize olsa da itiraftan imtina etmeyeceksiniz. Kalbi saygılarımı ve temiz sevgilerimi sunuyorum ve sizleri içten bir coşkuyla selamlıyorum kardeşlerim. Sadece ALLAH a, ÖNDER e, KİTAP a inanın ve güvenin. Vallahi, billahi, tallahi bunlar sizi asla aldatmaz. Eğer, inanır ve güvenir de, sonunda aldandım derseniz gelin yüzüme tükürün, ses edersem haysiyetsiz ve namert biri olduğumu kabul etmiş olayım.

 

ÜÇ:

Ey vekil! İhanet etme. Görevini namusluca yap. Seninde evlatların vardır. Ben muhtaç değilim diye, muhtaç olanların evlatlarının alın terlerini kodamanlara çaldırma. Haysiyetini beş paralık etme. Namuslu ol. Dürüst ol. İnsan ol. Sadece para için vekil olma. Makam için, güç için vekil olacak kadar alçalma. Çıktığın kürsüde saf hakkı savun. Haysiyetten asla taviz verme. Kodamanların köpekliğini yapma. Onların haklarını savunma. Onların çarklarını döndüren zalim olma. Vatanına ihanet etme. Milletini sırtından hançerleme. Aldığın oyların hakkını ver. Boş nutuk çekme ki altından kalkamayacak hallere düşme ve bu yüzden de emanete ihanet etmek zorunda kalma. Eğer, bütün her şeyi bilerek ve bildiğin halde isteyerek ihanet ediyorsan, sen köpekten de aşağı bir mahlûksundur.

 

Ey komutan! İhanet etme. Görevini layığı ile yap. Seninde evlatların vardır. Ben kendimi korurum diye, korumasız evlatlarını kodamanların kirli çarklarına kurban etme. Üniformanın hakkını ver. Üzerine giydiğin üniformanın ruhunu idrak et. Silahının hakkını ver ve namusunu koru. Vatanına, milletine ve devletine sadakatten şaşma. Terörle pervasızca ve hakkıyla savaşmaktan asla feragat etme. Silahını asla boşa sıkma. Teslim olan canı da bağışlamasını bil. Bu yüksekliktir. Seninle savaşan kuzuların canlarını canın pahasına koru. Onları da bekleyen birer sevdikleri olduğunu bil. Onların da anaları olduğunu unutma. Onların da yaşamaya ve gülmeye hakları olduğunu asla unutma. Eğer üzerinde taşıdığın şerefli üniformanın ne anlama geldiğini unutup, vatanına ihanet edebiliyorsan ve bunu bile isteye yapıyorsan, sen teröristten daha alçaksındır.

 

Ey vatandaş! İhanet etme. Sorumluluğunu namusluca ifa et. Vatanını evin, aileni milletin mil. Ve vatanını ve milletini, evin ve ailen gibi koru. Sürekli tüketen olma, üret. Her şeyi devletinden bekleme, sen de mücadele et. Geleceğini ve umutlarını çaldırma. Dostunu ve düşmanını iyi tanı. Asla tuzaklara kanma. Dinine, vatanına, tarihine, milletine ve kimliğine düşman olanların peşlerinde ömür çürütme. Sor, sorgula. Asla kör itaatli ve kesin inançlı olma. Kuru mantıkçılığın kurbanı olma. Oku ve gerçekleri gör. Dostun kim, düşmanın kim bil. Sürekli çalış. Seni sen yapan değerlerine sahip çık. Kutsallarına saygısızlık yapma. Kardeşliği sağlamlaştırmak için mücadele ver. Ayrılık yaratmak için değil. Devletine destek ol her zaman. Milletine ihanet etme. Teröre destek olma, olanların iğrenç ve mikrop suratlarına tükürmeyi insanlık vazifesi bil. Orduna, emniyetine düşmanlık etme. Yanlışsa düzeltmeye çalış. Amma yanlış diye yok etmeye çalışma.

 

Ey devletim! Sende geride kalma. Hep ileri de ol. Çağcıl olmayı başarabil, temellerini sarstırmadan, üzerinde durduğun yüce değerleri tahrip ve tahrif ettirmeden ilerlemeyi başar. Evlatlarının umutlarını eksiltme çoğalt. Ahlakı ve adaleti esas al. Evlatlarına kim olduğunu hakkıyla öğret. Bedenen ve zihnen yüksek karakterli evlatlar yetiştir. Kirli ve karanlık çark kuranların çarklarını tepelerinde parçala. Hainlere asla acıma. Bir haini tespit ettiğin zaman, tek bir defa uyar. İkincisinde asla zaafa düşüp bırakıverme ve muhakkak infaz et. Amma infaz zalimce değil adilce olsun ve gerçekten hak üzere olsun. Asla diğerlerine misal olsun ve yüreklerine korku salsın diye bir evladını infaz etme. Bu katıksız zalimliktir ve bir devleti mahvedici durumdur. Açık bir katliamdır. Yani şahsi nedenlerle ve sübjektif durumlarla değil, toplumsal nedenlerle ve objektif kıstaslarla infaz et ki bütün evlatların sana kin duymasın ve senden soğumasın, bilakis arkanda olsun. Ve herkes, işte budur diyebilsin gönlünden gelerek. Hülasa; vicdanlar onaylasın.

 

Sayın devletim! Halkının kaderini, senin varoluşunda, kanı, teri ve gözyaşı olan, beli bükük, gözleri yaşlı, gönülleri yaslı, elleri nasırlı, alınları çizgili, acının madeni olmuş Ayşe teyzelerin, Ahmet amcaların, şehitliğe amade Mehmetlerin kaderlerini, konken masalarında ki kokonalara, kumar masalarında ki pezevenklere çizdirme nolur!

 

Son tahlilde; Dinine ve töresine bağlı, sırtında koskoca bir tarih taşıyan milletin evlatlarını; dinsiz, töresiz, tarihsiz, kimliksiz, vahşi, barbar ve çapulcu haçlı sürülerinin önünde diz çöktürmeyin Allah aşkına, lütfen, nolur! Bu zulmü yapmayalım; ne kendimize ne de evlatlarımıza, Allah ve insanlık aşkına!

 

YÜREK SIZISI NEDİR BİLİR MİSİNİZ?

 

Umutla ve gerçekle!

Tarih: 30.05.2011 Okunma: 650

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?