AKLETMİYOR MUSUNUZ? Allah...

Özgür DENİZ - 19.12.2010

BİR:

“Yol kesenler, Kur’an okuyup öğrenince, yol gösterici oldular” Muhammed İkbal

 

‘’Yol göstericiler, Darvin okuyup öğrenince, yol kesen oldular.’’ Özgür Deniz

 

Niye Darvin dedim? Çünkü, Darvin, bütün felaketlerin, melanetlerin köküdür, kaynağıdır. Hitler, Darvin’e dayanmıştır. Marks, Darvin’e dayanmıştır. Engels, Darvin’e dayanmıştır. Lenin, Darvin’e dayanmıştır. Stalin, Darvin’e dayanmıştır. Mao, Darvin’e dayanmıştır. Musollin, Darvin’e dayanmıştır. Ve bunların son kesen torunu Apo da, Darvin’e dayanmıştır. Ve Darvin’in ürettiği fikirler bu insanları tarihin en acımasız fikirlerinin teorisyenleri ve pratisyenleri yapmıştır. (ÜLKEM-DEVLETİM-MİLLETİM İÇİN yazımda, kendisinden iktibas yaptığım eski komünist-yeni anarşist Gün Zileli’nin fikirlerine bakınız)

 

 Ve Darvin demek; ahiretsizlik demektir, tek dünyalılık demektir. Her yolun mubah sayılması demektir. Sürekli savaş demektir. Orman kanunu demektir. Yalan mı? Hadi yalanlayın! O zaman bütün Marksizm’i yalanlamış olursunuz. Zira adamların kitapları-teorileri-pratikleri savaşmak üzerine kuruludur. Bütün gücün, bu dünyada ki maddiyatın ele geçirilmesi için verilmesi gerektiği üzerine kurulmuştur. Devlet kapitalizmini tahakkuk ettirmek üzerine kurulmuştur. Sakın, saçmalama lan manyak demeyin, asıl siz saçmalamış olursunuz. Zira bu söz komünizmin yegâne pratisyeni hatta bir yerde Marks’ın da önüne geçen tek adamı-önderi olan Lenin’e aittir. Ve dünya mülkünü ele geçirmek içinde, kırmak, dökmek, vurmak, yok etmek, talan etmek, katletmek mubahtır. Çünkü tek yol budur! Komünist romanları okuyunuz, hepsinde aynı temayı göreceksiniz. Hatta fikir kitaplarını. Hayat adeta kan üzerine kuruludur. İnsan insanın kurdudur. Yok etmeyince var olamazsın. Varolmak demek yok etmek demektir.

 

İKİ:

‘’Yeryüzünde insanın ortaya çıkması konusunda bilim, aşağıdaki açıklamayı veriyor. Avrupa’nın, Asya’nın ve Afrika’nın iklimi sıcak olan çeşitli bölgelerinde, yüksek düzeyde gelişmiş bir maymun yaşamaktaydı. Pek uzun bir dönemin sonunda, insan, bu maymundan geldi.’’ Nikitin-Ekonomi Politik-30

 

Yani ifadeye bakın. Ne kadar sığ, temelsiz, saçma, üstünkörü. Yani maymun durup dururken gelişim gösteriyor, bütün özelliğini kaybediyor ve bambaşka bir canlı oluyor iyi mi? Şaka gibi! Bu ifadelerden hemen sonra mevzu tamamen değişiveriyor. Üzerinde hiç durulmuyor. Acaba niye? Zira işin deşilmesi tehlikeli de ondan. Çünkü söylenecek bir şey yok. Ve bir komünist için, bir şeyin tasrih edilmesi kadar korkunç bir şey yoktur. Zira sorgulamak demek düzenin altının oyulması demektir. Aynı şekilde duygulanmanın da tehlikeliolduğu gibi. Zira duygulanmakta insanı şiddetten alıkoyabileceği için kötüdür. ADA isimli bir film var lütfen izleyiniz. Zira bilimde çürüttü bu safsataları. Çünkü bir türlü ara geçiş dönemine dair tek bir iz ve delil bulamadılar ki; bu sonsuz önemli olan bir şeydir bunların iddiaları için. Ama maalesef sonuç, hezimettir. Gerçi o hezimeti, bizzat Darvin’in kendisi de itiraf etmişti zamanında ama nedense o yönü görmezlikten gelirler daima. Ve Darvin’in fikrini ideolojilerine temel yapan ağaların, önderlerin sözlerine bakarlar ve bilerek aldanırlar yoldaşlar. Zaten insan hep bilerek aldanışların kurbanı değil midir? Kendini aldatanların peşinden bile isteye gitmekte değil midir?

 

Peki, bu bay, bahsettiği araç-gereçlerin, bitkilerin, hayvanların da kökeni hakkında niye bir fikir yürütmez, doğru ifadeyle yürütemez acaba? Çünkü tıkanmıştır. Tıpkı diğer yoldaşları gibi. Bunlarla bu tür maceraya açıldınız mı, en son verecekleri cevap ya da daha doğrusu soracakları soru: peki, Allah’ı kim yaratmıştır sorusudur. Değişmeyen klişe soru. Hatta kadim soru da diyebiliriz, çünkü bedevilerde aynı soruyu peygamberlere sormuşlardı. Yani anlayacağınız, Müşriklerin tarihsel süreç boyunca sordukları ortak soruları. Çaresizlik zor bayım! Ve bununla karşıdaki kişiyi ıskat ettiklerini sanırlar. Karşıdaki kişide bir cevap verirse tatmin olmadıklarını söyleyerek işi laf cambazlığına dökerler ve güya hayali zaferle avunurlar. Ya da felsefecilik oynarlar ama başaramazlar. Oysa insan her şeyi bilemez, bilecekseydi de insan olmazdı. ‘’Siz bilmezsiniz, Allah bilir.’’ Allah. Ve yaratan yaratılmaz. Ve sorgulama bir yere kadardır. Resim aşikârdır. Yani sorgulayacaksın ve bir şey elde edemeyeceksin ve bu seni inkâra götürecek öyle mi? Bu kadar basit yani? O zaman, imana götürecek sonsuz argümanı ne yapacaz? Ya da diyelim inkâra yeltendiniz, ne geçecek elinize? Yine Allah’ın belirlediği kurallara göre yaşamak zorundasınız. Doğanın, hayatın bir kanunu var ve uymak zorundasınız. İnkâr ettik diye sınırsız bir özgürlük alanı açabilecek değilsiniz. Bu dünyanın dışına kaçabilecek değilsiniz.

 

Aziz, emin, temiz, sıdık ve güzel önderimiz derler ki: ‘’Allah’ın yarattıkları hakkında düşününüz, fakat zatı hakkında düşünceye dalmayınız. Zira güç yetiremezsiniz. Çakılır kalırsınız, sapıklığa düşersiniz.’’ Olay budur. Haddini bileceksin, hududunu bileceksin. Hakikati işitip yola geleceksin. Yine büyük söz ustası, köklerimizden biri olan Sadi Şirazi diyor ki: ‘’her yere at sürülmez, bir yerde gemleri vurmak gerekir.’’ Keza Hz. Ali’nin bir yahudiyle diyalogunu duymuşsunuzdur. Derler ki; ilmin kapısı, Allah’ın aslanı, halifemiz: ‘’şayet ahiret yok, ben bu dünyada iyilik yaptığım için muhakkak ki kazanmış olacağım. Hep iyilikle anılacağım. Kimse beni lanetlemeyecek. Öbür tarafta da bir kaybım olmayacak. Şayet ahiret var ve sen dilediğince yaşadın, her türlü kötülüğü yaptın, hem bu dünyada kaybedersin hem de ahirette kaybedenlerden olursun. Bu dünya da daima kötülükle ve lanetle anılırsın, ahirette de cehennem ateşinde yanarsın. Kim kazançlı?’’ Ve benim bildiğim kadarıyla yahudi imana gelir. Öyle iri laflar üretmeye, felsefe yapmaya lüzum yok dostlar, olay bu kadar sarih ve nettir. Gerisi laf kalabalığıdır. Hayat o kadar uzunda değildir zira. Zaten dinsiz felsefenin maksadı da kafa karıştırmaktır, bir şey söylemek değil. Şöyle bakın. O kadar laf üretirler ama tek söz söylemezler. Arthur Sopenhauer’in galiba 600 sayfalık, sarı kapaklı, küçük ebatlı bir kitabı vardı, inanır mısınız o kadar şey söylüyor ama hiçbir şey söylemiyor. Ya da ben anlamadım! Ha bunların hiç mi doğruları yok? Elbette var ve o doğru zaten inancında doğrusudur yani ortak doğrudur, onlar doğru dedi diye doğru değildir. En azında İslam bunlardan önce o doğruları haykırmıştı. Ve bunlar dünkü çocuk!

 

Evet, faraza Allah’ın zatı hakkında düşünmeye yeltendik. Elimize ne geçer? Faraza cevap bulamadık ve inkâra yeltendik. Kazancımız ne olur? Yani bir şeyi yapamayacağın gerçekten mutlak bir şekilde açıksa o işe tevessül etmek mutlak manada ahmaklıktan başka nedir? Ve yine her yere at sürülür mü? Yalan mı bu? Hadi o zaman dik bir yamaca atları süründe görelim. İnsan dediğin haddini ve hududunu bilendir. Haddini ve hududunu aşanın mukadderatı düz yolda şaşmaktır, belaya bulaşmaktır, cehenneme koşmaktır. Sokrates, oğluna: ‘’kendini bil!’’ derken ne kadar da az, öz ve on ikiden söz söylemiş. Zira kendini bilen muhakkak ama muhakkak Rabbini bilir. Kendini bilmeyen Rabbini de bilmez. Çünkü insan kendi varlığını keşfe çıkmışsa şayet en sonunda Rabbine ulaşması mutlak son olacaktır. Çünkü aklını durduracak kadar ilginçliklerle ve ruhunu sarsıcı gizemlerle karşılaşacaktır. Sadece AKLETMEK gerekiyor sevgili dostlarım. Ali Şeriati üstadın ‘’İnsan’’ isimli eserini lütfen okuyunuz aziz dostlarım, canım arkadaşlarım.

 

ÜÇ:

Diyorlar ki; Tarih sınıf savaşımları tarihidir. Yalan. Külliyen yalan. Kapitalistle proletarya uzlaşmaz karşıtlarmış! Hayata bakalım doğru mu? Eylemler var mı? Var. Oyuncular kim? Proletarya diktatörlüğünün molotof fırlatıcıları, taş döşeyicileri, yumurtacıları. Peki destek çıkanlar kim? Güya savaştıkları burjuvazi! Hani sınıf savaşı? Hani uzlaşmaz karşıtlık? Ki ‘’Ekonomi Politik’’ isimli eser hep bundan dem vurur. Ama güzelim teorileri mahveder hep pis gerçekler. Nice emekçi var patronla beraber, nice patron var emekçi ile beraber. Peki, sınıf savaşı varsa niçin emekçiler patronla bir olurlar? Bir işçi düşünün ki, kendisinin haklarını savunduğunu iddia ettiği işçi kardeşlerinin, yani proletaryanın, saflarına iştirakten imtina ediyor. Nasıl iştir bu? Ve bir patron düşünün ki, kendisine karşı savaşan, kendisiyle uzlaşmayacak kadar kendisine muhalif olan çalıştırdığı işçisiyle, yani proletarya ile aynı saflarda yer alıyor? Hayır, dostlarım bu iyi yazılmış bir senaryodan başka şey değil. Tam bir göz boyama.

 

Oysa tarih; iyilerle kötülerin mücadele tarihidir. Bir yanda kadim toplumsal ve insani değerleri savunanlar, diğer yanda kadim insani ve toplumsal değerleri yıkmaya çalışanlar vardır. Gerisi hikâyedir. Ortak düşman dindir. Kapitalistin de, komünistinde ortak düşmanı dindir, son tahlilde. Ve bu düşmana karşı tarihin bütün süreçlerinde ittifak edilmiştir. Ve bu yüzden ortak değerleri savunan işçiyle patron bir araya gelmekte, ortak değerlere düşman olan işçiyle patron aynı saflarda buluşabilmektedir. Bunlara faşizmi de ekleyebilirsiniz, liberalizmi de, hatta bütün izm’leri ekleyebilirsiniz. Sokak eylemcilerinin genel karakteristiği nedir? Din ve milliyet muarızı olmak. Onlara arka çıkan kapitalistlerin (medya-Tüsiad vb.) genel karakteristikleri nedir? Din ve milliyet muarızı olmak. Hayır, yani arkadaşım yalansam söyleyin: sokaklarda taş atan, yumurta atan, molotof atan gençlik hangi düşüncenin peşindedir? Komünizm.

 

Peki, medya kimdir? Tüsiad kimdir? Komünist teorisyenlerin kapitalist burjuvazi olarak adlandırdıkları gruplardır. Ve bunlar güya uzlaşmaz karşıtlardır. Ayrı sınıfların üyesidirler. Ve komünist genç, sınıf savaşının en önemli figürüdür. Peki, nasıl oluyor da, bizim komünist gençle, en amansız düşmanı olan kapitalist medyamız, tüsiadımız ittifak olabiliyorlar Allah aşkına? Ama bu uzlaşmaz karşıtlık bir kurmacadan ibarettir. Yalandır. Maksat nedir? Proletaryayı sınıf savaşımının öncüsü olarak gösterip, insanlara şirin olarak lanse etmek ve üretenlerin, çalışanların haklarını savunduğu varsayımıyla, insanların proletaryanın saflarına iltihakını sağlamaktır. İki tarafında tek düşmanı vardır: İslam ve Müslümanlar. Kendilerinin önlerinde yegâne engel olarak gördükleri Müslümanları ezmek, sindirmek, değerlerini imha etmek ve varlıklarına son vermek en ileri emelleridir bunların. Bilakis tutarlı olacaksın arkadaş. Gerçi ne zaman tutarlı olunmuş ki? Büyük sosyolog, haysiyetli fikir devi Ali Şeriati üstadın ‘’Öze Dönüş’’ isimli eserini okursanız orada görürsünüz, dünya komünistlerinin marifetlerini dostlarım. Keza bizim ülkemizde ki, sosyal demokrat olduklarını söyleyen ve hatta bazen Marksizm’den inciler döktüren bazı efendilerin sürekli zenginlerin saflarında yer alması ve devr-i iktidarlarında sürekli onlarla iş pişirmeleri ve onları zengin edecek yollar açmaları acaba hangi uzlaşmaz karşıtlığın eseridir? Ya da yoksulların bu efendilerin muhaliflerine yol vermeleri, oy vermeleri nasıl izah edilebilir? Sadece AKLETMEK gerekiyor sevgili dostlarım.

 

DÖRT:

Kapitalizm zaten insanın fıtratında vardır. ‘’İnsan çok cimridir-İsra-100’’ ayeti boşuna mıdır? İnsan var. Doğa var. Ve insan, doğa-tabiat-yeryüzü üzerinde yaşar. İnsan alıcıdır doğa vericidir. İnsan üretmeden yaşayamaz. Üretmesi için doğaya muhtaçtır. Ama doğa ortaktır ve kazanılan paylaşılmalıdır. İnsan cimri olursa yani kapitalistleşirse, yani herkes gücü yettiğince alırsa düzen bozulur. Bu yüzden doğadan aldıklarını hem paylaşmalı hem de geri vermelidir. Yani hem kardeşleriyle paylaşmalıdır hem de doğanın verimliliği ve varlığı için kullanmalıdır. Ve bu İslam’da vardır. Yani kapitalizm denilen şeyin panzehiri komünizm değil İslam’dır. Şeytan Âdem ile Havva’yı komünizme davet etmişti yani çıplaklığa ve bilinçsizliğe. (Komünizm de öyle demez mi? Örtünmek gericiliktir diye ve düşünmek bozulmaktır diye) Şeytan Kabil’i cimriliğe davet etmişti yani kapitalizme yani paylaşmamaya. Şeytan ilk evvelde ırkçılık yapmıştı yani faşizme kapı açmıştı. Yani üstünlük taslamıştı. Ve cezalandırılmıştı. Kimse sözü eğip bükmesin. Lafı dolandırmasın. Felsefecilik oynamasın. Kelimeleri karıştırmasın ve gerçeğin üzerine şal örtmesin. ‘’KARAR-SEÇİM-KADER’’ ve ‘’DERİN HAKİKAT’’ başlıklı yazılarımızda da değinmiştik bu meseleye.

 

Yani dünyayı zevahirde düşman, batında dost baronlar yönetiyor. İnsanın muhtelif yönleri var. İnsanı parçalıyorlar. Her parçaya uygun ideolojiyi üretiyorlar. Ve başlıyorlar insan kalıpları basmaya. Komünist-kapitalist-faşist baronlar yönetiyorlar dünyayı. Ve hepsinin ortak özelliği: İslam düşmanlığıdır. Her birine verilmiş görev var ve herkes rolünü oynuyor. İnsanlarda inanıyorlar, gariplerim. Kendine bütün doğallığıyla tebessüm edene (İslam’a) değilde, abus çehreleriyle sırıtanların (kapitalizm-komünizm-faşizm) yanına koşuyor. ’’İnsan çok zalim, cahil ve nankördür.’’ Allah.

 

Bu yüzden insanın üretme yetisi değil tüketme hırsı dizginlenmelidir. Kapitalizm bol üretmek değil, ürettiğini yığmak, saklamaktır yani paylaşmamaktır. Ayrıca kapitalizm bir varlık değildir, bir sıfattır. Yani cimri kişi için üretilmiş bir ideolojidir. Üstelik kapitalist, üreten değildir. Ürettiğini paylaşmayandır. Paraya tapandır. Bu yüzden üretmese bile, üretim aracına sahip olmasa bile zihninde paraya tapan, her şey para içindir diyen, parayı her şeyden üstün tutan kesinlikle kapitalisttir. Burada da insan yanıltılmaktadır. Üretim araçlarına sahip olanlar kapitalisttir sadece diyerek. Oysa bu paradokstur. Üretim araçlarına sahip olmayanların kapitalist olamayacağı ifade edilmektedir. Ama bu oyundur. Çünkü üretim araçlarına sahip olmayanları bir safta toplanmak için bu cambazlık yapılmalıdır. Oysa bu çok zordur. Bugün ne işçiler vardır, kapitalistten daha kapitalisttir. Siz bu işçiyi saflarınıza nasıl katacaksınız? Dediğimiz gibi kapitalizm bir varlık değil sıfattır ve o sıfatı hak eden herkes kapitalisttir. Sadece AKLETMEK gerekiyor.

 

Önemli olan nefisleri eğitmektir. Bilakis her şey beyhudedir. Aksi komünizm olur. Renksizlik olur. Zevksizlik olur. Tek tipçilik olur. Ada’yı izleyin. Zorla güzellik olmaz. Hz. Ebubekir’e malını kimse zorla dağıttırmadı. Kendi isteğiyle dağıttı. Çünkü insandı. İman etmişti. Ve imanı bilinçli bir imandı. Ne yapması gerektiğini biliyordu. İnsanların nefislerini eğitmeden asla sağlıklı bir toplum oluşturamazsınız.  

 

DETAYLAR:

BİR: Sebahattin Önkibar bir iddia ortaya atmış X şahsı-Tayip ikilisi hakkında. Ama bence biraz sallamış gibi. Kötü niyet seziyorum biraz burada. Sanki şöyle der gibi: bak yolunda yürü, yükseklere uçmayı hayal etme. Zira toplum sancılanır, millet gerilir. İşte bu mesajı verip korkutmak istiyormuş gibi bir durum sezdim. Bilakis, Tayip’in kendi partisini ufuksuz, kültürsüz, mazisi şaibeli, topluma zerre iyiliği dokunmamış karakterlere teslim edeceğini düşünmüyorum. Seveyim ya da sevmeyeyim bunu ihanet telakki ederim. Şahsen benim gözümde değeri düşer. Bu benim şahsi tahlilim.

 

İKİ: Milyonlarca insan, milyonlarca fikir var. Nasıl birlik olunacak? Nasıl aynı hedefe kilitlenilecek? Nasıl aynı değerlere yaslanılacak? Nasıl ortak mücadele edilecek? Hakikat temelinde. İlah, önder, kitap bellidir. Ortak değerler üzerinde konsensüs olacak. Ortak değer, fıtri değerlerdir. Yani İslam. Canımız önderimiz ne diyor: ‘’her çocuk İslam fıtratı üzerine doğar ama daha sonra annesi, babası onu Musevi, Hıristiyan yapar.’’ Tıpkı bazılarının kapitalist, komünist, faşist, terörist, liberalist vb yaptıkları gibi. İlahlara değil ilaha, önderlere değil öndere, kitaplara değil kitaba perestiş etmekle birlik ancak sağlanabilir. Çünkü inanç birleştirir. İnsanları kafalar değil, ruhlar bir kılar. Duygular değişmez, düşünceler değişir.

 

ÜÇ:

Darvinci Darvinciyi, Müslüman Müslüman’ı destekler. Biz bazı durumlar karşısında şok oluyoruz. Oysa bu durum tamamen normaldir. Yani şimdi siz siyonistin Filistin’e destek vereceğini, Azerbaycan’a arka çıkacağını tahayyül ve tasavvur edebilir misiniz? Yani bu düpedüz ahmaklıktır. Ama Türkiye’nin bunları yapabileceğini düşünürsünüz değil mi? Bilakis düşünmemek ahmaklıktır. İşte aynen bunun gibi, kirli ve şerli güruhların Pkklıları desteklemesi doğaldır ama bunun gizli yapılması zehirlidir. Madem öyle herkese açık yapın. Yanıltma yapmayın. Sonra da kirli çamaşırlar ortaya dökülünce ağlaşmayın. Herkes görevini yapar dostlar, sizde yapacaksınız.

 

Kemal ne iş yapıyor? Vatan diyor, din diyor. Galiba Ülkücülüğü de var. Bursunu kesin hatta varlığını kesin.

 

Tarık ne iş yapıyor? Vuruyor, kırıyor, katlediyor. Polis şehit ediyor, araç kundaklıyor. Öyleyse emrine uçak verin, yollarına güller derin, kasa kasa molotof gönderin. Adını silin ama bursunu artırın.

 

Yani şimdi ben Nobel ödüllü biriyim diye böyle şeyleri yapmam ha? Ah garibim ah! Bu zehirlenmişliktir. Aldanıştır.

 

DÖRT:

Bazı derin cemaatler şöyle düşünüyor galiba: hâkimiyet bizde olsun. İyi-kötü dini vecibelerimizi ifa edelim. Bırakalım ipler başkasında olsun varsın. Hayır beyler, bu zillettir. Bu esarettir. Bu ihanettir. Mücadeleden kork, dünyaya iyice alış, mülk maymunu ol, sonra da kazandıklarını kaybetmemek adına teslim ol. Sen bunu kanıksayabilirsin belki ama bu ülkede buna eyvallah çekmeyecek kadar haysiyet sahibi yüz binlerce hatta milyonlarca insan var. Ve bu asla insanlıkla bağdaşmayacak kadar rezilcedir. Zaten bu derin cemaatte tıpkı komünistler gibidir. Tek tipleşen insanlar ister. Asla sormayacak, sorgulamayacak. Yani düzeni bozmayacak tipler. Peki, böyle bir âlemde insan doğan bir varlık nasıl insan kalabilir? Ve var mıdır kalan? Bunların işleri baştan sona yalan-dolan. Tamamen hikâyedir ahlak falan. Filizlenendir zulüm, adalettir solan.

 

Bazı adamların bazı fiiller işlemesi de uzaktan kumandayla olmaktadır muhtemelen. Ya da malum fiili işleyenin ipinin çekilmesi adına tertip edilmiş bir planda olabilir. Zira derin cemaat üzerinde planlar işlemektedir. Ve bir iç hesaplaşmanın emaresidir belki de kimbilir. Derin bir hamledir. Sonrasının daha kolay halledilmesi için.

 

Ya da şöyle de olabilir: derin cemaati terörizmle bağdaştırmak niyeti de olabilir. Böylece zirve yapan gücün azıcık yontulması düşünülmüştür belkide. Ama ben ilk başta söylediklerimin daha kuvvetle muhtemel olabileceğini düşünüyorum. Çünkü ülkem üzerinde bir dizayn çalışması vardır. Ve bu durumda en kullanılmaya müsait bu derin cemaat yapısıdır. Sayın başbakanımızın teennili hareket etmesi gerektiğini düşünüyorum. Zira kendilerinin karakterleri boyun eğmeye eyvallah çekmez. Çünkü bunlara güven olmaz asla. Yarın istedikleri olduğu an, kendilerini koruyup kollayanı anında satabilirler. Bu derin yapı aracılığı ile yapılmak istenen şey; direnişin kırılması, dinin özünün alınması ve kalıbının bırakılmasıdır. İnsanların sindirilmek istenmesidir. Ve dindar olduğu söylenen bir toplumun sözde dindarlar eliyle bilinçsizleştirilmek, duyarsızlaştırılmak, tek tipleştirmek istenmesidir. Ama bu toplum bunu yemez, ne ruhu ne de beyni bunu kaldırmaz. Akıl kullanmak içindir, düşünmek içindir. Uymak için değil!

 

 

Tarih: 19.12.2010 Okunma: 664

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?