ZEHİRLİ BİR YILAN: LİBERALİZM...

Özgür DENİZ - 24.09.2010

‘’Yoldaki pürüzler temizlenmeli ki; akıl kuşu iyi ötsün, düşünen at iyi koşsun’’

 

 

‘’Hançer ve dağ’’

 

 

‘’Kapılar ve hakikat’’

 

 

‘’Zamanı gelmiş fikrin önünde kimse duramaz’’ diye bir söz vardır. Ya da siz şöyle değiştirin bunu: ’’zamanı getirilmiş fikrin önünde kimseyi durdurmazlar.’’ Ki dünyanın bugün yaşadığı durum bundan ibarettir. Çünkü her şey zamanı geldiğine inanılan ya da zamanı getirileceğine inanılan fikrin gündemleştirilmesinden çok önceden kotarılmış olmaktadır. Katı-dinsiz-güya bilimsel kapitalizm devri kapanıyor ve şeffaf-hafif-ılımlı dinli Liberal kapitalizm devri faaliyete geçiyor ya da geçiriliyor. Maksat yeryüzü şeytanı rahat olsun. Obama baş figürüdür yeni sürecin. Güya Müslümanlığıyla, sözde özgürlükçülüğüyle, İslam dünyasına gösteriyor sanıldığı gülümser yüzüyle. Kimse buna aldanmamalıdır. Yeni devrin tam ikamesinden sonra aktörler baştan sona değişecektir muhtemelen. Çünkü yeni devrin mimarları da kendilerini muvakkat süreyle gizlemiş olan eski devrin adamlarıdır. Ama çirkin yüzlerini gösterirlerse halkın oyunu göreceğini ve planlarının akamete uğrayacağını düşünüyorlar. Bu yüzden de iplerini ellerinde tuttukları yeni yüzleri piyasaya sürüyorlar. Bu değişim ülkemizde başlamış bulunmaktadır. Özellikle medyada bariz şekilde müşahede edilmektedir bu değişim rüzgârları. Siz yine de inanmayın değişim işine. Sadece bir oyun bu. Olması gerektiği için olan. Yeni düzenin yeni yüzleri yaratılıyor. Eskiler çok kirlendi. Türkiye’de ki değişim de bunun içindir. Ama yenilerde eskilerin kopyası yani kanmayın. Sade yüzler değişti yürekler değil, beyinler değil.

 

 

 

İnsanlar her şeyi yaparak yaşayarak tecrübe ediyorlar. Acılarla öğreniyorlar. Ve başına gelen her şeyi kendisi davet ediyor. ’’İnsanın başına her ne gelirse bu kendi eliyle yaptıklarından dolayıdır.’’ Kur’an.  Bu bireysel bazda da, toplumsal bazda da geçerlidir. Hatta devletler bazında da. İnsanlaşmak, mesut toplum olmak, güçlü devlet yapısı oluşturmak süreç işidir. Tarih, insanların olgunlaşmasının tarihidir bir yerde. İnsanların iyiyi aramalarının tarihidir. İnsanlar tarih boyunca mutlu olacakları düzeni aramışlardır. Ve bulduklarını sandıkları ve kendisiyle mutlu olacaklarını düşündükleri düzen uğrunda mücadele etmişlerdir. Ve bu kadim mücadele ezelden ebede böyle sürüp gidecektir, ta ki; insanoğlunun istediği düzeni bulduğuna tam ve kesin olarak inandığı ana kadar. İnsan sürekli arayış içindedir.

 

 

 

 

İnsanı neyi tecrübe etmedi ki bu âlemde. Önce mason biraderlerin öncülüğünde gerçekleştirilen Fransız İhtilali’nin acı meyvesi olan menfi-pozitivist-profan milliyetçiliğin tesiriyle büyük ve kozmopolit imparatorluklar, devletler paramparça oldular.  Yani bir nevi kendi kendisinin kurbanı oldu insan. Kardeşliği kalbinden hançerleyecek ve ileride de bütünlükleri tarumar edecek bir çocuk doğurdu. Ardından inanç temellerinin sarsılmasının ve toplumsal değerlerin kaybolmasının acı meyvesi olan dinsizliğin dünyayı esir etmesinin sonucu olan komünizmi yaptı, yaşadı ve acı sonuçlarını gördü. İnsanlık adeta kıyıma uğradı diktatörlerin kan kusan silahları eşliğinde. Sonra komünizmin muhalimiymiş gibi ortaya çıkan ve kendini pazarlayan ve dehşetli derecede palazlanan profan-katı-pozitivist kapitalizm sahne aldı. Uğruna onca savaş çıkarıldı, milyonlarca can katledildi, zenginlikler yağmalandı, namuslar payimal edildi. Birbirlerinin muhalifiymiş gibi görüntü oluşturup birbirlerine sözde düşmanlıklarının tatlı meyveleriyle yaşayan iki kardeşten ilkinin kaleleri tek tek yıkıldı. Şimdi sıra ikinci kardeşe gelmişken dünya bir aldatmacanın kurbanı oluyor. Güya özgürlüklere önem atfettiği sanılan, dinle barışık yaşanabileceği sinyalleri veren ve insanlığa gök boncuk dağıtan, güya zenginliğinin tadını çıkaracağı garantisi veren liberal kapitalizm tarih sahnesinde ki yerini almaya hazırlanıyor. Müslümanlarda böyle bir ortamda kendilerini daha rahat savunabilecekleri düşüncesiyle bu yeni doğduğu sanılan ama gerçekte kocamış veletimsi ihtiyara gülümsüyorlar. Ama büyük aldanış içindedirler. Bilakis daha ağır zorbalıklarla karşılaşacakları aşikârdır. En ağır zulüm manevi zulümdür. Ve bu ihtiyar veledin yapacağı da budur. Başkası yalandır. Ama insan kendi istiyor bunu! Yani yapıyor ve yaşayacak, ağır bedeller ödeyecek olsa da.

 

 

 

 

Ki emareleri de tebeyyün etmeye-belirmeye- başladı. Cemil İpekçi denilen ve kim olduğu bilinmeyen, kılığının neye benzediği tam kestirilmeyen zevat ilk adımını attı bu yönde ve ilk saldırıyı kutsal ve ortak toplumsal değer olan bir yerden başladı işe. Güya mescitler sadece namaz kılma yeri değilmiş ve peygamberde sadece bu amaçla kullanmamış gibi ve açık kimse olmayacak defilede falan gibi zırvalarla kendini haklı çıkarmaya ve istediğini almaya çalışıyor. Hükümet hangi uzay üssünde dolaşıyor kimbilir! Yeni darbeler gelecek muhtemelen, bekleyiniz! Daha sırada Sezen Aksu denilen kadın da var. Kimbilir o neler yapmak isteyecek ve daha başkaları. Demokrasi yok muydu canım? Eee hoşgörülü olmak lazım değil mi? İsterse inanç temellerinize, milli değerlerinize küfredebilirler açıktan. Kimin haddine ki karşı çıkmak? Zaten verdikleri desteklerde, yapacakları terbiyesizlikleri haklı çıkarmak ve herkesi sözleriyle ıskat etmek içindi. Ki o destekleri de vermiş değillerdir bence, bizatihi verdirilmişlerdir. Yani spontane değil, kasıtlı ve yönlendirmeli bir destek. Aynı şekilde kirli adamların, lağım akan kanallarında ki pisliklerin toplumun gövdesine sıçratılması da cabası. Hani şu modern tarz hayat biçimini yaşayan insanlarımızın bile iğrendiği ve kustuğu dizi sahneleri canım! Hey gidi hey! Demokrasiymiş, hoşgörüymüş. Ulan, kendi topraklarımda benim ruhuma, varoluş kodlarıma saldıracaklar ve ben demokrasi deyip, hoşgörü deyip sineye çekecem ha! Okyanusa açılan bedelini öder mi diyorsunuz! Öyle olsun ama bir de beklemiyormuş gibi yapmayın ve karşı çıkıyormuş gibi tepki göstermeyin şerefsizce olmaz mı yufka yürekliler? Marifetlerini, demokrasi denilen illetin pisliklerine güya göstermeye çalıştıkları tepkileriyle örtmeye çalışan efendiler var şimdi, tabi yerseniz. Ama kaçamayacaksınız efendiler, ateş size de dokunacak!

 

 

Dost bildikleriniz dost çıkmadı ve asla da çıkmayacak ama düşman bellediklerinizin dostluğundan oldunuz. Haddizatında bunlar okyanusa açılamayı marifet zanneden efendilerin hediyeleri bir nevi. Eee değil mi ki güya radikalizm diye tarif ettikleri orijinal İslam’ın gönüllerde ki hâkimiyetinden korkan bu efendiler değil miydi? Şimdi liberalizmin zehirli meyvelerini tatmak zorunda artık bu toplum. İstemese de. Bundan rahatsızlık duymaları ve sürekli şikâyet etmeleri de bence iğrençlik. İki yüzlülük. İstediğiniz şeyi şimdi kötülemeniz nasıl bir karakteri işaret eder sahi?

 

 

 

 

Haddizatında bu yeni dönemi sol düşüncede istiyor ve siz istemiyormuş göründüğüne bakmayın. Siz solun sert yanına da pek güvenmeyin. Çünkü benim öngörüme göre onlar daha büyük ve tahminsiz kazanım elde edecekler bu yeni dönemde. Emin olun onlarda istiyorlar bunu istemiyormuş görünmelerine rağmen. Zira komünizm kapitalizmden sonra gelecektir! Bu konuda ki değerlendirmeyi de Ömer Laçiner ‘’Birikim’’ isimli dergide yaptı. Çoğu radikal sol tandanslı olanlar muhalefet etse de bazıları, daha akıllı oynayanları, böyle düşünüyor. Müslümanlar altında ateş olan kazanın içinde ki kurbağa misali yavaştan haşlanmak isteniyor, tepki veremeyinceye kadar haşlanmak sonra da yok edilmek isteniyor. Bu yüzden sertlikleri, sivrilikleri törpülenmeli diye düşünülüyor. Değerleri zorlama olmadan terk ettirilmek isteniyor. Kimlik bilinci, ahlaki hassasiyeti yok edilmek isteniyor. Zaman içinde yozlaştırılacak bütün değerler. Ve değersiz bir Müslüman içi boş bir kütük gibi olacak ve üflendiğinde yıkılacak. Tabi nihayetinde siyonizmin çocuğu doğacak: stalinist devrim. Akletmiyor musunuz hitabı kimeydi?

 

 

 

 

Müslümanlar, çok azı hariç, artık gündelikçi olmuşlardır. Yalan mı? Bugünü mü nasıl, nerede ve ne şekilde geçirsem diye düşünen zavallılar güruhuna dönmüşüz adeta. Dünyaya çok feci alışmışlardır. Evet, kimse kusura bakmasın ama Müslümanlar adeta mülkün köpeği olmuşlardır. Şereflerinden ödün vererek şerefsizleşmişlerdir kahir ekseriyetle. Zevkin dibine dalmışlardır. Yeni bulmuş, sonradan görmüş-önce hiç görememiş, yeni yetmeler, lüks ve konfor müptelalığında neredeyse pislik, karaktersiz ve şerefsiz kapitalisti bile geçmiş durumdadır. Haysiyetten beridirler. Dik durmayı becermemekte, eski kapitalistlerin yanında yılışmakta ama kendi kardeşine caka satmaktadır şerefini satarak, izzetinden vazgeçerek elde ettiği kirli kazançla. Kimlik kaygısından uzaktırlar. Zira mülk kimlikten önemlidir yeni boy veren ve nice soylar vermeye hazırlanan muhteremin indinde. Özlerine yabancılaşmışlardır. Çünkü öz sürekli kaybettirmiştir, sorumluluk getirmiştir, konforu bozmuştur. Menfaat kavgasının göbeğindedirler. Liderlerinin adeta kulluğunu yapmaktadırlar. Dünya nimetleri için birbirlerini yemektedirler. Paranın kullarıdırlar. Çünkü kendilerini parasızlığın zavallı hale düşürdüğüne inanmaktadırlar. Zevkin meftunudurlar. Zira hayırlı ve bol kazançlar tadılmamış zevklere gülümsemeyi öğretmiştir. Şuh kadınlar, fiyakalı arabalar, görkemli kokteyller bunları beklemektedir. Böylece de ufukları daralmış, zihinleri kısırlaşmış, dürüstlükleri uçup gitmiş, samimiyetleri dibe vurmuştur. Bir davaları da yoktur.  Kendilerini yabancı ellere teslim etmişlerdir. Liberalizm denilen zehirli yılandan medet umar hale gelmişlerdir. İradelerini etkisizleştirmiş ve kaderlerini zehirli birer yılan olan Liberallere teslim etmişlerdir. Çokluklarına güvenmektedirler ama çokluğun gerçekte bir şey ifade etmediğini anlayamayacak kadar alıklaşmışlardır. Bir sözleri yoktur, söz temelli öz kurma düşleri yoktur. Köklü bir değişim planları yoktur. Kuşatıcı söylemleri yoktur. Hayat paradigmalarını kaybetmişlerdir. İşte bu yüzden de kolayca Liberalizmin gülümsermiş gibi görünen yüzüne aldanmaktadırlar ve kaderlerini o gerçekte aşağılık bir zehirli yılan olan Liberalizme-Liberallere teslim etmektedirler. Müptedi lider figürlerinden, Obama misali, medet umar hale gelmişler ne acı.

 

 

 

 

 

Aslında ben bunu doğal bir zorunluluk olarak görüyorum. Şöyle ki: toplumsal durumlar bilimsel durumlara benzememektedir. Toplumsal sonuçların alınması yüzyıllar gerektirirken bilimsel sonuçların alınması bir gün bile sürmemektedir. Bu herkesin malumudur. Yani bir lise laboratuarında bile bilimsel deney yapılabilmekte ve anında sonuç alınabilmektedir. Faka toplumsal durumlarda böyle bir şey imkânsızdır. Hülasa, insan bizatihi kendi iradesi ve kararı ile bir seçim yapıyor ve bu seçimin neticelerini de yaşayacak. Ha bazı Müslümanlar bırak o zaman her şey doğal seyrinde olup bitsin diyerek duyarsızlığa kapılabilir, güya tadını çıkaracağı hayatı yaşamak dürtüsüyle. Ama bu bir yanılgıdır. Zulüm hiçbir zaman doğal değildir, ilahi değildir. Ve yaşanacağı sanılan şeyde illa yaşanması gerekiyor diye bir şey yoktur. İnsan durumu tersine çevirebilecek iradeyi gösterip karar da alabilir. Ama bu da yürek, sabır ve cesaret gerektirir. Maalesef yukarıda bahsettiğimiz nedenlerden dolayı da Müslümanlar bu yürekliliği, cesareti ve sabrı göstermekte acizdirler. Burada doğallıkla kastedilen insan kendi ettikleri nedeniyle kendi bulduklarından hiç kimseyi suçlu bulamaması ve sorumlu tutamaması içindir. İnsan hür irade sahibi olan ve kendini oluşturma sorumluluğuna sahip bir canlıdır. Aslında insan: cahil, zalim ve nankördür. Kendi iyiliği için çalışmaktan korkuyor, kendini oluşturma ayrıcalığından kaçıyor. Bu zor geliyor ona.

 

 

 

 

İnsan bilmelidir ki güzel sandığı ve kendine gülümsediğini düşündüğü yeni çocuk kendisine ağır azaplar verecek. Derin acılar çektirecek. Sorumluluktan kaçıp sorumsuzluğun kolaycılığına sığınmak insanın başına bela oldu her zaman ve yine olacak. Ama mutlak olan yine tahakkuk edecek, korkanlar korktuklarıyla karşılaşacaklar. Söz tamam olacak. Nur dünyayı aydınlatacak. Bunu birileri istemese de bu olacak. Bu büyük kaderin tecellisidir çünkü. Zira insan bütün tercihlerini büyük aldanışlarla yapmıştı, şeytanın dostlarının zorbalığı sonucunda yapmıştı. Tercih ettiği şeyi, bilmeden, anlamadan, tanımadan, tatmadan yapmıştı. Cebren ve hile ile yaptırılmıştı seçimler. Ama nihayetinde hepsi de kusulmuştu ve elan da kusulmaktadır ve ileride de kusulacaktır muhakkak. Ruha aykırıydı bütün tercihler, vicdani öze tersti ve tepildi hepside. Gecikmeli de olsa, son tahlilde; görkemli ve büyük zafer muhakkak İslam’ın olacaktır. Bunu ister isteyin, isterseniz istemeyin bu olacaktır. Zaten elinde bir imkânda olmayacaktır insanın reddetmek için, zira kendisi isteyecektir bunu. En iyi öğreten eğitim metodu hangisiydi sahi? Deneme yanılma yoluyla öğrenme değil mi? Şüphesiz evet. İşte olay budur. Denedi yanıldı, dendi yanıldı ve deneyecek asla yanılmayacak. İşte spontane kabulleniş ve görkemli zafer. Ortak vicdan, yani temiz ve lekesiz vicdan, yani insanın vidani özü bunu bekliyor ve geldiğinde reddetmeyecek, edemeyecek. Zira buna sonsuz susamış olacak.

 

 

 

 

Ayrıca burada ki durumu materyalizmde ki tarihsel zorunluluk mu bu diye düşünmeyiniz çünkü orada insan iradesi söz konusu değildir insan tarihin sefil ve zavallı bir oyuncağıdır, etkisiz elemanıdır. Yani bu tez safsatadır. Bizim anlattığımız ise tamamen başka şeydir. Her şey insanın kendi iradesi, kararı ve seçimi dâhilindedir. İnsan bu sonuca vasıl olmak için nice nesillerini feda etmiştir, nice hayatları yaşayamadan geçip gitmiştir. Nice derin acılar, sancılar çekmiştir ve çekmektedir daha da çekecektir. Yüz yıllar geçmesi gerekir bir karara varmak için ki, yukarıda bahsettiğimiz gibi hepte böyle olmuştur. Toplumsal nizamlara temel oluşturan her düşünce uzun süreç içerisinde yapılıp yaşanarak sınanmıştır ve bir karara varılmıştır. İşte tam da bu yüzden insanlık son süreci spontane şekilde kabullenecektir. Olayın özü budur. Kimse toplumsal olayları laboratuarlarda incelemeye alamaz ve net sonuca varamaz. Yapanda dünyanın ahmağıdır zaten.

 

 

 

Ama şurası da var olayın. Yeni süreçte, artık, boş radikalizm dönemi de sona erecek. Normalde radikalizm demek olumsuz bir anlama gelmez, felsefi olarak, kök düşünce zemininde yaşamak demektir. Görünürde ki resim bu, tabi ilerisinde ne olu onu bilemeyiz. Liberalizm de özgürlük var ya hani. İnsan eteğindeki taşı dökmek zorunda kalacak. Her şey şeffaf ortam da tahakkuk edecek. Kendini açamayan, açık edemeyen kaybedecek. Herkes ortaya çıkacak, hakaret etmeden, baskı kurmadan fikrini paylaşacak, sözde, ama göreceğiz. Burada artık kurumsal cebir devride kapanıyor güya, göreceğiz. Aynı zamanda samimiyet devride başlayacak bir nevi. Zira insan tam anlamıyla dünyanın içine dalacak. Asıl zorlu sınavda yeni başlıyor. Bir ayıklanma sürecide diyebiliriz bu sürece. Zira kapalı ortamda istendik şekilde hareket etmek kolaydır. Alıcı devreler kapalıdır. Verici devrelerle bağ yoktur. Yani herkes temizdir, iyidir. İşte böyle bir ortamda maskeli yaşam kolaydır. Temiz görünmek zor değildir. Bu tıpkı dağda sahabe hayatı yaşamaya benzer. Esas olansa toplum denizine açılmak ve kirlenmemek hatta kirlenmiş denizi temizleyebilmektir. İşte Allah ta birazda bu yüzden sınıyor kullarını aslında. İşte asıl kazanıp kaybetme sürecidir bu süreç. Ayıklanma tamam olunca Allah zafere müyesser eyleyecektir temiz kullarını ve Adalet ve Barış Yurdu nu kurmalarını sağlayacaktır. Hülasa insanlık imtihanın en çetin dönemiyle karşı karşıyadır. Yani nurlu dönem insanın kendi elinin ürünü olacak yine. Aklın imparatorluğu yıkılırken vicdanın hakemliğine yerini bırakacak.

 

 

 

 

Aşağıda aktaracağım iktibası lütfen kayda değer bir hassasiyetle ve büyük bir dikkatle okuyunuz canım dostlarım, zira biliniz ve inanınız ki her şey bizim için:

 

 

 

 

 

‘’Bizim için esas ve ülkü olan şey: iman ve değerlerdir. Âdemoğluna yön veren, yaşamaya anlam katan şey; ‘’varolmak niçindir?’’ ve ‘’yaşamak nasıl olmalıdır?’’ gibi değerlerdir. ‘’Artık ideoloji çağı geçmiş, şimdi dönem teknolojik üstünlük dönemidir’’ fısıltısı, imandan korkan ve inanç temellerine (komünizmde) ve insani değerlere (liberalizmde) yaptıkları ihanetleri tevil etmeye çalışan sol ve sağ iktidarların tehlikeli komplosudur. Bunun içinde her iki kutup ‘’ilerleme’’ ilkesine dayanmaktadır. İlerleme aldatıcı bir maske olup bugün onun arkasında korkunç cinayetler işlenmekte ve en yüce insani değerler ayaklar altına alınmaktadır.

 

 

 

 

Mümin kişilerin sayıca çokluğu bir imanın başarısı anlamına gelmez. Tam tersine, bir imanın değeri, yaşayıp büyümesinde, gelişip çoğalmasındadır. Yoksa donmuş bir varlık haline gelmiş ve kısırlaşmış olan bir din, hâlihazırda halkın çoğunluğu ona bağlı bulunsa da ölmüş ve elden gitmiştir.  Zira bir dinin bir ülkede birkaç milyon izleyicisi olduğuna bakmamak gerekir. Aksine; hayat, zaman, fikir ve hareket sahnesinde, toplumun ve neslin değişiminde, inançların-değerlerin-kültürlerin-sosyal yapıların yeniden şekillenmesinde ve tarihin yarına doğru akışında bu dinin bir etkisi var mı, yok mu ona bakmak gerekir. Bugün görüyoruz ki; kuşakları yetiştirip eğiten büyük eğitim kurumlarında din yoktur. Radyo, televizyon gibi kanaat oluşturan propaganda ve kitle iletişim araçlarında din yoktur. Halka günlük, haftalık ve aylık duygu ve düşünce materyali veren basın dünyasında din yoktur. Ruh, duygu ve zihnin en büyük eğitici öğesi olan sanat dünyasında din yoktur. Kitap, yazı ve edebiyat dünyasından ise din tamamen çekilmiştir.

 

 

 

 

Bana teselli ve güç veren en büyük umut ve geçmiş yılların aksine şimdi kesin olan gerçek şudur ki; geleceğin aydınları, düşünce önderleri ve toplumumuzun fikir ve kültür mimarları, Batı veya Doğu hayranı Materyalistler, Marksistler ve Milliyetçiler değil tam tersine Ali’nin İslam’ını ve Hüseyin’in çizgisini toplumsal hareketin düşünce ekolü ve inkılâp ideolojisi olarak benimseyen aydınlar olacaktır.’’ Ali Şeriati-Aşina Mektuplar

 

 

 

 

 

 

DETAYLAR:

 

BİR: Bekir Coşkun olayına inanmayın. Şahsi düşüncem bugüne kadar ki bu tip şeylerde hep bir oyun sezdim. Sırf bu kişileri okutmak için ve sahiplendirmek için bu oyunlara başvuruldu. Ve hala da başvuruluyor. Yani Allah aşkına bu adam ne yazıyor ki böyle bir durumla karşılaşıyor. Yaptığı hakaretten başka ne ki? Hakeza Yılmaz Özdil denilen kişi. Yani bunlar hangi değerli konulara değiniyorlar? Hangi birikim gerektiren yazılar kaleme almışlar? Bunların yaptıkları tek şey tahrik ve küfür. Lütfen başka yazmışlarsa görelim. O zaman bu büyütmek, önemli göstermek, sanki yazılarından dolayı cezalandırılıyormuş gibi göstermek niye ki? Şahsi kanaatim, katıksız dümen.

 

 

İKİ: Lütfen biten ve yok olan dönemde ki masonların hâkimiyeti artık sonlandırılsın tekrar hortlamasın. İslam maskesi takıp görev bekleyen masonlar dikkatle izlensin ve engellensin. Artık bu ülkenin ve halkın sahtekârlardan, maskeli tiplerden, kirli ve karanlık odaklardan çektiği yetsin. Bu konuda çok korkuyorum ve yalvarıyorum adeta lütfen böyle bir tuzağa düşmeyin. Devletin önemli koltuklarına oturacak adamlara azami dikkat edin ve şerefsizleri o koltuklarla şereflendirmeyin. Çünkü yıkılan düzeni yıkanlar bunlardır ve yine bunlar eliyle yıkılırsınız inanın. Şu an ki gelişmelerin odağında masonların olduğu mutlak bir gerçektir. Mesela kasetleriyle şu zamanlarda ses getiren insanlar bile masonların evlatlarıdır inanın. Ve aldıkları talimat doğrultusunda açık vermektedirler. Siz adalete ve ahlaka sahip çıkın. Ama ödünsüz şekilde. Asla şerefsize, soysuza acımayın. Demir yumruk olacak kanunlar ihdas ediniz. Özellikle adalet hususunda. MİT e hâkim olacak vatan çocukları kesinlikle bu vatanın değerleri ile donanmış çocuklar olsunlar. Milli ve manevi değerleri hazmetmiş, pratikleştirmiş insanlar olsunlar.  Lütfen kendinizi tarihin karanlık sayfalarına yazdırmaya vesile olacak adımlar atmayınız.

 

 

ÜÇ: Yeni durumda Türkiye’yi bölme niyetleri olanlar kuşkusuz var. Bazı ortak değerleri ortadan kaldırmaya teşebbüsler olabilir. O kişilere dikkat ediniz. Ülke Türkiye’dir. Dil Türkçe’dir. Bayrak Ay yıldızlı bayraktır. Ayrıca milli hassasiyete sahip aydınlar üzerinde şerefsizce provokasyon denemelerine tevessül edenler olabilir çok dikkat gerekiyor lütfen. Lütfen, ne olur sonsuz uyanık olunuz.

 

 

DÖRT: Devlet liderlerinin ölümünü anlamak için siyonist protokolleri iyi tahlil etmek gerekiyor bence. Zira orada bu ölümlere işaretler vardır. Hatta diğer ülke liderlerinin ölümlerine bile. Ama her liderin değil tabi. Etkisi toplumsallaşmış liderlerin. Ve etkisi derin iz bırakmış ve bırakmaya aday liderlerin. Taşı yerinden kımıldatan liderlerin. Dikkatli olmak gerekiyor.

 

 

BEŞ: Kardeşler bir olmayı bekliyor. Ölü dünya dirilmeyi bekliyor. Ayasofya girilmeyi bekliyor. Ve bekleyenleri bekletmemek gerekiyor. Lütfen artık dirilişin işareti ve direnişin kıvılcımı olacak ilk seccadeyi seriniz mahzun, masum, heybetli ve onurlu Ayasofya’ya. Ve aziz Müslüman Türk Milleti tekrar tarih sahnesinde ki layık olduğu yeri alsın inşaallah. Bütün yüce gönüller bunu bekliyor Allah şahidim olsun! Daha ne densin, olayı hülasa etmeye çalıştık, anlayan için.

Tarih: 24.09.2010 Okunma: 602

YORUMLAR

Yorumunuzu ekleyin.

İsim: *

E-posta Adresiniz: *

* (E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır.)

Yorum: *

Güvenlik Sorusu:
Türkiye'nin başkenti neresidir?